Başbakanlık Müsteşarı sürece müdahil olmalı!

Başbakanlık Müsteşarına düşen tarihi görev; sorumluluk alarak FETÖ ile sürdürülen bu haklı mücadelede yeni kumpasların önüne geçmesi, adil ve temiz sonuçlar almak için bizzat sürece müdahil olması, gerekirse teker teker isimler üzerinde ekibiyle birlikte çalışmasıdır

Kaynak : Memurlar.Net - Özel
Haber Giriş : 03 Ekim 2016 11:00, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42
Başbakanlık Müsteşarı sürece müdahil olmalı!

FETÖ'nün darbe kalkışması ve ülkeye yaşattığı ağır travmanın strese, kaygıya ve öfkeye yol açması yüzünden kamuda sıfır hatayla karar almanın neredeyse imkansız hale geldiğinin farkındayız. Bu saatten sonra yapılması gereken Başbakanlık nezdinde KHK ihraçlarına yapılan itirazları düzeltebilecek donanım ve yeterlilikte bir yapının oluşturulmasıdır. Sapla samanın birbirine bilerek ya da bilmeyerek karıştırıldığı bu kaotik iklimde Başbakanlık Müsteşarına düşen tarihi görev; sorumluluk alarak FETÖ ile sürdürülen bu haklı mücadelede yeni kumpasların önüne geçmesi, adil ve temiz sonuçlar almak için bizzat sürece müdahil olması, gerekirse teker teker isimler üzerinde ekibiyle birlikte çalışmasıdır.

3056 sayılı Başbakanlık Teşkilatı Hakkında Kanun'a göre Başbakanlığa verilen temel görevler şunlardır: Bakanlıklar arasında işbirliğini sağlamak, Devlet Teşkilatının düzenli ve müessir bir şekilde işlemesini temin edecek prensipleri tespit etmek, Devlet Teşkilatının düzenlenmesi için gerekli olan sistem ve prensiplerin geliştirilmesini ve uygulanmasını sağlamak.

Fetullahçı Terör Örgütünün 15 Temmuz 2016'daki başarısız darbe kalkışmasının ardından yaşanan kamudaki FETÖ'cü temizliği, 60 bine yakın kamu görevlisinin 1 Eylül 2016 tarihinde KHK ile yapılan ihracı ile yeni bir safhaya ulaşmıştır. KHK ile kamudan atılan personelden masum olanların bireysel itirazları devam etmektedir. Gerçek mağdurların yanında Bylock kullananlar, istihbarat raporlarında yer alanlar ve bunların aileleri de itiraz etmeye başladığından, Başbakanlık Müsteşarlığına intikal eden on binlerce dilekçenin nasıl değerlendirileceği hususu muammaya dönüşmüştür. Bu yükün altında kalkamayacağını tahmin eden Başbakanlık teşkilatı, işin kolayına kaçarak kestirme bir çözüm yolu ile kendisine gelen dilekçeleri ilgili kamu kurumlarına havale etmeye başlamıştır.

Başbakanlık bu şekilde, yükümlü olduğu yasal koordinasyon görevini yerine getirdiğini düşünüyorsa büyük bir hata yapıyor demektir. İhraçlardaki temel sorun zaten kamu kurumları arasında var olan eşgüdümsüzlük, ahenksizlik, dağınıklık, koordinasyonsuzluk, standartsızlık ve uygulama farklılıklarının doğurduğu adaletsiz sonuçlardı. Bugün seçilen yöntemin dünün hatalarını gidereceğini beklemek saflık olacaktır.

Açık ve net olmayan, yoruma açık, kişiden kişiye değişebilen parametreler yüzünden kurumlar birbirinden farklı ve birbiriyle çelişen uygulamalar sergilemiş sonuçta masum insanların hayatları alt üst olmuştur. Kriterlerde birlik sağlanamamış olması yüzünden bir kurum, Bank Asya'da 50 TL'lik hesabı olanı ihraç ederken bir başka kurum 50.000 TL'lik hesabı olana dokunmamıştır. Bir başka kurum, çocuğu FETÖ'nün okulunda okuduğu için personelini ihraç ederken, diğer bir kurum çocuklarla birlikte yanında personelinin de FETÖ'nün okullarında okumuş olmasını ya da üniversitesinde yüksek lisans yapmış olmasını ihraç için yeterli karine saymamıştır. Yine bazı kurumlar ortada hiçbir somut delil yokken "kanaat-görüş" adı altında, disiplin hukukuna göre uyarma cezası bile verilemeyecek bir fiilden ötürü personelini acımasız ve hoyratça memuriyetten atarken, bir başka kurum "biz şahsi görüşlere göre insanların hayatları ile oynamayı ahlaki ve insani bulmuyoruz" diyerek benzer vakalarda ihraç yoluna gitmemişlerdir.

Tercih edilen ihraç/tasfiye yönteminin bir diğer sancılı yönü; KHK ile atılanların adlarının yer aldığı listelerin elektronik imza veya kağıt üzerinden resmi bir yazıya bağlanmadan, resmi bir onaydan geçmeksizin parafsız, imzasız bir halde ve taşınır bellekler marifetiyle Başbakanlığa iletilmesidir. Yoldayken bazı isimlerin listeden çıkarılmayacağı ya da listeye eklenmeyeceğinin garantisi nedir ve kimdir?

Erdem, fazilet, doğruluk, ahlaki değerler ve genel olarak etik ilkelerle sorunları olan bürokrat sayımız hiç de az değildir. Bunun yanında Bizans oyunlarının eksik olmadığı bir bürokrasiye sahip olduğumuz gerçeği de hepimizin malumudur. Bu komisyonlarda görev alan üyeler melek midir? İsmet sıfatına sahip peygamberler midir? Yoksa insan türü dışında bilemediğimiz büyük küçük her türlü günahı işlemekten münezzeh olağanüstü varlıklar mıdır? Halbuki Devletin dili yazılıdır. Devletin işleri de resmidir. Ne olursa olsun bundan vazgeçilmemeliydi. Bundan vazgeçerseniz maddi hatalara, keyfiliklere, kişisel hesaplaşmalara, kripto FETÖ'cülerin şeytani tuzaklarına kapı açarsınız.

Açılan bu kapının vicdanlarda oluşturacağı yara kılıç yarası gibi olacağından devlette, millette, kamu vicdanında ve demokratik sistemimizde 12 Mart'tan, 12 Eylül'den, 28 Şubat'tan daha ağır bir tahribat yaratacaktır.

Eğer Başbakanlık Müsteşarı sürece müdahil olmaz ise yapılan yanlışlar aynen tekrar edecektir. Dün yapılan yanlışın altına imza atan bürokrat kendi ikbali için bu hatadan dönmeyecek ve yanlışında ısrar edecektir. Bunun önüne geçecek, kurumların yaptığı hatayı sistem içinde düzeltecek devlet teşkilatımızdaki en uygun yer Başbakanlık Teşkilatıdır. Bu yönde bir kontrol mekanizması kurulmaz ise hainlerle hiçbir ilgisi olmayan masumlar zarar görmeye devam edecek, darbe ve darbecilerle haklı mücadele sulandırılacak, mazlumların ahı alınacak, kaş yapayım derken göz çıkarılacak, ateş düştüğü yeri yakacak, kurunun arasında yaşlar yanacak ve ne yazık ki adalet gecikecektir.

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber