Radikal: Sosyal Güvenlik Sistemi, sağlıksız bir sistem
İktidar gerçekten reform istiyorsa, önce sağlık ve sosyal güvenliğin temel insan hakları içinde olduğunu, bu hakların paranın egemenliğine, yani piyasaya terk edilmeyeceğini kabul etmeli
Ülkede yaşayan herkesi yakından ilgilendiren bir konuda 'reform' ya da 'devrim'
gibi cazibesi yüksek sözcüklerin arkasına saklanılarak hiçbir hazırlık yapılmadan
köklü bir değişikliğe gidilebilir mi? Hükümetin tuhaf bir cesaret ve acelecilikle
sosyal güvenlik sisteminde yapmaya çalıştıklarına bakınca, soruya gidilebiliyormuş
diye yanıt vermekten başka çare yok!
Hükümet sosyal güvenliği yeniden biçimlendirecek Genel Sağlık Sigortası (GSS),
Emeklilik Sigortası, Primsiz Ödemeler Sistemi ve Sosyal Güvenlik Kurumu'na ilişkin
kanun tasarılarını gündeme almaya başladı. Genel Sağlık Sigortası tasarısı,
Başbakanlığa gönderildi. Genel Sağlık Sigortası'yla, sağlık sistemi köklü bir
değişime tabi tutulacak; ama sistem değişikliğinin gerektirdiği altyapı çalışmaları
henüz ortada yok.
Bu kadar hazırlıksız bir değişimin, bir tür 'hızlı tren' facialarına davetiye çıkarma anlamına geldiği açık. Öyle anlaşılıyor ki, hükümet, IMF'ye verdiği taahhütleri yerine getirmeyi, yaşanabilecek sosyal problemlerden daha fazla önemsiyor. Ya da liberalizm fikrine kendini o kadar kaptırmış ki 'piyasanın görünmez elini' yaşanabilecek sorunları da çözebilecek 'sihirli değnek' sanıyor...
Anayasal yükümlülük
Genel Sağlık Sigortası Kanun tasarısına göre bütün yurttaşlar yasayla birlikte
sağlık sigortasına kavuşacak. Esasında, herkesin sağlık sigortasının bulunması,
sağlık hakkının temel bir hak olarak kabulünün ve uluslararası sözleşmelerden,
Anayasa'dan doğan yükümlülüklerin yerine getirilmesinin bir gereği. Nitekim
kanun tasarısının gerekçesinde, bu yükümlülüklere de atıfta bulunulmuş. Ne var
ki gerekçesinde sağlık temel bir hak olarak sayılmasına rağmen, yasa tasarısı
sağlık hizmetine herkesin eşit ve ücretsiz ulaşmasını öngörmüyor.
Her ne kadar, kamu sigortası olarak düşünüldüğü ileri sürülse de, Genel Sağlık Sigortası'nda kamunun rolü, prim toplama, sunulacak hizmetlere ilişkin kriterler belirleme ve denetimle sınırlı tutulmuş. Finansmanı ve hizmet sunumu birbirinden ayrılan sistemde GSS sağlık hizmeti üretmeyip, satın alacak.
Sağlık Bakanlığı'nın, eğitim hastaneleri dışında kalan sağlık tesislerinin elden çıkartılmasını planlandığı göz önüne alınınca, GSS'nin en önemli kısmı olan sağlık hizmetinin üretilmesinde temel belirleyici, özel sektör olacak.
Temel amaç 'kâr'a dönüşecek
Özel sektörün elinde biçimlenecek sistemde, ister istemez piyasa kuralları
işleyecek, rekabet belirleyici faktör, kâr, temel amaç haline gelecek. Dolayısıyla
kârın, paranın egemen olacağı GSS'nin herkesi kapsaması demek, herkesin sağlık
hizmetlerinden yararlanabilmesi ya da aynı düzeyde yararlanabilmesi anlamına
gelmeyecek.
Yasa tasarısında yer alan bazı maddelere biraz yakından bakınca, sağlık hizmetinden
yararlanmak için konulan koşulların bir tür kısıtlama, daraltma anlamına geldiği
göze çarpıyor. Tasarıya göre parası olmayan sağlık hizmetinden yararlanamayacak.
Herkesin prim ödeyeceği, ödeyemeyecek durumda olanların primlerinin ise devlet
tarafından ödeneceği GSS'de sağlık hizmetinden yararlanmak için, ayrıca katılım
payı vermek gerekecek.
Yasa tasarısının 15. ve 16. maddelerinden anlaşılıyor ki; İş kazası, meslek
hastalığı, kişiye yönelik koruyucu sağlık hizmeti, kontrol muayeneleri ve sağlık
raporuyla belirlenmiş kronik hastalıklarda kullanılacak ilaçlar dışında kalan
ayakta ve yatarak görülen sağlık hizmetinden, muayene, tetkik, ilaç ve tıbbi
cihazlarda katılım payı alınacak. Yasa tasarısı hekim ve diş hekimi muayenesi
için 2 YTL ve diğer sağlık hizmetleri için yüzde 10 ila yüzde 20 katılım payı
öngörüyor.
Yasa tasarısına göre katılım payının toplam tutarı net asgari ücreti geçemeyecek,
geçen kısım ise tahsil edilemeyecek. Bu demektir ki milyonlarca asgari ücretli,
sağlık sorunuyla karşılaşırsa ya sağlık hizmetinden ya da eve götüreceği aylık
iaşe bedelinden vazgeçmek zorunda kalacak. Asgari ücretin üzerinde gelire sahip
olanlar ise gelirlerinin bir bölümünü sağlık için ayırmak durumunda kalacak.
Yine tasarıya göre, yoksul olduğu için primi devlet tarafından ödenen yurttaşlar
da sağlık hizmetinden yararlanmak için katılım payı ödeyecek. Aksi takdirde
sağlık hizmetinden yararlanamayacak. Katılım payı GSS bünyesinde verilecek sağlık
hizmetlerinin paralı hale getirilmesinin birinci adımıdır. Tasarının 15. maddesinde
katılım payının 'gereksiz kullanımı caydırma' gibi, inandırıcılıktan uzak bir
gerekçeye dayandırılması da, bu kanıyı kuvvetlendiriyor.
Bütün yurttaşları kapsayacağı söylenen GSS'den yararlanma, tasarının 14. maddesinde SSK'daki mevcut durum gibi, bir yıl içinde 90 gün prim ödeme zorunluluğuna bağlanmış. SSK'da da pek çok sıkıntıya yol açan bu düzenlemeye göre hastalanan birinin hastalandığı tarihten önceki bir yıl içinde, 90 günlük primi yoksa, Genel Sağlık
Sigortası'ndan yararlanmayacak. İşten çıkarılıp, işsizlik sigortasından ödenek
alanların primleri İş-Kur tarafından ödenecek.
İşsizlik sigortası
Bilindiği gibi işsizlik sigortasından yararlanmanın ağır şartları nedeniyle
pek çok çalışan, kendi isteği dışında işsiz kalmasına rağmen işsizlik sigortasından
yararlanamamakta. Yasa tasarısına göre, işsiz kaldığı halde işsizlik sigortasından
yararlanamayanların sağlık hizmetinden yararlanması da mümkün olamayacak. Ayrıca
kayıt dışı istihdam edilenler yoksulluğunu belgeleyerek, priminin devlet tarafından
ödenmesini sağlayamazsa, GSS'den yararlanamayacak.
Yasa tasarısıyla tamamen kamusal bir hizmet olan koruyucu sağlık hizmeti de
primli sisteme dahil ediliyor. Koruyucu sağlık hizmetlerinin GSS'ye sözleşmeyle
bağlı aile hekimleri aracılığıyla yerine getirilmesi öngörülüyor. Koruyucu sağlık
hizmetlerinin aile hekimliği modeli ile sağlanacağı şüpheli.
Öte yandan büyük şehirler dışında, sağlık kurumlarında bile büyük oranda hekim açığı yaşandığı biliniyor. Dolayısıyla, hizmeti rekabet unsurunu esas alarak yürütecek aile hekimlerinin merkezlerde toplanacağını tahmin etmek zor değil. Bu durumda kırsal kesimde yaşayanların, koruyucu ve tedavi edici hizmetlerden yeterince yararlanamayacağı, bugünden belli. Merkez-çevre, doğubatı, kent-kırsal arasında sağlık hizmetinden yararlanmada yaşanan eşitsizlik daha da büyüyecek ve derinleşecek.
Hak başka kullanmak başka
Yukarıda dile getirilen birkaç nokta bile gösteriyor ki, herkesin sağlık sigortasının
olması herkesin bu hakkı kullanabileceği, hizmet alabileceği, anlamına gelmiyor.
Aslında Genel Sağlık Sigortası, bu açıdan işsizlik sigortasına benziyor. Soran olursa memlekette işsizlik sigortası var; ama yararlanma koşulları nedeniyle, prim ödeyenlerin bile çoğu yararlanamıyor. Şimdi Genel Sağlık Sigortası olacak; ama katkı payı ve diğer kısıtlayıcı koşullar nedeniyle hizmetten herkes yararlanamayacak.
Üstelik Genel sağlık Sigortasına ilişkin pek çok düzenlemenin yönetmeliklere
bırakılmış olması nedeniyle, hizmetten yararlanamayacakların sayının daha da
artması ihtimal dışı değil.
Oysa sağlık bütün yurttaşlar için bir haktır. Her yurttaş sağlık hizmetlerine
eşit, kolay ve ücretsiz ulaşabilmelidir. Hükümet, sağlıkta gerçekten reform
yapmayı düşünüyorsa, öncelikle sağlığın, sosyal güvenliğin temel bir insan hakkı
olduğunu, temel insan haklarının paranın egemenliğine, piyasaya terk edilmeyeceğini
kabul etmek zorunda. Bu konuda bilim insanlarına, meslek örgütlerine ve sendikalara
kulak vermeli ve milyonlarca insanı ilgilendiren bir konuda en azından, bir
ilin veya ilçenin adını değiştirirken gösterdiği kadar hassasiyet göstermeli!
Zafer Aydın: Kristal-İş Sendikası Eğitim Uzmanı
radikal