Yargıtay'ın Eğitim-Sen kararının gerekçesi...

Kaynak : Anadolu Ajansı
Haber Giriş : 29 Temmuz 2005 11:30, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, Eğitim-Sen'in kapatılmaması yönündeki yerel mahkeme kararını bozma gerekçesinde, "Ana dilde öğrenim haklarının hayata geçmesi, bir devlette sayısı belirsiz ana dilin kamusal alana taşınması demektir.
Bu da üniter bir devlet olan, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütün olan, dili Türkçe olan Türkiye Cumhuriyeti'nin Anayasası ile bağdaşmaz" tespitini yaptı.
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, Eğitim-Sen'in tüzüğündeki "...bireylerin ana dillerinde eğitim görmesini savunur" ifadeleri nedeniyle kapatılması istemiyle dava açmıştı.
Ankara 2. İş Mahkemesi, kapatma istemini reddetmişti. Yargıtay 9.
Hukuk Dairesi, Eğitim-Sen'in tüzüğündeki ifadenin Anayasa'ya, Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu'na aykırı olduğu gerekçesiyle kapatılması gerektiğine işaret etmiş ve yerel mahkemenin kararını bozmuştu.
Yerel mahkeme ilk kararında direnince, dosya Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'na gelmişti. Genel Kurul da yerel mahkemenin direnme kararını bozmuştu.
AA muhabirinin aldığı bilgiye göre, Genel Kurul'un gerekçeli kararı tamamlandı.
Kararda, Anayasa'nın Türkiye Cumhuriyeti'nin tek yapılı üniter bir devlet, devletin dilinin Türkçe, Türk vatandaşlarına eğitim ve öğretim kurumlarında Türkçe'den başka hiçbir dilin anadil olarak okutulamayacağı ve öğretilmeyeceğini düzenlendiği anımsatıldı.
Kararda, şöyle denildi:
"Bütün bunlardan çıkan kesin sonuç, Türkiye Cumhuriyeti'nde öğrenimin Türkçe ile yapılacağı hususudur.
Ana dil en yalın tanımıyla, bireylerin yakın çevreleriyle ilk etkileşimini sağladığı dili ifade eder. Kişi ana dilini çevresinde öğrenir ve Türkçe'nin kullanımının zorunlu olduğu alanlar dışında bu dili istediği gibi kullanır. Nitekim toplumda kullanılan farklı dil ve lehçelerin öğrenilmesi bu dil ve lehçelerin öğrenilmesi bu dil ve lehçelerde yayın yapılabilmesi demokratik bir hak olarak kabul edilmiş ve bu amaç yapılan yasal düzenlemeler hayata geçirilmiştir.
Bu düşüncenin sonucu ve somutlaştırılması olarak da 2923 sayılı Yabancı Dil Eğitim ve Öğrenimi ile Türk Vatandaşlarının Farklı Dil ve Lehçelerinin Öğrenilmesi Hakkında Kanun ile Türk vatandaşlarının günlük yaşamlarında geleneksel olarak kullandıkları farklı dil ve lehçelerin öğrenilmesine olanak sağlanmış, esasları düzenlenmiş, bu yöndeki hak ve özgürlüklerin uygulanmasına yer verilmiştir.
Buna paralel bir düzenleme olarak 3984 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluşu ve Yayınları Hakkında Kanun ile de Türk vatandaşlarının günlük yaşamlarında geleneksel olarak kullandıkları farklı dil ve lehçelerde yayın yapılabilmesi olanaklı hale getirilmiştir.
Ancak, ana dilde öğrenim ise çok farklı bir kavramdır ve ilk öğretimden itibaren tüm eğitim ve öğretimin devletin resmi dili dışında, farklı dillerde de eğitim ve öğretimde kullanılmasını gerektirir. Bir başka deyişle ana dilde öğrenim haklarının hayata geçmesi, bir devlette sayısı belirsiz ana dilin kamusal alana taşınması demektir.
Bu da üniter bir devlet olan, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütün olan, dili Türkçe olan Türkiye Cumhuriyeti'nin Anayasası ile bağdaşmaz. Anayasamız gereği Türkiye Cumhuriyeti'nde 'Türkçe'den başka hiçbir dil, eğitim ve öğretim kurumlarında Türk vatandaşlarına ana dilleri olarak okutulamaz ve öğretilemez.' Çünkü, farklı dil ve lehçeleri sadece bir kültür öğesi görmek yerine, bu öğelerin 'farklı ana diller' adı altında eğitim ve öğretim alanına sokmayı amaçlamak, yukarıda da belirtildiği gibi Anayasa'ya aykırılık oluşturması yanında, toplumsal çelişkileri, eğitim, öğretim, bilimsel ve kamusal alanda da artırmaya neden olacaktır."

"SAYISI BELİRSİZ ANA DİL..."
Türkçe eğitim almak, ülkenin kamusal alanlarına, aldığı bu eğitim ve öğretim doğrultusunda katılacak yurttaşlar için bir hak, Türk dilinde eğitim ve öğretim yaptırmakta, yurttaşlarını hiçbir ayrım gözetmeksizin yurttaşlık statüsüyle kendisine bağlamış Türkiye Cumhuriyeti'nin, yurttaşlarına sunduğu bir hizmet, bir görev olduğu kaydedilen kararda, "Ana dilde öğrenimin hayata geçmesi demek, bir devlette sayısı belirsiz ana dilin kamusal alanda boy göstererek bireyler aracılığıyla kamusal alana taşınması demek olacaktır ki, bu da yukarıda da belirtildiği üzere ulusal bütünlüğünü, ülkesi ve milletiyle bölünmezliğe ve diline bağlayan Cumhuriyetin üniter yapısı ile bağdaşmaz" denildi.
Kararda, davalı sendikanın, bireylerin ana dillerinde öğrenim görmesini savunmasının açıkça Anayasa'ya aykırı olduğu vurgulandı.
Eğitim-Sen'in tüzüğündeki ifadenin Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu açısından da irdelenen kararda, "Bir sendika, Anayasa'nın kamu görevlileri sendikası için öngörüp çizdiği sınırlar çerçevesinde faaliyette bulunmak zorundadır ve faaliyette bulunurken de Anayasa'nın öngördüğü ve buna dayalı olarak çıkartılan Kanunun da belirlediği ilkelere kesinlikle uyması gerekir. Davalı sendikanın bireylerin anadilde öğrenim görmesini amaçlaması, bu bakımdan da Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu'na ve Anayasa'ya aykırıdır" tespiti yapıldı.

AİHS'NİN 10 VE 11. MADDELERİ
Anayasa'nın 90. maddesindeki, "Usulüne uygun konulmuş temel hak ve özgürlükleri ilişkin milletlerarası anlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası hükümleri esas alınır" şeklindeki hükmün anımsatıldığı kararda, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) 10. maddesinin "ifade özgürlüğü" ve 11. maddesinin de "örgütlenme özgürlüğünü" düzenlediği anımsatıldı.
Bu maddelerin aynı zamanda sınırlamalar da öngördüğü ifade edilen kararda, ulusal hukuka bakıldığında sınırlamalara ilişkin düzenlemelerin AİHS'nin 10 ve 11. maddeleri göz önüne alınarak yapıldığı kaydedildi. Kararda, şöyle devam edildi:
"İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi'nin 10. ve 11. maddeleri, görüldüğü üzere güvenceye alınan haklar yanında sınırlama nedenlerine de yer vermiştir. Belirtilen sınırlama nedenleri yanında diğer önemli bir yön, sınırlamanın 'yasa ile' getirilmiş olması ve özellikle de 'demokratik toplumlarda zorunlu önlemler' niteliği taşımasıdır. Bu koşul, sınırlamaların istisna oluşuyla yakından ilgilidir. Sendika hakkına getirilen yasak ve sınırlamaların iç hukuk düzenlemeleriyle temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası antlaşmalara uygun bulunup bulunmadığı, iç hukuk düzenlemelerinin bu antlaşmalarla uyumlu olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
Türkiye Cumhuriyeti'nin daha önce belirtilen tek yapılı (üniter)
devlet anlayışına uygun olarak Anayasa'nın 3. ve 42. maddelerinde ifadesini bulan, ülke sınırları içerisinde eğitim ve öğretim alanında anadil birliğinin sürdürülmesi yönündeki ulusal istencini işlevsiz kılmaya yönelik bir sendikal amacın, üyelerinin çalışma hayatına yönelik olumlu bir katkıyı ifade edemeyeceği ve yürürlükte bulunan Anayasal ve yasal sisteme aykırı olduğu belirgindir. Bu nedenle tüzükte yer verilen Anayasa ve ilgili yasaya uyarlılık göstermeyen amaç bendinde belirtilen değişikliğin yapılmasının, ifade ve örgütlenme özgürlüğü alanında demokratik bir eksiklik yaratmayacağı açıktır. Bu açıdan sendika hakkı bu sınırlı nedenle kısıtlanabilir ve sınırlamanın demokratik toplum düzeni için zorunlu bir önlem niteliği taşıdığının kabulü gerekir. Bu bakımdan davalı sendikanın anadilde öğrenim savunmasının Anayasa'nın 90/son maddesi ile AİHS'nin 10. ve 11. maddesine dayandırılması da olanaksızdır."

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber