'Tam anlamıyla bir vakıf üniversiteleri komedisi yaşanıyor'

Haber Giriş : 04 Ekim 2005 07:30, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42

Özel üniversite tartışmasına, Milli Eğitim Bakanı Çelik de katıldı. Çelik, Başbakan Erdoğan'ın "Kafaları basmaz" söylemi ile YÖK'ü ve üniversiteleri kastetmediğini söyledi. Peki o halde bu ağır ithamı kimlere karşı yaptı? Anayasa'ya mı, yargıya mı, askerlere mi, halka mı, yoksa öğrencilere mi? İşin içinden çıkana aşk olsun...
Hatırlanacağı gibi, özel üniversiteler konusunda tartışma yaratan ilk sözler, Başbakan Erdoğan'dan geldi. Erdoğan, "Niye özel üniversite kurulmuyor? Çünkü özel üniversiteye kafaları basmıyor" yönündeki sözleriyle, özel üniversitelerin açılması gerektiğini vurgulamış ve engel olanları eleştirmişti. Daha sonra bu sözlere YÖK

Başkanı Teziç'ten sert yanıt geldi. Teziç, Anayasa'ya göre devlet ve vakıf üniversiteleri dışında, özel üniversite kurulamayacağını, bir hukukçu titizliği ile Başbakan'a şöyle hatırlattı:"Anayasa'nın 130. maddesi, devlet ve vakıf üniversitelerinden söz eder. Büyük bir bilgi eksikliği var."
İşte Çelik'i sinirlendiren bu sözler olmuş. Başbakan'ın elbette Anayasa'dan haberi var. Muhatabı da YÖK değil dedikten sonra, yazılı açıklamasını şöyle sürdürüyor:
"Başbakan söz konusu ifadeleri özelleştirme, değişim, dönüşüm ve yeniliğe karşı çıkanlara yönelik kullanmıştır..."

Kim haklı?
Aslına bakılırsa herkes haklı. Çünkü tam anlamıyla bir vakıf üniversiteleri komedisi yaşanıyor. 24 vakıf üniversitesi içinde gerçek anlamda vakıf üniversite sayısı, üçü beşi geçmez. Çoğu, anayasal zorunluluk nedeniyle, vakıf kurmak zorunda kaldı.

Yani adları vakıf üniversitesi olsa da pek çoğu kelimenin tam anlamıyla patronajlı üniversiteler. Mütevelli heyetinde ya ailenin dışında kimse yok ya da öyle isimler var ki gelip de üniversitede ne olup bitiyor diye sorgulamaları mümkün değil.

Her şey yasalara uygun olsa da uygulamada her şey vakıf başkanının, yani patronun iki dudağı arasında. Rektör, üniversite yönetim kurulu, senato, dekanlar, bölüm başkanları hepsi de sembolik. Vakıf başkanı istediğini, istediği anda görevden alabiliyor. İstediği anda yeni birini o göreve atayabiliyor. Patronaj babadan oğula geçebiliyor.

Daha da komiği, öyle vakıflar var ki gücünü vakfedilen bağışlardan değil, öğrencinin sırtından kazanılan paralardan alıyor.
Ticaret suç mu? Elbette değil. Eğitimden, üniversiteden para kazanmak yasalara aykırı mı? Kesinlikle hayır. Ama mevcut Anayasa buna engel. Çünkü kâr amacı gütmeyi kesinlikle yasaklıyor.

Başbakan Erdoğan'ın eleştirdiği de bu olsa gerek. Anayasa'yı değiştirip, özel üniversitelerin önünü açmak istiyor herhalde. İlköğretimde, ortaöğretimde serbest de, yükseköğretimde neden yasak demeye getiriyor.

İşte bu noktada birileri kendisine 60'li, 70'li yıllardaki denize nazır, diploma hazır sloganıyla özdeşleşen özel yüksekokullar macerasını anlatmalıdır.
Kolejde alınan bir diploma toplumu etkilemez. Ama özel üniversiteden parayı bastırarak alınan bir doktor, mühendis ya da hâkim diploması, derin yaralar açabilir.
Yeterlilik, akreditasyon gibi denetimi ve kaliteyi artırıcı önlemler alınmadan açılacak özel üniversiteleri, daha önceden olduğu gibi bugün de mutlaka istismar edenler olacaktır. Bu da kurunun yanında yaşların da yanmasına neden olacaktır...

Tartışmanın diğer kahramanlarından Teziç de haklı. Çünkü, bir Anayasa hukukçusu olarak, karşısındaki başbakan da olsa yeri geldiğinde yasaları hatırlatmak en başta onun görevi. Milli Eğitim Bakanı Çelik de haklı. Çünkü eğer ortada eğitimi ilgilendiren bir şey varsa muhatabı hükümet adına o. Sanki bir anda kendisini dışlanmış hissetmesi ve tepki koyması bu yüzden.

Özetin özeti: Fabrikaları özelleştirmekle, üniversiteleri özelleştirmek aynı şey değil. Birinde ekonomik zarar söz konusudur. Diğerinde nesiller. Özel üniversiteler iyi yapılandırıldığında yükseköğretime, bilime ve teknolojiye müthiş ivme kazandırır. Ama nasıl?..

milliyet/abbas güçlü

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber