Keşke bütün üniversiteler bölümsüz olsa?

Kaynak : NTV
Haber Giriş : 03 Haziran 2009 14:26, Son Güncelleme : 15 Ağustos 2021 18:59

YÖK Başkanı Özcan'ın sözleriyle tartışmaya açılan Türkiye'nin ilk ?bölümsüz üniversite?si Sabancı'nın öğrencileri sistemden çok hoşnut.

YASEMİN ARPA / ntvmsnbc

İSTANBUL - Sabancı Üniversitesi, öğrencilere meslek seçimini ikinci sınıfın sonunda yapma olanağı sağlayan Türkiye'deki ilk ?bölümsüz üniversite?. 10 yıldır "bölümsüz üniversite" sistemini uygulayan Sabancı, YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan'ın, "Ya herkese bu sistemi verelim ya da hiç kimseye vermeyelim? açıklamasından sonra tartışmanın odağı oldu. Öğrenciler, Özcan'ın "Ya hep, ya hiç" yaklaşımına karşı. Söyleşimizde "mutluluk" ve "başarı" kavramlarını sık sık yineleyen öğrenciler, "bölümsüz üniversite" sisteminin yaygınlaştırılmasını istiyor.

Sabancı Üniversitesi'nde öğrenim görmek isteyen öğrenciler, Üniversite Giriş Sınavı sonucuna göre tercihini yaparken bölüm değil, ?program grupları? bazında seçim yapıyor. İlk iki yıllık süre zarfında, öğrencilerin tümü Temel Geliştirme Programı kapsamında aldıkları üniversite dersleri ile aralarındaki eğitim farklılıklarını giderip eşit düzeye geliyorlar.

Öğrenciler kendi yetenek ve ilgi alanlarını keşfederek, okumak istediği alanı seçebiliyorlar. Mühendislik ve Doğa Bilimleri, Sanat ve Sosyal Bilimler ile Yönetim Bilimleri olmak üzere tek kampus içinde üç fakültesi bulunan Sabancı Üniversitesi'nde, diploma programı seçimlerinin başladığı 2000-2001 Bahar yarıyılından bugüne kadar, öğrencilerin yaklaşık yüzde 50'si ilk bildirdikleri diploma programından farklı seçim yapmış.

BIRAKINIZ YAPSINLAR...

NTVMSNBC'ye konuşan Sabancı Üniversitesi Temel Geliştirme Direktörü Prof. Ali Alpar, "bölümsüz üniversite" sisteminin avantajlarını vurgulayarak, örneklerin artırılması gerektiğini söyledi: "Başta girdiği bölümden memnun olmayan öğrenciler -başka üniversitelerden biliyorum-, değiştirmek istiyorlar. Değiştirmeleri çok zor, belli kontejanlar var, çok yüksek puan almaları, belli dersleri yeniden almaları ve zaman kaybetmeleri, tekrar üniversite sınavlarına girmeleri lâzım. Bu hem öğrenciler açısından hem de toplum olarak bir kaynak israfı. Daha esnek, rasyonel şeyler yapacak olanlar, bırakınız yapsınlar. Bunu isteyen çocuklar, oraları tercih etsin. Keşke bu sistemin daha fazla örnekleri olsa".

MÜHENDİSLİKTEN HEYKEL'E...

Program değiştirenlerin oranının yaklaşık yüzde 50 olduğunu belirten Prof. Alpar, ilginç bir örnek de veriyor: "Bu okulda mühendislik diye girip sonradan görsel sanatlar bölümünden heykel üzerine çalışarak çıkan öğrenci de oldu".

YÖK BAŞKANI ÖZCAN NE DEMİŞTİ?

?Bizim ülkemizde hiçbir zaman kabiliyetlerimiz bakımından bir yere yönlendirilmedik. Üniversiteye gidiyoruz hasbel kader. Annemiz, babamız bize bir bölüm söylüyor, orayı yazıyoruz. Bu iyi bir şey değil. O üç üniversitede (Sabancı, Okan ve Işık üniversiteleri) yapılan şey bu. Mekanizmaya biraz da çözüm getiriyor. Yönlendirilmemiş çocuklara son bir şans veriyor. Bir sene ortak dersler alıyorlar. O derslerde seviyeleri yükseliyor. Hem de hangi alanlara ilgileri var onlar tespit ediliyor. Çocuk ikinci yılında istediği alana yönlendiriliyor bu iyi bir şey.

Şimdi bunun sakıncası siz Eşit Ağırlıkla düşük puan gerektiren bir yere giriyorsunuz. Bir sene okuyorsunuz, sizden 30 puan daha yüksek veya sayısalla öğrenci alan bir bölüm gösteriliyor. İlginizin o bölüme olduğunu düşünüyorsunuz. Sizi o bölüme geçiriyorlar. Sonra ne oluyor? Siz 30 puan farkı bir anda kapatmış oluyorsunuz. Sınav türü değiştiriyorsunuz. Eşit ağırlıktan sayısala gidiyorsunuz bizim itiraz ettiğimiz kısım bu. Ya herkese bu sistemi verelim ya da hiç kimseye vermeyelim.?

Sabancı Üniversitesi Temel Geliştirme Direktörü Prof. Ali Alpar, NTVMSNBC'nin "bölümsüz üniversite" ile ilgili sorularını şöyle yanıtladı:

TÜRKİYE İYİ BİR ÖRNEĞİ KAYBEDER

YÖK Başkanı'nın açıklamasından sonra, Sabancı'daki "bölümsüz üniversite" sistemine son verilirse üniversiteler ve öğrenciler ne kaybeder?

Türkiye iyi bir örneği kaybeder. Ve bu iyi örnek tam başkalarının biz de yapabilsek dedikleri örnek olmaya başlamışken, mezunlarımız akademik ve iş dünyasında çok başarılı olduklarını göstermişken, bundan vazgeçmek anlaşılır birşey değil. Bu kadar iyi bir örnekten vazgeçmek, bence toplumsal değerler bağlamında bir enayilik. Bu Türkiye'nin daha öncede yaptığı, mesela ODTÜ'nün ilk kurulduğu zaman kendine özgü sisteminden çok az şey kaldı, birçoğu YÖK sistemi ve tekdüzeleşme içinde kaybedildi. Boğaziçi ilk yıllarında özgündü, merkezileşme sonunda kaybedildi. Daha da eskiye gidersek, Köy Enstitüleri örneği var.

HAKİM ALIŞKANLIKLARIN DIŞINA ÇIKILMASI RAHATSIZLIK YARATTI

Böyle bir sorgulamanının 10 yıl sonra yapılmasının nedeni ne olabilir? Diğer üniversitelerin bu konuda bir rahatsızlığı mı var, yoksa sorun YÖK'le mi ilgili?

Diğer üniversitelerin kendi bulundukları noktadan bakarak bizimle ilgili olumlu?olumsuz algıları mutlaka vardır. Bu kararın, girişimin arkasındaki dinamiklerin ne olduğunu bilmiyorum. Bu mevzuatla ilgili bir sorun değil. Bu üniversite Türkiye'deki kanunlara göre ve YÖK'ün onayıyla kuruldu. Şimdi olan şey, aradan 10 sene geçtikten sonra, ?Bunu niye böyle yapıyorsunuz? diye sonradan sorgulamak. Bunun için arkasında mevzuat, hukuki açıdan sağlam bir zemin olduğunu zannetmiyorum. Böyle bir örnekle kültürel açıdan Türkiye'de hakim bir takım alışkanlıkların dışına çıkılması, bir rahatsızlık, bir reaksiyon yarattı. Bence tartışma 10 sene sonra, şimdi bu yüzden ortaya çıktı.

Üniversite sınavlarına az bir zaman kala böyle bir tartışmanın yapılmış olması, öğrencilerin kafasını karıştırmayacak mı?

Bir negatif etkisi olacak. İnsanların kafası karışacak. Yazık. Açıklıkla bu üniversitede yapılmış bir yatırım, iyi bir örnek var. Öğrencileri dinlediniz, "Sosyal bilimler kötü, mühendislik iyidir" demiyorlar. Veya tam tersini. "Ben bunu denedim, beğenmedim" diyebiliyorlar. Bu bizi cazip kılan en önemli husus. Umarım şu andaki belirsizlik yine bizi düşünen çocukların kafasını karıştırmaz. Çünkü sistem devam ediyor. YÖK, bize yine 625 kontenjan tanıdı. Giriş sisteminde bu aşamadan sonra değişiklik yaparlarsa gereksiz bir kafa karışıklığı olur ama sistem devam ediyor. YÖK'ün seçme kitapçığına bunu nasıl yansıtacağını bilmiyoruz ama hukuki olarak da rasyonel olarak da ne olduğumuzu doğru dürüst tanıtmak, YÖK'e düşen bir görevdir.

?ÇOK İDDİALI VE ÖZGÜN BİRŞEY YAPIYORUZ

Sabancı Üniversitesi'nin yaptığı özgün bir model mi?

Bu çok önemli bir nokta. Fen de yaptığımızın benzerini sosyal bilimlerde de yapıyoruz. İnsan ve Toplum dersimiz var; o da burada tasarlanmış bir derstir. Bütün öğrencilerin alacağı ortak müfredat fikri, bize özgü değil. Özellikle Amerika'da Harward, Colombia gibi üniversitelerde var. Fakat bizde özgün olan taraf şu: Oralarda bütün öğrenciler şu kadar fen, bu kadar edebiyat dersi almak zorundadırlar ama bunları kendilerini uygun düzeylerde alırlar. Örneğin, bir edebiyat öğrencisi zor bir fizik dersini almak zorunda değildir. Biz o bakımdan çok iddialı ve özgün birşey yapıyoruz. Çünkü herkese diğer disiplinlerden birşey veriyoruz ama yüksek standartta ve zor versiyonuyla herkese veriyoruz. Bu bakımdan çok iddialı ve çok özgün.

Yahtığımız, Türkiye'de çoğu zaman yapıldığı gibi filan yerde yapılanın aynısını almak değil. Türkiye'ye ve kendimize bir güven faktörü var bunun arkasında. Emek var. Biz oturup okul açılmadan senelerce önce çalıştık. İlk öğrencilerimiz geldiğinde bu derslerimiz hazırdı.

TIP VE HUKUK FAKÜLTELERİNDE UYGULANSIN DİYE BİR SİSTEM GELİŞTİRMİŞ DEĞİLİZ

"Bölümsüz üniversite" sistemi nasıl uygulanıyor?

Biz ne açıdan farklıyız onu anlatırsam reaksiyonun nedenleri de anlaşılır.

?Bölümsüz? demek, idari bir kavram. Öğretim üyelerin ait olduğu bölümler yok. Öğretim üyeleri doğrudan doğruya bir fakülteye bağlılar. BU üniversitenin bürokratik yapısında belli bir verimlilik sağlıyor. Ama her birimizin çalıştığımız, araştırma yaptığımız disiplinlerimiz var. Öğrenciler açısından ise herkesin ihtisaslaşıp, diploma aldığı bir program var. Üniversitede idari bir yapıya tekabül etmediği için biz ona bölüm demiyoruz. Öğrenci belli bir programdan mezun oluyor. Burası küçük bir üniversite. Bu önemli bir nokta. Biz her konuda diploma vermiyoruz. Belli alanlarda seçilmiş programlar var, biz bunlara yatırım yapıyoruz. Bu alanlar içerisinde böyle bir esnekliğe öğrencilere seçme imkanı tanıyoruz. Bizim önümüze getirilen, tamamen ters bir örneği söyliyeyim: ?Efendim, bu sistem hukuk ve tıp fakültelerrinde uygulanamaz?, deniyor. Zaten bizde Hukuk Fakültesi, Tıp Fakültesi yok. Tıp ve hukuk fakültelerinde uygulansın diye bir sistem geliştirmiş değiliz. Yani her fakülte her üniversite kendi ihtiyaçlarına göre uygun bir şekilde esneklik gösterse tabii ki iyi olur, bizim sistemimizi herkes uygulasın demiyoruz. Buna gerek de yok.

Temel Geliştirme Programı dediğimiz sistem, ağırlıklı olarak birinci sınıfla ilgili. Benim buradaki işim de Temel Geliştirme Programı'nı yönetmek. Bu program, birinci sınıfta hangi fakülteye girmiş olursa olsun bütün öğrenciler birinci sınıfta aynı altı dersi görüyorlar.

Niye aynı dersleri görüyorlar? Bunun iki amacı var. Bir tanesi, pratik amaçlı. Biz bu öğrencilere üniversiteye girdikten sonra nefes alıp, bir birey olarak ayakta durup daha önce duyduklarını, ailelerin tercihlerini kısmen bir tarafa bırakıp kendi yetenek ve arzularına göre seçme imkanı vermeyi amaçlıyoruz. Pratikte bunun mümkün olabilmesi için, ikinci sınıfta bunu yapabilmek için, hangi dala giderlerse gitsinler devamlarına yeterli olacak bir temel lazım. Bu ne demek? Sonunda mühendislik seçebilecekse çocuk, Mühendislik ikinci sınıftan itibaren derslerini anlayabilmek için gereken fen ve matematik temelini alması lazım. Kimin mühendisliğe gideceği prensip olarak belli değil. O yüzden hepsinin alması gerekiyor.

Aynı şekilde sanat, sosyal bilimler veya yönetim bilimleri fakültesine yönelecekse öğrenci, bu temel yoksa, orada devam edebilmesi için temel bir sosyal bilimler, tarih eğitiminden geçmesi lazım.

İkinci amaç da; kültürel. İnsanların kendi ihtisas kazanacakları, meslek olarak seçecekleri alanların dışında dünyada neler olup bitiyor, kulaklarına bu konularda birşeyler çalınması.

BU ÜNİVERSİTE KOLAY YOLDAN DİPLOMA DAĞITMIYOR

Üniverseteye girişteki puan neden bu kadar belirleyici kabul ediliyor?

Hem nicelik üzerinde duruluyor, hem çok mekanik bir sistem. Herşey üç saatte biten bir sınava endeksleniyor. Bu yüzden orta öğretimi de mahvetmiş vaziyette; bunu herkes söylüyor. Bunun sakıncalarını gidermeye çalışan bir sistem için de ?Ama herkes yapamıyorsa, yapmayalım? deniyor. Burada iki yanılgı var: Birincisi şu: Bizim yaptığımız işi sanki eşit ağırlıklı -tırnak içinde, kolay puanla giren- öğrencilere üçkağıtla kaçış yolu, yani kolaydan bunlara hak etmedikleri bir diplomayı, mühendislik diplomasını bizim üniversite veriyor gibi yanlış bir algı var.

Bu üniversite kolay yoldan diploma dağıtıyor falan değil. Birinci yanlış bu. İkinci yanlış şu: Sanki iki türlü beyin var; bir sözel, bir sayısal. ?Bunlar birbirinden farklı yaratıklar, birbirinin söylediklerinden bir şey anlamazlar?, "Sözel ve eşit ağırlıklı denen düşük düzeyde bir yaratıktır, değer verilen yerlere geçebilmesine izin verilmemelidir? diye çok katı, kategorize eden bir şey. Toplumların, sosyal bilimlerin çok önemli sosyal sorunları var. Çalışkan ve yetenekli insanların bu alanlara eğilmesi lâzım. Yapılmak istenen, bütün meslekleri, disiplinlerin değerlerini ÖSS'deki puanların şu anda moda olan toplumsal değerlere endekslemek, başka birşey değil. Etrafta bizim bir haksızlık yaptığımız kurgusu sunuluyor. Bu doğru değil.

VASATLIKTA EŞİTLİĞE GÖTÜRÜR

Tek tip anlayışı üniversiteler düzeyinde de bu kadar etkili mi?

Bu yanlız üniversetelerle ilgili bir husus değil, genel zaafiyetimiz. Bu, Türkiye'nin modernleşmesi gerçekleşecekse mutlaka yapmamız gereken bir şey. Modern bir toplum, uzmanlaşma ve diyalog üzerine, esneklik üzerine çalışır. Böyle tek düzelik üzerine çalışan toplumlar totaliter toplumlardır veya vasat, kendi içine kapalı toplumlardır.

Genel sistemin bu tür girişimleri desteklemesi lazım. Hele iyi olduğu söylenen, ?Ama bunu herkes uygulayamıyorsa hiç kimse uygulamasın? demek, vasatlıkta eşitliğe götürür.

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber