2002 Yılı ve Bir Müsteşarın Sonu

2002 yılında, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Müsteşarlığını yürüten Sayın Hamit Ayanoğlu, çıkarılan görevde yükselme yönemeliklerine uymayarak bir çok personeli şef ve şube müdürü yapmıştı. 2002 yılında yayımladığımız haberlerde, yapılan işlemin çok yanlış olduğunu ve işleme imza atan bürokratların daha sonra sorumluluktan kurtulamayacağını belirtmiştik. Yıl 2007... Sayın Hamit Ayanoğlu hakkındaki karar Yargıtay Ceza Genel Kurulu tarafından onaylanarak kesinleşmiştir. Detaylar için başlığa tıklayınız.

Kaynak : Anadolu Ajansı
Haber Giriş : 28 Şubat 2007 10:57, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42

Yargıtay Ceza Genel Kurulu, bakanların, ceza yargılaması yönünden siyasi dokunulmazlıktan yararlanmalarının verdiği cesaret ve buyuruculuk yetkisiyle bir takım işlemleri, müsteşarlar ve diğer alt görevlerde bulunan kişilere yaptırmaları nedeniyle ?müsteşarların adeta bakan nam ve hesabına yargılanan kişiler konumuna geldiklerini vurguladı.

Eski Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Müsteşarı Hamit Ayanoğlu, müsteşarlığı döneminde yaptığı bazı atamalar nedeniyle Yargıtay 4. Ceza Dairesi'nde yargılandı.

Ayanoğlu savunmasında, gerçekleştirilen bütün atamalarda dönemin Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp'in bilgisi ve talimatı olduğunu, Bakan Gökalp'in atamalara ilişkin yazısı bulunduğunu belirtti.

4. Ceza Dairesi, Ayanoğlu'na ?görevde yetkiyi kötüye kullanmak? suçundan bin 916 YTL adli para cezası ve 5 ay 12 gün süreyle memuriyetten men cezası vererek, cezaları erteledi.

Eski Müsteşar Ayanoğlu'nun kararı temyiz etmesi üzerine, dosya Yargıtay Ceza Genel Kuruluna geldi. Kurul, müsteşar Ayanoğlu'nun temyiz istemini reddederek, 4. Ceza Dairesi'nin kararını onadı.

?BİLİNÇLİ ONAY...?

Genel Kurulun kararında, Ayanoğlu'nun müsteşar olarak görev yaptığı dönemde, ?yasa ve yönetmeliklere aykırı hazırlanan atama önerilerine paraf koyarak bilinçli tarzda onay verdiği, bu suretle görevde yetkisini kötüye kullandığı?na işaret edildi.

Anayasa'nın 2. maddesine göre, Türkiye Cumhuriyeti'nin ?demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti? olduğu anımsatılan kararda, bu maddede yer alan ve devlete hakim olan ilkelerden birisi olan ?demokratik hukuk devleti? ilkesinin ?hukuka bağlı, istikrarlı bir özgürlük rejimini? ifade ettiği vurgulandı.

Bu ilkenin doğal sonucunun, ?devletin tüm etkinliklerinde hukukun egemen olması ve hukuk kurallarına uygun davranılması? olduğuna dikkat çekilen kararda, yine Anayasa'nın 137. maddesi uyarınca, konusu suç teşkil eden yasaya aykırı emirlerin yerine getirilmesinin, hukuki sorumluluğu ortadan kaldırmadığı ifade edildi.

?BAKANLAR İÇİN DAVA ZAMANAŞIMI DURDURULMALI?

Müsteşarın, bakanın emirlerini yerine getirdiğine ve eyleminde görevde yetkiyi kötüye kullanma kastı olmadığına ilişkin savunmasının, ?hukuken itibar edilebilir niteliğe dönüşmediği? belirtilen kararda, şu tespitler yapıldı:

?Bakanların, ceza yargılaması yönünden siyasi dokunulmazlıktan yararlanmalarının verdiği cesaret ve buyuruculuk yetkisiyle yasaya veya mahkeme kararlarına aykırı dahi olsa bir takım işlemleri, müsteşarlar ve diğer alt görevlerde bulunan kişilere yaptırmaları nedeniyle somut olayda da olduğu gibi, müsteşarlar adeta bakan nam ve hesabına yargılanan kişiler konumuna gelmektedir.

Sonuçta bu kimselerin mahkumiyetleri, bakanlardan kaynaklanan yasaya aykırı işlemler yönünden, caydırıcılıktan uzak, adaletsiz bir durum yaratmaktadır.

Bu adaletsizliğin giderilebilmesi bakımından dokunulmazlıktan yararlanan siyasi sorumlular hakkında da suç tarihi ve uygulanacak yasa nazara almak suretiyle gerek 765 sayılı TCK'nın 107. maddesi, gerekse 5237 sayılı TCK'nın 67. maddesi uyarınca, merciden karar talep edilerek, işlemeye başlayan dava zamanaşımı durdurulmalıdır. Böylece, kendilerine dokunulmazlık sağlayan siyasi kimlikleri yönetimince sona erdirildiğinde haklarında kamu davası açılmasının yolu açılıp, hukuka aykırı bu ayrıcalıktan yararlanma cesareti ortadan kalkacaktır.?

MÜSTEŞARIN HUKUKİ SORUMLULUĞU

Kararda, demokratik hukuk devleti ilkesinin gerçek anlamda uygulanabilmesi için, soruşturma ve kovuşturma makamlarının, siyasi dokunulmazlıktan yararlanan bakanların yasaya aykırı işlemleri nedeniyle haklarında kamu davası açılmasını sağlayacak yasal işlemleri yapmalarının yasal bir zorunluluk olduğunun unutulmaması gerektiği kaydedildi.

Bakanın, siyasi konumunun sağladığı dokunulmazlık nedeniyle suç teşkil eden bu atamalardan dolayı yargılanmamış olmasının, yasaya aykırı işlemleri hukuka uygun hale getirmeyeceği ifade edilen kararda, bu durumun sanığın (müsteşar) bu işlemlerdeki hukuki sorumluluğunu da ortadan kaldırmayacağı vurgulandı.

Sanığın, kişisel sorumluluğuyla gerçekleştirdiği eylemlerin, suç tarihinde yürürlükte bulunan 765 sayılı TCK'nın 240. maddesinde öngörülen ?görevde yetkiyi kötüye kullanma? suçunu oluşturduğu vurgulanan kararda, sanığın görevi gereğince tanınmış yetkisini yasaya aykırı olarak amaç dışında kullanması nedeniyle kamunun zarara uğraması, bir yandan da yasaya aykırı atamaları yapılan kişilere haksız kazanç sağlanması karşısında eyleminin, yeni TCK'ya göre de ?görevde yetkiyi kötüye kullanma? suçunu oluşturduğu belirtildi.

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber