Eşit işe, eşit maaş, çok mu zor?

Haber Giriş : 05 Şubat 2005 10:04, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42

?Maaşlara denge' hemen!

Türkiye'de kamu çalışanı istihdamının verimlilik ölçütlerine dayandırılması, ücret eşitsizliklerinin ?eşit işe eşit ücret? temelinde giderilmesi ve kamuda liyakatin sistematik hale getirilmesi durumunda, verimli hale gelen personel harcamalarının cari harcamalar içindeki payı da kendiliğinden düşecek ve kamu personelinin geliri ürettiği emekle doğru orantılı olarak artacaktır.

9 Ocak 2005 tarihli Sabah Gazetesi'nin, Türkiye Kamu-Sen'in araştırmasına dayandırdığı haberine göre, aralık ayında 1 kişinin yoksulluk sınırı 858 milyon 765 bin 540 liraya (858,77 YTL), 4 kişilik ailenin yoksulluk sınırı ise 1 milyar 759 milyon 651 bin 410 liraya (1.759,65 YTL) yükselmiştir. Araştırma, Kasım 2004'te 1 milyar 746 milyon 524 bin 820 lira (1.746,52 YTL) olan 4 kişilik ailenin yoksulluk sınırını 1 milyar 759 milyon 651 bin 410 lira (1.759,65 YTL) olarak belirlemektedir.

Araştırmada, geçen ay, 4 kişilik ailenin gıda harcamalarında bir önceki aya göre yüzde 1,99, barınma giderlerinde de yüzde 1,06 oranında artış kaydedildiği saptanmış; Türkiye'de 4 kişilik ailenin ortalama gıda ve barınma harcamaları toplamının Kasım 2004'te 643 milyon 160 bin 100 lira (643,16 YTL) iken, geçen ay 653 milyon 737 bin 316 (653,74 YTL) liraya yükseldiği belirtilerek aşağıdaki verilere yer verilmiştir.

Maaş dengesizliğine çarpıcı örnekler

Aralık 2004 itibarıyla ortalama 683 milyon lira ücret alan bir memurun ailesi için yaptığı gıda harcaması, maaşının yüzde 59,6'sını oluşturmuştur. Konut gideri ise DİE verilerine göre Aralık 2004 ortalama maaşının yüzde 36,12'sine denk gelmiştir. Buna göre bir memur, ortalama maaşının yüzde 95,72'sini yalnızca gıda ve barınma harcamalarına ayırmak zorunda kalmıştır. Diğer ihtiyaçları için ise maaşının yüzde 4,28'i ile yetinmiştir.

CNN Türk'ün 27 Aralık 2004 tarihli haberine göre, ABD'de de geliri ayda 1.233 USD'nin altında olan üç kişilik bir aile, yoksulluk sınırında bulunuyor. ABD Nüfus Sayım Bürosu verilerine göre, yoksulların sayısı geçen yıl, bir önceki yıla oranla 1,3 milyon arttı. ABD Nüfus Bürosu, son 4 yılda yoksulların sayısının 4,4 milyon arttığını kaydetti. ABD'deki ailelerin yaklaşık yüzde 10'unun yoksul sınıfına girdiği, çalışanların yüzde 6'sının geçen yıl yoksulluk sınırının altında yaşadığı belirtildi.

Görüldüğü gibi, yoksulluk tüm ülkelerin sorunu; ancak Türkiye'deki ücret adaletsizliği, sorunu çok daha yakıcı bir hale getiriyor. Memur sendikalarının ve çeşitli araştırma kurumlarının yoksulluk sınırına ilişkin verileri, son birkaç gün içinde önce Türk Silahlı Kuvvetleri'nde daha sonra tüm kamuda ücret tartışmalarını gündeme getirdi. Aslında sorunun, yoksulluk sınırıyla ilişkilendirilmesi yerine; ücret eşitsizliği, liyakat, kamuda istihdam sorunları ve kamudaki gizli işsizlik ekseninde tartışılması çok daha yararlı olacaktır.

Türkiye'de sağlıklı bir kamu reformunun inşa edilememiş olması, kurumsal alanda da -deyim yerindeyse- çarpık yapılaşmayı getirmiş, söz konusu farklı kurumsal yapılar da ?kerameti kendinden menkul? bir ücret sistemini doğurmuştur. Üst kurullar olarak bilinen idari ve mali özerkliğe sahip kamu kuruluşları ile Özelleştirme İdaresi, Hazine gibi kimi kamu kurum ve kuruluşlarında ve İMKB gibi özel statülü kuruluşlardaki ücretler, genel bütçeli kuruluşlarda aynı görevi yapan personel ücretlerine göre birkaç katına çıkabilmektedir. Genel ve katma bütçeli kuruluşlarda ise çeşitli adlar altında yapılan farklı ödemeler, ciddi ücret eşitsizliklerine kaynaklık etmektedir. Kamu görevlilerinin ücretleri arasındaki birkaç kata kadar çıkabilen farklılıklar, daha az ücretle çalışan görevlilerde huzursuzluk yaratmakta ve bu huzursuzluk kamu hizmetlerinin niteliğine yansımaktadır.

Kamu sektöründeki ücret düzeyi, yolsuzluklar yönünden itici bir unsur niteliğindedir. Düşük ücretler, kaçınılmaz olarak, düşük becerili kamu görevlilerinin istihdam edilmesi sonucunu doğurmaktadır. Son 20 yılda giderek yoksullaşan ve milli gelirden aldığı pay yarı yarıya düşen kamu çalışanları, ya ikinci bir işte çalışmakta ya da kamu erkini kullanırken vatandaşlardan hakları olmayan menfaatleri temin yoluna gitmektedirler. Daha da önemlisi, ücret artışlarının belirli düzeyde bir geçim imkanını sağlayamaması, kamu çalışanlarında, yolsuzluk yapmaya geçerli bir sebep ve hak olarak algılanmaktadır. Geniş anlamda ülkedeki gelir dağılımı dengesizliği, dar anlamda da kamu kesiminde çalışanlar arasındaki ücret dengesizliği kamu görevlilerinin yolsuzluklara karışmasına neden olabilmektedir.

Eşit işe, eşit maaş, çok mu zor?

Sadece kamu çalışanlarının eğitim düzeylerine dayalı bir ücret sistemi, beklentileri karşılayamamaktadır. Eğitim seviyesi dışında, çalışanların performanslarına ve mesleki bilgilerine dayalı bir ücret ve ödüllendirme sisteminin bulunmayışı, yasal beklentileri anlamsız kılmakta ve yasadışı girişimlere zemin hazırlamaktadır.

Bir diğer sorun liyakat sistemi ile ilişkilidir. Siyasilerin bürokratik yapı üzerindeki etkisi nedeniyle, ülkemizde liyakat olgusunu sistemleştirme olanağı bulunamamaktadır. Siyasal iktidarların kendi politika ve programlarını uygulayabilmeleri için, bazı bürokratik kadrolara ?uyumlu? çalışabilecekleri kişileri getirmeleri bir dereceye kadar kabul edilebilir görülse de bunun bir ölçüsü olmalıdır. Siyasi liderlerin ve parti mensuplarının bürokratik kadroları ?ganimet? biçiminde dağıtmaları, bürokratlar açısından da siyasi parti çıkarlarını ön plana çıkarmaktadır. Devlet imkanlarının parti çıkarlarına yönelik olarak kullanılması yaygın bir gerçek halini almakta ve kurumsallaşamayan bürokrasi, ?hizmet? kavramını ağırlıklı olarak ?siyasal yandaşlık? kavramıyla birlikte algılamaktadır.

Çok önemli bir başka sorun ise kadroların hizmette verimlilik ölçütlerine göre dağıtılmamış olmasından kaynaklanmaktadır. Personel envanterlerinin, sadece sayısal verilere dayalı olarak yapılması nedeniyle kamu birimlerinde çalıştırılacak personelin nitelik ve nicelikleri de saptanamamakta; bu nedenle ya bir kişinin yeterli olduğu bir birimde on kişinin istihdam edilmesi gibi gizli işsizlik sonucunu doğurabilecek olgularla karşılaşılabilmekte ya da on kişiye ihtiyaç duyulan bir iş, bir kişiye yüklenebilmektedir. Yani kimilerince iddia edildiği gibi sorun kamuda istihdam edilen personel sayısında değil; istihdam olanaklarının verimli kullanılıp kullanılmadığı ile ilişkilidir.

OECD'nin 2000 yılında yaptığı bir araştırma Türkiye'deki memur sayısının diğer ülkelerden fazla olmadığını göstermektedir. OECD verilerine göre, Finlandiya'da her 10, Kanada'da her 12, ABD ve İrlanda'da her 14, Almanya ve Hollanda'da her 19, İspanya ve İtalya'da her 25 kişiden biri memur statüsündedir. Türkiye'de ise her 30 kişiden ancak 1'i memur olarak çalışmaktadır. 2000 yılı itibarıyla nüfusu 275 milyon 562 bin 673 olan ABD'de merkezi idarede 2 milyon 777 bin, eyaletlerde 4 milyon 746 bin, belediyeler ve diğer yerel kuruluşlarda da 13 milyon 49 bin olmak üzere toplam 20 milyon 572 bin memur istihdam edilmektedir. OECD'nin 2000 rakamlarına göre ABD'de yüzde 14, Fransa'da yüzde 24,8 olan memurların toplam nüfus içindeki oranı 2000 yılında Türkiye'de yüzde 3,34 iken, 84 milyon nüfuslu Almanya'da 4,4, 60 milyon nüfuslu Fransa'da 4,8 milyon civarında memur çalışmaktadır.

Sonuç olarak; Türkiye'de kamu çalışanı istihdamının verimlilik ölçütlerine dayandırılması, ücret eşitsizliklerinin ?eşit işe eşit ücret? temelinde giderilmesi ve kamuda liyakatin sistematik hale getirilmesi durumunda, verimli hale gelen personel harcamalarının, cari harcamalar içindeki payı da kendiliğinden düşecek ve kamu personelinin geliri ürettiği emekle doğru orantılı olarak artacaktır.

BAŞBAKANLIK MÜFETTİŞLERİ DERNEĞİ BAŞKANI

zaman

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber