Erdoğan'a iki bilezik veren küçük kız yıllar sonra Ardeşen'de karşısına çıktı

Kaynak : Hürriyet
Haber Giriş : 19 Mart 2007 16:17, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42

27 Mart 1994'te belediye seçimlerinin hemen öncesi. Ortalık toz duman. Kamuoyu araştırmalarına göre SHP adayı Zülfü Livaneli, İstanbul belediye başkanlığı seçimini alıp götürmüş, hatta bürokratlarını da belirlemeye başlamıştı.

Refah Partisi adayı Recep Tayyip Erdoğan'ın durumu bir hayli farklıydı diğerlerinden. Farklı olduğunu gösteren örnekler hiç de az değildi. Kasımpaşa sokaklarında doğup büyümüştü, büyükşehir belediye başkanlığı için sokak sokak, semt semt İstanbul'u geziyordu.

Bu gezilerin birinde, yedi sekiz yaşlarındaki küçük bir kız çocuğu yaklaşmıştı yanına. "Bunları annem gönderdi, seçildikten sonra sakın bizi unutmasın dedi" kelimelerini belli belirsiz fısıldadıktan sonra küçük avuçlarında sımsıkı tuttuğu iki bileziği uzatmıştı. Herkes şaşkın şaşkın ona bakarken bu kez de kendi incecik kolundaki oyuncak bileziği çıkarıp uzatmıştı. Erdoğan'ın gözleri dolmuş ve bir şey söylemesine fırsat kalmadan küçük kız kalabalığın arasına karışıp kayboluvermişti.

Erdoğan, yıllar sonra Pınarhisar Cezaevi'nde siyasi geleceğine dair hesaplar yaparken en çok bu küçük kız çocuğunu düşünmüştü. Sorumluluksa asıl o küçük kız çocuğuna ve onun gibilere karşı sorumluydu. Siyaset ise asıl o küçük kız çocuğu ve onun gibiler için yapılmalıydı.

Çok istediği halde bir daha görememişti. Hapishane günleri bitip AKP'yi kurduktan sonra seçim gezileri başlayacak ve bu hercümerç ortasında Erdoğan bu küçük kız çocuğunu zihninin arkalarında bir yere itmek zorunda kalacaktı. Rize'nin güzelim ilçelerinden biri olan Ardeşen'e yolu düşene kadar (...) Kendisini bekleyen kalabalığın arasında ilk gözüne çarpan o küçük kız çocuğuydu. Artık küçük değildi elbette, aradan geçen yedi sekiz yılda büyüyüp serpilmiş neredeyse bir genç kız olmuştu. Başörtülüydü.

Erdoğan göz göze gelir gelmez tanımıştı yıllar önce kendisine bilezikleri uzatan o mahcup gözleri. Adını bile bilmediği kıza yaklaşarak, "Sen bana İstanbul'da bileziğini veren kız değil misin" diye sormuş, kalabalığın şaşkın bakışları arasında da kızı kucaklayıp bağrına basmıştı.

O küçük kız çocuğunun annesinin, babasının ve onlar gibilerin oyları iktidara getirmişti Recep Tayyip Erdoğan ve AKP'yi. O oylarla hükümeti kurmuş, başbakan olmuştu. Cumhurbaşkanlığına aday olacaksa şayet, o küçük kız çocuğunun annesinin, babasının ve onlara benzeyen insanların desteğini arkasında hissettiği için aday olacaktı.

Biri Çankaya'da doğdu diğeri Çankaya'ya yürüyor

Gazeteci Sefa Kaplan'ın, "Geleceği Etkileyecek Siyasi Liderler" serisinden Recep Tayyip Erdoğan ve Mehmet Ağar biyografileri, Doğan Kitap'tan yayımlandı. Erdoğan'ın hikayesinin zaman zaman Yeşilçam filmlerine taş çıkartacak pek çok özelliği olduğunu, çoğu zaman da "Cumhuriyet'in hakikaten fazilet" olduğunu gözler önüne serdiğini belirten Kaplan, "Yoksa Kasımpaşa'da doğan, okul dönüşü annesinin ısıttığı bayat simitleri satan, top oynadığı anlaşılmasın diye ayakkabılarını kömürlükte saklayan kişi nasıl başbakanlığa kadar yükselebilir

ve cumhurbaşkanlığının eşiğine gelebilirdi ki" diyor. Mehmet Ağar'la ilgili kitabında ise Ağar'ın küllerinden yeniden doğduğunu belirtiyor: "Bu kitap Mehmet Ağar'ı anlatırken, yakın Türkiye tarihinin bir panoramasını da getiriyor gündeme. O panoramanın hemen her sahnesine Mehmet Ağar'ın görüntüsü yansıyor. Türkiye'nin şu kritik yıllarına o görüntünün yansıyıp yansımayacağını ise hep birlikte göreceğiz. Mehmet Ağar sadece Kürt sorununu çözüp kanı durdursa bile tarihe geçecek. Yoksa hep birlikte tarihin altında kalacağız gibi görünüyor."

KÖŞKDE DOĞAN MEHMET AĞAR'A FIRST LADY ALTIN TAKTI

Hakikaten de Oliver Stone'un ünlü Doğum Günü 4 Temmuz filmine nazire yapar gibi gelişmişti her şey. Cumhuriyet'in ilanının 28. yıldönümüydü. Ayrıca DP'nin de ilk Cumhuriyet Bayramı. Çankaya Köşkü'nün genç koruma müdürünün lojmanında, 1951 yılının 29 Ekim'ini 30 Ekim'e bağlayan gece müthiş bir telaş göze çarpıyordu (...) Koruma Müdürü Zülfü Bey'i de hayli yoran Cumhuriyet Bayramı törenlerinin coşkusu değildi telaşın sebebi. En azından sadece o değildi (...) Reşide Bayar, "first lady" olarak konuklarıyla tek tek ilgileniyor, hiçbir şeyin aksamaması için özel itina gösteriyordu. Bir yandan da aklı Celal Bey'in (Bayar) hemen omuz hizasında duran koruma müdürü Zülfü Ağar ve onun genç karısı Mualla'daydı. Genç kadının karnı burnundaydı ve doğurması an meselesiydi (...) Çankaya Köşkü'nde gerçekleşen doğum, Çankaya Köşkü'ne doğru bir yolculuğun ilk adımıydı belki de...

Mualla Hanım cumhurbaşkanının eşini karşısında görünce lohusa yatağından doğrulmaya çalışmış, Reşide Hanım ise bir el hareketiyle mani olmuştu buna. Reşide Hanım daha sonra annesinin kucağında uyuyan Mehmet Ağar'a yaklaşıp dudağında belli belirsiz dualarla bir cumhuriyet altını takmıştı kundağın göğüs kısmına gelecek şekilde. Mehmet Ağar annesinin o altını çeyiz sandığından hiç ayırmadığını söyleyecekti yıllar sonra, bu satırların yazarına.

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber