Prof. Dr. Haluk Yavuzer, anne olmanın zorluklarını anlattı

Kaynak : Sabah
Haber Giriş : 15 Haziran 2010 09:15, Son Güncelleme : 15 Ağustos 2021 18:59

Prof. Dr. Haluk Yavuzer, anne olmanın zorluklarını anlattı. Çalışan annelerin çocukları ile daha az zaman geçirdiğine dikkat çeken ünlü eğitimci yazar annelerin 'ebeveyn olgunluğuna' sahip olunma gerektiğini söylüyor

Neslihan Tunç'un röportajı

10. kitabını çıkaran Prof. Dr. Haluk Yavuzer, mutlu kuşaklar yetiştirebilmek için annelerin ebeveyn olgunluğuna sahip olmaları gerektiğini söylüyor.

Kitabınızda anne olmak için 'ebeveyn olgunluğuna' sahip olunması gerektiğinden söz ediyorsunuz. Bunu biraz açıklayabilir misiniz?

- Ben burada anneliğe hazır olunması gerektiğini anlatmaya çalışıyorum. Bunu da ebeveyn olgunluğu şeklinde tarif ediyorum. Bedensel, fizyolojik ve beyin olarak gelişmek ve anneliğe hazır olmak, duygusal ve sosyal açıdan anneliğe hazır olmak... Eğer ebeveyn olgunluğuna ulaşmadan birey anne olursa, bizim beklediğimiz sıcak anne-çocuk ilişkileri gelişmiyor. Bunun sonucu güvenli bağlanma olmuyor. Duygusal istismar ve ihmal oluyor. Bu durumda da çocuk uyumsuz, saldırgan ya da yetişkinlere bağımlı olabiliyor.

- Peki bu kitabı neden kaleme aldınız?

- Bu kitap, benim annelere bir teşekkürümdür. 45 yıldan beri akademik dünya içindeyim. 9 bin anneyi yüz yüze, çocuklarıyla üç-beş seans görüşerek tanıdım. Son 30 yıl içinde ana-baba okullarını 27 ilde açtık. Bunun önderiyim. Bana başvuranlar annelerin yüzde 70'inin çocuklarına doyumlu, ilgiyle, severek zaman ayırdıklarını gördüm. Ana-baba okullarına da annelerin yüzde 60 ila 80 oranında katıldıklarını gördüm ve annelere verdiğim mesajı, eğitsel reçeteyi dikkatle izleyerek, söylenenleri uyguladıklarını gözlemledim. Çocuklarını geliştirmek adına çaba sarf ettiklerini gördüm.

- Çocuk büyütme konusunda babalar pek katılımcı olmuyor değil mi?

- Ana-baba okulu çalışmalarımıza babalar yüzde 20 ila yüzde 40 katıldılar. Bana başvuran bin 900 vaka arasında yüzde 65 oranında baba, ya 'Hiç zaman ayırmıyorum,' ya da 'Az zaman ayırıyorum,' dedi.

- Peki babaların bu kadar ilgisiz olması normal mi?

- Bu biraz bizim kültürümüzün etkisiyle oluşmuş bir şey. Çocuğu doğuran da, büyüten de anne olmuş. Burada çok büyük bir haksızlık var. Pedagojik doğrular anne ve babanın eşdeğer sorumluluğa sahip olduğunu söylüyor. Ama bütün bunları söylerken şu gerçeği göz ardı etmemek lazım: Artık aydın babanın giderek istediğimiz baba kalıbına girdiğini gözlemliyoruz. Okuyan, eşinin yanında doğuma giren, doğum sonrası dönemde çocuğun beslenmesine, oyununa yardımcı olan, uyku öncesinde eşine destek veren bir baba modelini görüyoruz. Yapılan çalışmalar, destekleyen babanın doğumu kolaylaştırdığını gösteriyor. Yine yapılan çalışmalar sıcak anne-çocuk ilişkisinin arkasında destekleyen babanın olduğunu gösteriyor. Akademik başarısında bile çok önemli baba-çocuk ilişkisi.

- Özellikle doğum sonrası annenin desteğe çok ihtiyacı oluyor değil mi?

- Tabii, bu çok kritik bir dönem. Yeni annenin eşi ve kendi annesinin desteği çok önemli. Aksi takdirde ağır depresyona neden olabiliyor. Çok kolay bir şey değil. Baba etkili rol oynadığında, annenin depresif tablosunu ve ruh sağlığındaki iniş çıkışları minimize ediyor. Benim ana-baba okullarındaki birinci cümlem şu: Analık, babalık emek ister, sabır ister, çaba ister. Günümüz annesinin zamanla yarıştığını görüyoruz. Bu da biraz sıkıntı yaratıyor.

- Günümüz annesi çocuğuyla fazla zaman geçiremiyor. Çünkü genelde çalışıyor. Bir annenin çalışması problem mi sizce?

- Kadının çalışıyor olması sorun değil. Önemli olan zamanı doğru kullanmak. Ben çalışan anneyi destekliyorum. Mesleğini icra ediyor olmanın özgürlüğünü yaşıyor ve ekonomik bir bağımsızlığa ulaşıyor. Bu anne eğer evine geldiğinde, var olan zamanını etkili bir şekilde çocuğuyla geçiriyorsa, yani yemek yaparken de mutfakta çocuğuyla beraber oluyor, hafta sonu çocuk merkezli bir program yapabiliyorsa sorun yok. Çalışmayan anne, çocuğu ayak bağı gibi görebiliyor, çalışmamasının nedeni olarak çocuğunu görüyor. Bütün gün çocukla birlikte oluyor ama eğer ona zaman ayırmıyorsa, hiç de etkili bir anne olamıyor. Kimi çalışan anneler de çocuğuna veremediği zamanı oyuncakla telafi etmeye kalkıyor. Bu da çok yanlış. Çocuğu duygusal doyumsuzluğa itiyor. Sevginin karşılığı madde değil, birlikte geçirilen zaman dilimi.

- Günümüz anneleri biraz da mükemmeliyetçi özellikleriyle öne çıkıyor sanki.

- Bu sağlıksız bir özellik. Geçmişte karşılanamayan birtakım umutların, tutkuların karşılanması için çocuğunu hem akademik başarı hem de bedensel gelişim açısından en üstte görmek istiyor. Bu, çocuğu çok olumsuz etkiliyor. Anne, çocuğunun var olan potansiyelini göz ardı ediyor. Onun için iyi, sadece kendi kafasındaki şablona uygun.

- Bu durumda anne, çocuğu kadar kendisine de zarar veriyor aslında değil mi? Kusursuz anne olmak diye bir şey var mı?

- Hayır yok tabii ki. Çok doğal olmak lazım. En sağlıklı yaklaşım, çocuğunu var olan gerçekleriyle ve tüm özellikleriyle kabul etmek. Benlik saygısının yükseltilmesindeki en önemli etken bu. Annenin çocuğu teşvik etmesi, desteklemesi, denetimle sevgiyi bir arada tutabilmesi, iletişim kapılarını hep açık tutması çok önemli. 'Ben her zaman senin yanındayım,' şeklinde güven verip, 'hiçbir zaman senin yanında değilim' şeklinde özgür bırakmak. Bütün mesele bu.

- Çocukları sorunlardan uzak tutmak, toz pembe bir dünya içinde yaşatmak da günümüzde çok yaygın. Bu çocukları nasıl etkiliyor?

Bazı kentli anneler, çocuğu aşırı şımartmanın pedagojik açıdan doğru olduğunu düşünüyor.

- Otorite sıkıntısı var değil mi?

- Evet kesinlikle. Çocuk gerçekleri duyabilmeli, bilebileceği sınırlar içerisinde... Eğer arkadaşı pahalı bir ayakkabı almış ve o da annesinden aynı ayakkabıyı istiyorsa, annesi komşudan borç alarak o ayakkabıyı almak yerine ekonomik koşullarının o ayakkabıyı o ay için almalarının mümkün olmadığını anlatabilmeli. Bazı gerçekleri çocukla paylaşmak önemli ki, gelecekte tek başına sorun çözmesine yardımcı olacaktır. Otorite derken burada şu önemli. Çocuk dıştan bir baskı göreceği için değil, kendi istediği için sorumluluk bilinci içinde olmalı ve bu şekilde bir eylem planı yapılmalı. Destekleyen anne-baba modeli, çocuğun tek başına karar vermesine ve o kararın sorumluluğunu üstlenmesine zemin hazırlıyor. Ben anne ve babaların keyifle, planlayarak çocuk sahibi olmalarını istiyorum. Çocuklarını büyütürken de zevk almalılar. Çok yüksek beklentiler içinde olmadan, onların var olan potansiyellerini geliştirmenin ilk hedefleri olması gerektiğini düşünüyorum.

(Sabah Kitap)

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber