TCK'nın ertelenmesi hekimlerin tepkisini durdurmadı

Haber Giriş : 02 Nisan 2005 14:59, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42

Yürürlüğe girmesi iki ay ertelenmesine rağmen yeni Türk Ceza Kanunu'na (TCK) özellikle sağlık çalışanlarının tepkisi dinmiyor. Karşılaştıkları suçluları 'en kısa sürede' güvenlik kuvvetlerine bildirmeyen sağlık çalışanlarına 'hapis' cezası öngören TCK'daki 280. maddenin değiştirilmesi isteniyor. Sağlık çalışanları, 280. maddenin, hem evrensel hasta hakları normlarına uymadığını, hem de sağlık çalışanlarının mesleklerinin icrasını engellediğini düşünüyor.

Sağlık çalışanlarına uyağı kaldıran TCK'nın 280. maddesi şöyle:

"Görevini yaptığı sırada bir suçun işlendiği yönünde bir belirti ile karşılaşmasına rağmen, durumu yetkili makamlara bildirmeyen veya bu hususta gecikme gösteren sağlık mesleği mensubu, bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Sağlık mesleği mensubu deyiminden tabip, diş tabibi, eczacı, ebe, hemşire ve sağlık hizmeti veren diğer kişiler anlaşılır."

Sağlık çalışanları ise 280. maddenin, "Tabip, diş tabibi, eczacı, ebe, hemşire gibi sağlık hizmeti sunumuna doğrudan katılan diğer sağlık çalışanları, görevini yaptığı sırada, kişilere karşı işlenmiş bir suçu fark ettiklerinde, gereken tıbbi müdahaleyi yaptıktan sonra, durumu yetkili makamlara bildirmezler veya bildirmede gecikme gösterirlerse, 100 milyon liradan 3 milyar liraya kadar hafif para cezası ile cezalandırılırlar. Tıbbi yardımdan yararlanan kimse için soruşturma veya kovuşturmayı gerektiren suçlar, zorunlu bildirim kapsamında değildir" şeklinde değiştirilmesi talep ediliyor.

Hasta Hakları ve Sağlıklı Yaşam Derneği (HASHAYAD), 280. maddenin değiştirilmesi için TBMM Başkanlığı'na, TBMM Sağlık Komisyonu Başkanlığı'na ve Adalet Bakanlığı'na başvurdu. HASHAYAD, herhangi 'Bir suçun işlendiği yönünde bir belirti ile karşılaşan' sağlık çalışanının bunu bildirmekle yükümlü tutulduğu 280. maddenin yerine, sadece 'adam öldürme' ve 'yaralama' türünden 'şahıslar aleyhine işlenmiş' suçların bildirilmesi yükümlülüğünün getirilmesini istedi. HASHAYAD'ın gerekçesinde, 280. maddede suç ile değil, suç belirtisi ile karşılaşan sağlık çalışanının bildirim yapmakla yükümlü tutulduğu belirtilerek, şu ifadelere yerildi:

"Böylece suçun işlenmiş olması koşulu aranmaksızın, suça yönelik en küçük bir belirti ihbar için yeterli görülmektedir. Sağlık çalışanları, hangi eylemin suç teşkil edip etmeyeceğine karar verme konusunda yeterli bilgi ve donanıma sahip olmadıklarından karar vermekte, zaten zorlanacaklardır. Buna ilaveten ihbar yükümlülüğünün kapsamı, işlenmiş suçlarla sınırlı kalmayıp, her suç belirtisine teşmil edildiğinde bu zorluk daha vahim boyutlarda kendini gösterecektir. Ayrıca hekimlerin ihbar yükümlülüğünün bu denli kapsamlı hale getirilmesi, onların tedavi sebebiyle öğrendikleri hastalarına ilişkin sırları saklama borcu ile de çelişmektedir. Kaldı ki meslek sırrının ifşası, tıbbi etiğe ve meslek ahlakına aykırı olduğu gibi (Tıbbi Deontoloji Tüzüğü m.4/I) aynı zamanda asgari 9 ay hapis cezasını gerektiren bir suçtur (YTCK.m.134,137). Nitekim bundan dolayı, hekime tedavi ettiği hasta hakkında tanıklıktan kaçınma imknı tanınmıştır (CMK.m.46.) Bilindiği üzere, hasta-hekim ilişkisi son derece özel ve mahrem bir ilişkidir. Hastalar anne-babalarından, eş ve çocuklarından bile sakladıkları bilgileri hekimleriyle paylaşırlar. Çünkü hayatta kalma dürtüsü çok güçlüdür. Hekimin tedavi amacıyla öğrendiği bilgilerden bir kısmını "suç belirtisi" vehmi ya da varsayımıyla açıklamak hatta bildirmek zorunda bırakılması, hasta-hekim ilişkisinde bulunması gereken güven unsurunu ciddi ölçüde zedeler. Özellikle psikiyatrik hastalarda bu durum daha vahim sorunlar doğurabilir."

"HEKİMLER MESLEĞİNİ İCRA EDEMEYECEK DURUMA GELECEK"

"765 sayılı Türk Ceza Kanunu'nda 'Bu ihbar kendisine yardım ettikleri kimseyi takibata maruz kılacak ahval müstesna' şeklinde öngörülen haklı istisnaya maddede yer verilmemiştir. Bu düzenleme biçimi, sağlık çalışanlarının tedavisine yardım ettikleri hastaların kovuşturulmasını gerektirecek suçların da bildirilmesini emretmektedir. Bu durum, hasta hakları duyarlılığı yönünden önemli problemler doğurmaya elverişlidir. Böylece, her hangi bir nedenle suça bulaşmış kimseler, ihbar edilmek korkusuyla sağlık kurumlarına başvurmak ve tedavi olmaktan kaçınacaktır. Bu durum, hastanın en temel hakkı olan tedavi olma hakkını elinden almaktadır. Hasta hakkında kovuşturma gerektirecek bir suçun da bildirilmesi söz konusu olduğunda; hastalar tedavi olmak amacıyla sağlık kurumlarına başvurmaktan kaçınabileceklerdir.

Örnek olarak, ölümlü bir kavgada yaralanmış bir hastanın ihbar edileceği korkusuyla tedaviden uzak durması ya da ehliyetsiz kişilere başvurması mümkündür. Bir başka açıdan, pişmanlık duyan suçlunun suç mağdurunu hekime götürebilmesi için ihbar edilme korkusu taşımaması gerekir. Bu gerekçelerle ve 765 sayılı Türk Ceza Kanunu'ndaki düzenlemeye (m.530) paralel şekilde, tıbbi yardımdan yararlanan hastaların soruşturulması veya kovuşturulmasını gerektiren suçlar, bildirim kapsamı dışında bırakılmıştır. Ayrıca, herhangi bir şekilde suça bulaşmış hastalar, bu durumlarının hekim tarafından bilinmemesi için gerçeğe aykırı yanıltıcı bilgiler verebileceklerdir. Bu da, hekimin doğru tanıda bulunmasını ve doğru tedavi uygulamasını güçleştirecek ve mesleğinin icrasını engelleyecek, hatta yanlış tanı ve tedavilere yol açabilecektir."

"HEKİMLER BU AĞIR YÜKÜ KALDIRAMAZ"

"Maddede, 'tıbbi müdahalenin önceliği' gibi sağlık hizmeti sunumunun en temel ve vazgeçilemez ilkesine yer verilmemiştir. 765 sayılı Türk Ceza Kanunu'nda (m.530) 'icap eden yardımı ifa ettikten sonra' bildirim yükümlülüğü öngörülmüşken, m.280'de bu hususa değinilmemektedir. Halbuki, hekimler başta olmak üzere tüm sağlık çalışanlarınekalmayıp, her suç belirtisine ın asli (birincil) görevi, hastalarını tedavi etmek ve onları sağlığına kavuşturmak olduğundan; sağlık çalışanlarını suç bildirimi ile meşgul etmemek için öncelikle tedaviyi gerçekleştirmesi, acil ve gerekli tıbbi müdahaleyi yaptıktan sonra suç bildiriminde bulunması esası benimsenmiştir. Hekim ve diğer sağlık çalışanlarının bir suç belirtisiyle karşılaştığında, öncelikli olarak bildirimle yükümlü tutulması, onların işlerini yapmalarını engelleyebilir. Acil müdahale gerektiren veya hayati tehlikesi olan (ki bu durum, hemen belli olmayabilir ve hastanın tam olarak muayene ve tetkiklerinden sonra anlaşılır), bir hasta karşısında hekimin hastasının teşhis ve tedavisini bırakıp bildirime yönelmesi kabul edilemez. Madde, bu yerinde ilkeye yer vermeyerek sağlık çalışanlarını ceza tehdidi altında öncelikle suçu ihbar etmek telaşına düşürmüş, tedavi amacını göz ardı etmiştir. Sağlık çalışanlarının asli görevi hastanın sağlığı ile ilgilenmek olmalıdır. Suçların önlenmesine yardımcı olmak üzere ihbarda bulunmak görevi sağlık çalışanlarının tali (ikincil) bir görevi olabilir ve bu görev asli görevin icrasına zarar vermemelidir.

Bu gerekçelerle, 'gereken tıbbi müdahaleyi yaptıktan sonra' suçun bildirilmesi esası maddeye konulmuştur. 765 sayılı Türk Ceza Kanunu'nda (m.530) hafif para cezası varken, madde bu cezayı hapse dönüştürmüş ve 1 yıla kadar hapis cezası kabul ederek aşırı ağırlaştırmıştır. Doğrusu, hastanelerimizdeki teknik donanım, personel durumu ve hasta yoğunluğu da dikkate alındığında bin bir güçlükle yürütülmekte olduğu bilinen sağlık hizmetlerinin fedakar emekçilerini, böyle tali bir yükümlülüğün ihlalinde 1 yıla kadar hapis cezası tehdidi altında bırakmak adalet duygusunu rencide eder gözükmektedir."

İHA

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber