Çelik geri çekildi, Erdoğan ile Teziçin atışması sürüyor
Başbakan Erdoğan, bayram seyran demeden YÖK'e ve üniversitelere yüklenmeye
devam ediyor. Teziç de boş durmuyor. O da her vesileyle hükümete olan kırgınlıklarını
dile getiriyor.
Bu atışmalar eskiden Milli Eğitim Bakanı Çelik ile YÖK Başkanı Teziç arasında
olurdu. Ama enteresan bir şekilde Çelik geri çekildi, Başbakan konuşmaya başladı.
Dışarıdan bir gözle bakıldığında Başbakan Erdoğan da, YÖK Başkanı Teziç de üniversite
sorunlarına kesinlikle vakıf değiller. Sorunların çözüme kavuşamaması biraz
da bu yüzden.
Başbakan, ilköğretim okullarına ücretsiz kitap dağıtmakla, üniversitelere sağlanan
desteği aynı kefeye koyuyor. YÖK Başkanı Teziç'in ise birkaç bin kişilik bir
üniversite yönetmenin ötesinde tecrübesi yok.
Her ikisinin de yükseköğretimin ve bilimin temel sorunlarından uzaklaşarak,
ideolojik tartışmalara yönelmesi biraz da bu yüzden.
Başbakan Erdoğan, üniversitelere Cumhuriyet tarihinin en büyük desteğini çıktık
diyor. Peki o halde üniversiteler neden hâlâ kıvranıyor? TÜBİTAK'a tahsis edilen
kaynağın ne kadarı kullanıldı? Kaldı ki tüm bu kaynaklar, herhangi bir Batı
ülkesi ile kıyaslandığında, devede kulak olmanın ötesine geçebiliyor mu?
Sezer ne yapıyor?
Başbakan Erdoğan'ın bir ayağı hep dışarıda. Keşke bu gezileri sırasında birkaç
üniversite gezse ve onların bütçeleri ile Türkiye'deki üniversitelerin bütçelerini
de kıyaslayabilse. Onunla da yetinmeyip yönetim tarzlarını, siyasilerle ilişkilerini
ve dünyaya bakış açılarını da konuşabilse.
İşte o zaman bu tartışmalar daha doğru zeminlere kayar ve doğruyu bulmak çok
daha kolay olur.
Üniversiteler, gelip geçen siyasi iktidarların değil, devletin asli kurumları.
Bu yüzden onlara en fazla sahip çıkması gereken kişi de cumhurbaşkanları. Eskiden
bir gelenek vardı. Cumhurbaşkanları, tüm rektörleri yılda bir kez de olsa toplar,
sorunlarını dinler ve bu sorunlarını hükümete iletirdi. Ama nedense, Cumhurbaşkanı
Sezer, kendi atadığı rektörleri, toplamıyor, dinlemiyor ve başları sıkıştığında
yanlarında olmuyor.
Bir rektör anlattı. Ufak bir grupla Çankaya'ya gittiklerinde, sizi neden ben
seçiyorum ki, diye memnuniyetsizliğini dile getirir. Rektörler bu sözler karşısında
bir anda mosmor kesilince, hayır konu sizinle ilgili değil, rektörleri neden
cumhurbaşkanı atıyor ki, şeklinde açıklama yapar...
Yeni yasal düzenlemeler yapılırken üzerinde en çok tartışılan konulardan biri de yine rektör seçimi olacak. Olmalı da. Cumhurbaşkanları bunu kendilerine bir külfet ya da yetki müdahalesi olarak görse de son sözü yine onlar söylemeli. Yoksa iş hepten çığırından çıkar.
Rektörler nasıl seçilmeli?
Yeni üniversiteler, yeni iller ve ilçeler gibi, Başbakan Erdoğan'ın YÖK'le son
haftalardaki didişmesi de olası bir erken seçimin habercisi. Başbakan, YÖK Yasası'nı,
hele hele ÖSS katsayılarını değiştirmeden seçime gitmek istemiyor. 3 Kasım'daki
en büyük kozu buydu. Ama bir arpa boyu yol kat edemedi. Zaman daraldıkça da
sinir katsayısı ve hata yapma riski giderek artıyor...
Yeni yasada da rektörler muhtemelen yine seçimle işbaşına gelecek. Ama Batılı
ülkelerde olduğu gibi mutlaka aday olma kriterleri getirilmelidir. O güne kadar
o üniversiteye zerre kadar katkısı olmayan, bilimsel yeterliliği bulunmayan
ve bir günlük bile yöneticilik tecrübesi olmayanlar seçimlere katılamamalıdır.
Bu arada yeni kurulacak üniversitelere, kurucu rektör olarak, bir dönem için,
eski rektörler düşünülebilir. Bir ya da iki dönem rektörlükten sonra, köşelerine
çekilen, öylesine deneyimli ve başarılı isimler var ki, yeni kurulacak üniversiteleri
bir anda alıp uçurabilirler. Bizden önermesi!..
Özetin özeti: Yükseköğretim konusunda devam eden gerginliğin, ne üniversitelere,
ne YÖK'e, ne iktidara ne de Türkiye'ye bir yararı var. Oysa sıcak bir diyalog
kurulabilse, herkes kârlı çıkacak...
abbas güçlü/milliyet