'Tam anlamıyla bir vakıf üniversiteleri komedisi yaşanıyor'
Özel üniversite tartışmasına, Milli Eğitim Bakanı Çelik de katıldı. Çelik,
Başbakan Erdoğan'ın "Kafaları basmaz" söylemi ile YÖK'ü ve üniversiteleri
kastetmediğini söyledi. Peki o halde bu ağır ithamı kimlere karşı yaptı? Anayasa'ya
mı, yargıya mı, askerlere mi, halka mı, yoksa öğrencilere mi? İşin içinden çıkana
aşk olsun...
Hatırlanacağı gibi, özel üniversiteler konusunda tartışma yaratan ilk sözler,
Başbakan Erdoğan'dan geldi. Erdoğan, "Niye özel üniversite kurulmuyor?
Çünkü özel üniversiteye kafaları basmıyor" yönündeki sözleriyle, özel üniversitelerin
açılması gerektiğini vurgulamış ve engel olanları eleştirmişti. Daha sonra bu
sözlere YÖK
Başkanı Teziç'ten sert yanıt geldi. Teziç, Anayasa'ya göre devlet ve vakıf
üniversiteleri dışında, özel üniversite kurulamayacağını, bir hukukçu titizliği
ile Başbakan'a şöyle hatırlattı:"Anayasa'nın 130. maddesi, devlet ve vakıf
üniversitelerinden söz eder. Büyük bir bilgi eksikliği var."
İşte Çelik'i sinirlendiren bu sözler olmuş. Başbakan'ın elbette Anayasa'dan
haberi var. Muhatabı da YÖK değil dedikten sonra, yazılı açıklamasını şöyle
sürdürüyor:
"Başbakan söz konusu ifadeleri özelleştirme, değişim, dönüşüm ve yeniliğe
karşı çıkanlara yönelik kullanmıştır..."
Kim haklı?
Aslına bakılırsa herkes haklı. Çünkü tam anlamıyla bir vakıf üniversiteleri
komedisi yaşanıyor. 24 vakıf üniversitesi içinde gerçek anlamda vakıf üniversite
sayısı, üçü beşi geçmez. Çoğu, anayasal zorunluluk nedeniyle, vakıf kurmak zorunda
kaldı.
Yani adları vakıf üniversitesi olsa da pek çoğu kelimenin tam anlamıyla patronajlı
üniversiteler. Mütevelli heyetinde ya ailenin dışında kimse yok ya da öyle isimler
var ki gelip de üniversitede ne olup bitiyor diye sorgulamaları mümkün değil.
Her şey yasalara uygun olsa da uygulamada her şey vakıf başkanının, yani patronun
iki dudağı arasında. Rektör, üniversite yönetim kurulu, senato, dekanlar, bölüm
başkanları hepsi de sembolik. Vakıf başkanı istediğini, istediği anda görevden
alabiliyor. İstediği anda yeni birini o göreve atayabiliyor. Patronaj babadan
oğula geçebiliyor.
Daha da komiği, öyle vakıflar var ki gücünü vakfedilen bağışlardan değil, öğrencinin
sırtından kazanılan paralardan alıyor.
Ticaret suç mu? Elbette değil. Eğitimden, üniversiteden para kazanmak yasalara
aykırı mı? Kesinlikle hayır. Ama mevcut Anayasa buna engel. Çünkü kâr amacı
gütmeyi kesinlikle yasaklıyor.
Başbakan Erdoğan'ın eleştirdiği de bu olsa gerek. Anayasa'yı değiştirip, özel
üniversitelerin önünü açmak istiyor herhalde. İlköğretimde, ortaöğretimde serbest
de, yükseköğretimde neden yasak demeye getiriyor.
İşte bu noktada birileri kendisine 60'li, 70'li yıllardaki denize nazır, diploma
hazır sloganıyla özdeşleşen özel yüksekokullar macerasını anlatmalıdır.
Kolejde alınan bir diploma toplumu etkilemez. Ama özel üniversiteden parayı
bastırarak alınan bir doktor, mühendis ya da hâkim diploması, derin yaralar
açabilir.
Yeterlilik, akreditasyon gibi denetimi ve kaliteyi artırıcı önlemler alınmadan
açılacak özel üniversiteleri, daha önceden olduğu gibi bugün de mutlaka istismar
edenler olacaktır. Bu da kurunun yanında yaşların da yanmasına neden olacaktır...
Tartışmanın diğer kahramanlarından Teziç de haklı. Çünkü, bir Anayasa hukukçusu
olarak, karşısındaki başbakan da olsa yeri geldiğinde yasaları hatırlatmak en
başta onun görevi. Milli Eğitim Bakanı Çelik de haklı. Çünkü eğer ortada eğitimi
ilgilendiren bir şey varsa muhatabı hükümet adına o. Sanki bir anda kendisini
dışlanmış hissetmesi ve tepki koyması bu yüzden.
Özetin özeti: Fabrikaları özelleştirmekle, üniversiteleri özelleştirmek aynı şey değil. Birinde ekonomik zarar söz konusudur. Diğerinde nesiller. Özel üniversiteler iyi yapılandırıldığında yükseköğretime, bilime ve teknolojiye müthiş ivme kazandırır. Ama nasıl?..
milliyet/abbas güçlü