Merkez Bankası: Yüksek faizli kredili mevduat kullanmayın

Kaynak : Anadolu Ajansı
Haber Giriş : 26 Mayıs 2010 14:50, Son Güncelleme : 15 Ağustos 2021 19:00

Merkez Bankası, son dönemlerde hane halkının kredili mevduat hesabı kullanımının arttığı ve buna bağlı olarak bu hesapların kredilendirilen tutarının da yükseldiğini belirterek, "bu tür hesapların faiz oranlarının tüketici kredisi faizlerinden oldukça yüksek olduğu dikkate alındığında, bireylerin kısa süreli nakit ihtiyaçları dışında yüksek faizli kredili mevduat hesaplarını kullanmamaya özen göstermeleri gerektiği hatırlatılmalıdır" dedi.

Merkez Bankası tarafından yılda iki kez hazırlanan Finansal İstikrar Raporu'nun ilki yayımlandı.

Rapora göre, Türkiye ekonomisi, başta küresel krizin yarattığı ciddi dış talep daralması olmak üzere, içeride yatırımlardaki düşüş ve hane halkının tüketim harcamalarını kısmasıyla 2009 yılında önemli ölçüde küçüldü.

2008 yılının son çeyreğinde ve 2009 yılının ilk çeyreğinde sert bir şekilde daralan iktisadi faaliyet, dengeleyici para ve maliye politikalarının etkisiyle 2009 yılının ikinci çeyreğinden itibaren toparlanma sürecine girdi.

Diğer yandan, büyümenin daha çok iç talep kaynaklı olduğu ve ihracat performansında henüz arzu edilen ivmenin yakalanamadığı görülüyor. Dış talepteki zayıf seyir özellikle sanayi sektörü kanalıyla ekonomi genelinde iktisadi faaliyeti ve istihdamı sınırlamaya devam ediyor.

Sanayi üretim endeksi ve kapasite kullanım oranı gelişmeleri 2010 yılının ilk çeyreğinde çift haneli bir büyümeye ulaşılacağının işaretini verse de iktisadi faaliyetin yılın üçüncü çeyreğine kadar kriz öncesi düzeylerinin altında seyredeceği tahmin edilmekte.

Son dönemlerde, Avrupa ülkelerindeki kamu borç sorunu nedeniyle avronun değer kaybına uğraması ve söz konusu ülkelerdeki toparlanmanın yavaş gerçekleşmesinin önümüzdeki dönemde dış talebin büyümeye katkı sını sınırlaması bekleniyor.

Bu çerçevede, süregelen dış talep belirsizliği nedeniyle özel yatırımların kriz öncesi seviyelere ulaşmasının uzunca bir zaman alacağı tahmin ediliyor.

2009 yılında enflasyon hızlı bir düşüş sergiledi. Ocak ayında yürürlüğe giren ve akaryakıt ürünleri ile alkollü içecekler ve tütün ürünlerini kapsayan vergi düzenlemelerinin oluşturduğu fiyat artışları, işlenmemiş gıda fiyatlar ında gözlenen yüksek oranlı artışlar ve geçen yıl yapılan vergi indirimlerinin oluşturduğu düşük baz nedeniyle 2010 yılının ilk aylarında artan enflasyonun, geçici etkilerin ortadan kalkmasıyla kademeli bir düşüş sürecine gireceği ve 2011 yılının ilk aylarında hedeflerle uyumlu seviyelere gerileyeceği tahmin ediliyor.

-CARİ AÇIK-

2008 yılının son çeyreğinden itibaren iktisadi faaliyetteki yavaşlama ve düşen enerji fiyatları nedeniyle hızla daralan cari açık, krizin etkilerinin azalması ile birlikte iç talepte görülen canlanmanın getirdiği ithalat artışı nedeniyle 2009 yılının son çeyreğinden itibaren tekrar artmaya başladı.

Ayrıca, Türkiye'nin en önemli dış pazarı konumunda olan Avrupa ülkelerinde büyümenin halen ivme kazanamamış olması da ihracat performansını olumsuz etkileyerek cari açık üzerinde genişletici bir etki yaratıyor.

Bu nedenle, cari açığın önümüzdeki dönemdeki gelişiminde Avrupa ekonomilerindeki toparlanma ile yakından ilişkili olan ihracat performansı ve ithalatı içindeki ağırlığı nedeniyle enerji fiyatlarının seyri belirleyici olacak.

İktisadi faaliyetteki daralmaya bağlı olarak özellikle dolaylı vergi gelirlerindeki düşüşler ve Sosyal Güvenlik Kurumu;nun prim gelirleri tahsilatındaki yavaşlama nedeniyle yapılan transferlere bağlı olarak faiz dışı harcamaların artması, bütçe açığının 2009 yılının son çeyreğine kadar artmasına neden oldu.

Takip eden dönemde ise ekonomide gözlenen canlanmaya paralel olarak artan vergi gelirleri bütçe dengesinin iyileşmesine katkıda bulundu. Özellikle Avrupa ülkelerindeki kamu borcunun yüksekliğinin ve çevrilebilirliğinin tartışıldığı son günlerde, kamu borcunun milli gelire oranının birçok gelişmiş ülkenin altında olması Türkiye açısından son derece önemli.

Ayrıca, kamuoyuna sunulan Mali Kural Kanun Tasarısı Taslağı;nın yasalaşmasıyla mali disiplinin sürdürülmesine yönelik önemli bir adım atılmış olacak.

-HANE HALKI KREDİ KULLANIMI-

2008 yılının üçüncü çeyreğinden sonra yavaşlayan hane halkının kredi kullanımı 2009 yılının ilk çeyreğinden sonra tekrar artmaya başladı. Bununla birlikte, hane halkı borçluluğunun birçok ülkeye göre düşük seviyede olduğu, faiz ile kur riskinin sınırlı olduğu görülmekte.

İşsizlik oranlarındaki artışlar hane halkının borç ödeme gücünün bir ölçüde azalmasına neden olarak bireysel krediler için tahsili gecikmiş alacak oranının 2008 yılının son çeyreğinden itibaren yükselmesiyle sonuçlandı. Bununla birlikte, 2009 yılının son çeyreğinden başlamak üzere hane halkının sorunlu kredi oranının gerilemeye başlaması ve istihdam koşullarında son dönemlerde görülen iyileşme olumlu gelişmeler olarak değerlendiriliyor.

2009 yılında kredi kartı bakiyeleri artmakla birlikte faize tabi bakiyelerin kredi kartı bakiyelerine oranının yatay seyrettiği görülüyor.

Ancak, son dönemlerde hane halkının kredili mevduat hesabı kullanımının arttığı ve buna bağlı olarak bu hesapların kredilendirilen tutarının da yükseldiği gözleniyor. Bu tür hesapların faiz oranlarının tüketici kredisi faizlerinden oldukça yüksek olduğu dikkate alındığında bireylerin kısa süreli nakit ihtiyaçları dışında yüksek faizli kredili mevduat hesaplarını kullanmamaya özen göstermeleri gerektiği hatırlatıldı.

Merkez Bankası, iktisadi faaliyetteki toparlanma eğilimine paralel olarak firmaların satış gelirlerinde 2009 yılının son çeyreğinden itibaren gözlenen toparlanma eğiliminin 2010 yılında devam etmesinin beklendiğini bildirdi.

Bununla birlikte, firmaların pasif yapısının dolarizasyonu ve taşıdıkları yüksek yabancı para açık pozisyonu nedeniyle borç yükünün ve karlılık performansının, döviz kuru hareketlerine karşı duyarlılığının sürdüğü kaydedildi.

Rapora göre, toplam talepteki daralmanın etkisiyle firmaların satış gelirleri ve faaliyet karları düşüş göstermekle birlikte, Türk Lirasının değer kazanması sonucu kur farkı kaynaklı finansal giderler azaldı ve firmaların karlılık performansı 2009 yılında artış gösterdi.

İktisadi faaliyette yaşanan olumlu gelişmelerin etkisiyle KOBİ'lerde belirgin olmak üzere firma kredilerinin 2009 yılının üçüncü çeyreğinden itibaren artmaya başladığı görülüyor.

32 Sayılı Karar;da yapılan değişikliğin de etkisiyle firmaları n yurt dışından temin ettiği kredileri azaltarak yabancı para kredi kullanımında yurt içi kaynaklara yöneldiği gözleniyor. Aynı zamanda, 2009 yılının üçüncü çeyreğinden itibaren bankacılık sektörünün firmalardan kaynaklanan sorunlu kredi oranının düşüş eğilimine girmesi reel sektörün borç ödeme gü cündeki toparlanmaya işaret ediyor.

İktisadi faaliyetteki toparlanmanın yanı sıra, küresel finansal piyasalarda yaşanmakta olan normalleşme sürecinin de devam etmesi durumunda bankacılık sektörü kredi hacminin artış hızında görülen ivmelenmenin ve aktif kalitesindeki iyileşmenin önümüzdeki dönemde de devam etmesi bekleniyor.

Politika faiz oranlarının düşmesiyle, vade uyumsuzluğunun bir sonucu olarak net faiz marjlarının artması, 2009 yılında bankacılık sektörü nün karlılık performansındaki iyileşmenin temel nedeni oldu.

Politika faiz oranlarındaki indirim sürecinin sona ermesiyle faiz marjlarındaki daralmanın kârlılık üzerinde yaratacağı olumsuz etkiye karşılık, 2010 yılının ilk çeyreğinde görüldüğü üzere, aktif kalitesindeki iyileşmenin sektörün karlılık performansını olumlu etkilemeye devam edeceği tahmin ediliyor.

Küresel krizin derinleşmeye başladığı dönemlerde, Türk Lirası ve döviz piyasalarına yönelik alınan önlemlerin zamanında ve etkin bir biçimde uygulanmasıyla piyasalardaki tedirginlik ve oynaklık önemli ölçüde azaldı.

Türk bankacılık sektörünün yabancı para ve toplam likidite yeterlilik rasyoları yasal sınırların üzerinde seyrediyor. Sektörünün en önemli kaynağının mevduat olması ve kredilerin tamamının mevduatla fonlanabilmesi sektörün diğer birçok ülkenin aksine bankalar arası fonların oynaklığına olan duyarlılığın ı kısıtlamakta ve yeniden fonlamaya dayalı likidite riskini azaltıyor. Bankacılık sektörü kur riski taşımama eğilimini sürdürmekte ve bilanço içi açık pozisyonunu bilanço dışı pozisyon fazlası ile dengeliyor.

Sektörün yüzde 8'lik yasal sınır ve yüzde 12'lik hedef rasyonun oldukça üzerinde seyreden sermaye yeterliliği, 2009 yılında yüksek karlılık ve kredi riski taşımayan kamu menkul kıymet yatırımlarının artmasıyla yükseldi. Bankaların kredilerini artırmasıyla beraber oranın 2010 yılında bir miktar gerilemesi bekleniyor.

Diğer ülkelerle karşılaştırıldığında bankacılık sektörünün hem sermaye yeterlilik rasyosunun yüksek hem de sermayesinin daha kaliteli olduğu görülüyor. Sektörün özkaynakları, birçok ülkeden farklı olarak, zarar karşılama kapasitesi daha yüksek olan ödenmiş sermaye ile kâr yedeklerinden oluşuyor. Yapılan senaryo analizleri, bankacılık sektörünün sermaye yapısının çeşitli şoklar neticesinde oluşabilecek zararları karşılayabilecek düzeyde olduğuna işaret ediyor.

Bankacılık sektörünün sağlamlığının bir gö stergesi olarak izlediğimiz Finansal Sağlamlık Endeksi, sermaye yeterliliği endeksi, karlılık ve faiz riski endekslerindeki artışa bağlı olarak 2009 yılı sonunda yükselmiş, 2010 yılı Mart ayında da olumlu seviyesini korudu.

Avrupa;da yaşanan mali sorunların Türkiye'ye olumsuz yansımaları bugüne kadar sınırlı kaldı. Bununla birlikte, söz konusu sorunların önümüzdeki dönemde kontrol altına alınamamasının küresel finansal istikrar açısından en önemli risk olacağı değerlendiriliyor

Bu riskin gerçekleşmesi, finansal piyasalarda güven kaybına yol açarak dünya ekonomisindeki toparlanma sürecinin kesintiye uğramasına neden olabilecek, dolayısıyla Türkiye'yi de olumsuz etkileyebilecek.

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber