'Bize yakın öğretmenleri müdür yapalım' yaklaşımının getirdiği felaket

Ak Parti, iktidara geldiğinden bu yana yaşanan en büyük sıkıntılardan birisi "Bize yakın kişilerin yönetime atanması" yaklaşımı olmuştur. 2003 yılında yapmış olduğumuz ilk değerlendirmelerde; genel müdür, daire başkanı ve müsteşar gibi unvanlara yapılacak atamaların siyasi iktidarlarca belirlenmesinin normal olduğunu ancak daha alt düzeydeki yöneticilik makamlarının objektif kriterlerle belirlenmesi gerektiğini belirtmiştik. Bugün Milli Eğitim Bakanlığı özelinde bir değerlendirme yayımlıyoruz....

Kaynak : Memurlar.Net
Haber Giriş : 12 Mayıs 2009 02:24, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42

Milli Eğitim Bakanlığı 2003 yılı başından bu yana okullara yönetici atamasıyla uğraşmaktadır. Ancak aradan geçen süreye rağmen hala okullara yönetici ataması yapılamamıştır. Üstelik bugüne kadar, mahkeme kararları çerçevesinde 35 bine yakın eğitim kurumu yöneticinin ataması da iptal edilmiştir.

Yapılan yönetmelik değişiklikleri, açılan davalar, yürürlüğü durdurulan maddeler ve iptal olan atamalardan geriye neler kaldığını aklı selim ile düşündüğümüzde karşımıza çok ürkütücü bir tablo ortaya çıkmaktadır.

1- ENERJİ BOŞ YERE HARCANDI

2003 yılı başından bu yana, yani tam 6 yıldır, okullara yönetici ataması ile uğraşılmaktadır. Hem bakanlık bürokrasisinin hem sendikaların enerjisi boş yere ve gereksiz bir şekilde tüketilmiştir. Bu derece büyük bir enerji çok daha önemli uygulamalara yönlendirilebilirdi. Örneğin, adil bir şekilde atanan okul müdüründen, yıl sonunda neyi başardığının, ne gibi bir farkındalık yarattığının hesabı sorulabilir, buna ilişkin sendikalarla birlikte objektif kriterler tespit edilebilirdi.

Zaten önemli olan sistem kurulmasıydı. "Bana yakın olan kişilerin atanmasına" yönelik bir düzenleme sistem değildir. Sistem, sonraki yıllara örnek olabilecek türden uygulamalardır. Örneğin merkezi memur ataması bir sistemdir. Bülent Ecevit döneminde getirilmiştir ve hala devam etmektedir. Herke bu uygulamayı hayırla yadetmektedir. Burada da, gelecek dönemlere örnek olabilecek güzel ve objektif bir uygulama getirilmesi, akabinde de başarıya ilişkin kriter tespiti bir sistem örneğidir.

2- EN ÇOK DA SİYASİ İKTİDARA YAKIN ÖĞRETMENLER VE SENDİKALAR YIPRANDI

Geçen 6 yıla bakıldığında, başkan veya yönetim kurulu üyesi olmanın getirdiği bazı imkanlar olsa da en çok yıpranan kesim, kendini siyasi iktidara yakın gören öğretmen ve sivil toplum örgütleri olmuştur. Zira dürüstlükleri yıpranmıştır, adalet iddiaları boşa çıkmıştır. 'Mülakat'tır, 'takdir'dir gibi hep uygulamaları kendine döndüren çalışmalar bu kişilerden bilinmiştir. Bu kişiler, mevki makam peşinde koşan insanlar olarak görülmeye başlanmıştır.

Diğer taraftan, çevresinde sevilir ve sayılır nice öğretmen arakadaş; bu dönemde kapıları aşındırdığı, kapılarda beklediği veya bekletildiği için vicdanları yıpranmış ve kirlenmiştir. Siyasi iktidar mensuplarının olayın biraz da bu yönüne bakması ve nice örnek gösterilen şahısların bu süreçte kişiliklerinin yıprandığının farkında olması gerekmektedir.

Oysaki eğitim kurumlarına adil bir yönetici atama düzenlemesi yapılmış olsaydı, bu öğretmenler de enerjilerini çok farklı alanlar da yoğunlaştırabilecek, çevrelerinde siyasi iktidarın yerel birimlerinin çevresinde vakit geçirmeyecekti.

3- ŞARTLARI TAŞIMIYORSA NEDEN ATANSIN

Bir makama, "bize yakın olanın atanması" yönündeki yaklaşım kadar yanlış bir yaklaşım bulunmamaktadır. Zira atayacağımız kişi, bir şekilde siyasi iktidardan bazılarına yakın olmakla birlikte, ehliyet ve liyakat açısından işe ne kadar yakındır. Asıl önemli olan detay budur. Herkesin de çevresinden göreceği üzere, atananların tümü siyasi iktidara yakın kişiler değildir.

Oysaki objektif kriterler tespit edilmeli ve atama buna göre yapılmalıdır. Objektif kriter örneğin sınav olarak tespit edildiğinde, sınavdan yeterli puanı alamayan "bize yakın bir kişinin" zaten atanmaması gerekmektedir. Adil olan yaklaşım da budur. Şayet bu adil yaklaşım benimsenmiş olsaydı, siyasi iktidara yakın kişiler de yakın olmayan kişiler de kendi çabaları ve becerileri sonucunda atanmış olacak ve hiç sorun olmayacaktı. Böylece de tüm eğitim camiası ana işiyle ilgilenecekti.

SONUÇ VE DEĞERLENDİRME

Gelinen süreçte hala objektif kriter tespitinin ne gibi bir yararı olacağını öngöremeyen çok sayıda MEB bürokratı, öğretmen ve sendika bulunmaktadır. Ancak makamları sadece kendimizin veya bize yakın kişilerin önümüzü açmak için kullanmak bir çözüm değildir. Türkiye'nin ve bu ülkenin yararını düşünmek gerekmektedir. Tek başına bir Ali'nin bir okula müdür olarak atanmasının ne eğitime ne de Ali'nin mensup olduğu siyasi camiaya bir katkısı olmayacaktır. Ancak objektif kriterlerin belirlendiği bir atama sisteminin ve bunu müteakiben kurulacak bir okul başarı kıstasının hem Ali'ye hem de bu ülkeye bir katkısı olacaktır.

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber