Üniversitelerde garip nepotizm hikayeleri!

Yükseköğretim kurumlarında sendika, sivil toplum kuruluşu, dini gruplar, akraba, memleketçilik gibi idari kadrolaşma kervanına katılımların yeni muhatapları: Yöneticilerin öğrencileri!!!

Kaynak : Memurlar.Net - Özel
Haber Giriş : 09 Nisan 2022 14:03, Son Güncelleme : 08 Nisan 2022 09:52
Üniversitelerde garip nepotizm hikayeleri!

İranlı şair Feridüddin-i Attar tarafından kaleme alınan Mantıku't-Tayr (Kuşların Dili) adlı eserde yöneticilikle ilgili şöyle bir hikayeden bahsedilir:

"Doğru yolda yürüyen, dini bütün bir adam vardı. Bir gece Sultan Mahmud'u rüyasında gördü. Ona, "Ey zamanı iyilikle geçen sultan!" Ahirette halin, durumun nasıldır?" diye sordu. Sultan Mahmud şöyle cevap verdi: "Sus, yüreğimin kanını yere dökme. Sus, burası sultanlık yeri değil. Çek git oradan. Sultanlığımız zandan ve yanılgıdan ibaretti. Bir avuç değersiz toprağa saltanat nasıl yaraşır? Alemin padişahı Hak Teala'dır, saltanat ona layıktır. Kendi acz ve şaşkınlığımı görünce, sultanlığımdan utanıyorum. Eğer bana sesleneceksen, 'aklı perişan' diye seslen. Sadece odur sultan, artık bana sultan diye seslenme. Saltanat onundur, ben yerlerde sürünmekteyim. Keşke dünyada yoksul olarak yaşasaydım. Makama mevkiye erişeceğime, keşke yüzlerce kuyuya düşseydim. Süprüntücü olsaydım da, padişah olmasaydım. Şu an benim kurtuluş ümidim yok. Yaptığım şeyleri bir bir benden soruyorlar. O hüma kuşunun kolu kanadı kırılsın, çünkü o bana gölge saldı da padişah oldum"

Evet, yıllardır insanoğlu bir yandan kral, padişah, vezir gibi görevlerle yönetme ve insana hükmetmeyi kendine en çok yakışan rol olarak düşünse de, bu gibi görevlere gelenlerin görevleri sona erdiğinde arkalarında temiz bir hatıra bırakmamaları halinde hem bu dünyada hem de ebedi alemde göreceği muamele herkesin malumudur!

Peygamber Efendimiz (SAV) hadisinde "Siz Amir olmaya düşkünsünüz. Halbuki hakkını gözetenler hariç, amirlik kıyamette pişmanlıktır." (Buhari) demiştir. Her türlü kademede insanı yönetmekle, devletin menfaatlerini maddi veya manevi olarak korumakla görevlendirilen yöneticilerden "hakkı gözet/e/meyenler" için bundan daha güzel bir uyarı olamaz!

Nitekim, yönetim kademelerinde bu uyarılara sadık kalarak bozulmadan kalabilmeyi başarabilen sınırlı sayıda şuurlu insan kalmıştır; ancak ezici kötü çoğunluğun gücü ve yaygın etkisi bürokraside tepeden başlayan bozulmayı tabanda hızlandırmakta, hakkı korumayı başarabilmek ve hatta konuşabilmek her geçen gün imkansız hale gelmektedir.

Evrensel bilginin üretildiği yerler olarak ifade edebileceğimiz üniversitelerde bu durum çok daha kötüye doğru gitmektedir. Uzun bir süredir bu mecradan yükseköğretim kurumlarında kayırmacılığın her türlüsünü sizlerle paylaşıyoruz. Gelin görün ki iyileşme göremediğimiz gibi kötü örneklere kulak kabartma konusunda az geri dursak dahi bir şekilde duymamıza vesile olacak düzeyde kötü olaylar peş peşe yaşanmaktadır.

Malumunuz, üniversitelerde bir kısım kadrolara atama yapma yetkisi tamamen Rektörün uhdesine verilmiştir. Her ne kadar Üniversite Yönetim Kurulu, Dekan, Müdür gibi pozisyonda bulunanların "öneri" verme yolu ilgili mevzuatında belirlenmiş olsa dahi astın üstüne yazılı olarak yönetici atamalarında özgür bir şekilde görüş verebileceği "akademik özgürlük" henüz üniversitelerin büyük bir çoğunluğunda oturmuş bir kültür değildir!

Durum böyle olunca, rektörün doğrudan sınavsız atama yetkisini haiz olduğu Genel Sekreter, Genel Sekreter Yardımcısı, Daire Başkanı, Fakülte Sekreteri, Yüksekokul Sekreteri, Enstitü Sekreteri gibi kadrolara "siyaseten önerilen isimler, yetkili ama etkili sendikalardan referanslı adaylar, sivil toplum kuruluşlarında gönül bağından öte menfaat elde etme derdiyle görünen kişiler, üst yöneticinin yakın akrabaları veya hemşerilerinin" sıklıkla tercih edildiği malumun ilamıdır!

Ancak, son zamanlarda duyuyoruz ki yukarıda sıraladığımız kadrolaşma tayfalarına Rektörlerin, Dekanların, Müdürlerin, Genel Sekreterlerin öğrencileri de dahil olmaya başlamıştır.

Elbette, başarılı bir yönetim başarılı bir ekibin ürünüdür. Rektörlerin de göreve geldikleri zaman kendi ekibini kurmaya doğal hakları olduğu gibi, bu ekibin seçimindeki yetkilerini sınırsız ve ortak aklın dışına çıkarak kullanmaları belki kısa vadede bir güven iklimi oluşturup kendilerine yönelik sadakatin oluşmasını tesis edebilir, ancak kurumdaki çalışma barışını, iç huzuru ve üst yöneticiye olan güveni saman alevi gibi kısa sürede yok eder!

İnsan kendisi için sınırlı süre ile verilen makamı insanlığa ya da ülkesine hizmet için kullanmak yerine kendisi adına değerli gördüğü kişiler için kullanmak eğilimine doğru hızla evirilmektedir. Varlığı ile makama değer katmak yerine makamın verdiği gücü önce kendisi sonra da çevresi için bir zehirlenme aracı olarak kullanmaktan da büyük bir haz almaktadır. Bu güç zehirlenmesi öyle bir hal almaktadır ki, vermiş olduğu benzer kararlardan dolayı onca yaptırım örneği önünde durmasına karşın kendisinin dünyanın hakimi olduğu düşüncesinden kurtulmasına engel olamamaktadır.

Oysaki şair-yazar İbrahim TENEKECİ'nin şu sözleri ne kadar da değerlidir: "Zaman, usulca, görünmez izler bırakır. O izleri fark ettiğimizde, artık yapacak bir şeyimiz kalmamıştır. Bize emanet edilen imkanlar ve makamlar, bir gün mutlaka elimizden alınacaktır. Buradaki esas mesele, onları teslim ettikten sonra elimizin temiz kalıp kalmadığıdır."

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber