Prof. Tezcan'dan korkutan uyarı

Kaynak : Anadolu Ajansı
Haber Giriş : 16 Ağustos 2006 20:00, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42

?Depremin ayak seslerini duyar gibiyim" diyen Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Semih Tezcan, en fazla 1,5-2 yıl sonra acı haberi işitebileceğimizi ileri sürdü.

Tezcan, Kocaeli Büyükşehir Belediyesince, Marmara Depremi'nin 7. yılı etkinleri kapsamında düzenlenen ?17 Ağustos 1999 Depreminden Alınan Dersler? konulu panelde, Marmara Depremi'nin üzerinden 7 yıl geçtiğini ve Türkiye'de her 2 yılda bir tahrip edici deprem olduğunu söyledi. Tezcan, şunları kaydetti: ?Depremsiz geçen en uzun sakin dönem ise 5 yıldır. En son Bingöl depreminden bu yana 3,5 yıl geçti. Depremin ayak seslerini duyar gibiyim, en fazla 1.5-2 yıl sonra bir depremi, acı haberi işitebiliriz. Bu nedenle rehavet içinde olmaya (Canım işler nasıl olsa yürür, gelsin de görelim) deme lüksümüz yok.?

?İNSANLAR DEĞİL, SİSTEM SUÇLU?

Marmara Depremi'nde insanların değil, sistemin suçlu olduğunu vurgulayan Tezcan, yapı denetim sisteminin depremden sonra çıkartılmasını buna örnek gösterdi. Tezcan, şöyle devam etti: ?Sistem göçük olunca sistem suçludur, kişiler değil. Trafik ışığını kaldırın, elektrik ışığını söndürün, trafik ışıkları çalışmasın bir kavşakta... Lütfen bakınız... Kim suçlu, oradaki kişiler mi yoksa elektrik ışığının çalışmamasından dolayı kaynaklanan sistem mi? Hayır, kişiler suçlu değil, kesinlikle değil. O sistemi kurmayan devlet suçlu.?

İstanbul Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Şener Üşümezsoy da gelecekteki olası depremin gücünün bilinmesi için Marmara Denizi'ndeki fayın iyi şekilde tanınması gerektiğini, olası Çınarcık depreminin büyüklüğünün de 7'den aşağıya olmayacağını öne sürdü.

Kocaeli Üniversitesi (KOÜ) Yer ve Uzay Bilimleri Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürü Prof. Dr. Mithat Fırat Özer ise Kocaeli'nde, 7 ve 7'den büyük depremlerin 100 yıl içinde olma olasılığının yüzde 31 olduğunu kaydetti.


Deprem ülkesi Türkiye'de konutların sadece yüzde 20'si sigortalı

Marmara depremi sonrasında zararların en aza indirgenmesi amacıyla kurulan Doğal Afet Sigortalar Kurumu (DASK), geçen 7 yılda 2,5 milyon konutu sigortalamasına rağmen bu rakamın toplamın sadece yüzde 20'sine denk geldiği bildirildi.

DASK'tan yapılan yazılı açıklamada, şu anda geçerli olan deprem bölgeleri haritası esas alındığında yüzde 96'sının deprem bölgelerinde, nüfusun ise yüzde 98'inin bu bölgeler içerisinde bulunduğu, zorunlu deprem sigortası kapsamında bulunan konutların sayısının 2,5 milyona ulaştığı belirtildi.

Açıklamada, 2010 yılına kadar bu rakamı iki katına çıkarmanın, uzun vadede ise yaklaşık 13 milyon konutun tamamını teminat altına almanın amaçlandığı kaydedildi.

DASK İdarecisi Garanti Sigorta Genel Müdürü Hasan Güller, Zorunlu Deprem Sigortası'nın (ZDS) yaygınlaşması için ZDS'ye ilişkin düzenlemenin Kanun Hükmünde Kararname şeklinden çıkartılması ve Başbakanlığa sevk edilen Doğal Afet Sigortaları Kanun Tasarısı'nın yasalaşmasının çok önemli bir adım teşkil edeceğini belirtti.

Bu yasa çerçevesinde cezai yaptırımların ortaya çıkacağını ifade eden Güller, ZDS'nin ek bir vergi olmadığını, ödenen prim karşılığında evde oluşacak hasarın giderilmesi için sunulan hizmet olduğunu vurguladı.

Güller, ''DASK'ın bir devlet kurumu olduğu ve devletin de zaten bir depremde yardım edeceği algısı, ZDS yaptırmanın gerekli olmadığını düşündürüyor. Oysa ki uluslararası kaynaklara riski plase eden ve paylaşan bu örnek sistem, devletin yükünü de azaltır. DASK 24 sigorta şirketini ve 15 bin acente ile koordineli çalışan özel bir yapıya sahip'' dedi.

''HEDEF 2010'A KADAR 5 MİLYON SİGORTALI KONUT''

Bu zorluklara rağmen, ZDS sayısını artırdıklarını ve DASK'ın hedefinin 2010 yılında sigortalı konut sayısını 5 milyona yükseltmek olduğunu belirten Güller, sistemdeki bazı küçük değişikliklerle şirket ve acentelerin de konuya ilgisini yoğunlaştırmak için prim teşviki uygulamasını başlattıklarını, poliçe sayısında yüzde 5'lik bir artış için yüzde 1, yüzde 5 ila 10 arası artış için yüzde 1,5 ek komisyon verdiklerini bildirdi.

Bugüne kadar devletin bu konuda maddi anlamda bir desteği olmaksızın bu rakamlara erişildiğini kaydeden Güller, ''Devlet bölgelere göre risk oranlarına göre bir katkı yapsa, devletin üzerinde bulunan önemli bir risk de yurt dışı reasürans piyasalarına satılmış olacak. Aynı zamanda da vatandaşın üzerindeki yük hafifleyecek'' dedi.

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber