Meclis'in genç yüzü AKBİL'li vekil

Fatma Gaye Güler Türk siyasi tarihine adını, parlamentoya giren en genç iki isimden biri olarak yazdırdı. 26 yaşındaki Güler, siyasi hayatına 2009 yılında Ankara AK Parti İl Gençlik Kolları Üniversiteler Birimi'nde başladı, 2012-2014 yılları arasında AK Parti İstanbul Gençlik Kolları Halkla İlişkiler ve Seçim İşleri Birimleri'nde sürdürdü, şimdi ise Tokat milletvekili

Kaynak : Anadolu Ajansı
Haber Giriş : 21 Haziran 2015 07:00, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42
Meclis'in genç yüzü AKBİL'li vekil

AK Parti Tokat Milletvekili Fatma Gaye Güler seçimin en genç galiplerinden... 19 yaşından beri aktif olarak çalışıyor AK Parti'nin çeşitli kademelerinde görev alan Güler, çıktığı yolculukta milletvekilliğine kadar yükseldi. Biz de mecliste yerini alan bu genç kadını Ankara'da ziyaret ettik. Yağmurlu bir Ankara gününde, Başbakan Davutoğlu ile milletvekili olarak ilk grup toplantılarının ardından buluştuk Güler ile... Gözlerinin içi gülen, son derece pozitif bir genç kız vardı karşımda. Güler ile milletvekilliğine uzanan sürecini, çalışmalarını, hedeflerini konuştuk

- Hikayenizi en başından öğrenmek isterim. Nerede doğdunuz? Nasıl bir aileniz var?

- Aslında benim hikayem babamın hikayesiyle bağlantılı olduğu için onunla söze başlamakta fayda var. Babam bir öğretmen. Öğretmenliğinin ilk yılları Sivas Gürün ilçesinin bir köyünde başlıyor. Gürün, Malatya sınırında bir ilçedir. Annem babamın bu ilk görev yerinde bana hamileymiş. Ama köy ortamında doğum yapmak istememiş. Bu nedenle babam annemi, kendi annesinin yaşadığı Tokat Niksar'a göndermiş ve orada doğmuşum. Sonra babamla birlikte dolaşmaya başlıyoruz ailecek. Sivas, Gürün, Reşadiye, Koyuhisar derken ilçeleri gezerek büyüdüm.


19'UMDA SİYASETE GİRDİM


- Zor koşullarda mı öğretmenlik yapmış babanız?

- 90'lar döneminin okullarını düşünün. Zor şartlarda eğitim verilen yerler elbette. Babamın her sabah okula gidip, sobayı yaktığını hatırlıyorum mesela. Şimdi ki gibi akıllı tahtalar, tabletler falan yok. Ama köy ortamı çok keyifliydi. Çocukluğum Heidi gibi dağlarda, bayırlarda, çam ormanları arasında geçti. Çocukluğuma dair en güzel fotoğraf karelerinde, boyumu aşan karlar arasındayım, ağaç dallarından aşağıya sarkıyorum... Yedi yaşıma geldiğimde okula başlayacağım zaman babam İstanbul'a tayinini istedi.

- Babanız sizi büyükşehirde okutmak istedi o zaman...

- Evet. Daha gelişmiş bir ortamı tercih ettik. İstanbul Pendik'e geldik. Çocukluğumun bir bölümü ve gençliğim Pendik'te geçti.

- Nasıl bir çocukluk ve gençlik dönemi geçirdiniz?

- Çok uslu bir çocuktum. Mülayim biriydim. Annemin gözünün içine bakardım. Onun rızası olmadan hareket etmezdim. Bana gıpta ederlerdi. Okul hayatım başarılarla doluydu. Çalışmadan başarılı olurdum. Sınıf başkanı olurdum hep. Beş yaşımda Arapça, altı yaşımda Türkçe okuyup yazmayı öğrendim.

- Neden Arapça öğrendiniz?

- Çünkü arkadaşlarımın hepsi yazın camiye Kur'an kursuna giderdi. Pendik'te bu bir adetti. Öğlen oynayacağım, ip atlayacağım saatte kimse ortalarda yok. Herke camide. Ben de o hevesle Arapça'yı öğrendim. Bir sene sonra Türkçe okumayazmayı babam öğretti. İlkokula başladığım gün de sınıf başkanı yapmıştı öğretmenim. Herhalde siyasetin ilk nüveleri orada atıldı (gülüyor). 10 sene Pendik İlköğretim Okulu'nda sınıf başkanlığı yaptım. Sonra Pendik Alparslan Lisesi'nde okudum. Ardından Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi'ne devam ettim.

- Üniversiteden önce "İlerde ne olacaksın?" sorusuna ne cevap veriyordunuz?

- Arkeolog olmak istiyordum. Çocukluğumdaki tüm oyuncaklarım bu yöndeydi, dürbün, kazı aletleri... Okuduğum kitaplar hep tarihle ilgiliydi... Hala içimde uhdedir. İkinci üniversitemi tarih üzerine okuyorum. İçimdeki yarayı, eksikliği şu an okuduğum tarih bölümüyle kapatmaya çalışıyorum.

- Şu an üniversite öğrencisi misiniz yani?

- Aynen. İstanbul Üniversitesi tarih bölümünde okuyorum, öğrenci kartım var, Akbil'im var.

- Mecliste bir üniversite öğrencisi var yani...

- Ama tek değilim, başka arkadaşlarımız da var meclise giren ve üniversite öğrencisi olan...

- Üniversite yıllarınız nasıl geçti?

- İlk sene biraz zorlandım. Dokuz zayıfım vardı. Şehir değişikliği yaşamıştım, ailem yanımda yoktu, serdim biraz dersleri. Arkadaşlarımla biraz fazla gezdim. Yoldan çıkardım arkadaşlarımı da, hepimizin zayıflarla bitirdiği bir yıl oldu. Sonra bu iş böyle gitmeyecek diye düşünüp derslere asıldım. Üniversiteyi dereceyle bitirmedim, geziyordum, siyaset yapıyordum, bir gencin kendini beslemesi gereken tiyatro-sinema'dan da geri durmuyordum.

- Siyasete nasıl bulaştınız?

-19 yaşımdaydım. Gazi Üniversitesi'nde üçüncü sınıfta okuduğum dönemde bulaştım. Bizim kapatma davalarının gündemde olduğu günlerdi. Şimdiki Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'ı o dönem de çok seviyordum ve onu cezaevine atacaklardı. Öyle görünüyordu, partiyi kapatacaklardı, bizim seçtiğimiz partiydi... Hayatımda ilk defa oy kullanmışım ve AK Parti'ye vermişim. Ve inandığım istikametin önü kesilmek isteniyordu. Gittim Kocatepe'deki il başkanlığına, "Ne yapabilirim?" dedim ve form doldurdum. Öyle hızlı bir giriş yaptım ki, o gün televizyon kanallarında röportajlar, seçim otobüslerinde turlar... Çok hızlı bir giriş yaptım partiye. Sonra sevdim, maceralı bir iş gibi geldi.

BROŞÜR DE DAĞITTIM


- Dostluklar ilerledi sanırım...

- Tabii oradaki dostluk aidiyet duygusunun gelişmesine sebebiyet veriyor. Yalnız olmadığımızı hissediyordum. Hep üniversite öğrencileri vardı çünkü gençlik kollarındaydım. Sol fraksiyondan gelen hocaların eğitim verdiği bir üniversitede eğitim alıyordum. Hocalarımı çok seviyor ve sayıyordum ama dünya görüşüme hiçbir şekilde uymuyordu. Bir yerlerde eksik vardı ve beni tatmin etmiyorlardı. Hocalarımdan beslendiğim tarafı bir yana koydum ama siyaseten kendimi bulduğum yer AK Parti'ydi. Gittim teşkilata, benim gibi düşünen kardeşlerimle, arkadaşlarımla bu yolda yürümeye karar verdim ve hala yürüyorum.

- Yedi yıldır siyasetin içindesiniz. Başlı başına bir kariyer. Ne aşamalardan geçtiğiniz partide?

- İki sene AK Parti Ankara Gençlik Kolları'ndaydım. Bir teşkilatta ne yapılması gerekiyorsa yaptım. Broşür dağıttım, iftar vakti ışıklarda su dağıttım, üye toplamaya çalıştım, festivaller organize ettik, televizyon programlarına katıldım. Gençlik Kolları neredeyse, ben oradaydım arkadaşlarımla beraber. Sonra okulum bittiği zaman İstanbul'a geldim. AK Parti İstanbul Gençlik Kolları'nda siyaset yapmaya devam ettim. Sonra AK Parti Genel Merkez... Buradaki herkese aşinaydım zaten. Gençlik Kolları Başkanımız Abdurahhim Boynukalın ile bir yolculuğa başladık. Onun başkan yardımcılarından biri de benim. Şimdi de vekil oldum.


GENÇLER SİYASETE UZAK


- Neden milletvekili olarak sizi aday gösterdiler?

- AK Parti Gençlik Kolları, Türkiye'nin, hatta dünyanın en büyük örgütlü yapılanması. AK Parti şu anda iki milyona yakın aktif genç üyeye sahip. Dünyada böyle bir rakam yok. Herhangi bir STK'nın, siyasi ya da dini oluşumun bu kadar örgütlü bir gençlik yapılanması yok. Ülke olarak hep genç nüfusumuzla övünüyoruz, hatta Batı'yla ilgili örnekler verdiğimizde gençliğimizle iftihar ederiz. Fakat karar mekanizmalarında gençleri kullanmadıktan sonra genç nüfus olmasının bir manası yok. Bu kadar genç nüfus var ama siyasetin perde arkasında bulunuyor bu gençler. Bu bizim partimiz için de geçerliydi. Madem 2 milyon örgütlü genç var bu partide, neden daha güçlü olmayalım? Türkiye'nin gençlerini güçlendirmek istedik. Biz aynı duygu dünyasında olan, aşağı yukarı aynı yaşlarda, üniversitesini okumuş, aynı duyguları yaşayan, aynı şeylere kızan, aynı şeylerden mutlu olan, aşağı yukarı aynı şeyleri dert eden, aynı gençlik depresyonlarını yaşayan insanlarız, gençleriz. Bunu AK Parti'li, HDP'li, CHP'li, MHP'li diye ayırmıyorum, o şekilde bakmıyorum. Dedik ki, "Şu an iktidar partisindeyiz, bu inisiyatifi alırsak, biz alabiliriz. Biz tüm Türkiye'nin başvurabileceği bir merci olalım, gençlerin sesi olalım ve bir yola çıkalım." Ufak bir istişareden sonra isimler ortaya çıktı.

- Bu isimlerden kimler şu an mecliste?

- Abdurrahim Boynukalın, ben, Mehmet Algan, Mahmut Sami Mallı milletvekili olarak Gençlik Kolları'ndan meclise girdi. Genel Başkanımız ve üç yardımcısı olarak gençliği temsilen meclisteyiz. Hepimiz 30 yaşın altındayız. Başkanımız da benden bir yaş büyük sadece.

Köylü kadınlar aday olduğumu duyunca "Vahh vahh" dedi

- Gençlerin mecliste olması niye önemli?

- "Gençlik geleceğimiz, gençlik geleceğimiz" diyerek bugünü kaçırıyoruz aslında. Biz geleceğiz ama aynı zamanda bugünüz. Bu ülkede hangi görüşe mensup olursa olsun, sağcısı solcusu ülkemizin belli siyasi merhaleler atlamasının işaret fişeğini gençler yakmıştır. Sağcısı da, solcusu da... 1980 öncesini hatırlayın, gençlerin siyasetten çekilebildiği bir dönem yok. Sadece şöyle bir dönem var; gençler perde arkasında mı, perde önünde mi? Biz gençler olarak AK Parti'de siyaset yapıyoruz, burayı zorladık. Keşke diğer partilerin gençlik teşkilatlarındaki isimler de, kendi mekanizmalarını zorlasalar da, bizler parlamentoda aynı yaşlarda, aşağı yukarı aynı duygu dünyasına sahip fakat farklı görüşlere haiz arkadaşlar olarak bir şeyleri konuşabilsek. Başka Türkiye yok. Biliyorum ki onlar da dertleniyorlar, biz de dertleniyoruz. Fakat farklı ifade ediyoruz. Bunları konuşabiliriz. AK Parti, başta Başbakanımız Ahmet Davutoğlu olmak üzere, gençlere verdiği değeri, onları seçilecek yerlerde aday göstererek, gösterdi. Göstermelik yerlerden aday gösterilmedik biz. Peşimize yaşı büyük adayları bile koydular ve değer verdiklerini gösterdiler.

- Nasıl bir seçim çalışması yürüttünüz? Sosyal medyada da epey aktiftiniz sanırım...

- Sosyal medyada paylaşabildiklerim binde biri. Çünkü telefonun çekmediği dağ köylerine gittik. Seçim sürecinde günlük bir program çizelgem vardı. Ben köyleri ziyaret etmeyi çok seviyordum. Oradaki samimiyet çok başkaydı. Gündüz merkezde kurum ziyaretlerimi yapıyordum, akşama köy ziyareti mutlaka oluyordu. O kadar masum bir sevgiyle karşılaşıyordum ki, anneler fırından yeni çıkmış ekmeklerini, tereyağlarını, peynirlerini getirip, "Siz yorulmuşsunuzdur" diye bizi doyurmanın telaşına giriyordu. Beni tanıyor, benimle birlikte gelen insanları tanımıyor ama harekete ve liderlere güveniyor, 12 yıldır mahcup etmemişiz onu.

- Sizin milletvekili adayı olduğunuzu duyunca şaşırmıyorlar mıydı?

- Çok şaşırıyorlardı. Bir keresinde bir teyze, "Hanginiz vekilsiniz?" diye sordu. Beni gösterince gruptakiler, dizlerine vura vura "Ayyy çok küçükmüş" diye dövündü. Üzüldü mü, sevindi mi, hoşuna mı gitti bilemedim. Biraz acıdı gibi geldi (gülüyor). Özellikle gençler, kadınlar öğrenince milletvekili adayı olduğumu gözleri parlıyordu. Onların hayalini gerçekleştirmişim çünkü. "Siz başardıysanız, ben de başarırım" diyen o kadar çok gençle tanıştım ki bu süreçte. Onlar için bir umut oldu. Parlamento, sadece belli bir kesimin, işini bitirmiş emekli olmuş, her şeyini yoluna koymuş insanların girebileceği bir yer olmaktan çıktı. Benim gibi öğrenci olup, çantasında Akbil taşıyıp, bir yandan vize sınavlarını düşünen, bir yandan da memleket meselelerini düşünen insanların parlamentoya girilebileceğinin ışığını yaktık. Ev hanımları beni kendi kızları gibi gördü, "İnşallah bizim yavrumuz da böyle olur" diye düşündüler. "AK Parti'li değilim ama kadın ve genç olduğunuz için gurur duydum" diyenler de oldu. Ailenin küçük kızı muamelesi gördüm, önyargıyla karşılaşmadım ve her kapıdan içeri girebildim.

Normalde kot tişört giyerim, rock da dinlerim

- Üniversite öğrencisisiniz. Milletvekili bir öğrenci kampüste, neler olacak?

- Hiçbir şey olmayacak. Okula gittiğimde bunu söylemeyeceğim. Farklı davranmayacağım, yine arkadaşlarımı gördüğüm zaman sarılıp, kahve içmeye gideceğiz, kız kıza dedikodu yapacağız. Tavrımdan tarzımdan vazgeçmeyeceğim. Hocalarıma saygıda asla kusur etmeyeceğim. Akbil'imle okula gideceğim yine...

- Aileniz nasıl karşıladı?

- Ailemde siyaset yapan kişi yok. Ben ilkim. Arkamdaki en büyük güç, annem, babam ve kardeşim. Onlar aktif siyaset yapmıyorlar ama söylemsel bazda içindeler. Hep AK Partili oldular... Öyle devam ediyor. Babam bir tek partiyle alakalı yerlerde, gece yarılarına kadar süren toplantıları anlayışla karşılıyordu. Destek oldular hep. Şu an Ankara'da tek yaşıyorum, İstanbul'da onlarla...

- Milletvekili Gaye Güler'i bir kenara bırakacak olursak, 26 yaşındaki Gaye neler yapar normal hayatında?

- Türkiye'deki standart bir genç kız ne yapıyorsa onları yapıyorum. Üniversiteden beri birlikte olduğum küçük bir arkadaş grubum var, sırdaşım olan. Onlarla kafelere gideriz, sinemaya gideriz, tiyatroyu çok severim. Konserlere gideriz zaman zaman. Yaz tatillerine çıkarız birlikte. Okumayı çok severim. Her gün belli bir kota koyarak okumaya gayret ediyorum.

- Ne okursunuz?

- İsim yapmış kitapları okurum ama piyasa romanlarını çok tercih etmiyorum. Çok satanlar listesindeyse o kitabı almam. Şu an elimde, George Orwell'ın Kitaplar ve Sigaralar kitabı var, Necip Mahfuz'un Kuştimur Kahvehanesi'i var. Orhan Pamuk'u çok severim. Kemal Tahir'e bayılırım. Refik Halit Karay'ı çok severim.


DUMAN DİNLERİM


- Müzikle aranız nasıl?

- Klasik Türk müziğini çok severim. Her şeyi dinleyebilirim jaz hariç. Ona ısınamadım. Rock da dinlerim. Duman grubunu severim.

- Hayranı olduğunuz oyuncular, isimler var mı?

- Genç kızlar odalarının duvarlarına poster asar ya, ben hiç o kızlardan olmadım.

- Çocuk, evlilik hayalleri olan bir genç kız mısınız?

- Bu işe biraz kader dairesinde bakıyorum ama gelinlik dergilerini karıştıran, düğün hayalleri kuran biri değilim. Böyle bir gündemim yok. Az duygusalım galiba... Öyle hayallerim olursa da ötelemem.

- Normalde böyle döpiyesler giymiyorsunuz sanırım...

- Hayır tabii ki. Kot tişört. Röportajdan sonra kotumu tişörtümü giyeceğim. Akşam Mısır Konsolosluğu'ndaki eyleme gideceğim. Daha önceden hazır olan geniş bir döpiyes gardırobum var. Normalde, gömlek, tişört, kot ve deri ceket giyerim.

- Meclise girdiğinizde size evin küçük kızı muamelesi yaparlar mı?

- Umarım yapmazlar! İşin şakası bir yana öyle bir şey olacağını sanmıyorum. Öyle bir kültürümüz yok. Öğreneceğimiz şeyler var büyüklerimizden ama gençler olarak ayrı bir tarzımız var onu da meclise yansıtacağız. Renkli bir meclis olacak öyle hissediyorum.

- Evet adaylar daha renkli sanki...

- Aynen. Roman aday, azınlıklardan adaylar, genç adaylar... Çeşitlilik şart. Türkiye tek tip bir toplumsal yapıdan oluşmuyor ki. Hepsinin temsiliyetini orada görmek lazım. Meclis böyle güçlü olur.

SİYASETLE İLGİLİ BİR KARİYER PLANIM OLAMAZ!

- Sizin kafanızda nasıl endişeler var şu an?

- Seçimden sonra kafamda tek bir şey var; ülkemizin akıbeti ne olacak? Şuna çok güveniyorum, AK Parti birinci parti olarak, lokomotif güç olarak önde. Oy oranımızda bir parça düşüş oldu ama lokomotif olma görevini hala milletimiz AK Parti'ye veriyor. Ülkemizi nasıl aydınlık bir istikbale çıkarabiliriz, olası krizleri nasıl atlatabiliriz, ekonomiye çok yansımadan, siyasi krizlere meylettirmeden, insanların moralini bozmadan, memleketi düzlüğe nasıl çıkarırız endişeleri yaşıyorum şu an.

- Bundan sonrasına dair nasıl planlarınız var?

- Hangi işi yaparsam yapayım, planlarım olmadı. İşin hakkını vereyim, çekildiğim zaman arkamdan eksik yaptı demesinler. Uzun uzadıya kariyer planları yapmıyorum. Siyaseti kariyer planlaması yapılacak bir nokta olarak görmüyorum. Siyaset nasip işidir, Allah takdir ederse, bazı kullarına yönetme ve karar alma yetisi bahşeder, bu şimdi benim, yarın başkası olur. Siyasetle ilgili bir kariyer planım olamaz. Bu koltuğun hakkını adaletli biçimde vermenin derdindeyim.

- En önemli kaygınız, başlığınız ne ülkeye dair? Kadın hakları mı, gençlik hakları mı, özgürlükler mi?

- Biraz düz bir insanım. Kategorize etmeyi sevmiyorum. Hiçbir konunun da diğerinden daha az önemli olduğunu düşünmüyorum. Kadın hakları önemlidir ama gençlik o kadar da değil gibi bir yaklaşımım yok. Her konu kendi bağlamında çok önemli. Böyle düşünmek ket vurduruyor siyasetçiye. Masamdaki konu neyse o önemlidir. Gençlik Kolları'nda yetişen bir genç olarak, Türkiye gençliğinin kendine meşru yollarla siyaset yapabileceği kanalları açması birinci kaygım.

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber