TBMM'nin kanser raporu korkuttu

Kaynak : Anadolu Ajansı
Haber Giriş : 14 Ocak 2011 07:19, Son Güncelleme : 15 Ağustos 2021 18:58

Kanser hastalığının araştırılarak, alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan Meclis Araştırma Komisyonu 4 aylık çalışma süreci sonunda raporunu tamamladı.

Raporda, Türkiye'de kanserle yaşayan hasta sayısının yaklaşık 400 bin olduğu, her yıl 150 bin yeni kanser vakası teşhis edildiği belirtildi. Erkeklerde en sık görülen kanser türünün akciğer, kadınlarda ise meme kanseri olduğu kaydedildi.

Türkiye'de kanser insidansının (bir hasta grubunda yeni vakalar gösterme oranı) Batılı ülkeler ve diğer dünya ülkeleri ile kıyaslandığında orta seviyelerde olduğu, artmış bir kanser salgınınından söz edilemeyeceği belirtilen raporda, "Ancak, ülkemiz açısından en önemli sorun, kanser insidansının her geçen gün yükselmesidir ki hiçbir önlem alınmazsa 2030'lu yıllarda yıllık teşhis edilen kanser sayısının 400 binlere kadar çıkacağı tahmin edilmektedir" ifadelerine yer verildi.

Raporda, Türkiye'de kanser vakalarının çoğunlukla hastalık ileri

evredeyken teşhis edildiği ve bunların önemli bölümünün tütün ile ilişkili olduğu belirtildi. Akciğer kanseri sıklığının, diğer pek çok ülkeye nazaran yüksek oranlarda seyrettiği, kaydedilen raporda, sadece sigara kontrolü ile yıllık 150 bin kanser vakasının 100 bininin önlenebileceğin tahmin edildiği vurgulandı.

Kanser hastalığı açısından bölgelerarasında anlamlı bir fark görülmediği, en sık görülen kanser tipi açısından farklılıkların olduğu ifade edildi.

SİGARA, ALKOL VE OBEZİTE

Dünyada en fazla tütün ürünü tüketilen ülkeler sıralamasında ilk 10'a giren Türkiye'de 17 milyon kişinin sigara içtiği ifade edilen raporda, her yıl yaklaşık 100 bin kişinin tütün kullanımına bağlı hastalıklar nedeniyle hayatını kaybettiği belirtildi.

Raporda, Türkiye'nin gerek dünya ülkeleri arasında gerek AB ülkeleri arasında kilolu nüfus oranı en yüksek ülkelerden biri olduğuna işaret edildi. Bu nedenle obezite ile mücadelenin, kanser önleme konusunda Türkiye'nin en önemli sağlık stratejilerinden birisi olması ve Sağlık Bakanlığının başlattığı Obezite Kontrol Programı'nın her yönü ile desteklenmesi gerektiği kaydedildi.

Halkın düzenli fiziksel aktiviteye özendirilmesi ve bu tür aktivitelerin şehir yaşamında rahatlıkla yapılmasını sağlamak üzere yürüyüş alanları, bisiklet sürme alanları gibi uygun alanlar oluşturulması önerisi de raporda yer aldı.

Önemli kanserojenlerden biri olan alkolün Türkiye'deki tüketim miktarının diğer ülkelere oranla düşük olduğu belirtilen raporda, ancak ülkede 15 yaş üzerindeki yetişkinler için kişi başına alkol tüketiminin artış eğiliminde olduğu, bu nedenle alkolün zararlı etkileri konusunda Sağlık Bakanlığı tarafından toplumun bilinçlendirmesine yönelik projelerin uygulanması gerektiği vurgulandı.

Raporda, cep telefonları, baz istasyonları ve yüksek gerilim hatlarının direkt olarak kanser yapıcı yönde bir delil ortaya koymadığı, ancak mevcut dolaylı veriler nedeniyle dikkat edilmesi gerektiği belirtildi.

Mesleksel etkilenme sonucu ortaya çıkan kanser türlerinde en fazla akciğer, deri, mesane ve lösemi kanserlerine rastlandığı ifade edilen raporda, mesleki kanserlerin oluşabileceği iş kollarının dökümünün çıkartılması ve bunlara yönelik denetimlerin yoğunlaştırılması gerektiğini kaydedildi.

RİSKLİ YERLEŞİM BİRİMLERİ

Raporda, kanser hastalığı konusunda risk teşkil eden yerleşim birimleri ve buralarda alınması gereken önlemler konusuna da yer verildi.

Akciğer kanseri nedeni olduğu bilinen "erionitli volkanik tüf kayaları" üzerinde bulunan yerleşim yerlerindeki halkın sağlık riskinin bazı yerleşim birimlerinde devam ettiği belirtildi.

Risk altındaki yerleşim yerlerinde devam eden tahliye çalışmalarının hızlandırılması, yapılaşmada erionitli tüf kayaların kullanmasının önlenmesi gerektiği vurgulandı.

Raporda, ayrıca Karadeniz Bölgesi'nde Çernobil nükleer kazası sonrası yapılan bilimsel araştırmalarda, kanser insidansında belirgin bir artış ortaya koymadığı ifade edildi.

Türkiye'nin kazadan en hafif etkilenen ülkeler arasında olduğu, ancak yine de bölgenin bundan sonra da yakından takip edilmesi ve olası bulgulara göre erken müdahaleler yapılması gerektiğine işaret edildi.

ERKEN TEŞHİS VE KETEM

Raporda, ulusal standartlar göz önünde bulundurularak erken teşhis için sunulan öneriler şöyle:

"Her kadın 30 yaşına kadar en az bir kere smear (rahim ağzından fırça örneklemesi) yaptırmalı ve bu testi 65 yaşına kadar her 5 yıl da bir tekrarlamalıdır.

Her kadın 50 yaşından başlayarak 69 yaşına kadar her 2 yılda bir mamografi çektirmeli, daha genç ancak riskli görülen olgularda kendi kendine meme muayenesi ve doktor tarafından klinik meme muayenesini düzenli yaptırmalıdır.

Her kadın ve erkek, 50-70 yaşları arasında her iki yılda bir gaytada gizli kan testi yaptırmalı, tüm sonuçları negatif de olsa her 10 yılda bir kolonoskopi yaptırmalıdır."

Raporda, tarama konusunda Kanser Erken Teşhis Tarama ve Eğitim

Merkezlerince (KETEM) yürütülen bu hizmetlerin takdirle karşılandığı, ancak halen devam eden bazı sorunlar olduğu belirtildi. KETEM sayılarının henüz tüm ülkeyi kapsayacak oranda olmadığı, şu an 122 olan KETEM sayısının kısa süre içinde 250'ye ulaştırılması gerektiğini ifade edildi.

"YÖK ACİL TEDBİR ALMALI"

Türkiye'de kanser tedavisine yönelik teknik altyapı açısından özellikle son yıllarda önemli gelişme sağlandığı, kanserli hastaların dünyada kullanılan kanser ilaçlarının yüzde 95'ine kolaylıkla ulaştığı belirtildi.

İlaç teminindeki esas sorunun nadir ilaçlarda değil, ucuz ancak gerekli ilaçlarda zaman zaman ortaya çıktığı, bu tip ilaçların temininde aksaklık yaşanmaması için gerekirse ulusal bir üretim merkezinin kurulmasının zaruri olduğu ifade edildi.

Tedavi sürecinde yaşanan aksaklıklara da değinilen raporda şunlar kaydedildi:

"Önemli konulardan biri kanserli hastalarda randevu ve tetkik ya da muayene için bekleme süreleridir. Özellikle hafta sonları ya da tatillerde kemoterapi, radyoterapi gibi hizmetler verilmemektedir. Aciliyet gösteren bazı tetkiklerde haftalarca sürebilen bekleme süreleri olabilmektedir. Onkolojik hastaların bakımında ilgili kalite kriterlerinin geliştirilmesi ve tüm hastanelerde bu konuda yaptırımların gerçekleştirilmesi önemlidir. Kanser tanısı alan hastalar için 'öncelikli hasta prosedürü' uygulaması düzenlenmelidir.

İkinci sorun insan gücüdür. Ülkemizde ne yazık ki hekim ve hemşire sayısı yeterli değildir. Hekim ve hemşire eksikliği eksikliği özellikle onkoloji alanında halen kendisini göstermektedir. Ülkemizde mevcut medikal onkolog sayısı sadece 180'dir. Sağlık Bakanlığına bağlı çalışan medikal onkolog sayısı ise sadece 42'dir. Benzer şekilde, radyosyon onkoloğu, cerrahi onkolog, hemato-onkolog sayıları da istenilenin altındadır.

Kanser konusunun önümüzdeki yıllarda her geçen gün etkisini daha da artarak göstereceği düşünülürse ve bir onkoloğun en azından 15 yıllık bir eğitimle yetiştirilebileceği de gözönüne alındığında YÖK'ün bu konuda acil tedbirler alması ve zaman kaybetmeden gerekli altyapının oluşturulması gerekmektedir."

"AĞRI İÇİNDE ÖLÜYORLAR"

Raporda, Türkiye'de kanser konusundaki en büyük eksikliğin "palyatif bakım merkezlerinin sayısının azlığı" tespitine yer verildi.

Ülkede palyatif bakım merkezlerinin sayısının sadece 7 olduğu, morfin hammaddesinin yüzde 95'inin Türkiye'de üretilmesine rağmen, kişi başı morfin kullanım oranının dünya ortalamasının çok gerisinde bulunduğuna işaret edildi. Hekimlerin palyatif bakım ve ağrı yönetimi konusunda bilgi-beceri düzeylerinin de geride olduğu vurgulandı. Bu nedenle "Türkiye'de pek çok terminal kanser olgusunun kaderine terk edildiği ve ağrı içerisinde öldüğü" belirten raporda şu önerilerde bulunuldu:

"Son derece basit müdahalelerle rahatlatılabilecek olan bu hastalar terminal dönemlerini bile evlerinden uzakta, büyük şehirlerde geçirmek zorunda kalmaktadır. Tabii bu aslında ülke sağlık ekonomisi açısından da büyük bir yüktür ve yapılan bilimsel çalışmalar palyatif bakım ile kanserli hastalara yapılan masrafların en az yüzde 30 oranında azaltıldığını vurgulamaktadır.

Palyatif bakım konusunda çok acil eylem planları devreye sokulmalıdır. Hastanelerimizde bu konuda eğitilmiş evde bakım üniteleri ve palyatif bakım merkezleri kurulmalı. Basit tedaviler ile rahatlatılacak bu hastaların kendi kaderlerine terk edilmesinin önüne geçilmesi, evlerinde huzur içerisinde ve yüksek yaşam kalitesi ile yaşamaları sağlanmalıdır."

Raporda, Türkiye'de kansere yönelik ulusal bir enstitü kurulması

gerektiği belirtildi.

"ET İLE ATEŞ ARASINA MESAFE"

Komisyon Başkanı ve AK Parti Gümüşhane Milletvekili Kemalettin Aydın, kanserle mücadele kapsamında özellikle obezitenin önüne geçilmesi gerektiğine işaret etti.

Aydın, Türkiye'de insanların yüzde yüzde 35'inin fazla kilolu, yüzde 35'inin de obez olduğunu, yalnızca geri kalan yüzde 30'luk bölümün sağlıklı kiloda bulunduğunu söyledi. Bu nedenle fiziksel aktiviteye önem verilmesi ve beslenme alışkanlığının gözden geçirilmesi gerektiğini anlatan Aydın, şunları kaydetti:

"Geleneksel gıda ürünü saklama alışkanlığından da vazgeçmeliyiz. Buzdolabı, derin dondurucu gibi teknolojik ürün saklama metotlarından yararlanılmalıyız. Salamura, bastırma ve tuzlama gibi metotlardan vazgeçilmeli. Kanser açısından önemli oranda risk oluşturuyor. Yüksek yağ ve kaloriden de uzaklaşılmalı. Çıplak ateşte pişen pişirilen et, ateşten en az 10 santimetre uzakta tutulmalı."

Aydın, batı toplumlarında kanser hastalığının genellikle birinci evrede teşhis edildiğini ve tedavide yüzde 90 oranında başarı sağlandığını, Türkiye'de ise hastalığın genellikle son evrede teşhis edildiğini ve bu nedenle tedavide yüzde 40-50 oranında başarı sağlandığını söyledi.

Komisyon raporu önümüzdeki günlerde TBMM Başkanlığına sunulacak

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber