Dersim'de analar niye ağladı?

Kaynak : Akşam
Haber Giriş : 01 Aralık 2009 08:00, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42

İsyanın fitilini ateşleyen Tunceli Yasası neyi öngörüyordu? Dağlardan binbir güçlükle indirilen Seyit Rıza nasıl idam edildi? Mareşal Fevzi Çakmak, nerede 'Dersimli okşanmakla kazanılmaz' dedi? Jandarma raporlarında ve Kürt araştırmacıların bulgularında

Dersim isyanının sebebini aradık...

CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen'in 'Dersim isyanında analar ağlamadı mı' sözleriyle başlayan tartışma, 71 yıl önce yaşanan dramı gündeme taşıdı. Bir dönemin sorgulanmasına yol açan tartışma, Dersim'deki acı hatıraları bilinçaltından çıkardı. Biz de Genelkurmay Başkanlığı, İçişleri Bakanlığı raporları ve Kürt aydınlarının araştırmaları üzerinden 71 yıl önce yaşanan olaylara objektif bir ışık tutmaya çalıştık...

Dersim, Cumhuriyet döneminin ilk raporlarında, '400 yıldan beri hükümet nüfuzunun girmediği, dağ eşkiyalığının hakim olduğu bölge' diye kayıtlara girdi. Osmanlı'dan sonra devlete asker ve vergi vermeyen itaatsizliği ile birçok askeri harekata ve ıslahat programına konu oldu. Peki Dersim'i bu kadar isyankar kılan tarihsel arka plan neydi?

HER ŞEY YAVUZ'LA BAŞLADI

Dersim Alevilerinin asla unutamadığı Yavuz Sultan Selim dönemindeki katliam, direnişin ilk basamağını oluşturdu. Yavuz Sultan Selim, Çaldıran Savaşı'nda İran Şahı İsmail'le savaşırken, 40 bin Alevi'yi kılıçtan geçirmişti. Dağları ve sarp coğrafyası ile Alevilerin sığınağı olan Dersim, o tarihten bu yana isyankar ruhunu hiç yitirmedi. Tarihçi Murat Bardakçı'nın babası, Cumhuriyet döneminin Diyarbakır Valisi Cemal Bey hazırladığı raporda, 'Alevi ve halis Türk olan Türkmenler, Yavuz zamanından beri müthiş baskılara maruz kalmış ve on binlercesi merhametsizce katil ve imha edilmiştir' tespitini yapmıştı.

KÜRTLEŞMİŞ TÜRK MÜ?

Dersimlilerin kökeni de öteden beri en çok tartışılan konulardan biri oldu. Resmi raporlarda ısrarla Dersimlilerin, Güneydoğu Anadolu Kürtleri'nden farklı olarak 'Kürtleşmiş Türk' olduğu tezi savunuldu. Şu anda sadece TBMM Kütüphanesi'nde bulunan Jandarma Genel Komutanlığı'nın 100 adet basılan gizli raporunda da devletin Dersim tezleri, Cumhuriyet bakışına ışık tutuyor. Örneğin o dönemin Diyarbakır Valisi Cemal Bey, Dersimlilerin, aslen ve neslen Türk olduklarını, ancak burada görev yapan Sünni memurların tahrikleri ve hareketleri nedeniyle itimatsızlık içinde olduğunu rapor ediyor. Dönemin Mülkiye Müfettişi Halis Paşa da Dersimlilerin, Cengiz Han istilası önünde çekilen Celalettin Harzem Şah'ın askeri bakiyesi olduğunu, aşiret ve köy adlarının da Dersimlilerin Türklüğünü kanıtladığını iddia ediyor.

Dersim adını 'Tunceli' olarak değiştiren dönemin İçişleri Bakanı Şükrü Kaya, buna ilişkin yasanın 25 Aralık 1935'teki TBMM görüşmesinde, şunları söylüyor: 'Tunceli adıyla şimdi teşkil edilecek olan vilayetin ve o bölgenin eski ismi Dersim'dir. Dersim, eski zamanda da muayyen bir mıntıkaya verilmiş bir isim değildir. Fakat bugünkü idare bilgilerine göre Dersim uzunluk itibarıyla 90, genişlik itibarıyla 60 olarak toplam 450-500 kilometredir. Yüksek dağları, derin dereleri ve geniş vadileri vardır ve bu bölgenin büyük kısmı taşlık ve kayalıktır. Sakinleri 60-70 bin nüfustan ibarettir. Aslen Türk unsuruna mensup bir kitledir.'

ALEVİLERİ ERMENİLEŞTİRME

Dersim'i denetim altına almak için 1936'da kurulan 4. Umumi Müfettişliğinin başındaki Korgeneral Abdullah Alpdoğan, ABD'nin Dersim'i Ermenileştirme politikası olduğunu savunarak, merkez ordusu kurmay başkanı iken Merzifon'daki Amerikan Koleji müdürünün masasında gizli bir rapor bulduğunu şöyle açıklıyordu: 'Anadolu'da Amerikan nüfuzunun temini için 'Kürt ve Kızılbaş kanı Ermeni kanıdır' diye bunları Türk camiasından koparıp, Ermeni camiasına yamamak istemişlerdir. Koçgiri hadisesi ordu tarafından bastırılmıştı. Koçgiri köylerinde çocukların boyunlarında zincire asılmış haç görülmüştür. Merzifon Kolej müdürünün raporunda, hedefin tatbik sahası nasılsa Tunceli'deki Kürt camiasını Ermeni yapmak yolu güdülmüştür. Sünni memurlarımızın bunları Kızılbaş hitabıyla karşılamaları izzeti nefisleri üzerinde çok mühim tesir yapmıştır. Hanefi olmak üzere müftüye müracaat edenlere 'Ermeni olup ondan sonra Hanefi olabilirsiniz' cevabı verilmiştir. Bu muamelelere rağmen bu halk bugün ben 'Türküm' diye bağırıyor. Bunlar 'Kürt değildir, Türk'tür' iman ve kanaatindeyim. Ama lisan istisnasına uğramışlardır. Yapılan bir incelemede Kürtçe'nin Türkçe, Arapça ve Farisi dillerinden oluştuğu ortaya konmuştur. Kürtçe, Osmanlıca dağ Türkçesi idi. Kürtlerin hepsi Türktür!'

Kürtlük Türklük içinde eritilmeli

DÖNEMİN Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak, Dersim'de yaptığı gezinin ardından bir rapor hazırladı. Jandarma Genel Komutanlığı Raporu'nun 184. sayfasında yer alan öneriler şöyle: 'Dersim önce koloni gibi nazarı itibara alınmalı, Türk camiası içinde Kürtçülük eritilmeli, ondan sonra ve tedricen (yavaş yavaş) öz Türk hukukuna mazhar kılınmalıdır. Propagandaya kuvvet verilmesi ve Türklüğün telkini gerekir. Kürtçe yerine Türk dilinin yerleştirilmesi için gereken bilimsel ve idari yetkilerin alınması gerekir. Dersimli okşanmakla kazanılmaz. Silahlı kuvvetlerin müdahalesi Dersimliye daha çok tesir yapar ve ıslahın esasını teşkil eder.'

Üç harekat birden

EYLÜL 1937'de Seyit Rıza, Erzincan'a giderken yakalanır. Ekim ayı ortasında başlayan Tunceli Mahkemesi 15 Kasım'da kararlarını açıklıyor. Seyit Rıza dahil 7 kişi idama, 37 kişi ağır hapis cezalarına mahkum edilir.

Seyit Rıza'nın oğlu Resik Hüseyin, isyanın önemli isimlerinden Kamer Ağa'nın oğlu Yusufhanlı Fındık, Şihan Reisi Usene Seydi, Demenan Reisi Cebrail ve oğlu, Kureyşanlı Hasan ve Hayderanlı Kamer Ağa, Elazığ Buğday Meydanı'nda infaz ediliyor.

Seyit Rıza'nın idamı ile son bulması beklenen isyan devam ediyor. Dördüncü Umumi Müfettişlik, Munzur-Mercan dereleri arasındaki bölgeyi ve Kalan Deresi havzasını boşaltma kararı alıyor. Ovacık'tan gelen

7 jandarma, Kör Abbas, Keçel ve Bal aşiretleri tarafından öldürülüyor, Mercan Karakolu basılıyor ve iki asker daha öldürülüyor. Bunun üzerine devlet, ikinci Dersim harekatını başlatıyor. 11-12 Haziran 1938'de ikinci harekat, 10-31 Ağustos'ta üçüncü harekat yapılır. Uçak filoları ile yapılan son askeri harekat 31 Ağustos 1938'de sona eriyor. Kürt araştırmacılar, Dersim'e 1937-1938'de yapılan askeri harekatlarda toplam

40-70 bin kişinin öldüğünü iddia ediyor.

Bakanlar Kurulu'nun 6 Ağustos 1938 kararıyla 1246 haneden 5 bin kişi sürülüyor.

15 şehre dağıtılan Dersimliler, 922 köye serpiştiriliyor. Bir köye sadece bir Dersimli aile gönderiliyor. Dersimlililere göre gerçekte

12 bin kişi sürgüne gönderilmiştir.

Sevr Anlaşması'nı kim savundu

DERSİM tarihinde önemli bir yeri olan Seyit Rıza, 1938 direnişinin sembollerinden biri kabul edilir. Seyit Rıza'yı, Kürdistan devletinin kurulmasını isteyen Baytar Nuri'nin yönlendirdiği de söylenir. Seyit Rıza'nın 30 Temmuz 1937'de İngiltere Dışişleri Bakanı'na başvurarak, İngilizler'den yardım istemesi, Atatürk'ün tepkisine neden olmuştu. Ancak kimi tarihçiler, bu mektubu aslında Baytar Nuri'nin yazarak, Seyit Rıza adına gönderdiğini belirtiyor. Bu yüzden Jandarma Genel Komutanlığı raporlarında, Dersim isyanının Fransız-İngiliz menşeili bir isyan olduğu savunuluyor.

Baytar Nuri olarak bilinen Nuri Dersimi, Seyit Rıza üzerinde etkili olmuş bir Kürt ulusalcısıdır. Amacı da Kürdistan devletini kurmaktır. Yine aynı ideal çerçevesinde birleşen Alişan Bey, Ovacık ve Çemişgezek'te aşiret reisleri ile toplanarak, Kürdistan devletini kurmak için yemin ediyor. Nuri Dersimi'nin babası İbrahim Efendi tarafından kaleme alınan mıhtıra, 'Batı Dersim Aşireti Reisleri' adına TBMM'ye 25 Kasım 1920'de gönderiliyor. Muhtırada, Sevr Anlaşması gereğince 'Dersim, Diyarbakır, Elazığ, Van ve Bitlis'te kurulacak bağımsız bir Kürdistan devletinin tanınması' isteniyor. Ancak Seyit Rıza, bu yemine katılmıyor.

3 BİN 470 KİŞİLİK SÜRGÜN LİSTESİ

İÇİŞLERİ Bakanı Şükrü Kaya, 18 Kasım 1931'de Başbakanlık'a sunduğu raporda başta Dersim lideri Seyit Rıza olmak üzere 347 aileden toplam 3 bin 470 kişinin batı illerine sürgün edilmesini önerdi. Buna göre Dersim'den 76 aile Tekirdağ'a, 38 aile Edirne'ye, 56 aile Kırklareli'ne, 65 aile Balıkesir'e, 73 aile Manisa'ya, 34 aile İzmir'e sürülecekti.

TUNCELİ YASASI

Tunceli'yi kontrol altına almak için İçişleri Bakanı Şükrü Kaya tarafından özel bir yasa çıkarıldı. 25 Aralık 1935'te Meclis'te kabul edilip, 31 Aralık 1935'te Atatürk tarafından onaylanan Tunceli Yasası, Dersim isyanının fitilini ateşledi. 38 maddelik yasa ile Tunceli'ye atanacak valinin, korgeneral rütbesinde kumandan ve süper yetkilere sahip olacağı hükme bağlandı. Kumandan vali, il ve bucakların hudutlarını değiştirebilecek, ölüm cezalarını onaylama yetkisi olacak, aileleri bir yerden başka bir yere nakletmeye yetkili olacaktı. Ayrıca valilikçe alınan ceza mahkemesi kararları, temyize götürülemeyecekti.

1936'da stratejik yerlerde kışla-karokol inşası başlıyor. Karakollardan rahatsız olan Dersimliler, 1937 Mart ayında karakolları basıyor. Kürt milliyetçisi Nuri Dersimi'nin iddiasına göre: Silah toplamak gerekçesiyle Yusufan aşiretine askeri birlik gönderiliyor. Bu birlikten bazı askerler, fakir bir kıza tecavüz ediyor. Bunu haber alan aşiret liderinin oğlu askeri birliğe hücum ediyor. Mazgirt bölgesinde Dersimlilerle askerin çatışması başlıyor...

Seyit Rıza'nın oğlu Bra İbrahim, Hozat'a giderek General Abdullah Alpdoğan'dan adil bir askeri harekat istiyor. Dönüşte misafir edildiği evde uykusunda öldürülüyor. Seyit Rıza, Sin köyünü kuşatarak, katillerin teslimini istiyor. Jandarma Genel Komutanlığı raporuna göre, Mart 1937'de Harçik suyu üzerindeki tahta köprünün Demenanlılar ve Haydaranlılar aşireti tarafından yakılması ile Dersim'e yönelik operasyon için düğmeye basılıyor. Atatürk'ün manevi kızı Sabiha Gökçen'in katıldığı 15 uçaklık bir filo, Zel, Kırmızı Dağ ve Yukarı Bor çevrelerini bombalıyor.

Hüseyin Aygün, 'Dersim 1938 ve Zorunlu İskan' adlı kitabında, bu olayı şöyle aktarıyor: '26 Mart 1937'de Resikan, Gözerek, Varuşlar, Çökerek ve Çat köyleri yakılır. Mayısta Heydaran, Demenan ve Yusufhanlılar'dan dağda kalan sivil pek çok insan teslim olur. 22 Haziran 1937'de askeri birlikler, Zel, Bokir, Sıncık, Aziz Abdal dağlarını işgal eder. Asker, direnişçi köyleri yakar ve sürülere el koyar. Temmuz 1937'de asker Tujik Dağı'nı işgal eder. İksor Vadisi'ndeki sığınaklarda bulunan çoğu kadın ve çocuk binlerce kişi imha edilir. Mağaraların girişi betonla kapatılarak veya ağzında ateş yakılıp içine boğucu duman verilerek, binlerce sivil yok edilir. Bu sırada can havliyle dışarı fırlayanlar vurulur.'

EVLAD-I KERBELAYIZ

Seyİt Rıza'nın idam edilirken söylediği 'Evlad-ı Kerbelayız; günahsızız, ayıptır, zulümdür, cinayettir' sözlerini Başbakan Recep Tayyip Erdoğan partisinin il başkanları toplantısında kullanmıştı. Kürt araştırmacılardan M. Kalman, 'Dersim Direnişleri' adlı kitabında, Seyit Rıza'nın daha fazla ölümleri engellemek için Erzincan Valisi'ne teslim olmak üzere yola çıktığı sırada askerlerce yakalandığını savunuyor.

EBRU TOKTAR ÇEKİÇ

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber