Yasalar bir yere kadar uygulama önemli

Soma’da meydana gelen maden faciasının ardından akla dünyanın en zor işlerinden birini yapan maden işçilerinin yasal haklarına ilişkin sorular geldi. Biz de bu konuda çalışmalar yapan Avukat Serin Şen’den maden emekçilerinin yasal haklarına ilişkin bilgiler aldık.

Kaynak : Akşam
Haber Giriş : 17 Mayıs 2014 07:59, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42
Yasalar bir yere kadar uygulama önemli

Emine Bıyık

Ülkemizde maden işçilerinin güvenliği ile ilgili ulusal ve uluslararası düzenlemeler bulunmaktadır. Uluslararası düzenleme olarak öncelikle Türkiye'nin de taraf olduğu Uluslararası Çalışma Örgütü'nün (ILO) sözleşmeleri gelmektedir. Bu sözleşmelerin ortak amaçlarından birisi de iş güvenliği ve sağlığının sağlanmasıdır. Ülkemiz, 188 adet ILO sözleşmesinin bir kısmını onaylamıştır.
Hala onay bekleyen maddeler de bulunmaktadır. Bu sözleşmenin tamamının onaylanmasının maden işçilerini iş sağlığı ve güvenliği konusunda daha ileri düzeyde adımlar atılması açısından gerekliliği aşikardır. Yine 'Yeraltı Kömür Madenlerinde Sağlık ve Güvenliğe İlişkin ILO Uygulama Rehberi' , ILO'nun 1986 tarihli Genel Kurulu'nda kabul edilmiştir. Bu rehber 176 sayılı 'Madenlerde Sağlık ve Güvenlik Sözleşmesi'nin uygulanmasını göstermek için çıkarılmış ancak bağlayıcı olmayan bir düzenleme niteliğindedir. Bu rehbere uygun olarak bir 'Yeraltı Kömür Madenlerinde Sağlık ve Güvenliğe' ilişkin uygulama yönetmeliği çıkarılmalıdır.

ANAYASAMIZA GÖRE HERKES YAŞAMA HAKKINA SAHİPTİR

Ulusal düzenlemelere bakıldığında başta Anayasa gelmektedir. Anayasamızın 17.maddesinde 'Herkes yaşama hakkına sahiptir'; çalışma hakkı ve ödevi, başlığı altındaki 49. maddesinde; 'Çalışma, herkesin hakkı ve ödevidir. Devlet, çalışanların hayat seviyesini yükseltmek, çalışma hayatını geliştirmek için çalışanları ve işsizleri korumak, çalışmayı desteklemek, işsizliği önlemeye elverişli ekonomik bir ortam yaratmak ve çalışma barışını sağlamak için gerekli tedbirleri alır' der. Sosyal ve Ekonomik Haklar ve Ödevler başlığı altındaki 56. maddesindeyse; 'Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir' hükmü bulunmaktadır. Bu hükümler aslında maden işçisinin iş güvenliği konusunda yapılacak kanun ve diğer mevzuat düzenlemelerinin kaynağını oluşturmaktadır. Maden Hukuku'na ilişkin temel yasal kaynak ise 3213 sayılı Maden Kanunu'dur. Bu kanun, madenciliğin ekonomiye katkısını artırmak, atıl kaynakları süratli bir biçimde işletmeye açmak, gerçek ve özel hukuk tüzel kişilerinin önündeki engelleri ortadan kaldırarak madenciyi belirli bir güvenceye kavuşturmak amacıyla çıkarılmıştır. Yani bu kanun ülkemizde madencilik faaliyetlerini düzenleyen temel mevzuattır.

MADEN KANUNU'NDA EKSİKLİKLER VAR

Maden Kanunu'nun 6. maddesine göre; maden ruhsatları, Türkiye Cumhuriyeti kanunlarına göre kurulmuş tüzel kişiliği haiz şirketlere, kamu iktisadi teşebbüsleri ile müesseselerine, bağlı ortaklıkları ve iştirakleri ile diğer kamu kurum, kuruluş ve idareleri ile gerçek veya tüzel kişilere verilebilmektedir. Böylece, madencilik faaliyetlerinin serbest piyasa şartlarında yürütülmesi, gerekli izinlerin alınması çerçevesinde bu Kanun ile mümkündür. Özel şirketlerin madencilik faaliyeti yürütmesi halinde bu faaliyeti, Maden İşleri Genel Müdürlüğü'nden onay alınmış olan işletme projesine ve ilgili mevzuata uygun olarak yürütmesi gerektiği, yine bu işletmelerin can ve mal güvenliğini tehdit eden faaliyetlerinin tespiti halinde faaliyetlerinin derhal durdurulacağı, Maden Kanunu'nun 29. maddesinde açıkça düzenlenmiştir. Kanunun 29. maddesinde 'İşletme açısından tehlikeli durumların tespiti halinde, bu halleri gidermek için ruhsat sahibine altı aya kadar süre verilir, mücbir sebepler dışında bu süre uzatılmaz. Bu süre sonunda projeye uygun faaliyette bulunulmaması veya tehlikeli durumun ortadan kaldırılmaması halinde teminat irad kaydedilerek işletme faaliyeti durdurulur...' hükmü bulunmaktadır. Buna göre, üretim veya hazırlık çalışmaları sürdürülürken alt yapı ve maden projesine aykırılık teşkil durumların (örneğin yetersiz havalandırma sistemi) can ve mal güvenliği açısından risk oluşturması hali, faaliyetin derhal durdurulması müeyyidesine bağlanmıştır. Yine Kanun 31. maddesinde her türlü yeraltı işletmesinde daimi nezaretçi bulunması öngörülmüş, Kanun'daki 2010 değişikliğinden önceki düzenlemede 30 işçi çalışan açık işletmelerde daimi nezaretçi bulunması zorunlu tutulmuş iken yeni düzenlemede bu sayı 15'e indirilmiştir. Ancak, Kanun'da ve bu Kanun'a dayanarak çıkartılacak yönetmeliklerde nezaretçilerin sorumlulukları açıkça belirlenmemiştir.

YASADA GÜVENLİK ÖNLEMLERİ VE YAPTIRIMLAR AÇIKÇA BELLİ

Maden Kanunu dışında maden sektörünü ilgilendiren birçok düzenleme olmasına karşın, maden işçisinin iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin asli maden hukuku düzenlemeleri bu saydıklarımızdan ibarettir. Bu mevzuat dışında münhasıran yeraltında çalışan madencilere özel iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin bir yasal düzenleme mevcut değildir. Genel olarak iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu bulunmaktadır. Bu Kanun çerçevesinde inceleme, araştırma ve teftiş yetkisi İş ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'na aittir. Kanun'un 25. maddesi hükmü gereği, '(...) çok tehlikeli sınıfta yer alan maden, metal ve yapı işleri ile tehlikeli kimyasallarla çalışılan işlerin yapıldığı veya büyük endüstriyel kazaların olabileceği işyerlerinde, risk değerlendirmesi yapılmamış olması durumunda' işin derhal durdurulacağı da düzenlenmiştir. Yine bu Kanun'un 26. maddesinde inceleme, araştırma ve teftiş sırasında tespit edilen eksiklikler için ayrıca idari para cezası da getirilmiştir. Bu Kanun'un geçici 2. maddesi gereği, 4857 sayılı İş Kanunu hükümleri çerçevesinde çıkarılan iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin yönetmeliklerin bu Kanuna aykırı olmayan hükümlerinin, bu Kanunda öngörülen yönetmelikler yürürlüğe girinceye kadar uygulanmaya devam olacağı hükmü yer almaktadır. Bu hüküm kapsamında 2013 yılında Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından çıkartılan 'Maden İşyerlerinde İş Sağlığı ve Güvenliği Yönetmeliği' halen yürürlüktedir. Bu yönetmeliğin içerisinde madenlerde yer alması gereken güvenlik önlemleri açıkça belirtilmiştir.

DDK RAPORU DİKKAT ÇEKİCİ

Özellikle 2013 yılında çıkan Maden İşyerlerinde İş Sağlığı ve Güvenliği Yönetmeliği'nde güvenliğe ilişkin çeşitli düzenlemeler ve iyileştirmeler yapılmıştır. Örneği kurtarma istasyonları kurulmasına ilişkin hükümlere yer verilmiştir. Ancak bu düzenlemeler yetersizdir. Maden Kazalarına İlişkin Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu'nun 08.06.2011 tarih ve 2011/3 sayılı Araştırma ve İnceleme Raporunda mevzuattaki eksikliklere ilişkin bazı tespitler dikkat çekicidir. Raporda, 'Nezaretçi düzenlemesinin, denetlemelerin etkin ve yetersiz olduğu; faaliyet durdurma ve idari para cezalarının yetersiz kaldığı ve zorlayıcı nitelik taşımadığı; mevzuatta öngörülmesine rağmen kurtarma istasyonu, acil yardım istasyonu kurulmasına ilişkin kanuni düzenlemenin bulunmaması; maden kazası vuku bulması halinde arama-kurtarma faaliyetlerinin yürütülmesinde merkezi bir yapının bulunmaması' gibi tespitler vardır. 2011 yılında tespit edilen bu eksikliklerin bir kısmı bugün etkin şekilde uygulanmış olsaydı belki de 'Soma Faciası' gerçekleşmeyecekti. Unutulmaması gereken bir nokta da mevzuatın yeterliliği yanında, uygulanması ile ilgilidir. Dünyanın en iyi yasası, en kötü uygulayıcının elinde en kötü yasa; dünyanın en kötü yasası ise en iyi uygulayıcı elinde en iyi yasa olur.

İŞLETME SAHİPLERİNİN EYLEMLERİ SUÇ TEŞKİL EDEBİLİR

Maden kazası sonucunda yapılacak idari ve adli soruşturmalar sonucunda işletme sahiplerinin kusurlarının tespit edilmesi halinde cezai sorumlulukları bulunmaktadır. Özellikle 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu hükümleri kapsamında işletme sahiplerinin eylemleri suç teşkil edebilir. Bu eylemler, Türk Ceza Kanunu'nda düzenlenen taksir ile patlama sonucu öldürme ve yaralamaya neden olma (m.85), taksirle yaralama (m.89), genel güvenliğin taksirle tehlikeye sokulması (m.171) suçlarına vücut verebilir.

AİLELERİN TAZMİNAT TALEP ETME HAKKI VAR

Maden kazası sonucunda yapılacak idari ve adli soruşturmalar sonucunda işletme sahiplerinin kusurlarının tespit edilmesi halinde; cezai sorumluluklara ek olarak hukuki sorumlulukları da bulunmaktadır. Hukuki sorumluluktan kastımız; vefat eden işçilerin ailelerinin ve yaralanan işçiler ile bu işçilerin de ailelerinin işletmeye karşı dava açıp tazminat talebinde bulunabilmeleridir. Ayrıca, yapılacak incelemelerde şayet denetimden sorumlu olan idareler, denetim faaliyetlerini tam olarak yerine getirmemişlerse işçilerin ailelerinin bu idarelere de tam yargı davası açarak tazminat talep etme hakları bulunmaktadır.

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber