'Bizim tek dinimiz var İslam. Bizi birleştiren İslam'

Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Hangi ırktan olursan ol, hangi kavimden olursan ol, ister Türk ol, ister Kürt ol, Laz ol, Çerkez ol, ne olursan ol ama bizi birleştiren bir şey var, İslam." dedi.

Kaynak : Memurlar.Net
Haber Giriş : 17 Nisan 2016 22:30, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42
'Bizim tek dinimiz var İslam. Bizi birleştiren İslam'

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Şu anda biz terörün bedelini ödemiyor muyuz? Terörün bedelini ödüyoruz. Bakın bunca insan ölüyor. Tabii biz, burada duramayız. Sonuna kadar devam edeceğiz, bu operasyonlara. Niçin? Birliğimizi tesis etmek için, huzuru tesis etmek için devam edeceğiz." dedi.

Erdoğan, Diyanet İşleri Başkanlığınca Sinan Erdem Spor Salonu'nda düzenlenen ''Hz. Peygamber, Tevhid ve Vahdet'' temalı Kutlu Doğum Programı'nda yaptığı konuşmada, bu yıl Kutlu Doğum Haftası etkinliklerinin temasının tevhid ve vahdet olarak belirlendiğini anımsatarak, "Tevhid, yani Yaradan'ın birliği. İhlas Suresi'nde ifade edildiği gibi 'De ki o Allah'tır, birdir, Allah eksiksizdir, O doğurmamıştır, doğurulmamıştır, hiçbir şey ona denk ve benzer değildir.' Vahdet, yani yaradılmışların birliği." ifadelerini kullandı.

Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez'in konuşmasında, dinleyenleri Asr-ı Saadet dönemlerine götürdüğünü ve oradan bir örnek verdiğini dile getiren Erdoğan, şöyle devam etti:

"Aklıma rahmetli babama sorduğum bir soru geldi. Bir gün babama sordum; 'Biz Laz mıyız, Türk müyüz?' dedim. Babam dedi ki 'Oğlum büyük dedem Mollaymış, ona sordum 'Dede biz Laz mıyız, Türk müyüz?' Büyük dedem de babama şu cevabı vermiş; 'Torunum, yarın öleceğuk, Allah bize Men Rabbüke, Ve men nebiyyüke, Ve ma dinüke sorularını soracak. Ve ma kavmüke diye bir soru sormayacak. Sana sordukları zaman Elhamdülillah Müslümanım de geç' demiş."

Cumhurbaşkanı Erdoğan, şu anda iki değil, üç tehlike ile karşı karşıya olunduğuna dikkati çekerek, şunları kaydetti:

"Bir mezhepçilik, iki ırkçılık, üç terör belasıyla karşı karşıyayız. Bu hafta boyunca İslam İşbirliği Teşkilatı'nın 13. Liderler Zirvesi'ni yaptık ve sonuç bildirgesinde de bu başlıkları orada açıkladık. Dedik ki; Biz ne Şia ne Sünni, böyle bir din tanımıyoruz, bizim tek dinimiz var, İslam dedik. Biz İslam'ın, o bütünleştirici çatısı altında toplanacağız. Sünnisiyle, Şiasıyla, şusuyla, busuyla, vesaire. Asla bunlar bir ayrım sebebi olmayacak. İşte onun için gelin, birlik olalım demenin anlamı bu. İkincisi, ırkçılık. İşte onu da yine Rabbimiz, Hucurat Suresi'nde buyuruyor. Hangi ırktan olursan ol, hangi kavimden olursan ol, ister Türk ol, ister Kürt ol, Laz ol, Çerkez ol, Gürcü ol, Abhaza ol, Boşnak ol, Roman ol, ne olursan ol ama bizi birleştiren bir şey var, İslam. Biz Müslümanız, burada bütünleşeceğiz. Eğer her ikisi de olmazsa, işte o zaman başımızın belası nedir? Terör fitnesi. Şu anda biz, terörün bedelini ödemiyor muyuz? Terörün bedelini ödüyoruz. Bakın bunca insan ölüyor. Tabii biz burada duramayız, sonuna kadar devam edeceğiz, bu operasyonlara. Niçin? Birliğimizi, huzuru tesis etmek için devam edeceğiz."

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Cihat asla terör değildir. Terör örgütü kurup Müslümanlara zulmetmek değildir, masum insanların canına kastetmek değildir. Cihat, diriliştir, hayat vermedir, inşa etmedir." dedi.

Erdoğan, Diyanet İşleri Başkanlığınca Sinan Erdem Spor Salonu'nda düzenlenen ''Hz. Peygamber, Tevhid ve Vahdet'' temalı Kutlu Doğum Programı'nda yaptığı konuşmada, Hazreti Muhammed'in, bu tevhid ve vahdet dininin elçisi olarak gönderildiğini, Muhammed Suresi'nin 33. ayetinde "Allah'a itaat edin, Peygambere itaat edin, amellerinizi boşa çıkarmayın." buyrulduğunu hatırlattı.

"Bize asla kula kulluk yakışmaz, Allah'tan başka hiçbir kula kul olmadık, olmayacağız" diyen Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Ne yazık ki insanoğlunu aldatıp da birilerine farkında olmadan kul olmaya sevk edenler var. 'Filanca efendi, bize şah damarımızdan daha yakın' diyenler var. Bize şah damarından daha yakın olan, Allah'tan başka hiçbir güç yok. Bize şah damarından daha yakın olan sadece Rabbimizdir. Böyle bileceğiz, böyle inanacağız. Allah'a itaat şart ama dikkat ediniz hemen arkasından Peygamber'e itaat da emrediliyor. Çocukluğumuzda bize soru-cevap formatında tekerleme gibi ezberletilen bir dizi bilgi vardı. Bunlar kabirde bize ne sorulacak ilk sorular olarak ifade ediliyordu. Ne deniyordu; 'Kimin kulusun?' 'Allah'ın kuluyum.' 'Kimin ümmetindensin?' 'Hazreti Muhammed'in ümmetindenim.' 'Kıblen neresi?' 'Kabe.' 'Kitabın ne?' 'Kur'an-ı Kerim.' 'Kimin zürriyetindensin?' 'Hazreti Adem'in zürriyetindenim.' 'Kimin milletindensin?' 'Hazreti İbrahim'in milletindenim.' Bana göre Anadolu irfanının bir ürünü olan bu soru-cevap seremonisi, tevhid ve vahdet anlayışının en yalın ifadesidir.

İnşallah bugün de aynı gelenek devam ettiriliyordur. Bizim her fırsatta ifade ettiğimiz yine Yunus Emre'den mülhem bir mesajımız var. Hep söylerim, meydanlarda hep bunu ifade ederim. 'Yaradılanı severiz, Yaradan'dan ötürü. Başta insan olmak üzere, dünyadaki tüm canlılara, tüm varlıklara saygı duymak gerektiğinin ifadesi olan bu mesajın kuşatıcılığını dünyadaki hiçbir felsefi veya siyasi akımda bulamazsınız. Rabbim bizleri tevhidin ve vahdetin şuurunda olan insanlardan eylesin."

Erdoğan, her Kutlu Doğum tarihinin tüm Müslümanlar için yeni bir bahar olduğunu dile getirerek, "Maalesef, baharımızı kara kışa çevirmek, umutlarımızı daha yeşermeden kurutmak isteyenler var. Bunların bir kısmı Peygamber Efendimizin nübüvvetinin müjdelendiği günden beri zaten gördüğümüz, bildiğimiz, tanıdığımız kesimlerdir. Coğrafyamızdaki bin yıllık varlığımızın Anadolu merkezli mücadelemizin karşısında da hep bunlar olmuştur. Maalesef her dönem olduğu gibi bugün de kendilerini İslam dairesinde gösteren, kendilerine Müslüman diyenler arasında da aynı gayeye hizmet edenler bulunmaktadır. DAİŞ adıyla, Boko Haram adıyla, El Kaide adıyla ortaya çıkan İslam'a dair ne varsa, hepsini de pervasızca istismar edenlerin tüm zulümleri, sadece ve sadece Müslümanlara karşıdır. Bu terör örgütlerinin İslam'a verdiği zararı, en azılı İslam düşmanları dahi veremez, verememiştir" ifadelerini kullandı.

Şair Arif Nihat Asya'nın "Naat" şiirinden "Ebu Leheb öldü" diyorlar/ Ebu Leheb ölmedi, ya Muhammed/ Ebu Cehil, kıtalar dolaşıyor." mısralarını okuyan Erdoğan, şöyle konuştu:

"İşte bunlar kıtalar dolaşan Ebu Leheb'in Irak, Suriye, Afrika ve dünyanın dört bir yanındaki takipçileridir. Sorsanız, 'Cihat yapıyoruz' diyorlar. Halbuki cihat asla terör değildir. Terör örgütü kurup Müslümanlara zulmetmek değildir, masum insanların canına kastetmek değildir. Cihat, diriliştir, hayat vermedir, hayat vermedir, inşa etmedir. Bugün eğer bir cihattan söz edeceksek, en büyük cihat, işte bu İslam ve Müslüman düşmanlarının ortaya çıkmasını sağlayan cehaletle ve fitneyle mücadele etmektir. Dikkat ediniz, cihat bu teröristleri öldürmektir demiyorum. Onları ortaya çıkartan şartları, ortadan kaldırmaktır diyorum. Çünkü şayet şartları ortadan kaldırmazsanız, kaldırmazsak yani bataklığı kurutmazsanız ölenin yerine yenisi gelir, hem de daha fazlasıyla gelir. Çok yönlü bir mücadele elbette olacaktır ama asıl olan kalplerin temizlenmesi, gönüllerin kazanılmasıdır."

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Dinin sahibi Allah'tır ve kimse ona zarar veremez ama Müslümanlar kendi haysiyetlerini kendileri korumak zorundadır. Bunun için tüm Müslümanların birliğine, beraberliğine, dayanışmasına ihtiyacımız vardır. Mezhep fanatizmlerini dinlerinin önüne geçirenler oldukça beraberliğimizi temin edemeyiz. İnsanlığa da İslam'a da bir ihanet olan terörizmi kendi amaçları uğruna kullanmaya çalışanlar bulundukça dayanışma içinde olamayız." dedi.

Erdoğan, Diyanet İşleri Başkanlığınca Sinan Erdem Spor Salonu'nda düzenlenen ''Hz. Peygamber, Tevhid ve Vahdet'' temalı Kutlu Doğum Programı'nda yaptığı konuşmada, adeta üzeri küllenen, mahzun kalmış olan medeniyetin yeniden ayağa kaldırılarak, yeniden Müslümanlara ve tüm insanlığa ışık saçan bir sevgi, adalet, merhamet kaynağı haline getirilmesi gerektiğini söyledi.

İslam medeniyetinin yüzlerce yıl boyunca Ortadoğu'dan Asya'ya, Avrupa'ya kadar dünyanın dört bir yanında insanlığın maddi ve manevi ilerleyişinin lokomotifi olduğunu dile getiren Erdoğan, daha sonra medeniyetin boşalttığı her yerin görünüşte maddi bir devrimle ama esasında acıyla, sömürüyle, haksızlıkla doldurulduğunu kaydetti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle devam etti:

"Endülüs döneminin en parlak bilim, sanat, kültür merkezi geride adeta hiçbir iz bırakmamacasına asırlar önce yok edilmiştir. Şam, Halep, Bağdat, Kahire, Sana her biri İslam medeniyetinin örnek şehirleriydi. Şimdi hepsi de adeta kan ağlıyor. Varlık, yokluk mücadelesi veriyor. Semerkant, Buhara, Kazan, Kaşgar. Dünün bilim, irfan ve hikmet yuvaları olan bu şehirlerimizin parıltısı söneli çok oldu. İslam medeniyetinin maddi mirası, çok açık ve çok alçak bir oyunla her gün biraz daha örseleniyor, her gün biraz daha yok ediliyor. Medeniyet tarihimizin merkez şehirlerinden her şeye rağmen hala ayakta olan bir yer varsa o da İstanbul'dur. Bugün Müslümanların içinde bulunduğu durum, gerçekten çok can acıtıcıdır, çok can yakıcıdır. Müslümanlar bunu hak etmiyor. Dinin sahibi Allah'tır ve kimse ona zarar veremez ama Müslümanlar kendi haysiyetlerini kendileri korumak zorundadır. Bunun için tüm Müslümanların birliğine, beraberliğine, dayanışmasına ihtiyacımız vardır. Mezhep fanatizmlerini dinlerinin önüne geçirenler oldukça beraberliğimizi temin edemeyiz. İnsanlığa da İslam'a da bir ihanet olan terörizmi kendi amaçları uğruna kullanmaya çalışanlar bulundukça dayanışma içinde olamayız. Kur'an-ı Kerim'in ve Peygamber Efendimiz'in kesin olarak yasakladığı asabiye ırkçılık illetinden kurtulamayanların etkinliği sürdükçe dirliğimizi sağlayamayız. Halbuki önümüzde her türlü farklılığımızın, her türlü ayrılığımızın üstünde bizleri bir araya getirip sımsıkı saracak bir yol var. Allah'ın birliği ve ümmetin birliği, yani tevhid ve vahdet. Rabbim cümle ümmeti Muhammedi tevhid ve vahdet sancağı altında buluştursun diyorum."

Cumhurbaşkanı Erdoğan, İslam aleminin birliği ve beraberliği için üzerilerine düşenleri yaptıklarını ve yapmaya da devam edeceklerini belirterek, hafta içinde düzenlenen İslam İşbirliği Teşkilatı Zirvesi'yle birlikte bazı adımlar attıklarını anlattı.

Dönem başkanlığının Türkiye'de olduğunu ve iki yıl süreyle bunu yürüteceklerini ifade eden Erdoğan, İslam İşbirliği Teşkilatı'nın dünyadaki tüm İslam ülkelerini ve nüfusları içinde önemli oranda Müslüman barındıran ülkeleri bir araya getirmesi bakımından çok önemli bir platform olduğunu kaydetti.

Teşkilatın, Müslümanların sorunlarının çözüm mercisi olma konusunda ciddi bir potansiyeli olduğunu vurgulayan Erdoğan, "Ancak şu ana kadar bu potansiyelin tam olarak kullanılmadığını ifade etmek durumundayım. Bugün Müslümanların çoğunlukta olduğu coğrafyalardaki istikrarsızlıkların, krizlerin ve terör olaylarının çözümü için kimlerin devrede olduğuna baktığımızda, maalesef bu teşkilatı göremiyoruz. Halbuki teşkilatın asli görevi bu olmalıdır. Biz İslam İşbirliği Teşkilatı'nı işte böyle bir yapı haline getirmek için çalıştık, çalışmayı da sürdüreceğiz. Bu ay başında Amerika'da, Maryland'da Türk Amerikan Kültür ve Medeniyet Merkezi'nin açılışın Diyanet İşleri Başkanımızla birlikte geniş bir heyetle açtık. Tam teşekküllü bu merkezin içinde Müslümanların Amerika'daki en büyük ibadethanesi olan Osmanlı mimarisinde inşa edilmiş bir cami de yer alıyor. 65 dönümlük bir arazı içerisinde bir külliye. Bu merkezin açılışında Amerika'nın her yerinden, her ırktan, her kökenden, her kültürden Müslüman kardeşlerimiz geldi. Orada vahdetin somut bir örneğini gördük." değerlendirmesinde bulundu.

- "Öksüz, yetim kalan muhacirlerin yanı başında huzur içinde uyumak bize haramdır"

Müslümanların en büyük buluşma mekanları olan Mescid-i Haram ve Mescid-i Nebevi'nin özlenen birlik ve kardeşliğin hayata geçtiği yerler olduğunu anlatan Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Hac için, ibadet için bir araya gelen Müslümanlar, kendi meselelerini çözmek, insanlığın geleceğine ışık tutmak için, niçin bir araya gelemez? Neden? Oysa önümüzde Kur'an-ı Kerim gibi bir kaynağımız, Peygamber Aleyhissalatu Vesselam Efendimiz gibi bir örneğimiz var. Artık mezhep, meşrep, köken farklarımızı bir kenara bırakarak, tevhide ve vahdete sarılma zamanıdır. Dinimizin sadece iyi ve kötü, doğru ve yanlış, helal ve haram konusundaki tavsiyelerine uymakla dahi İslam dünyasının ve onunla birlikte tüm insanlığın önünü açma imkanına sahibiz. Dünyada tek bir insan dahi zulüm görüyorsa bu çok büyük bir sayıdır ki şu anda sadece İslam dünyasında evet, yüz binlerce, milyonlarca insan, hatta yüz milyonlarca, zulüm altındadır. Yiyecek ekmek, içecek su bulamadığı için bir deri bir kemik kalıp hayata gözlerini yuman insanlarla aynı dünyada yaşadığımız her gün, bize haramdır. Eğitim imkanı bulamadığı için diğer her şeyi bir yana inancının gereklerini dahi öğrenemeyen, kardeşlerimizin bulunduğu bir dönemde boşa geçirdiğimiz her dakika, bize haramdır. Evladını kaybettiği için yüreği yanan anne babaların, tüm ailesini kaybettiği için öksüz, yetim kalan o muhacirlerin yanı başında huzur içinde uyumak, bize haramdır. Sorunlar büyük, sorumluluğumuz büyük, vebalimiz büyüktür."

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kutlu Doğum Haftası etkinlikleri vesilesiyle yapılacak ibadetlerin, duaların birliği, beraberliği, dayanışmayı kardeşliği güçlendirmesini temenni ederek, içinde bulunulan kritik dönemde, ümmetin Türkiye'den çok büyük beklentileri, çok büyük talepleri olduğunu vurguladı.

Erdoğan, "Allah'tan bize bunları gerçekleştirebilmemiz, vatandaşlarımız ve İslam ümmetiyle birlikte tüm insanlığın huzuruna, güvenine, refaha kavuşması için üzerimize düşenleri yapacak güç ve kuvvet vermesini diliyorum. Bu düşüncelerle bir kez daha Peygamber Efendimizin veladetinin yıl dönümünün hepimiz için hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum. 'Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala ali seyyidina Muhammed.' Rabbim hepimizi mahşer gününde, Peygamber Efendimiz'in liva-ul hamd ismiyle müsemma sancağı altında buluştursun diye dua ediyorum. Diyanet İşleri Başkanlığımıza bu güzel kutlu doğum programını tertip ettikleri için teşekkür ediyorum." şeklinde konuştu.

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber