TBB: Anayasa Mahkemesi'ne TBMM de üye seçsin
Türkiye Barolar Birliği (TBB) Başkanı Özdemir Özok, son günlerde Türkiye'nin
çeşitli yerlerinde toplumsal dokuyu zedeleyecek, birlik ve beraberliği bozacak,
laik Cumhuriyeti örseleyecek, çok tehlikeli olaylar yaşandığını belirterek,
herkesi sağduyuya ve göreve davet etti.
Özok, adli yılın açılışı dolayısıyla Yargıtay'da düzenlenen törende yaptığı
konuşmada, Türkiye'nin uyguladığı ekonomik politikaları ve özelleştirmeleri
eleştirdi.
Türkiye'nin uzun yıllar siyasal istikrar aradığını, 3 Kasım 2002 genel seçimlerinde
bir partinin TBMM'de çoğunluğu elde ettiğini anlatan Özok, sayısal üstünlüğe
dayalı siyasal istikrarı yeterli bulmadıklarını, 80 yılı aşkın Cumhuriyetin
temel ilkeleri üzerinde tam bir birliktelik sağlayan siyasal ve ekonomik istikrarı
aradıklarını anlattı.
Özdemir Özok, yürütmede yaşanan kadrolaşma hareketlerinin yargıda da gözlendiğini
öne sürerek, yargıda kadrolaşma ve pazarlık söylentilerinin, geniş kapsamlı
olarak düzenlenen atama kararnamesinden ve yüksek mahkemelere üye seçiminden
sonra yoğunlaştığını kaydetti. Özok, "Türkiye'de 81 ilde büyük özveriyle
çalışan savcı ve yargıçlarımız bu uygulamalardan ve çıkan söylentilerden son
derece rahatsız olduklarını çeşitli şekillerde ifade emektedirler. Kuşkusuz
bu atamalar ve seçimler, Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu'nun bugünkü yapısıyla
ilgili eleştirileri de haklı çıkarmaktadır" diye konuştu.
Hakim ve savcıların mesleki çalışmalarıyla ilgili tüm kararların, Hakimler
ve Savcılar Yüksek Kurulu tarafından alınması gerektiğini kaydeden Özok, yapılan
değişikliklerle, sınav ve staj dönemlerinde HSYK'nın yerine bakanlık merkez
teşkilatının görev ve yetkilerinin artırıldığını anlattı. Kadrolaşma başta olmak
üzere birçok eleştiriye hedef olan mülakatın, bilgi ve liyakatı ölçmeyi amaçlayan
objektif bir yöntem olmadığını, yargı ve yargıç bağımsızlığıyla çeliştiğini,
yargısal denetime elverişli olmadığını dile getiren Özok, şöyle devam etti:
"Bunca olumsuzluklarına karşın, bu uygulamada ısrar edilmesi, yürütmenin
yargıya el atma isteğinin bir göstergesi olarak değerlendirilmektedir. Benzeri
değerlendirmelerin yapılmaması ve siyasetin gölgesinin yargı üzerine düşmemesi
için, Adalet Bakanı ve Bakanlık Müsteşarı'nın kuruldan ayrılması, adalet bakanlarının
yargıç ve savcılar hakkında müfettişler aracılığıyla resen soruşturma başlatma
yetkisinin kaldırılarak, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'na bağlı bir teftiş
kurulunun oluşturulması, mesleğe giriş sınavının kurul tarafından yapılması,
özlük işlerinin kurula bağlanması gereklidir. Sayılan bu düzenlemeler süratle
yapılmadığı sürece, yargı bağımsızlığı üzerindeki eleştiri ve tartışmalar kesilmeyecek,
ayrıca siyasetin yargı üzerindeki gölgesi de kalkmayacaktır." Yargının
sorunlarına da değinen Özok, peş peşe açılan hukuk fakültelerinden altyapısız
bir öğretimden sonra donanımsız hukukçular çıktığını savundu.
ANAYASA MAHKEMESİ
Yeni dönemde tartışılacak önemli bir konunun, Anayasa Mahkemesi'nin yeniden
yapılandırılmasıyla ilgili olacağını ifade eden Özok, şöyle devam etti:
"Anayasa değişikliklerinin gündeme geldiği son günlerde en çok tartışılan
konuların başında, Anayasa Mahkemesi'nin kuruluşu ve görevleriyle ilgili hususlar
gelmektedir. Mahkemenin kuruluşu sırasında üye seçimleri hangi yöntemlerle olmalıdır?
TBMM, Anayasa Mahkemesi'ne üye seçebilmeli midir? Anayasa Mahkemesi, Yüce Divan
görevini üstlenmeli midir? Hepsinden önemlisi Anayasa Mahkemesi'ne 'Bireysel
Başvuru Hakkı' tanınmalı mıdır? Yargılamaların sürdüğü bir süreçte Yüce Divan
göreviyle ilgili tartışmaların yapılmasının uygun olmadığına inanıyorum.
TBMM'nin, Anayasa Mahkemesi'ne üye seçmesi konusuna gelince, yargının siyasallaşması
kuşkusu ve tehlikesi yanında, konuya bir de Anayasa Hukuku perspektifinden bakmak
gerektiği kanısındayız. Anayasa Mahkemesi, karar verirken yargının ve yargılamanın
çok önemli unsuru, koşulu olan şekil ve biçim kurallarına sıkı sıkıya bağlı
olmayan yorum ve değerlendirmeler yapabilmektedir. Anayasa Mahkemesi yargıçları,
kararlarının gerekçelerinde anayasal siyaset yapabilme haklarına ve özgürlüğüne
sahiptirler. Anayasa yargısının kabul edildiği ülkelerin hemen hemen tümünde
anayasa mahkemeleri, çerçevesi anayasa olan siyaset alanının temel aktörleri
arasında yer almaktadır. Bu yönüyle anayasa mahkemesi kararlarının hukuki yönü
yanında, siyasi yönü de bulunmaktadır."
"ANAYASA MAHKEMESİ'NE TBMM DE ÜYE SEÇSİN"
Anayasa Mahkemesi üyelerinin tamamının veya bir kısmının yasama meclisi tarafından
seçilmesinin Avrupa'da yaygın bir şekilde uygulandığını, üyelerinin tümünün
halk tarafından seçildiği TBMM'nin, Anayasa Mahkemesi'ne üye seçmesinin Yüksek
Mahkeme'nin demokratik meşruiyetine güç katacağı kanısında olduklarını anlatan
Özok, şöyle devam etti:
"Ancak, TBMM'nin oluşumu halk iradesini ne kadar doğru yansıtabilirse,
TBMM'nin Anayasa Mahkemesi'ne üye seçmesi de o kadar sorunsuz ve sağlıklı olabilecektir.
Genel seçimlerde kullanılan oyların yarıya yakınının parlamentoda temsil edilemediği,
yüzde 30 oranında alınan oyla, sağlanan mutlak çoğunlukların TBMM'nin üye belirleme
faaliyetlerine de olumsuz yansıyacağı ve bunun sonucu olarak üyeleri belirlenen
kurumların da bundan olumsuz etkileneceği görülebilecektir."
"KÜRT SORUNU" TARTIŞMALARI
Özdemir Özok, "1984 yılında Eruh baskınından sonra gündemden hiç düşmeyen
etnik ayrılıkçı terör örgütü PKK ile ilgili kimi aydınların girişimi ve Başbakan
Recep Tayyip Erdoğan'ın onları kabulü sırasında 'Kürt Sorunu' tanımını yapmasının
yeni tartışmalara neden olduğunu" söyledi. Özok, TBB'nin, 1999 yılında
bölgede yapmış olduğu incelemeler sonunda Güneydoğu Raporu adı altında bir rapor
düzenlediğini ve bunu kamuoyuna açıklandığını anımsattı.
Raporda, "Bölge halkının büyük kesiminin desteğini alamayan terör örgütü
PKK'nın, Türkiye'nin Güneydoğu Anadolu Bölgesi'ni de içine alacak bağımsız bir
Kürt devleti kurmayı hedeflemiş ve hedefe ulaşmak için de şiddet ve terörü benimsemiştir"
tespitinde bulunulduğunu ifade eden Özok, şöyle konuştu:
"Bu tespitten sonra sorunun çözümü ile ilgili görüş, düşünce ve öneriler
gündeme getirilmeli ve tartışılmalıdır. Eğer değerlendirme doğru yapılmaz ve
yaşatılmak istenen bu olgu görmezden gelinirse, şimdi olduğu gibi sorun üzerinde
sağlıklı konuşulamaz ve tartışılamaz.
Yapılan açıklamadan sonra, terörist başını öven ve ayrılıkçı düşünceleri yansıtan
yasadışı eylemlerin yaygınlaşması, konuyla ilgili yorum ve değerlendirmelerde
son derece dikkatli olunması gerektiğini bir kez daha ortaya koymuştur.
Türkiye'nin 1984 yılından bu yana giderek yoğunlaşan ve bir zamanlar yaşamımızın
bir parçası haline gelen terör ile ABD ve Avrupa, 11 Eylül 2001 şoku ile doğrudan
tanışmaya başladı. Giderek artan dinci terör dolayısıyla Türkiye'nin zorluklarının
ağır ağır kavranmaya başlandığı bir dönemde, terör sorunu söyleminin terk edilerek,
bunun yerine soruna farklı yaklaşımları çağrıştıracak 'Kürt sorunu' diye nitelendirilmesi
doğru olmamıştır. Konunun çok çeşitli boyutları vardır. Kökleri derinlere inen
siyasal, sosyal, ekonomik, tarihsel yönleri yanında, ulusal ve uluslararası
kesimlerin duyarlılığı da söz konusudur. Bölgede mevcut feodal yapı halen hüküm
sürmektedir. PKK terörü yanı sıra ağa, şeyh, tarikat, cemaat ve töre ilişkilerinin
kurumsal olarak yaşadığı bu bölgemizde nasıl bir eksiksiz demokrasi uygulanabileceği
konusunda ciddi endişeler taşımaktayız." Özok, TBB olarak AB-Türkiye ilişkilerinde
eşit koşullarla yapılacak görüşmeler sonunda, tam üyelik dışında hiçbir ara
formülü kabul etmediklerini belirtti.
"...TEHLİKELİ OLAYLAR YAŞANIYOR"
"Son günlerde yurdun çeşitli yerlerinde toplumsal dokumuzu zedeleyecek,
birlik ve beraberliğimizi bozacak, laik Cumhuriyeti örseleyecek, çok tehlikeli
olaylar yaşanmaktadır" diyen Özok, bu konuda herkesi sağduyulu olmaya çağırdı
ve göreve davet etti. Özok, sözlerini şöyle tamamladı:
"Özgürlük adına çağdaş Türk kadın haklarından geriye dönüşü çağrıştıran,
çağdaş Türkiye'nin simgesi olan Çankaya Köşkü önünde ve Fatih Camii avlusunda
şeriata çağrı çıkaran eylemleri, mikro milliyetçilik ve yobazlığın tetiklediği
linç girişimlerini, ülkenin bölünmez bütünlüğü ve üniter yapısına yönelik ayrılıkçı
eylem ve girişimleri, bir yazarın kitaplarının imha edilmesi yönünde emirler
verilebilmesini, Türkiye'nin çağdaş yüzünü oluşturan sanat kurumlarına yönelik
haksızlıklar dizisini, yasadışı kontrolsüz Kuran kursları başta olmak üzere,
çağdaş Türkiye'nin vazgeçilemez ilkesi olan laiklik ilkesine ve onu temsil eden
kurumlara yönelik saldırıları ve bütün bunlara karşı sergilenen umursamazlığı,
ülkenin aydınlık geleceğine gölge düşüren tehlikeli yaklaşımlar, virajlar olarak
görüyoruz." Bu arada, Adalet Bakanı Cemil Çiçek, törenden sonra Yargıtay
Başkanı Osman Arslan'ın, Anayasa Mahkemesi'ne yönelik sözlerinin anımsatılması
üzerine, "Bugün başkaları konuşacak" diyerek soruları yanıtlamadı.