Altı üstü bir seçmenim, abartmaya gerek yok

Genel Seçimden Daha Önemli Bir Şey Var

Kaynak : Memurlar.Net - Özel
Haber Giriş : 22 Ekim 2015 17:44, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42
Altı üstü bir seçmenim, abartmaya gerek yok

Ömer Antalyalı

Bakın şimdi bir "cümle" yazacağım. "Cümle"yi okur okumaz bazıları yazının devamını daha büyük şevkle okuyacak. Bazıları ise nefretle okumayı bırakacak.

Olur ya belki böyle giriş yaptım diye acaba deyip hepsini okursunuz. Umudum bu. Çünkü söyleyeceklerim herkesi ilgilendiriyor.

"Cümle" şu: "Ak Partiye oy vereceğim."

Tam şu anda siyasi tercihlerinize göre küçümseme, öfke veya rahatlama, heyecan gibi duygular hissetmiş olmanız muhtemel. Mümkünse sabırla okumaya devam edin.

Devam ediyorsanız eğer, oy verme sebeplerimi söyleyip asıl konuya geçeyim. Kendimce çok basit 4 sebebim var:

1) 13 sene öncesi hala hafızamda. Ak Parti dışında oy verebileceğim yeni bir oluşum göremedim henüz.

2) Türkiye uluslar arası arenada hiç bu kadar itibar ve söz sahibi olmamıştı. Bize diş bileyen ülkelere bakıyorum da, baya baya patron ülkeler. Onlara kafa tutabilmek biraz da gururlandırmıyor değil. O ülkelerden pek haz etmediğimden olsa gerek, bizden kime saldırıyorlarsa, reflekslerim ona sahip çıkmamı söylüyor.

3) Erdoğan'ı delice seven mazlumlar var. Yaşlılar, gelir seviyesi düşük olanlar, eğitimsizler. Ak Parti'nin oy oranı en çok bu kesimlerde yüksek. "Onların iyiliği için Erdoğan gitmeli" edebiyatına kafam pek basmıyor. "Erdoğan onları kandırıyor" laflarını da anlamıyorum. Onların duygusal zekası yüksektir, onu biliyorum. Onlara iyilik yapıyorum edebiyatıyla vebal almak istemem.

4) İlginçtir başka ülkelerin mazlumları da Erdoğan'ı çok seviyor. İnsani yardımda, gayri safi milli hasılaya oranla dünya birincisiyiz. Acaba niye diye sorguluyorum. O mazlumların oyu da yok, niye onları da kandırsın ki diyorum. Onların da vebalini almak istemem. Bizim ülkemiz mazlumlara en fazla sahip çıkan ülke olmaya devam etsin isterim.

Hepsi bu. Hırsızlık, diktatörlük gibi gündemlerim yok. Ya da Büyük Türkiye, güçlü ekonomi, hedef 2023 gibi söylemler de gündemimde değil. Gördüğünüz üzere gayet yüzeysel düşünen, olayların iç yüzünü göremeyen bir seçmenim. Cidden göremiyorum. Gördüğünü söyleyenleri saatlerce dinliyorum, haberleri takip ediyorum, yine göremiyorum.

Erdoğan;

Yezid mi? Diktatör mü? Hırsız mı?

Veya

Büyük önder mi? Kusursuz lider mi? Olmazsa ne oluruz mu?

Bunların hiçbirini göremiyorum.

***

Üniversitede psikoloji dersleri veren bir öğretim üyesi olarak halime bir bakın. Oldukça yetersizim. "Gerçekleri" göremiyorum.

Halbuki çevremdekilerin zihni çok net. Her şey berrak.

Dersimi dinleyince birikimime hayran olan öğrencilerim var. Bazen oluyor, bir öğrencim siyasi tutumumu keşfediyor. Bir an onun gözünde beyinsiz bir adama döndüğümü gözlemliyorum, ya da bir başka öğrencimin gözünde çok daha hayran olunası bir adam. Düşünebiliyor musunuz tabloyu. Beyin, o zamana kadar benimle ilgili biriktirdiği onca bilgiyi bir kenara atıp, siyasi tutumuma göre yepyeni bir tanımlama yapıyor.

Neden böyle diye soruyorum? Çünkü toplum kutuplaşmış. Nasıl kutuplaşmış diye soracağım ama işin o tarafı pek de önemsenmiyor. Asıl ilgi toplumu kimin kutuplaştırdığına.

Tamam onu soralım. Kim kutuplaştırmış? Soruyorum, tak diye cevap geliyor. Tabi herkes muhalefet ettiği cenahı işaret ediyor. Yani cevaplar farklı. Bense o kadar dinliyorum, yine de şu toplumu kimin veya kimlerin kutuplaştırdığı "gerçeği"ni dahi göremiyorum.

***

Şu "gerçekler" konusunu biraz açalım.

Yıllardır "algı" ve "algı yönetimi" anlatan biri olarak o kadar söz söyleme hakkım olsun.

"Gerçek" ile "algı" arasında, iki insan arasındaki bir ilişkide bile muazzam fark olur. Şöyle bir düşünün, sizi hayatta her şeyinizle dört dörtlük anlayabilen kaç insan sayabilirsiniz. Hep yanlış anlaşıldığınızdan yakınmaz mısınız? Sizin gerçekliğiniz ile, başkalarının sizinle ilgili tanımlamaları ne kadar uyumlu?

Düşünün ki bunu hemen dibinizdeki dokunabildiğiniz insanlarla yaşıyorsunuz. Sürekli beraber olduğunuz insanlarla.

Ama aynı biz, koca bir ülkenin siyasi analizini tüm gerçekliğiyle yaptığımızı sanabiliyoruz. Başkentimizde bomba patlıyor. Hiç tereddütsüz, ya hemen o anda faili tespit ediyoruz, ya da faili işaret eden aktörlerin söylemlerine inanıyoruz.

***

Türkiye gibi cazip bir ülkede aktörlere bir bakın.

Sadece siyasi partiler gelmesin aklınıza.

Sermaye sahipleri de gelsin.

Bürokrasi de gelsin.

Asker de gelsin.

Basın da gelsin.

Yabancı devletler de gelsin.

Taşeronluk yapan PKK ve FETÖ de gelsin.

Uzatmaya gerek yok, aklınıza gelebilecek tüm çıkar grupları gelsin.

Güç dengelerini bir düşünün. Bu güçlerin kullanılabilecekleri araçları da düşünün.

Doğal olarak bu kadar aktörün "gerçek"leri kendi hedefleri doğrultusunda saptırmaya çalışmasını bekleriz. Peki böyle bir ortamda, "gerçekleri" tüm gerçekliğiyle bildiğini söylemek biraz fazla iddialı olmuyor mu? Bunu her kesim için söylüyorum.

***

Kendimce bu ülkenin her kesimiyle medeni ilişki kurabiliyorum ve sevebiliyorum. Beynini kullanması unutturulmuş FETÖ üyelerini saymazsak, hemen her ideolojinin insanıyla oturup dertleşebiliyorum. Yemek yiyip, şakalaşabiliyorum.

Bakın size bir gerçeği söyleyeyim; mecliste Ak Partili vekil ile CHP'li vekil oturup yemek yiyor, muhabbet ediyor. Alın size gerçek.

Lütfen gidin oy verin. Ama abartmayın. Bir parti tertemiz, diğeri de tam bir pislik gibi uçurumlar yok. Elbette fikir ayrılıkları olacak ama bırakın ayrılıklar fikir düzeyinde kalsın.

Ak Parti ne tapılası, ne de yerin dibine sokulası bir partidir. Ak Partinin yerin dibine sokulduğu konularda mevcut muhalefetin muhteşem kurtarıcı gibi algılanması da biraz tarih bilmezlik olur.

***

Niye yazının girişinde siyasi parti tercihimi söyledim? Maksat okurların zihinlerini, "bu siyasi yazının sahibi acaba neci?" sorularıyla meşgul etmemek.

Fakat bu benim için gayet küçük bir mevzu ve bunu beyan etmek benim ilişkilerimi olumlu veya olumsuz yönde etkilememeli. Altı üstü bir seçmenim. Kendimce doğru bildiğim tercihi yapacağım, çevremdekilere de doğru bildiğimi anlatacağım hepsi bu. Peki ben bunu yaparken niye kalp kırayım veya niye kalbim kırılsın?

Sonra uzunca bir zaman seçim yok. Fakat ben sevdiklerimle her gün beraberim ve birlikte bir hayat yaşıyoruz. Başka başka pek çok gündelik paylaşımlarımız var. Asıl mutluluklarımız da, heyecanlarımız da, üzüntülerimiz de onlarla. Etki alanımda onlar var. Hayatlarına dokunabildiklerim var.

Diyelim ki ülke felakete gidiyor. O dibimizdeki sevdiklerimizle omuz omuza verip altından kalkacağız. Ya da mutlulukları birlikte yaşayacağız. Meclise girecek hiçbir partiden hiçbir vekil, yanı başımdaki sevdiklerimden daha değerli değil.

***

Bakın size bir "gerçek" daha söyleyeyim. Geçtiğimiz haftalarda dersine girdiğim bir öğrencim vefat etti. Gencecikti. Hepimiz için hayat durdu. Öğrencilerimizle bir otobüse doluştuk ve İzmir'e cenazeye gittik. Otobüstekilerin ideolojisini bilmiyorum. Vefat eden öğrenciminkini de bilmiyorum. Ama şunu biliyorum, o an hepimizin aynı yeri acıyordu ve hepimiz birbirimize yaslanıyorduk.

Tarihin bir diliminde yaşayan 7 milyardan biriyiz. Dediğim gibi, abartmaya lüzum yok.

İdeolojinizin sorumluluklarını yerine getirin. Çatışmanız gerekiyorsa çatışın. Ama lütfen ölürüz, biteriz, mahvoluruz hesabı yapıp ahlakınızı yitirmeyin.

Lütfen hiç değilse kendinize bari "olayları çok iyi okuduğunuzu" ve "tüm gerçekleri bildiğinizi" söylemeyin. Güdülürsünüz. Güdülmeyin.

Sırf sizinle benzer şeyler söylüyor diye, algılarınızla oynamaya çalışan aktörlerden birini seçip, kendinizi o kanala teslim etmeyin. Bütün büyük aktörler hesap yapar ve kirlidir.

Ya siyasete soyunup adamakıllı tamamen içine girin, ya da biraz tereddütlü ve bir adım geride durun. Ama lütfen masum ve temiz niyetlerinizle, aktörlerin kirli savaşında şövalyeliğe soyunmayın.

Sorumluluk olarak bildiklerinizi yerine getirin. İnsan olmanın gereğidir. Allah büyük. Bunu da unutmayın.

***

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber