Kamu vakıfları: 'Hizmet' mi 'soygun' mu?
Türkiye'de neredeyse her kamu kurumunun bir vakfı var.
TBMM'den Ziraat Bankası'na, Milli Eğitim'den, İstanbul Trafik Vakfı'na tam 641
kamu vakfı ve yardımlaşma derneği faaliyet gösteriyor.
Peki ne yapıyor bu vakıflar ve dernekler?
Vakıfların amacı adını aldığı kuruma araç, gereç ve çalışanlarına sosyal destek
sağlamak.
Ancak zamanla adı geçen bu vakıflar, amacı dışına çıkarak adeta ticaret yapan
kurumlara dönüşecek ve işin rengi değişecekti.
İşte bu değişim nedeniyle de 'kamu vakıfları' hakkında kamuoyunda hiç de hoş
olmayan bir kanaat oluşacaktı. Bu kanaatin en bilinen nedeni de kamu olanaklarıyla
yaratılan devasa parasal kaynakların kimi vakıf yöneticilerinin 'kişisel çıkarları'
için kullanılması.
Kamuoyunda oluşan bu kanaat ve iddialardan yola çıkan CHP Milletvekili Mehmet
Neşşar ve AK Parti Milletvekili Azmi Ateş "Kamu Vakıfları" konusunun
araştırılması için Meclis'e önerge verdiler.
Bu önerge nedeniyle Meclis bünyesinde bir araştırma komisyonu kuruldu. Meclis
Komisyonu tüm bu vakıf ve derneklerle ilgili geniş bir çalışma yaptı.
Ve hazırlanan rapor Meclis Başkanı Bülent Arınç'a sunuldu.
Raporu alıp inceledim. Gerçekten önemli tespitler var. Meclis raporundaki şu
satırlar olayın özeti gibi.
Çarpıcı raporda aynen şöyle deniliyor:
"Kamu vakıflarının hizmetine verilen menkul ve gayri menkul kamu kaynaklarının
önemli bir kısmını kuruluş amacı dışında, kamu yararı yerine giderek özel yarar
doğrultusunda kullanmaya başladıklarını göstermektedir."
Komisyonun yaptığı tespitlere göre, 641 kamu vakıf ve derneğinin sadece 2001
gelirleri toplamı 8 katrilyon TL civarında. Bugün ise bu rakamın 15 milyar YTL'e
yani yaklaşık 11 milyar dolara ulaştığı söyleniyor. Peki ortaya çıkan bu devasa
paranın kaymağını kimler yiyor? Meclis Araştırma Raporu'nda bu gerçek şöyle
yorumlanıyor: "Bu rakamlar vakıfların zaruri ihtiyaçlarını giderme amacını
aşarak bir işletme şeklinde büyüyen ticari faaliyetlere dönüştü. Ve kamu vakıflarının
zamanla kamu bünyesinden ayrılan bürokrat ve siyasetçiler tarafından gelir kaynağı
olarak kullanıldığı da görülmektedir." Göründüğü kadarıyla böylesine çarpıcı
veriler ve iddiaların yer aldığı Meclis Araştırma Raporu'na ilişkin somut bir
adım atılmadı.
Şimdi devreye Vakıflar Genel Müdürlüğü Teftiş Kurulu Başkanlığı giriyor. Onlar
da benzer bir araştırma için kolları sıvadı.
Başbakan'dan soruşturma izni
Araştırmayı yürüten Müfettiş Baki Zaza, konuyla ilgili 25 Kasım 2005'te yine
vakıflarla ilgili bir ön rapor hazırladı. Ön rapor önce Başbakanlık Teftiş Kurulu
Başkanlığı'na, ardından da Başbakan Tayyip Erdoğan'a sunuldu.
Hem Meclis Araştırma Komisyonu raporunda hem de Müfettiş Zaza'nın ön çalışmasında
başta Merkez Bankası Vakfı, Ziraat Bankası Vakfı, Diyanet Vakfı, Milli Eğitim
Vakfı ve İstanbul Trafik Vakfı hakkında vahim iddialar vardı.
Bu iddiaların geniş biçimde araştırılması için Başbakan Erdoğan, 29 Aralık 2005'te
soruşturma iznini onayladı.
Ve Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanlığı'nda bir komisyon oluşturuldu. Komisyonun
kurulması için daha önce Roche skandalı soruşturmasını başarıyla yürüten Komisyon
Başkanı Başbakanlık Teftiş Kurulu'nda görevli Başmüfettiş Mehmet Kılınçer'e
görev verildi.
Yeni araştırma komisyonunda Mehmet Kılınçer'in dışında, Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı'nda Başmüfettiş Ramazan Arslan, Vakıflar Genel Müdürlüğü'nde müfettiş
Baki Zaza, BDDK'da Uzman Bora Ünsal, SPK'da Uzman Fahri Ercan ve Sanayi ve Ticaret
Bakanlığı'nda Başmüfettiş Hayriye Gök görev alıyor.
Konuyla ilgili gelişmeleri kuşkusuz izleyeceğiz. Ayrıca devasa bütçeleri nedeniyle
devlete bile borç veren, kamu arazilerini işgal eden ve şirketleşerek devletle
bağını koparmaya çalışan vakıflarla ilgili çarpıcı iddiaları aktarmaya devam
edeceğiz.
mahmut övür/sabah