Yurtdışından Mezun Öğrencilerin Denklik Sorunları

Aylardan beri gündemi YÖK ve öğrenci affı işgal etmektedir. Konu çeşitli platformlardan detaylı bir biçimde tartışılırken, Türkiye'de mağdur olmuş yurt dışından eğitim almış yüzlerce öğrenci ihmal edilmektedir. Hatta Bakan düzeyinde yetkililer, bazen aldıkları yanlış bilgiler sonucu sapla samanı karıştırmakta, kamuoyunu yanlış bilgilendirebilmektedir. Devamı için başlığa tıklayın.

Haber Giriş : 16 Mart 2005 11:27, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42

ÖĞRENCİ AFFI KAPSAMINDA YURT DIŞINDAN MEZUN OLMUŞ OLAN ÖĞRENCİLERİN YÖK DENKLİK SORUNLARI

Konu daha çok 1991'den sonra Sovyetlerin dağılmasıyla yeni ortaya çıkan Orta Asya Türk Cumhuriyetlerinde yoğunlaşmakta özellikle Azerbaycan bu konuda başı çekmektedir. 1992 yılından itibaren Türkiye'de liseyi bitiren ya da ön lisans diplomasına sahip bazı öğrenciler YÖK'e başvurarak söz konusu ülkelerde bulunan çoğu devlet üniversitesi olan öğretim kurumlarının, YÖK tarafından tanınıp tanınmadığını yazılı olarak sormuşlar ve bu konuda YÖK'ten ayrıntılı yazılı bilgi istemişlerdir. YÖK, o tarihte verdiği cevaplarda söz konusu üniversiteleri YÖK tarafından tanındığını, denklik katoloğunda bulunduğunu belirtmiş o tarih itibarı ile söz konusu üniversiteler hakkında her hangi bir olumsuz beyanda bulunmamıştır. Yine, Türkiye Cumhuriyeti Milli Eğitim Bakanlığı tarafından söz konusu Türk Cumhuriyetleriyle öğrenci mübadelesi yapılmış, bu bağlamda Türkiye'den çok sayıda öğrenci gerek milli eğitim kanalı ile gerekse de özel statüde yüzlerce öğrenci başta Azerbaycan olmak üzere Orta Asya Türk Cumhuriyetlerine eğitim amaçlı gitmişlerdir. Ama, YÖK söz konusu ülkelerin eğitim sistemlerini ve türlerini incelememiş o tarihte verdiği cevaplarda üstün körü bir davranış sergilemiştir.

Konunun Türkiye'de yanlış anlaşılmasının en büyük nedeni YÖK'ün ve MEB Yüksek Öğretim Genel Müdürlüğünün eski sovyet sisteminin yüksek öğrenim, katogorilerini bilmemesinden ve incelememesinden kaynaklanmaktadır. Eski Sovyetlerde ve tabi ki Orta Asya Türk Cumhuriyetlerinde sistem olarak 3 (üç) değişik eğitim sistemi bulunmaktadır. Bu sistem Sovyetler parçalandıktan sonrada olduğu gibi yeni oluşan Cumhuriyetlerde de devam etmiştir. Bunlar bilinen, örgün eğitim, gece eğitimi, giyabi eğitim, şeklinde olmaktadır. Özellikle gece ve giyabi eğitimde devam zorunluluğu bulunmamakta sistem olarak bizim Açık Öğretime benzemektedir. Ancak bariz farklılıklar bulunmaktadır. Gece eğitimi bir anlamda örgün eğitim müfradatını uygularken, Giyabi Eğitim (iş başı demek daha doğru olur) daha çok çalışan ve konusunda pratik eğitimi bulunan kişilerin devam zorunluluğu olmadan çalıştıkları alanlarda akademik ve bilimsel eğitim almaları amacına dönük pratik ve teorik eğitimi bütünleştiren bir eğitim sistemi olarak karşımıza çıkmaktadır. Söz konusu bu üç sistem sayesinde eski Sovyetlerde bir çok insan en az 2 (iki) üniversite bitirebilmiş, ve hayat boyu okuma imkanına kavuşmuştur.

YÖK ve MEB bu eğitim sistemlerini incelememiş ve gereken önemi de vermemiştir. Sonucunda Türkiye'den giden öğrenciler durumlarına uygun bölümlere ve eğitim sistemlerine kayıtlarını yaptırmışlardır. Özelikle giyabi eğitimde mekan, zaman sınırı bulunmamakta öğrenciler isterse öğretim görevlileri istenilen yere giderek teorik eğitimleri verebilmekte, sınavlar ve laboratuar çalışmaları ise üniversitenin bünyesinde olabilmektedir. Bu amaçla bir çok öğretim görevlisi Türkiye'ye gelerek çeşitli eğitimler vermiş hatta, zamanın Erzurum Valiliğinden bu konuda izin bile alınmıştır.

Tüm bu geliş gidişler Türkiye'de YÖK ve MEB'in dikkatini çok sonraları çekmiş, ancak 1994'te YÖK, bu tür eğitimlere izin vermeyeceğini açıklamıştır. Ama özellikle Türkiye'de ön lisans düzeyinde eğitim alan öğrenciler bu aşamada zaten eğitimlerinin çoğunu bitirmiş lisans düzeyindeki diplomalarını almışlardır. Yani YÖK bütün olaylar olup bittikten sonra çeşitli çevrelerin yönlendirilmesiyle son derece ön yargılı davranmış ve mezun olanlara denklik vermemiş ve denklik ile tanınmanın aynı olmadığı tezini işlemeye başlamıştır. Hatta bazı lokal olumsuzlukları da kamuoyuna lanse ederek, sahte diploma, dolarla alınmış diploma şeklinde kamuoyunu yanlış yönlendirmiştir. Oysaki tüm bu gelişmeler YÖK'ün söz konusu olaya yabancı kalmasından ve gerekli tedbirleri almamasından dolayı YÖK'ün gözü önünde meydana gelmiştir. (Tabi YÖK daha sonra aynı yöntemle kendisi Ankara'da Kazakistandaki Hoca Ahmet Yesevi Üniversitesinin bir şubesini uzaktan eğitim yolu ile internet üzerinden eğitim vermesini onaylamıştır. Bu da YÖK'ün objektifliği konusunda kamuoyunda sorunlar yaşamasına sebep olmuştur.)

Tabi bu durum Orta Asya Türk Cumhuriyetleri ülkeleri ile eğitim alanında gerginliklerinin yaşanmasına sebep olmuştur. YÖK tavrını sertleştirerek MEB kanalı ile giden öğrencilere bile denklik vermemiş çoğunu mağdur etmiş çok sonra 1997 YÖK Denklik yönetmeliği çıkartarak özellikle Orta Asya Türk Cumhuriyetlerinden gelen diploma sahiplerine şüpheli yaklaşmıştır. Denklik Yönetmeliğinde sınav şartı getirilmiştir. Ama bu sınava herkes girememekte özellikle söz konusu ülkelerden devam zorunluluğu olmayan bölümlerden mezun olanlar, sınava dahi alınmamaktadır. Diğer bir husus bu sınav sadece Orta Asya Türk Cumhuriyetlerine karşı uygulanmakta, Avrupa ve Amerika'dan gelenlere ise daha hoş görü ile yaklaşılmaktadır. Bu konuda YÖK'e Anayasa ile bağdaşmayan sonsuz ve mutlak takdir yetkisi tanınmış ve YÖK bu yetkiyi son derece hoytratça, hali hazırda kullanmaktadır.

Diğer taraftan YÖK çelişkiler içinde yüzmektedir. Şöyle ki; Orta Asya Türk Cumhuriyetlerinde denklik vermediği bir çok üniversiteyi YÖK şu anda ÖSYM katoloğuna almıştır. Ancak, bu Üniversitelerin diğer bölümlerine denklik vermemektedir. Oysa ki üniversitede hocalar aynıdır, kampus aynıdır, çoğu aynı derslere girmektedir. Ama anlaşılmaz sonsuz bir mutlak yetki ile YÖK üniversitenin bir bölümünü kabul ederken diğer bölümlerini kabul etmemektedir. Bu anlaşılmaz, hatta bir anlamda mantıksız, yetkinin kötüye kullanılmasına bir örnektir. YÖK'ün temel gerekçesi özellikle bu üniversitelerde üsülsüz bir eğitim verildiği şeklindedir. Ama, bir başka çelişki ise aynı üniversitelerde görev yapan çoğu Türk öğrencilerin derslerine girmiş olan öğretim görevlilerinin, Türkiye'deki, gerek devlet gerekse de özel üniversitelerde misafir öğretim görevlisi şeklinde ders vermelerine YÖK izin vermektedir. Eğer, Türk Cumhuriyetlerindeki Üniversitelerde usulsüz eğitim veriliyorsa bunun en başta sorumlusu o üniversitelerin öğretim görevlileridir. Ama, YÖK bu gerçeği görmezden gelmekte söz konusu üniversiteleri usulsüzlükle suçlamakta, tabi yaptığı çelişkili uygulamalar ile de aslında bu üniversitelerde bir usulsüzlük olmadığını göstermektedir.

Tabii, bu ülkelerde hiç usulsüzlük yapılmadığı anlamına gelmez, ancak Türkiyemiz'de günümüzde yaşanan usulsüzlükler ve sahteliklerin (sahte rakıdan sahte avukata kadar) hangi aşamalara geldiği düşünülürse, konu daha iyi anlaşılır. Kamu otoritesinin görevi çirkin ile güzeli ayırt edebilmektir. Dolayısı ile YÖK bu konuda hassas davranmalı, geçekten objektif ise denklik sınavlarına dünyanın neresinden gelirse gelsin, ne şekilde diploma alırsa alsın bütün öğrencileri almalıdır. Tabii bu sınavda özellikle bu öğrencilerin gördükleri müfredata göre sınav yapılmalı sanki ikinci bir ÖSYM sınavı gibi davranılmamalı ve hiçbir üniversiteye ve ülkeye ayrım gösterilmemelidir.

Diğer taraftan YÖK özellikle kaliteyi yükseltmek seviyeyi düşürmemek istiyorsa Türkiye'de üniversitelerden mezun olmuş her kesimi bu tür sınavlara tabi tutması gerekir, aksi halde inandırıcılığı ve objektifliği gölgelenmiş olur.

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber