'Böcek' davasının gerekçeli kararı açıklandı

Başbakanlığı sırasında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın çalışma ofislerine dinleme cihazı konulmasına ilişkin davanın gerekçeli kararında, 7 yıl 6 ay hapse çarptırılan sanık Zavar ile firarda olduğundan dosyası ayrılan sanık Demir'in "özellikle ABD'de yaşayan Hasan Akın isimli kişi ve ayrıca emniyet içerisindeki örgütlü yapıyı yönlendiren bir kısım kişilerle irtibat halinde olduklarının telefon kayıtları ve baz istasyonu bilgileriyle anlaşıldığı" kaydedildi

Kaynak : Anadolu Ajansı
Haber Giriş : 14 Temmuz 2015 20:07, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42
'Böcek' davasının gerekçeli kararı açıklandı

Ankara 7. Ağır Ceza Mahkemesi, kararın gerekçesini tamamladı.

Gerekçeli kararda, Başbakanlık onayıyla 28 Aralık 2011'de Erdoğan'ın Keçiören ikametgahında arama-tarama yapan 4 kişilik MİT ekibinin, dört telefonun bağlı bulunduğu çoklu prizde sinyal tespit ettiği, X-RAY cihazı ile görüntülenen prizde, elektrik kaynağından beslenen, aktif olmayan telsiz vericiye ulaşıldığı belirtildi.

Bir gün sonra Başbakanlık Resmi Konutu'ndaki makam odasında MİT görevlilerinin çoklu prizde, özel kapalı malzeme içerisine konulmuş aktif halde benzer verici buldukları anlatılan kararda, ilk etapta durumun savcılığa bildirilmediği ve MİT'in, sorumluların tespitine çalıştığı ifade edildi.

Ancak "Mehmet Kaya" isimli kişinin email ile 24 Şubat ve 6 Mart 2012'de Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına ihbarda bulunması üzerine savcılığın soruşturma açtığı ifade edilen kararda, başsavcılığın Başbakanlıktan bilgi istediği kaydedildi.

Soruşturma sürecinde, dinleme cihazı bulunan yerlerdeki rutin arama-taramaların Başbakanlık Koruma Daire Başkanlığı Güvenlik Sistemleri Büro Amirliği personelince yapıldığının belirlendiği ifade edilen kararda, sanıklardan Serhat Demir'in büronun amiri, Hurşit Gölbaşı, Seyit Saydam, Harun Yavuz ve İbrahim Sarı'nın büroda görevli polis memurları oldukları anlatıldı.

Büronun kuruluş aşamasında teknik alet bakımından yeterli donanıma sahip olmadığından, arama ve tarama konusunda Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığı Teknik Servisten yardım alındığı bildirilen kararda, sanıklardan Ali Özdoğan'ın bu şubenin müdürü, Sedat Zavar'ın müdür yardımcısı, Enes Çiğci'nin aynı birimde komiser yardımcısı, İlker Usta'nın ise polis memuru olduğu hatırlatıldı.

O dönemde, rutin arama-tarama faaliyetlerini yetersiz gören Başbakanlık Müsteşarlığının talebiyle MİT'in görevlendirdiği 4 kişilik ekibin, dönemin Başbakanlık Müşaviri Mustafa Varank'ın da hazır bulunduğu ortamda arama-tarama faaliyeti gerçekleştirdiği anlatılan kararda, faaliyet sırasında cihazların bulunduğu aktarıldı.

-"Dışarıda hazırlandıktan sonra yerleştirildiler"

Cihazların menşesinin belirlenmesini güçlendirmek için bazı değişiklikler yapıldığı, cihazların prizlere dikkatli şekilde yerleştirilip, üzerinin poliüretan köpük madde ile kapatıldığı ve görülmesinin engellenmeye çalışıldığı kaydedilen kararda, düzeneğin, prizle birlikte dışarıda hazırlandıktan sonra konut ve ikametgahtaki eski prizlerle değiştirilerek, yerleştirildiğinin belirlendiği kaydedildi.

Buralarda en son aramayı, 14 Kasım ile 24-25 Kasım 2011'de, gündemde olmamasına rağmen Serhat Demir'in yönetiminde Sedat Zavar, Enes Çiğci ve İlker Usta'nın yaptığına işaret edilen kararda, bu tür aramaların çizelgesinin düzensiz olduğu ancak cihazların bulunmasından sonra Demir'in telaşa kapılarak, emri altındaki sanık polis memuru Seyit Saydam'a, 2012'nin ilk aylarında geçmişe yönelik ve özellikle 2011'in son iki-üç ayına ait arama ve tarama faaliyetlerine ilişkin çizelge hazırlaması için baskı yaptığı ifade edildi.

Bu konuda Seyit Saydam'ın 25 Kasım 2011'de Keçiören'de tarama faaliyeti yapıldığına dair çizelge doldurup, tarama yapılmış gibi gösterilmesinin Serhat Demir tarafından istendiği belirtilen kararda, sanıklardan Mehmet Yüksel'in, "Kontrol ettiğimde 25 Kasım 2011'de tarama yapıldığı yönündeki faaliyeti görmedim ancak sonradan 22 Şubat 2012'de kontrol ettiğimde çizelgenin doldurulup Saydam ve Demir tarafından imzalandığını gördüm" yönündeki beyanının bunu doğruladığına dikkat çekildi.

Cihazları yerleştirenlerin kuşkuya yer olmayacak şekilde tespiti için 1 Temmuz ile 29 Aralık 2011 arasında her iki yere giren mutfak tadilat, kombi bakım, santraller bağlantı görevlileri ile benzer kişilerin buralarda kalış süreleri ve refakatçi tanıkların anlatımları karşısında, sanıklar dışında cihazı yerleştirme olanağının kimse tarafından bulunamayacağı ifade edilen kararda, şunlar kaydedildi:

"Zira Başbakan ve eşinin yakın koruması dışında Başbakanlık Koruma Dairesi Başkanlığı Güvenlik Sistemleri Büro Amirliğipersonelinin dışında her iki konuta kısıtlama olmaksızın girilmesinin mümkün olmadığı ancak bu büroda görevli kişilerin kısıtlama olmaksızın girebildiğinin tespit edildiği, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın hastalığı nedeniyle 23 Kasım 2011-14 Ekim 2011 arasında, İstanbul'da bulunduğu sıra, sanık Demir'in de İstanbul'a görevli gittiği ancak çocuğunun hastalığını bahane ederek, amiri konumundaki sanık Zeki Bulut'tan izin alıp 23 Kasım 2014 saat 17.40'ta uçakla Ankara Esenboğa Havaalanı'na indiği, uçaktan indikten sonra Erdal Acar adına kayıtlı cep telefonunu kullanan Sedat Zavar ile görüştüğü ve yakın noktada buluştuğu, tüm kayıtların detaylı incelenmesinde Demir'in bahane olarak gösterdiği çocuğunun hastalığı konusunda herhangi bir hastane kaydına rastlanmadığı, dolayısıyla Demir'in gerçek maksadını gizleyerek bahaneyle Ankara'ya geldiği anlaşılmıştır."

-"Emniyet içerisindeki örgütlü yapı..."

Kararda, bir gün sonra saat 19.00 sularında sanıklar Demir, Zavar, Çiğci ve Usta'nın, öncesinde bilgi vermeksizin Başbakanlık Resmi Konutu'na "arama ve tarama" faaliyeti için girdikleri belirtilerek, bu faaliyetin Başbakanlık Koruma Dairesi Güvenlik Sistemleri Büro Amirliğince yapılması gerekmesine rağmen, Demir'in, bu konuda görevi olmayan Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığında görevli sanıkları yanında götürdüğüne dikkat çekildi.

Sanıkların, binalarda kaldıkları süre boyunca, refakatte bulunan polis memuru ve diğer görevlilerin denetiminden uzak kalabilme olanağını bir şekilde sağladıkları ve dinleme cihazlarını yerleştirdikleri belirtilen kararda, Serhat Demir'in, 25 Kasım 2011 saat 13.00 sularında da kendi çalıştığı bürodan sadece sanık Seyit Saydam'ı refakate alarak, bu büroda görevli olmayan diğer sanıklar Zavar, Çiğci ve Usta ile Keçiören'e gidip, eski çoklu prizin yerine, dinleme cihazlarının bulunduğu prizi yerleştirdikleri ifade edildi.

Kararda, aynı gün sanık Demir'in uçakla İstanbul'a döndüğü vurgulanarak, şunlar kaydedildi:

"MİT görevlileri tarafından dinleme cihazlarının bulunmasından sonra telaşa kapılan Zavar'ın, sanık Saydam'ın özellikle Keçiören konutuna gitme durumunu kayıt altına almak için yönlendirme yaptığı ve bu konuda Mehmet Yüksel'in önceden kontrol etmiş olmasına rağmen çizelgenin sonradan yeniden düzenlenip imza atılmak suretiyle sanki yasal bir tarama faaliyeti yapılmış gibi gösterilmeye çalışıldığı anlaşılmış, cihazların yerleştirilmesinden sonra Zavar'ın, Demir ile birlikte cihaz konulan yerleri sık sık kontrol ettikleri, zira 14 Aralık 2011 günü Başbakanlık Resmi Konutu'na arama tarama yapılacakmış gibi gidildiği, Zavar'ın da buraya geldiğinin tanık Resmi Konut Amiri Volkan Korkmaz tarafından teyit edildiği, her iki şahsın bu dönemlerde sık sık bir araya gelip görüştükleri, özellikle ABD'de yaşayan Hasan Akın isimli kişi ve ayrıca emniyet içerisindeki örgütlü yapıyı yönlendiren bir kısım kişilerle irtibat halinde oldukları, telefon kayıtları ve baz istasyonu bilgileriyle anlaşılmıştır."

Başbakanlığı sırasında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın çalışma ofislerine dinleme cihazı konulmasına ilişkin davanın gerekçeli kararında, 7 yıl 6'şar ay hapse çarptırılan Sedat Zavar ve İlker Usta'ya ilişkin, "Bireysel olarak devletin başında olan Başbakanın dinlenmesinde ne gibi çıkarları olabileceği düşünüldüğünde, şahsi çıkar elde etmelerinin söz konusu olmayacağı ancak sanıkların Emniyet içerisinde örgütlenmiş bulunan bir yapının çıkarları çerçevesinde bu eylemi yaptıkları ve elde ettikleri bilgilerin mensubu olduğunu düşündükleri yapılanmanın çıkarları doğrultusunda kullanımını amaç edindikleri anlaşılmıştır" ifadesine yer verildi.

Ankara 7. Ağır Ceza Mahkemesi'nin gerekçeli kararında, sanıklardan eski Başbakanlık Koruma Dairesi Başkanı Mehmet Yüksel ile suç tarihinde Erdoğan'ın yakın koruma müdürlüğünü yapan Zeki Bulut'un, "belirli bir örgüt ve faaliyetlere bağlı olarak diğer polis amiri ve memurlarını bilinçli olarak ilgili birimlere yerleştirdikleri"nin iddia edildiği ancak atılı filleri işlediklerinin sabit olmadığı ifade edildi.

Soruşturma ve dava aşamasında dinlenen tanıkların ve diğer sanıkların, Yüksel ve Bulut aleyhine beyan vermediklerine işaret edilen kararda, bu sanıklara ilişkin şu değerlendirmelerde bulunuldu:

"Atama makamları, atadıkları alt görevlilerin kişisel sapmalarından sorumlu değillerdir. Aksi düşünce tüm makamların bağlı memurlarının eylemlerinden sorumlu tutulmaları gibi anlamsız bir sonuç doğurur. İnceleme konusu olayda bu sanıklar hükümlendirilen sanıkların atamalarına onay vermişlerdir. Bu itibarla sicillerine bakılarak verdikleri bu onaya rağmen memurun bazı düşüncelere yaklaşması, onlarla paralel hareket etmesi hadisesi kişilik sapmasıdır. Ve bundan ötürü ceza yargısında kişinin suçlanması asla caiz değildir. Başbakanlık makamının bu sanıklar hakkındaki 25 Haziran 2015 tarihli iddiası mahkemenin kabulünü açıkça doğrulamaktadır. Nitekim Başbakanlık makamı bu sanıkların yanlış memur atadıkları veya bunların atanmasına rıza gösterip onayladıklarından söz etmektedir. Bunun dışında bu sanıkların görev hudutları dışına çıktıkları sabit olmamış, hükümlendirilen sanıkların eylemlerine göz yumduklarına dair emareye tesadüf edilmemiştir."

Sanıklar Hurşit Gölbaşı, Seyit Saydam, Harun Yavuz ve İbrahim Sarı'nın suç tarihleri itibarıyla Başbakanlık Koruma Daire Başkanlığında polis oldukları, amirleri konumundaki Serhat Demir'in Başbakanlık Resmi Konutu'na ve ikametgahına dinleme cihazı yerleştirilmesine yardım ettikleri ve sonrasında cihazların bulunmamasını sağlamaya çalıştıklarının ileri sürüldüğü hatırlatılan kararda ancak delillerin soyut iddialara dayandığı bildirildi. Ayrıca bu sanıkların, amirleri konumundaki Demir'in faaliyetlerini doğrudan kontrol olanaklarının bulunmadığı, ihmali davranışlarının doğrudan suça iştirak olarak değerlendirilemeyeceği vurgulandı.

Sanık Ahmet Türer'in "devletin gizli kalması gereken bilgilerin siyasal casusluk amacıyla temin etmek, haberleşmenin gizliliğini ihlal etmek ve kişiler arasında aleni olmayan konuşmaları kayıt etmek suçlarını işlediği veya bu suçu işleyen kişilere yardım ettiği" yönünde vicdani kanaat oluşturucu yeterli delil olmaması nedeniyle beraatine karar verildiği aktarılan kararda, Türer'e ilişkin şunlar kaydedildi:

"Mahkememizce bu sanık yönünden açılan kamu davasının bir örgüt faaliyetine ilişkin olmayıp, sadece dinleme cihazlarının yerleştirilmesi eylemine yönelik olduğu, bu noktada sanığa yönelik suçlayıcı delillerin soyut anlatımlardan ibaret kaldığı değerlendirilmiş ancak bu sanığın bir kısım polis memuru ve amirlerini Emniyet içerisinde etkin noktalara gelmesinin sağlayıp, bu şekilde kadrolaşmalarına olanak sağlayacak faaliyetlerde bulunduğu ve bu noktada akrabası olan Serhat Demir gibi kişilerin Emniyette aktif görev almasını sağladığı tespit olunmuş, ancak bu faaliyetlerinin halen Cumhuriyet Başsavcılığının Anayasal Suçlar Bürosunca yürütülmekte bulunan örgüt suçu kapsamındaki hazırlık soruşturmasının kapsamında değerlendirilmesi gerektiği kanaatine varılmıştır."

Sanık Hasan Palaz'ın da aynı suçlardan cezalandırılması istendiği hatırlatılan kararda ancak Palaz'ın bizzat, dinleme cihazlarını yerleştiren, cihazların konulmasında veya sonrasında diğer sanıklara yardım vaadinde bulunan kişi olduğu yönünde net delil elde edilemediği belirtildi.

Ancak Palaz hakkında, dinleme cihazları bulunduktan sonra, kimi sanıklara yönelik soruşturma yapılmasını engelleyecek şekilde TÜBİTAK'ta rapor düzenleyip, Resmi Konut ve ikametgaha giren kimi sanıkları korumaya çalıştığı iddiasıyla Ankara 2. Ağır Ceza Mahkemesinde dava açıldığına işaret edilen kararda, Palaz hakkındaki iddianın, burada değerlendirilmesi gerektiği ifade edildi.

-Zavar ve Usta cezalandırılırken alt sınırdan uzaklaşıldı

Sanıklardan Sedat Zavar'ın suç tarihinde Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığı Teknik Şube Müdürlüğü Kadrosunda Şube Müdür Yardımcısı, İlker Usta'nın ise aynı birimde polis memuru olduğu anımsatılan kararda, Başbakanlığa bağlı Başbakanlık Koruma Daire Başkanlığı Güvenlik Sistemleri Büro Amirliğince görevlendirilmedikleri halde, 24-25 Kasım 2011'de, Serhat Demir ile birlikte Resmi Konut ve ikametgaha giderek, dinleme cihazlarının bulunduğu çoklu prizleri yerleştirdikleri anlatıldı.

Sonraki süreçte özellikle Zavar'ın, Demir ile veya yalnız başına cihazların konulduğu yerin yakınlarına sık sık gittiği, bu durumun sanığın cep telefonunun bulunduğu konum itibariyle baz istasyonlarının bilgileri ile anlaşıldığı ve bu şekilde iki sanığın üzerlerine atılı suçları işlediklerinin anlaşıldığı aktarılan kararda, bu sebeple Zavar ve Usta'nın cezalandırılmalarının gerektiği, kastlarının ağırlığı, olayın vahameti, hedeflenen amaç ve bu kapsamda ulusal güvenliği tehdit eder nitelikte bir suç olması durumları dikkate alınarak ceza tesisinde alt sınırdan uzaklaşıldığı belirtildi.

-"Emniyet içinde örgütlenmiş bulunan bir yapının çıkarları"

Kararda, dava devam ederken Romanya'da yakalanan bu sanıkların, "soruşturma aşamasında kaçıp izlerini kaybettirmeye çalıştıkları, bu haliyle kişilikleri hakkında olumsuz kanaat oluştuğu", bu sebeple haklarında takdiri indirim uygulanmadığı ifade edildi ve şunlar kaydedildi:

"Sanıkların suç tarihi itibarıyla Emniyet Müdürlüğü personeli oldukları dikkate alındığında, bireysel olarak, devletin başında olan Başbakanın dinlenmesinde ne gibi çıkarları olabileceği düşünüldüğünde şahsi çıkar elde etmelerinin söz konusu olmayacağı ancak sanıkların Emniyet içerisinde örgütlenmiş bulunan bir yapının çıkarları çerçevesinde bu eylemi yaptıkları ve elde ettikleri bilgilerin mensubu olduğunu düşündükleri yapılanmanın çıkarları doğrultusunda kullanımını amaç edindikleri anlaşılmış olmakla, bu noktada özellikle eylemlerinden sonra yakalanacaklarını düşündükleri noktada haklarında yakalama kararı verilen diğer sanıklar ile birlikte mensubu oldukları yapılanmanın yoğun bulunduğu yurt dışındaki ülkelere gidip, bu ülkelerde sığınma talebinde bulunmuş oldukları dikkate alınmış, esasta bu eylemlerinin bir örgüt faaliyeti çerçevesinde olabileceği ve bu konuda Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen bir soruşturmanın da var olduğu dikkate alınmıştır."

Zavar ve Usta ile avukatlarının, dosya kapsamındaki delillerin, özellikle bilirkişi Prof. Dr. Orhan Atakol'un hazırladığı raporun doğru olmadığına ilişkin beyanda bulundukları belirtilen kararda, şu ifadelere yer verildi:

"Öncelikle Prof. Dr. Atakol tarafından hazırlanan ve olayın esasına uygun olduğuna kanaat getirilen rapor içeriğinde; TÜBİTAK BİLGEM tarafından hazırlanan Hasan Palaz ve Gökhan Vıcıl'ın imzasını içeren, içeriği tanık olarak dinlenen Hamza Turhan tarafından hazırlanan 19 Ocak 2012 ve 8 Mart 2012 tarihli rapor içeriğinin doğru olmadığının belirlendiği, zira Turhan'ın suç mahallinde ele geçen dinleme cihazlarının içerisine konulduğu poliüretan köpük malzemelerin katılaşması ve renk değişikliğini etkileyecek etken tüm maddelerin tespitine yönelik analizi yapılmadan cihazların konuluş tarihine yönelik ömür tespitinin yapılmasının mümkün olamayacağını belirlediği, yapılan izahta saf poliüretan maddenin katılaşma ve zamanla renk durumunu değiştirmesinin ancak bu katkı maddelerinin bilinmesi durumunda net bilgiler elde edilebileceği ve bu tür analizlerin ancak detaylı çalışma ve oldukça zaman aldığı, bunun için birçok değişik teçhizat kullanılması gerektiği ancak Turhan'ın rapor hazırlamasında bu durumu dikkate almayıp bir an önce rapor hazırlama yoluna gittiği, ayrıca aygıtların içinde bulunduğu priz şartlarının tam olarak saptanmadığı, bu haliyle hızlandırılmış yaşlandırmanın net sonuç vermeyeceği, Turhan'ın raporun ciddiyetini arttırmak amacıyla gerçek duruma uymayan farklı yerlerden elde edilebilecek bir kısım grafileri raporun etkisini arttırmak amacına yönelik olarak rapora eklediğini, burada doğrusal regresyon katsayısının oldukça düşük ve değere bakılarak yüksek bir güven aralığı içerisine net tahmin ve hata payı belirlemesinin yapılamayacağının bu konuda uzman olmayan bir kişi tarafından araştırma yapılmasının güç olduğunun belirlendiği, dolayısıyla TÜBİTAK tarafından hazırlanan raporda cihazların konuluş tarihinin 4-5 Aralık 2011 olarak belirlenmesinin bir hata olduğu, bu şekilde sonuca varmanın mevcut verilere göre mümkün olmadığının belirlendiği görülmüş, dolayısıyla sanıkların ve müdafiilerinin bu yönde yapmış olduğu itirazlara itibar edilmemiştir."

Zavar'ın, bu tür dinleme cihazlarının yurt dışından getirilmesinde katkısı bulunmadığını savunduğu anımsatılan kararda ancak Zavar ve Usta'nın, değişik zamanlarda yurt dışında düzenlenen bu tür dinleme cihazlarının da sergilendiği sergilere katıldıkları ve bu konuda teknik gelişmeleri takip etmeye çalıştıkları belirtildi.

Bu konuda dosya içerisindeki yurt dışına gidiş bilgilerinin sanıklar tarafından yalanlanmadığı, yargılamada dinlenen gizli tanık Hançer'in anlatımları ve Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığından alınan bilgi ve belge içerikleri dikkate alındığında, sanıkların zaman içerisinde bu tür cihaz alımında yer aldıkları ifade edilen kararda, özellikle Zavar'ın banka ödeme dekontlarında, bu tür cihazların alımında isminin geçtiği ifade edildi.

Kararda, "Sanıkların yargılama safahatında gözlenen tavırları, yurt dışına kaçmaları ve diplomatik yoldan iade edilmeleri, kişilerin telefonlarını dinlemek ve gizli bilgileri yayma hususundaki iradeleri, özellikle ülkenin Başbakanını dinleme hususundaki gayret ve cüretleri, bu konunun toplumda infial yaratacak nitelikte bulunması kül olarak birlikte değerlendirildiğinde, sanıkların cezanın alt sınırı ile ıslah olmayacakları hususunda hakimler kurulunda kanaat hasıl etmiş ve cezalarının alt sınırı aşılmak suretiyle cezalandırılmaları cihetine gidilmiştir" ifadesi kullanıldı.

-Hüküm

Gerekçeli kararda, sanıklardan Ali Özdoğan, Serhat Demir ve Enes Çiğci'nin duruşma aşamalarında yakalanamadığı, bu nedenle savunmalarının alınamadığı hatırlatıldı ve bu nedenle haklarındaki dosyanın ayrıldığı belirtildi.

Bunlardan Demir'in yokluğunda tutukluluk halinin devamına karar verildiği bildirilen kararda, sanıklar Hurşit Gölbaşı, Ahmet Türer, Seyit Saydam, Harun Yavuz ve İbrahim Sarı'nın "atılı suçları işlediklerine dair mahkumiyetlerine yeterli, her türlü şüpheden uzak, kanuni, vicdani delil elde edilemediğinden", Mehmet Yüksel ve Zeki Bulut'un "atılı suçları işlemedikleri sabit görüldüğünden" beraatlarına karar verildiği aktarıldı.

Sanık Hasan Palaz'ın, dinleme cihazı koyduğu, cihazların konulması veya sonrasında diğer sanıklara yardım vaadinde bulunduğu yönünde net delil elde edilemediği ifade edilen kararda, Palaz'ın eyleminin, suçun tamamlanmasından sonra bir kısım sanıklar hakkında soruşturma yapılmasını engelleyecek şekilde TÜBİTAK'ta rapor düzenlemekten ibaret olduğu, bu eylemin iddianamede anlatılmadığı, bu konuda Ankara 2. Ağır Ceza Mahkemesinde açılan ayrı dava bulunduğu anlatıldı ve bu gerekçelerle "delil yetersizliğine" dayalı olarak beraatına karar verildiği vurgulandı.

Kararda, Sedat Zavar ve İlker Usta'nın, suç tarihinde polis memuru oldukları hatırlatılarak, "yaptığı mesleğin getirdiği kolaylıktan faydalanarak, haberleşmenin gizliliğini ihlal" suçundan 1 yıl 6'şar ay, "devletin güvenliğine ilişkin bilgileri temin etmek" suçundan 6'şar yıl olmak üzere toplam 7 yıl 6'şar ay hapse çarptırıldıkları bildirildi.

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber