Başbakan'a olağanüstü koruma

Kaynak : Hürriyet
Haber Giriş : 12 Haziran 2010 14:22, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Trabzon'a yaptığı ziyarette alınan yoğun güvenlik önlemleri dikkat çekti.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan bugün Trabzon'daki Karadeniz Teknik Üniversitesi'ne kendisine verilen fahri doktora unvanını almaya ve yurt açılışı yapmaya gitti. Başbakan'ın korumalarının yazlık kıyafetlerini giymeleri alınan yoğun güvenlik önlemlerini ortaya çıkardı. Yeni giysileriyle resmi kıyafetli heyet arasından açıkça seçilen korumaların, ellerindeki kalkanlar gözlerden kaçmadı. Erdoğan'ı koruyan onlarca koruma ile sayısı belirlenemeyen polis ve özel tim ekipleri adeta Başbakan'ın etrafından kuş uçurtmadı.

Erdoğan: Arap diyince gizli eller devreye giriyor

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Trabzon'da Karadeniz Teknik Üniversitesi'nde kendisine verilen fahri doktora takdim törenine katıldı. Törende yaptığı konuşmasında Başbakan Erdoğan Avrupa Birliğine yönelik çok sert açıklamalarda bulundu.

KTÜ Prof. Dr. Osman Turan Kültür Merkezi'nde düzenlen törenle fahri doktorasını alan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Avrupa Birliğine üye olmak için çabalayan Türkiye'yi yıllardır oyaladığını belirtti.

1963 yılından bu yana Avrupa Birliği'ne üye olmak için bakanlık dahi kurduklarını söyleyen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Avrupa Birliğine, "Eğer Hristiyan kulübü değilseniz Türkiye'yi Avrupa Birliğine almaya mecbursunuz" şeklinde seslendi.

Erdoğan'ın konuşmasından satırbaşları şöyle,

Türkiye'nin bu seçkin üniversitesinden adeta kendimle yaşıt üniversitesinden aldığım bu ünvanı gururla taşıyacağımı özellikle bilmenizi istiyorum.

Bugün ayrıca KTÜ'nün bazı yeni birimlerinin de resmi açılışlarını yapıyoruz. Petrol araştırma laboratuarı, temel tıp bilimleri binasını KTÜ'ye, Trabzon'umuza armağan ediyoruz.

Bizim öğrencilik dönemimizde Türkiye'de çocuklar zor şartlarda eğitim görürdü. Karadeniz'de bu çok daha büyüktü. Sabah ezanıyla yola çıkarlar, patikalardan, o ayaklarındaki yırtık pabuçlarla kilometrelerce yürüyerek, sırılsıklam okullara ulaştılar. Çocuklar bu sıkıntıyı çekerek üniversiteye girdiler, sonra da oralarda tutunma mücadelesini verdiler.

Hükümetimiz döneminde eğitim yatırımlarını milli bütçemizin birinci sırasına yerleştirdik. Her ile üniversite kazandırmamız bu manada çok önemlidir. Bu yeni üniversitelerin bugün sorunları olabilir, bunu biliyorum. Ama bu sorunların çok hızlı şekilde aşıldığını, üniversitelerin hızlı şekilde o illerimizin umudu haline geldiğini görüyorum. Ağırlığı sadece yeni üniversitelere vermiyoruz. 7,5 yılda KTÜ bünyesinde 7 fakülte, 6 MYO, 5 yüksekokul ve devlet konservatuarı devreye girdi. Teknokent bitme noktasına geldi.

TÜRKİYE DAHA YÜKSEKTE OLMALIYDI

29 Ekim 1923'te cumhuriyetimiz kurulduğunda ciddi sorunlarla karşı karşıyaydık. Enerjisini gençlerini kaybetm bir ülke bu tarihle, daha büyük bir mücadelenin içine girdi. 87 yılda gerçekten büyük işlere T.C. imzasını attı. Bugün dünyanın daha saygın bir ülkesi, daha güçlü bir ülkesi konumuna geldi. Ancak potansiyelleri göz önünde bulundurulduğunda, özellikle 1923 ve sonrasındaki heyecanlarına atılımlarına bakıldığında, Türkiye'nin bugün olması gereken yer bugünden çok daha yüksekte olması gerekirdi.

Gereken reformlar hızlı şekilde yapılmadı. Dış politikada da yaşadık. Türk dış politikası, idare-i maslahatla günü kurtardı. Kendi komşularına bile açılamadı. Eğer idarede başarısızlık varsa fatura dünyaya kesiliyordu. İşte bu paranoya safhasına ulaşmış kaygılar, dış politikanın sonunda aşılmaz setler oluşturuyordu.

GİZLİ ELLER DEVREYE GİRİYOR

Araplarla karşılıklı yatırımlar ne zaman devreye girse, gizli bir el devreye giriyor. Bu işbirliği engelleniyor. Ne zaman Araplar bir yatırım yapacak olsa, ?Araplar bizi arkamızdan vurdu biz niçin işbirliği yapıyoruz' başlıkları atılıyor.

Ne zaman bir Arap iş adamı ülkemize gelse, manşetler: ?Yeşil sermaye, İslamcı sermeye, Arap sermayesi' gibi ırkçı ayrımcı dil sahneye konuyor.

Türkiye'nin dış politikasında bir eksek kayması söz konusu değil. Bir eksen kaymasından bahsedenler art niyetli değillerse, Türkiye'nin yeni rolünü anlayamamış, kavrayamamış olanlardır.

SİZ TÜRKİYE'Yİ ALMAYA MECBURSUNUZ

AB ile katılım müzakerelerini başlatan bu hükümet. Biz ne zaman müracaatı yaptık 1959. Resmi müracaat 1963. O günden bugüne biz yırtınıyoruz, çırpınıyoruz. Hala oyalıyorlar. Bir bakanlık kurduk bu iş için. Bütün bunlara rağmen oyalıyorlar, bunu özel görüşmelerde bazı samimi olan Avrupalı bakanlar bize söylüyorlar. Ben kendilerine açıkça söylüyorum, siz Hıristiyan kulübü değilseniz siz Türkiye'yi almaya mecbursunuz. Biz bugün son alınan 10 ülke ile mukayese edilemeyecek düzeyde AB müktesebatına sahip bir ülkeyiz. O ülkelerin hepsini tanıyoruz. Gidiyoruz geziyoruz görüyoruz hepsi belli. Ama bunlar çok çok gerilerde. Sanal bütçeler var bunlarda. Karar zaten siyasi tek söyledikleri şey siz büyük bir ülkesiniz, coğrafyanız büyük, nüfusunuz yok. Çünkü siz buraya girdiğiniz zaman ilk üç ülkeden biri olacaksınız.

Siz AB bir güç merkezi olmak istemiyor musunuz? İşte medeniyetler ittifakı girişimini başlatan bir hükümetiz.

Biz İran'daki sorun diyalogla, İsrail-Irak'ta bir etnik yapı oluşmasın istiyoruz. Biz bunu istediğimiz için içerden ve dışarıdan tabiî ki hakaretler eleştiriler devam ediyor.

Biz AB üyeliğinden vazgeçecek değiliz. Biz dersimizi çalışmaya devam ediyoruz.

Çok çileler çektik. O çileleri çekenler çok mücadele verdiler. Ama sonunda kariyerlerini kaptılar. Biz de inadına koşturacağız, başaracağız. Çünkü azminiz olmazsa, inadınız olmazsa, bunu başaramazsınız. Bu millete yakışan bu, biz de onu yapacağız.

Biz bir ara, ihracatımızın yüzde 55'ini AB üyesi ülkelere yapar hale geldik. Bazıları diyor, niye giriyoruz? Peki kardeşim sen bu ihracatı nereye yapıyorsun? Hadi girme, nereye yapacaksın o zaman ihracatı? En yakınında Avrupa'ya ihracat yapmayacaksın nereye yapacaksın? Latin Amerika'ya mı? ABD'ye mi? Bak bakalım ABD bizden ne alıyor?

2009 dünyanın ilk 225 müteahhit firmasının içinde 51 sırayla Çin birinci, 31 firmayla Türkiye ABD'yi geçerek ikinci sıraya yerleşti. Başarmışız yapmışız. Biz sırtımızı hiçbir zaman bir ülkeye ve bölgeye dönmeyeceğiz.

BM Güvenlik Konseyi'nde kullandığımız İran'la ilgili oy bu yaklaşımın neticesidir. Biz

Bana ve Lula'ya yazmış olduğu mektup çerçevesinde yaptık. Biz ona uygun şekilde yaptık. İstedik ki diplomasiyle bunu çözelim. Bilgilendirme telefonu açtığımızda takdir ettiler, teşekkür ettiler. Ama iran sözünde durmaz dediler. Biz de dedik ki, ortaya konulanlara uymazsa, biz de İran'ı kendi başına bırakırız dedik.

Türkiye ne bir ülkenin yanında yer almış, ne de bir ülkeyi karşısına almıştır. Sadece attığı imzanın arkasında durmuştur. Devlet ciddiyetine yakışanda budur.

Şair diyor ya ?Bir zamanlar bizde millet, hem nasıl milletmişiz. gelmişiz dünyaya milliyet nedir öğretmişiz? işte biz böyle bir milletiz.

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber