Anlayış değişmedikçe 'insana' değer veremeyeceğiz

Haber Giriş : 09 Ocak 2006 23:00, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42

Mensur Akgün/referans

Yıllar önce Oslo'ya okumaya gittiğimde fakültemin altındaki kalın kurşun kapılı sığınağın ne için yapıldığını bir türlü anlayamamıştım. Çok sonraları buranın nükleer bir sığınak olduğunu ve tüm kamu binalarında benzeri yerlerin bulunduğunu öğrenmiştim. Beni asıl şaşırtan 400 küsur binlik Oslo'yu içinde barındıracak sığınakların hazır beklediğini, yer altında hastanelerin olduğunu duymak olmuştu.

Yıllar yılı nükleer tehdit altında yaşayan Türkiye'de daha önce hiç sığınak görmemiştim. Apartmanların altındaki sığınak lakabı yakıştırılan yerlerde ise ya kapıcı daireleri olurdu ya da bizim gibi öğrencilere kiraya verilirdi. Zaten bir savaş durumda buraları ancak toplu mezar işlevi görebilirdi.

Oslo'ya gitmeden iyi sayılabilecek okullarda okumuştum, ama binaların altında hiç sığınağa rastlamamıştım. Tabii ki Ankara'da hükümetin ve genelkurmayın sığınakları olduğunu biliyordum. Fakat bizlerin yani sıradan insanların nükleer hatta konvansiyonel saldırıdan korunacakları bir yer görmemiştim.

İlkokulda okurken Kıbrıs olayları yüzünden sık sık hava saldırısından korunma egzersizi yapardık. Sirenler çaldığında öğretmenler bizi bahçeye çıkartıp çam ağaçlarının altına dizerdi. Böylece herhalde Gelibolu'daki kolordu karargahına saldırabilecek Yunan uçaklarından korunabileceğimiz varsayılırdı.

Deprem tatbikatlarında ise sağlam olduğu zannedildiğinden olacak iki kişilik sıranın altlarına üç kişinin nasıl sığabileceğini bulmaya çalışırdık. Oslo'da hiç deprem tatbikatına şahit olmadım. Ancak Norveç ile Türkiye'nin sivil savunma anlayışında dağlar kadar fark vardı.

Norveç ülkesi kadar insanlarının savunmasına da önem verirken, Türkiye insanlarına zerre kadar önem vermemekteydi. Her an içine sürüklenebileceğimiz savaş olasılığına rağmen, bizde bırakın nükleeri, sığınak diye bir şey yoktu. Barış zamanında çökmüş olan sağlık sistemimizin savaşı kaldırması da mucize olurdu.

Neyse ki Türkiye, Yunanistan'la kapışmadı, II. Dünya Savaşı'nın ve Soğuk Savaşı kazasız-belasız atlattı. Ama depremleri atlatamadı. İnsanına değer vermeyen hükümet etme anlayışı, kendine değer vermeyen, köşe dönmeci vatandaş bilinciyle birleşince başka yerde ufak sıyrıklarla geçiştirilen her deprem bizde büyük bir trajediye dönüştü. On binlerce insan uyduruk yapılmış binaların kurbanı oldu. Yakalanan sorumlular cezalandırıldı ama sorun çözülmedi. Sorunun çözümü için hala büyük Marmara depremini bekliyoruz.

Biliyorum, Norveç ile Türkiye'nin karşılaştırılmasının mümkün olmadığını söyleyeceksiniz. İki ülke arasındaki gelişmişlik farkına, insan sayısına, kişi başına düşen gayri safi milli hasılaya atıfta bulunacaksınız. Fakat boşuna kendinizi kandırmayın aradaki fark ekonomik göstergelerden değil, insan ile devlet arasındaki ilişkinin niteliğinden kaynaklanıyor. Norveçliler, Norveç'i yönetenler toprakları kadar insanlarını da korumaları gerektiğini biliyor.

Biz ise bilmiyoruz ve önemsemiyoruz. Kimse neden bizde sığınak yok diye sormuyor. Depreme dayanıksız binalar hep depremlerden sonra fark ediliyor. Kuş gribinin tedavisinde kullanılacak yeterli ilaç olup olmadığı da çok umurumuzda değil. Önlem adına alınanlar deseniz inandırıcı olmaktan uzak ama canımız yanmadığı sürece bizi ilgilendirmiyor.

Tevekkülden devlet geleneğine, köşe dönmecilikten devlet baba anlayışımıza kadar pek çok kültürel özelliğimiz de var olan anlayışı pekiştiriyor. Çocuklarımıza hastalıklı tavuk yedirirken acı patlıcanı kırağı çalmaz diye düşünüyoruz. Ölen çocukların hastalık nedenini saklarken ekonomimize zarar gelmesin yeter diyoruz. Bu yüzden de bir türlü ?insanı? ön plana çıkartamıyoruz. Hep bizi aşan ve bizden önemli olan değerlerin altında eziliyoruz...

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber