'Müslüman karşıtı söylemler sadece DAEŞ'e hizmet ediyor'

Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreter Yardımcısı ve Sözcüsü İbrahim Kalın, Müslümanlar ve Batı ülkelerinin Suriye, Irak, Somali, Fransa ya da Belçika'daki DAEŞ, El Kaide ve benzeri terör örgütlerini ortadan kaldırmak için birlikte çalışması gerektiğini vurguladı.

Kaynak : Anadolu Ajansı
Haber Giriş : 26 Mart 2016 12:51, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42
'Müslüman karşıtı söylemler sadece DAEŞ'e hizmet ediyor'

Kalın, Daily Sabah için kaleme aldığı, "Müslüman karşıtı söylemler sadece DAEŞ'e hizmet ediyor" başlıklı makalesinde Ankara ve İstanbul'daki son saldırılardan sonra terörün bu sefer Brüksel'i vurduğunu anlattı.

Terörün bu saldırılar içinde yaşanan dünyanın kırılgan doğasını bir kez daha gözler önüne serdiğini belirten Kalın, saldırıların aynı zamanda teröre ve onun tüm yapılarına karşı yeni politikalar geliştirmenin aciliyetinin altını çizdiğini ifade etti.

Kalın, Brüksel'de yaşanan insanlık dışı eylemden üç ders çıkarılacağına dikkati çekti. İlk olarak DAEŞ'e karşı stratejilerin gözden geçirilmesi gerektiğine değinen Kalın, Müslümanların ve Batı ülkelerinin Suriye, Irak, Somali, Fransa ya da Belçika'daki DAEŞ, El Kaide ve benzeri terör örgütlerini ortadan kaldırmak için birlikte çalışmaları gerektiğini kaydetti.

Temel olarak Suriye ve Irak'taki DAEŞ hedeflerinin havadan vurulmasına dayalı mevcut stratejinin, Suriye, Türkiye, Avrupa ve ABD'deki DAEŞ saldırılarını engellemeyi başaramadığına işaret eden Kalın, "Suriye'deki savaş, DAEŞ canavarını beslemeye devam ediyor. Bu savaşın devam etmesine izin verdiğimiz sürece, DAEŞ terörü daha da ölümcül bir hal alacak. DAEŞ şu anki şebeke ve etki düzeyine Suriye'deki savaş ve Irak'taki derin güvenlik sorunları ve siyasi sorunlar sayesinde erişti" ifadelerini kullandı.

DAEŞ terörizminin, Beşar Esed rejiminin, Suriye'de herhangi bir terör örgütünden çok daha fazla, yaklaşık 400 bin kişiyi öldürdüğü ve milyonlarca Suriyeliyi evinden ettiği gerçeğini unutturmaması gerektiğini aktaran Kalın, DAEŞ'le mücadele adına yaşanan bu korkunç gerçeğin gözardı edilmesinin yabancılaşma ve kızgınlık hissini derinleştirdiğini vurguladı.

Kalın, Rusya ve İran'ın Esed rejimini desteklemesinin, 2003 yılında ABD'nin Irak'ı işgal etmesini ve Esed'in desteklenmesini kendi varlığı için bir mazeret olarak gören DAEŞ'i güçlendirdiğini ifade etti.

İkinci olarak iyi ya da kötü terörist diye bir şey olamadığını belirten Kalın, etnik, dini ya da siyasi motiflere bakmaksızın terörün her yerde terör olduğunu kaydetti.

Kalın makalesine, şöyle devam etti:

"Paris ve Brüksel'i vuran DAEŞ'i terör örgütü olarak görüp, son iki ayda Ankara'yı iki defa vuran PKK'yı terör örgütü olarak kabul etmemek ne mantıklıdır ne de ahlaken doğrudur. PKK'nın Avrupa'da sistemi maniple etmesine izin vererek, AB ülkeleri teröre karşı tutarlılık sınavını geçememiştir. PKK terörü, Suriye'de DAEŞ ile mücadele adı altında haklı çıkarılamaz. Yakın zamanda meydana gelen Ankara ve İstanbul saldırılarının da gösterdiği üzere, her ne kadar karşıt ideolojik ve siyasi temellerden geliyor olsalar da DAEŞ ve PKK, Türkiye'yi hedef alan terör eylemlerinde birleşmiştir. Bu noktada, teröre karşı istihbarat paylaşımı ve işbirliği gelecekteki olayları önlemede kilit rol oynamaktadır. Brüksel saldırısından sonra görüldüğü üzere, Belçika yetkili makamları Türkiye'nin İbrahim el-Bakraoui'nin intihar bombacılarından biri olduğu ve yabancı bir terörist savaşçı olduğuna ilişkin sağladığı resmi bilgi üzerine hareket geçmediler."

Kalın, son üç yılda Türkiye'nin, terör bağlantısı olduğu şüphesiyle 3 binden fazla kişiyi sınır dışı ettiğini ve 37 bin kişiyi ülkeye giriş yasağı konulanlar listesine aldığını ve bu kişilerin önemli bir kısmının Avrupa'dan geldiğini aktardı.

Üçüncü olarak, her terörist saldırının ardından Müslüman karşıtı tepkilerin, şiddet yanlısı aşırılıkçıların ekmeğine yağ sürdüğünü belirten Kalın, Avrupalı ve Amerikalı İslamofobiklerin, saldırıları kendi siyasi amaçları için Müslüman karşıtı duyguları maniple etmek için kullanmakta hiç zaman kaybetmediğini vurguladı.

Kalın, yazısında şu ifadelere yer verdi:

"İslam ve Müslümanlar hakkındaki homojen söylemler, radikalleşme ve şiddet içeren aşırılığa karşı mücadeleyi baltalıyor. Bu, Müslümanların büyük çoğunluğunu yabancılaştırmakta ve aşırılıkçılığa yardımcı olmaktadır. Bu hiçbir siyasi sorunu çözmediği gibi bizim güvenliğimizi de artırmaz. Dahası, DAEŞ sadece dini temel üzerine kendine militan toplamaz, DAEŞ siyasi gerçekleri maniple ettiğinden dolayı, hayatın her yanından aşağılık suçluları, maceraperestleri, çevresine uyum sağlamayanları devşirir. Şiddetin kendini haklı çıkarmak için dine ihtiyacı yoktur."

Araştırmanın aşırı sağcıların, Müslüman isimli teröristlerden çok daha fazla insan öldürmekte olduğunu gösterdiğine işaret eden Kalın, "Daha kötüsü İslamofobi ve Müslüman karşıtı ırkçılığın, Batı'da hem aşırı sağcı ve solcu çevreler için bir toplanma yeri haline gelmiş olmasıdır. Aşırı sağcı muhafazakar gruplar Müslüman kesimlere karşı etnik ve dini çağrıda bulunuyor, sol liberal uzmanlar ise diğerlerinin arasında Müslümanları şeytan göstermek için feminizm ve laikliğe başvuruyor. Bir araya gelme ihtimali bulunmayan müttefikleri birleştiren şey, Müslümanların ve İslam'ın müştereken klişeleştirilmesidir." görüşünü paylaştı.

Şiddet içeren aşırılığın ve Müslüman karşıtı ırkçılık arasında kalan sıradan Müslümanların iki kez kurban edildiğini ifade eden Kalın, şöyle devam etti:

"Bu Müslümanlar bir yandan DAEŞ'in gayrimüslim unsurlardan çok Müslümanları katlettiği Irak ve Suriye'deki zalimce saldırılardan acı çekiyor. Diğer yandan, ırkçılıkla suçlanan aşırıcı ve radikal gruplara karşı saldırmaya cesaret edemeyen İslamofobik insanlar, DAEŞ terörünü Müslüman karşıtı olanları sıradan Müslümanlara karşı ayrımcılık güdecek ucuz politikalar yapmak için kullanıyor. Müslümanlardan DAEŞ ve benzerlerini ihbar etmeleri isteniyor, Müslümanlar da ediyor ama bu kayda geçmiyor ve günlük siyasi yorumlarda yerini almıyor. Her ne zaman ki bir terör olayı olsa Müslümanlar potansiyel şüpheliye dönüşüyor. Ama aynı sorgulama asla sıradan Almanlara Neo-Nazi konusunda Almanlara, Anders Breivik ile ilgili Norveçlilere, Ku Klux Klan ve Timothy McVeigh ile de Amerikalılara yapılmıyor. Avrupa ve Amerikalı teröristlere kültürel ve dini kimliği ile alakalı herhangi bir yorum veya az bir eleştiri yapılmaksızın sadece terörist muamelesi yapılıyor."

Son olarak, DAEŞ terörü ve İslamofobi endüstrisinin birbirini beslediğini vurgulayan Kalın, makalesine şu sözlerle son verdi:

"Siyaset Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfının (SETA) yayınladığı, Avrupa İslamofobi Raporu, Müslüman karşıtı ırkçılığın Avrupa'da yayıldığını ve muhalif siyasetçilerin, sansasyonel gazeteciliğin, dini dışlayıcılığın bir aracı olduğunu gösteriyor. Amerikan seçim dinamikleri göz önüne alındığında, durum Atlantik genelinde hiç iyi değil. Cumhuriyetçi başkanlık umutları kanuna itaat eden yasalara saygıya katkı sunmayı, vergi ödeyen Müslüman Amerikalıları gözardı ederek, korku politikaları üzerine konuşuyor. Batı'da Müslüman karşıtı duyguların kullanılması, kısa vadeli kazançlar getirebilir ama uzun vadede daha büyük problemler yaratır. Teröre karşı mücadele devam etmeli ama kararlı ve etkili şekilde yapılmalı. Kurbanları suçlamak ve kamuoyunu siyasi fırsatçılık için maniple etmek hiç kimsenin yararına değildir

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber