'Subay hanımları ile Ak Partili kadınlar elele versin'

Haber Giriş : 18 Ağustos 2005 10:09, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42

Yazar Ahmet Taşgetiren'in ütopyası

"Gelin, elele verelim... İki güne bir 'güvenlik dosyası' hazırlayacağımıza, şefkat orduları kuralım.... Subay hanımları ile elele versin Ak Partili kadınlar..."

Bugünlerde hayal dünyasında yaşıyorum. Hayal değil mi kur kurabildiğin kadar: -Başbakan Erdoğan 368 milletvekili ile iktidara gelmiş. Doğu - Güneydoğu'da yaşanan sancıyı taa başından farketmiş. Geçmişteki hataların tahlilini yapmış. Acıları yüreğinin derinliklerine almış. Yapılacak işlerin başına, bu sorunun çözümünü koymuş. Bölge halkında sahip olduğu muhabbet zemininin farkında. 20 yıllık sürede bölgedeki sancıda askerin üstlendiği rolün bilincinde. Yani bir şey yapılacaksa, askerle birlikte yapılacak. Askeri bir şey olmayacak, ama askersiz de olmayacak. Onun için "Gelin, demiş Başbakan olarak askerlere, gelin şu işi bir konuşalım." Sonra;

-Ben, diye başlamış söze, varlığımı ülkeme hizmet için adadım. Şu an, memleketin en hayati meselesi, Doğu - Güneydoğu'da oynanan oyun. Bu ülkenin Kürt asıllı çocukları üzerinden bir oyun oynanıyor ve sonuçta bu memleketin Türküne de Kürdüne de hayır getirmeyecek bir mecraya doğru sürükleniyoruz. Beynelmilel güç odakları bölge ile oynuyor ve bu oyunun ucu Türkiye'mize de dayanacak. Sarsacaklar bizi. Birbimizden kuşku duymanın zamanı değil. Memleketin bütünlüğü tehlikede. Irak'a bakalım, orada rejim şu olmuş bu olmuş ne farkeder, Irak kalmıyor ortada. Küçük olsun laik olsun veya şeriat olsun, Türkiye elde kalmadıktan sonra kim nereye hükmedecek? Biz "Türk mü Kürt mü?" tartışması yaparken, başkaları gelip ayağımızın altındaki vatanı alıp gidecekler. Gelin bir çare bulalım. Doğudan Güneydoğu'dan oy aldım. Batı'dan da oy aldım. Diyarbakır'dan Van'dan da, Edirne'den, İzmir'den de... karizma, marizma, bunlar benim hünerim değil. Ben dindar bir insanım ve bu işlerin, ancak nasip meselesi olduğunu bilirim. Bu memleketin Doğusunda Batısında gönülleri buluşturmak gibi bir nasip söz konusu ise, bunu memleketim için sarfetmek isterim. Gelin elele verelim. Doğu - Güneydoğu'da, gerektiği ölçüde güvenlik çalışmaları yapalım, ama bölge halkı güvenlik çalışmalarının bile kendi huzuru için olduğuna inansın, daha da önemlisi oradaki askerimizin önemli bir bölümünü bölgeye Ankara'nın şefkatini taşımak için istihdam edelim: Yollar, köprüler, okullar, ve camiler... yapalım. Her hefta bölgeye geleyim, askerlerimizle, sivil görevlilerimizle bir okul, bir cami inşaatı için taş taşıyalım. Su getirelim köylere, her hafta bir sağlık ocağı açalım, bebelerin aşısını sivil ve askeri doktorlar birlikte yapsın. Bebelerin yakasına altın takayım, isim koyayım bebelere... Kürtçe ağıtlara eşlik edelim, Kürtçe şarkılar söyleyelim... Sevinci ve hüznünü paylaşalım bölgenin. Camilerde Başbakan ve Genelkurmay Başkanı olarak yanyana cuma namazı kılalım. Bölgenin "ak sakalları"yla aşiret sofralarına oturalım. Her hafta... Avrupalılar ve Amerikalılar bölge halkı için bizden daha şefkatli görünmesinler. Bundan büyük ayıp mı olur bizim için... Gelin, elele verelim... İki güne bir "güvenlik dosyası" hazırlayacağımıza, şefkat orduları kuralım. Şehit cenazeleri sayacağımıza, ya da "dağda kaç terörist öldürüldü"nün hesabını yapacağımıza, kaç ana yüreğine ateş düştüğünün perişanlığı içinde kavrulacağımıza... "Doğu Güneydoğu'da kaç çocuğun gözlerinde eğitim alanında gösterdiği başarının ışığı parladı?"yı konuşalım... Ben dindar insanım, dedim. İslam bu memleketin harcı... hâlâ İslam'dan yola çıkıldığında gönülleri buluşturmak mümkün. Ama İslam'ı bile bir "güvenlik silahı" gibi kullanmak yerine, bu memleketin çocuklarının yüreğini şefkatte buluşturan bir değer olarak anlayalım. Gelin İslam'dan korkmayı bırakalım. Zararı olmaz "Daha çok İslam"ın bu memlekete...

"Ak Parti'nin kadın kolları var. Yüzbinlerce üyesi var. Her kadın üyemiz, Doğu - Güneydoğu'da bir çocuğa manevi anne olsun. Annesinin kardeşi olsun. Teyze olsun. Kendi çocuğuna aldığı her şeyin benzerini Doğu - Güneydoğu'daki manevi evlada da alsın. Her yıl, çocuk gezileri düzenleyelim Batı'daki manevi kardeşlerin evine doğru... 23 Nisan'ları, ülkenin Doğu'daki Batı'daki çocuklarının yüreklerinin buluştuğu, sevgilerinin kaynaştığı bir gün haline getirelim. Subay hanımları ile elele versin Ak Partili kadınlar... Mümkün olursa diğer partilerin kadın kolları da katılsın bu şefkat harekatına... Hanımlarımız, çocuklarımız ekmeklerini paylaşmayı öğrensinler... Türkiye'nin her yöresinden kadınlar, çocuklar gelsin Doğu - Güneydoğu'ya... Çeşmeden su taşımanın, tarlada güneş altında kavrulmanın, koyun gütmenin, sokakta su, sakız, mendil satarak aile bütçesine üç kuruş taşımanın, çocuklukta bir türlü çocuk olamamanın acısını yudumlasın çocuklarımız...

Osmanlı'da zaferler, padişahların ordunun önünde gittiği zamanlarda kazanılmış... Bizler gidelim bölgeye, alınlarımızdaki teri görsün ki doktorlarımız, öğretmenlerimiz, kamu görevlilerimiz, fedakarlığa talip olsunlar...

"Gelin, birbirimize yönelik kuşkularımızdan kurtulalım. Zaman birbirinden kuşku duyma zamanı değil. Fedakarlık zeminlerinde deneyelim birbirimizi. Bir köy çeşmesini inşa ederken hangimiz daha çok terliyoruz, ona bakalım... Dağ yollarında doğuran annenin kızağını taşırken hangimiz daha çok omuz veriyoruz, ona bakalım...

Böyle demiş askerlere Başbakan...

Askerler de aşağı kalmamış.

"-Ne duruyoruz öyleyse, diye mukabele etmişler. Evet, bölgede bir Tayyip Erdoğan sevgisi var. Ondan yola çıkalım, bir sevgi seferberliği başlatalım. Biz de bunu bekliyoruz. Askerlerimiz çeşme, okul, yol, hatta cami yapmaya hazır. Askeri doktorlar tedavi seferberliği için, asker öğretmenler eğitim seferberliği için hazır...

Hatta Başbakan'dan daha ileri gidip, "İslam'sız olmaz" demişler... İslam azaldıkça işimiz zorlaştı, demişler. Halkla her ortamda, düğünde, taziyede ve camide birlikte bulunmak için ne mümkünse yapalım, demişler.

Sonra Başbakan'la Genelkurmay Başkanı, bölgenin ileri gelenlerini davet etmişler. Farklı saflarda siyaset yapanları, aşiret reislerini, medrese hocalarını, okumuş - yazmışları.... Onlarla global güçlerin hesaplarını konuşmuşlar, İslam coğrafyasının nasıl talan edilmek istendiğine dair değerlendirmeleri paylaşmışlar... Taa Osmanlı'nın son döneminden beri sürdürülegelen bu talanın hiçbir İslam toprağına hayır getirmediğini - getirmeyeceğini, hiçbir İslam kavminin yüzünü güldürmediğini - güldürmeyeceğini konuşmuşlar... Dünya daha çok entegrasyona giderken, İslam coğrafyasının atomize olmasına dikkat çekmişler... "Türkiye he-pimize yeter, Türkiye hepimizin" demişler. Gelin yaralarımızı saralım. Bin yıllık kardeşliğimizin yaralanmasına imkan vermeyelim" demişler. Bölgenin aksakalları başta olmak üzere herkesle kucaklaşmışlar... Vs...

Çok mu hayal kurdum... Bunlar olmaz mı? Hiç kimse rol almaz mı bu hayal senaryosunda? Kuşkularımızdan kurtulamaz mıyız?

Bize hep acıları konuşmak mı yazılmıştır?


Ahmet TAŞGETİREN / Yenişafak

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber