AYM'den, 2010'dan önce uyarma cezası alanlara kötü haber
Anayasa Mahkemesi, 2011 yılından önce alınan uyarma ve kınama cezaları için açılan davaların zamanaşımı yönünden reddedilmesini hukuka uygun buldu.
Bir bireysel başvuruyu inceleyen mahkeme heyeti, 657'de değişiklik yapılırken düzenlemenin geriye doğru yürümesi için de değişiklik yapılmasının mümkün olduğunu ancak bunun yürütme organınca yapılmadığını belirterek, yargı organlarının bariz takdir hatası yapmadığına karar verdi.
AYM'ye intikal eden olayda, Dış Ticaret Müsteşarlığında Dış Ticaret Standardizasyon Denetmeni olarak görev yapan başvurucu, 11/11/2009 tarih, 218 sayılı işlemle kınama cezası ile cezalandırılmıştır. Denetmen, Anayasa'da 2010 yılında yapılan değişikliğin Resmi Gazetede yayımlanmasının hemen akabinde dava açmıştır. İdare mahkemesi zamanaşımından dolayı davayı reddetmiştir. Danıştay da bu kararı onamıştır. Denetmen, Danıştay nezdinde karar düzeltme isteminde bulunmuş ancak bu talebi de reddedilmiştir. Yargısal yolların tüketilmesi sonrasında, denetmen bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurmuştur. AYM, mahkemelern ilgili hukuku uygulamasında ve gerekçelendirmesinde bariz takdir hatası ve açıkça keyfilik tespit edemediğini belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edilmediği sonucuna ulaşmıştır.
İŞTE, 25 NİSAN 2014 TARİHLİ RESMİ GAZETEDE YAYIMLANAN KARAR.
İKİNCİ BÖLÜM KARAR
Başvuru Numarası : 2013/852 Karar Tarihi : 6/3/2014
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvurucu, uyarma ve kınama disiplin cezalarına karşı yargı yolunun açılmasının ardından hakkında daha önce verilen kınama cezasının iptali istemiyle açtığı davada bu husus dikkate alınmaksızın davanın süre aşımı gerekçesiyle reddedilmesinin adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini İleri sürmüştür.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 24/1/2013 tarihinde İğdır 2. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde belirlenen eksiklikler tamamlatılmış ve Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca, 17/12/2013 tarihinde kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR A. Olaylar
4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
5. Başbakanlık Dış Ticaret Müsteşarlığı emrinde Dış Ticaret Standardizasyon Denetmeni olarak görev yapan başvurucu, 11/11/2009 tarih, 218 sayılı işlemle kınama cezası ile cezalandırılmıştır.
6. Başvurucunun, 17/11/2009 tarihinde anılan cezaya karşı yaptığı itiraz idare tarafından cevap verilmemek suretiyle reddedilmiştir.
7. Başvurucu, Anayasa'nın 129. maddesinde değişiklik öngörerek devlet memurlarına verilen uyarma ve kınama cezalarına karşı yargı yolunu açan 5982 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun'un kabul edilerek halk oyuna sunulmak üzere 13/5/2010 tarih ve 27580 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanması üzerine 20/5/2010 tarihinde hakkında tesis edilen kınama cezasının iptali istemiyle dava açmıştır.
8. Muğla 1. İdare Mahkemesi, 24/9/2010 tarih ve E.2010/2844, K.2010/2477 sayılı kararıyla, İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun ilgili hükümlerinde belirtilen sürelerden sonra açıldığı anlaşılan davada süre aşımı bulunduğu gerekçesiyle davayı reddetmiştir.
9. Başvurucu tarafından temyiz edilen karar, Danıştay 12. Dairesinin 24/9/2012 tarih ve E.2011/2181, K.2012/5016 sayılı kararı ile onanmıştır. Karar başvurucuya 26/12/2012 tarihinde tebliğ edilmiştir.
10. Başvurucu, Danıştay 12. Dairesinin onama kararına karşı karar düzeltme isteminde bulunmuş, akabinde 24/1/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
11. Başvurucunun karar düzeltme başvurusu Danıştay 12. Dairesinin 24/10/2013 tarih ve E.2013/2748, K.2013/7397 sayılı kararı ile reddedilmiş ve karar aynı tarihte kesinleşmiştir.
B. İlgili Hukuk
12. Anayasa'nın 129. maddesinin, 7/5/2010 tarih ve 5982 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ile değişik üçüncü fıkrası şöyledir:
"Disiplin kararları yargı denetimi dışında bırakılamaz. "
13. 6/1/1982 tarih ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 7. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Dava açma süresi, özel kanunlarında ayrı süre gösterilmeyen hallerde Danıştay'da ve idare mahkemelerinde altmış ve vergi mahkemelerinde otuz gündür."
14. 2577 sayılı Kanun'un 11. maddesi şöyledir:
"1. İlgililer tarafından idari dava açılmadan önce, idari işlemin kaldırılması, geri alınması değiştirilmesi veya yeni bir işlem yapılması üst makamdan, üst makam yoksa işlemi yapmış olan makamdan, idari dava açma süresi içinde istenebilir. Bu başvurma, işlemeye başlamış olan idari dava açma süresini durdurur.
2. Altmış gün içinde bir cevap verilmezse istek reddedilmiş sayılır.
3. isteğin reddedilmesi veya reddedilmiş sayılması halinde dava açma süresi yeniden işlemeye başlar ve başvurma tarihine kadar geçmiş süre de hesaba katılır."
15. Aynı Kanun'un 14. maddesinin 3/e bendinde dilekçenin süre aşımı yönünden inceleneceği; 15. maddesinin l/b bendinde ise süre aşımı hususunda kanuna aykırılık görülmesi halinde davanın reddine karar verileceği hükme bağlanmıştır.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
Mahkemenin 6/3/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 24/1/2013 tarih ve 2013/852 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
16. Başvurucu, tarafına denetim görevi sırasında birtakım usulsüzlüklerde bulunduğuna dair mesnetsiz ve ağır ithamlarda bulunularak disiplin amiri tarafından savunmasının istenildiğini, savunmada bulunmasına rağmen kınama cezası ile cezalandırıldığını, anılan cezanın ilerideki terfileri yönünden sakınca doğurduğunu, söz konusu ithamlarla ilgili hakkında açılan kamu davasından beraat ettiğini, cezanın verildiği tarihte uyarma ve kınama cezalarına karşı yargı yolunun kapalı olduğunu, anılan cezalara karşı yargı yolunu açan Anayasa değişikliğine ilişkin kanunun Resmi Gazete'de yayımlanmasının ardından yasal süresinde davasını açtığını, mahkemece bu husus gözetilmeksizin karar verildiğini belirterek Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
17. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının uyması gereken bir ilke olup bu ilkeye uygun davranılmadığı takdirde, ortaya çıkan ihlale karşı öncelikle yetkili idari mercilere ve derece mahkemelerine başvurulmalıdır. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle genel yargı mercilerinde, olağan kanun yolları ile çözüme kavuşturulması esastır. Bireysel başvuru yoluna, iddia edilen hak ihlallerinin bu olağan denetim mekanizması içinde giderilememesi durumunda başvurulabilir (B. No: 2012/946, § 17,18,26/3/2013).
18. Başvurucu, hakkında tesis edilen kınama cezasının iptali istemiyle açtığı davanın süre aşımından reddedilmesi üzerine temyiz kanun yoluna başvurmuş ve anılan karar Danıştay 12. Dairesince onanmıştır. Karar düzeltme kanun yolu açık olan bu karara karşı başvurucu aynı Danıştay Dairesine başvurarak karar düzeltme kanun yoluna da gitmiş; ancak başvurunun sonucunu beklemeden 24/1/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuştur.
19. Bireysel başvuru dosyası Anayasa Mahkemesinde derdest iken Danıştay 12. Dairesinin 24/10/2013 tarih ve E.2013/2748, K.2013/7397 sayılı kararı ile başvurucunun karar düzeltme talebi reddedilmiştir.
20. 6216 sayılı Kanun'un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca, ihlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir. Buna karşın başvuru yollarının tüketilmesi kuralının temel hak ve özgürlükleri koruma bağlamında yer aldığı göz önünde tutularak aşırı şekilcilikten uzak ve belirli bir esneklikte uygulanması gerektiğinden, somut olayın koşulları içerisinde anılan kuralın haklı görülebilecek bazı istisnaları bulunabilir.
21. Nitekim, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kullanılan bir kanun yolundan sonra aynı sonuca varmak amacıyla ikinci bir kanun yoluna ayrıca gidilmesini zorunlu kılmamaktadır (bkz. Patricia Raquel Real Alves/Portekiz, B. No: 19485/02, 9/11/2004; İsmail Çınar/Türkiye, B. No:28602/95, 13/11/2003). Türk Hukukunda da idari yargı ve hukuk yargılaması açısından karar düzeltme kanun yolu, temyiz kanun yolundan sonra kullanılabilen ve temyiz aşamasında incelenen kararın aynı temyiz mercii tarafından tekrar gözden geçirilmesini ve dolayısıyla temyizden beklenen sonucu sağlamaya yönelik bir başvuru yolu olup, bireysel başvuruda bulunabilmek için karar düzeltme kanun yolunun tüketilmesi zorunluluğu bulunmamaktadır.
22. Ancak bireysel başvuruda bulunmak isteyenler tarafından etkili ve sonuç almaya yeterli görülerek karar düzeltme kanun yoluna da başvurulması durumunda anılan kanun yolunun sonuçlanmasının beklenmesi gerekmektedir. Bununla birlikte, Anayasa Mahkemesine başvurunun yapılmasından sonra, ancak başvurunun kabul edilebilirliği hakkında karar verilmeden önce karar düzeltme başvurusu sonuçlanmış ise başvuru yollarının tüketildiği kabul edilmelidir.
23. Somut olayda, bireysel başvuru 24/1/2013 tarihinde yapılmış, başvuru yolları ise Anayasa Mahkemesince kabul edilebilirlik meselesi hakkında bir karar verilmeden önce, Danıştay 12. Dairesinin 24/10/2013 tarih ve E.2013/2748, K.2013/7397 sayılı kararı ile tüketilmiştir. Bu nedenle, başvurunun diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmesi gerekir.
24. Başvuru formu ve ekleri incelendiğinde, başvurucu belirli bir Anayasa hükmünün ihlal edildiğinden bahsetmemekle birlikte iddialarının özü, süresinde açtığı davada yargılamanın adil olmadığı hususuna ilişkin olduğundan başvuru Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı çerçevesinde incelenmiştir.
25. Anayasa'nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
"Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz."
26. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"Mahkeme, ... açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir."
27. 6216 sayılı Kanun'un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa'nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular kapsamında değerlendirilen kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikayetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
28. Anılan kurallar uyarınca, ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda açık bir keyfilik içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikayeti niteliğindeki başvurular bariz takdir hatası veya açıkça keyfilik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesince esas yönünden incelenemez (B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
29. Adil yargılanma hakkı bireylere dava sonucunda verilen kararının değil, yargılama sürecinin ve usulünün adil olup olmadığını denetletme imkanı verir. Bu nedenle, bireysel başvuruda adil yargılanmaya ilişkin şikayetlerin incelenebilmesi için başvurucunun yargılama sürecinde haklarına saygı gösterilmediğine, bu çerçevede yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığı veya bunlara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığı, kendi delillerini ve iddialarını sunamadığı ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının derece mahkemesi tarafından dinlenmediği veya kararın gerekçesiz olduğu gibi, mahkeme kararının oluşumuna sebep olan unsurlardan değerlendirmeye alınmamış eksiklik, ihmal ya da açık keyfiliğe ilişkin bir bilgi ya da belge sunmuş olması gerekir (B. No:2013/2767,2/10/2013, § 22).
30. Somut olayda başvurucu, hiç bir hukuki ve fiili dayanağı olmayan isnatlara dayanılarak 11/11/2009 tarihinde kınama cezasıyla cezalandırıldığım, cezanın verildiği tarihte kınama cezalarına karşı yargı yolunun kapalı olduğunu, tüm disiplin kararlarına karşı yargı yolunu açan 7/5/2010 tarihli ve 5982 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun'un Resmi Gazete'de yayımlanması üzerine yedi gün içinde süresinde dava açtığı halde bu husus gözetilmeksizin davasının süre aşımından reddedildiğini iddia etmiş ve söz konusu Anayasa değişikliğinden önce tesis edilmiş olan kınama cezalarına karşı açılan ve ilk derece mahkemelerince reddedilen iptal davalarında, Danıştay tarafından Anayasa değişikliği uyarınca yeniden bir değerlendirme yapılarak karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle verilen bozma kararlarını emsal olarak sunmuştur.
31. Başvurucunun, hukuka aykırı olarak disiplin cezasıyla cezalandırıldığı ve hakkında tesis edilen disiplin cezasına karşı açtığı davada kınama cezalarını yargı denetimine açan Anayasa değişikliğinin yargı makamlarınca göz önüne alınmadığı şeklinde özetlenebilecek olan iddiaları, hukuk kurallarının uygulanmasında isabet bulunmadığına ve dolayısıyla kararın sonucuna ilişkindir.
32. Öte yandan, Anayasa'mn 129. maddesinde değişiklik öngörerek devlet memurlarına verilen uyarma ve kınama cezalarına karşı yargı yolunu açan 5982 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun, 7/5/2010 tarihinde kabul edilmiş ve halk oyuna sunulmak üzere 13/5/2010 tarih ve 27580 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanmıştır. 12/9/2012 tarihli halk oylaması sonucu kabul edilen düzenleme 23/9/2010 tarih ve 27708 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Söz konusu Anayasa değişikliği uyarınca kabul edilen ve 25/2/2011 tarih ve 27857 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 6111 sayılı Kanun'un 117. maddesiyle de uyarma ve kınama cezalarına karşı yedi gün içerisinde yapılan itiraz sonucu verilen kararların kesin olduğunu ve bu kararlar aleyhine yargı yoluna başvurulamayacağını düzenleyen 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 136. maddesi yürürlükten kaldırılmıştır.
33. Kanunların geriye yürümezliği ilkesi uyarınca kamu yararı ve kamu düzeni, kazanılmış hakların korunması, mali haklarda iyileştirme gibi kimi ayrıksı durumlar dışında kanunlar, ilke olarak yürürlük tarihlerinden sonraki olay, işlem ve eylemlere uygulanmak üzere çıkarılırlar. Ancak, kanun koyucunun kişilerin lehine yeni haklar sağlayan kanuni düzenlemeleri geçmişe etkili olarak yapma konusunda takdir yetkisine sahip olduğunda kuşku yoktur (AYM, E.2010/82, K.2012/159, K.T. 18/10/2012).
34. Uyarma ve kınama cezalarına yargı yolunu açan yukarıda belirtilen düzenlemeler açısından ise kanun koyucu takdir yetkisini geçmişe etkili olma yönünde kullanmamıştır. Bu nedenle anılan düzenlemeler, yürürlüğe girdikleri tarih itibarıyla hüküm ifade etmekte olup bu tarihten önce tesis edilen ve iptali için süresinde dava açılmayan disiplin cezaları yönünden yeni bir başvuru ya da dava hakkı sağlamamaktadır.
35. Başvurucu, hakkında tesis edilen disiplin cezasına karşı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nda öngörülen süreler geçtikten sonra Anayasa değişikliğinin halkoyuna sunulmak üzere Resmi Gazete'de yayımlanması üzerine iptal davası açmıştır. Anılan davanın karara bağlandığı tarihte kınama cezalarına yargı yolunu açan Anayasa değişikliği yürürlükte ise de İdari Yargılama Usulü Kanunu hükümlerine göre süresinde açılmayan bir davanın esasının incelenmesi mümkün olmadığından ve yukarıda belirtildiği gibi geçmişte verilen cezalara yönelik yeni bir dava hakkı da tanınmadığından başvurucunun esasa yönelik herhangi bir iddiasının ve dolayısıyla söz konusu Anayasa değişikliğinin açtığı davada değerlendirilmesi ve uygulanması olanağı bulunmamaktadır.
36. Başvurucu tarafından sunulan ve Danıştay'ın, Anayasa ve Kanun değişikliği göz önüne alınarak işin esası hakkında yeniden bir karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle bozduğu kararlar ise uyarma ve kınama cezalarına karşı yargı yolunun kapalı olduğu dönemde ve fakat süresi içinde açılan, yargı yolunun kapalı olması gerekçe gösterilerek ilk derece mahkemelerince reddedilen ve Anayasa değişikliğinin yürürlüğe girmesinden sonra yargılaması henüz sonuçlanmamış, dolayısıyla işin esasının incelenmesinin mümkün olduğu davalara ilişkindir. Bu nedenle anılan kararlar başvurucunun açtığı dava açısından emsal teşkil etmemektedir.
37. Sonuç itibarıyla, yapılan incelemede Mahkemenin ilgili hukuku uygulamasında ve gerekçelendirmesinde bariz takdir hatası ve açıkça keyfilik tespit edilmemiştir.
38. Açıklanan nedenlerle, başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikayeti niteliğinde olduğu, derece mahkemesi kararının açık bir keyfilik de içermediği anlaşıldığından başvurunun, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin "açıkça dayanaktan yoksun olması" nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucunun adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasının "açıkça dayanaktan yoksun olması" nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına,
6/3/2014 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.