Mali kural 2012'ye sarkabilir

Kaynak : Anadolu Ajansı
Haber Giriş : 11 Ağustos 2010 11:13, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42

Hükümetin uzun çalışmalar sonucunda hazırladığı Mali Kural Yasa Tasarısı'ndaki bütçe açığının GSYH'ya oranı hedefinin yüzde 1'den yüzde 3'e çekilmesi talep edilirken, uygulamanın 2012 yılına kalabileceği belirtiliyor.

Türkiye'nin uzun dönemli perspektifini ortaya koyan, iki ana bileşenden oluşan "mali kural" ile yıllık büyümenin yüzde 5, genel bütçe açığının ise Gayri Safi Yurtiçi Hasıla'ya (GSYH) oranı yüzde 1 olarak belirlenmişti.


Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün, Mali Kural konusundaki taahhütten vazgeçilmediğini söyledi.

Nihat Ergün, ekonomi gazetecileriyle bir araya geldiği sohbet toplantısında, Türkiye'nin şu anda yazılı olmayan bir Mali Kural uyguladığını, bütçe kanununun da bir yönüyle Mali Kural olduğunu belirtti.

Ergün, hükümetin bir kanun çıkarttığını ve ''makro dengelerim budur, bütçe açığım bu kadar olacak, bu kadar borçlanacağım, şu kadar yatırım yapacağım, şu kadar personel giderim olacak, şu kadar vergi geliri bekliyorum'' dediğini dile getirerek, bu konuda kendilerinin mümkün olduğunca bütçe disiplinine uyan bir iktidar olduklarını anlattı.

Hatta bu bütçeden pozitif sapmalar olduğunu, sadece ekonomik kriz zamanında bütçe açıkları ve vergi tahsilatı açısından bir negatif sapmadan söz edilebileceğini ifade eden Ergün, genel bütçe performansında 7-8 yıl boyunca pozitif sapmalar olduğunu vurguladı.

Bakan Ergün, hükümetin Mali Kural ile makroekonomik dengeleri koruma açısından iradesini gösterdiğini belirterek, şunları kaydetti:

''Mali Kural çift dikiş olacaktı. Bu iradeyi bir kere daha pekiştiren, çift dikiş anlamına gelen bir husus olacaktı ve hükümet gelecek yıllara dair de bir taahhütte bulunacaktı. Bu katı bir taahhüt değil zaten, esnek bir taahhüt. Yani büyüme rakamlarımız yüzde 5'in üzerinde olursa tavrınız farklı oluyor. Yüzde 5'in altında kalırsa tavrınız farklı oluyor. Ona göre harcamalarınızı, açıklarınızı ayarlayabiliyorsunuz. Yani burada Mali Kuralla ilgili belki biraz daha tartışma imkanı olacaktır ya da değişik kesimlere Mali Kuralın nasıl bir rol oynayacağını anlatma imkanı olacaktır.

2011 yılı için Mali Kural söz konusu olamayacak. 2011 yılı bütçesi uygulamaları buna göre oluşamayacak. 2012 yılı için oluşacak. Ama Mali Kural konusundaki taahhütten vazgeçilmiş değil. Mali Kuralla biz Ekonomi Koordinasyon Kurulu'nda (EKK) diğer kesimlerden gelen görüşler çerçevesinde analiz ettik, formüller, değişik simülasyonlar, en kötü ve en iyi senaryolar altında nasıl sonuçlar elde edilebileceği konusunda çalışmalar yaptık. Meslek kuruluşlarından, kredi derecelendirme kuruluşlarından, IMF'den, Dünya Bankası'ndan, Türkiye'deki odalardan borsalardan, derneklerden hepsinden gelmiş olan görüşler istikametinde Türkiye gerçeklerine uygun bir formülün ne olabileceğine dair analizler yapıldı. Bu analizler sonucunda ortaya çıkan formül üzerinde çalışılması Türkiye gerçeklerine uygun bir formül olacağı konuşuldu.''

Mali Kuralın TBMM'ye haziran ayı sonuna kadar gelme konusunun biraz ''aniden ortaya çıkan'' bir konu olduğunu dile getiren Ergün, konu Bakanlar Kurulu'na geldiğinde, ''evet bu önemli bir şey, bir taahhütte bulunuyoruz. Bir kanun çıkartıyoruz. Hükümet kendisini bağlayan bir kanun çıkartıyor. Dolayısıyla bu formülü biraz daha tartışalım ve ondan sonra bu konudaki adımımızı atalım'' görüşünün hakim olduğunu, yoksa hükümetin bundan vazgeçme noktasında olmadığını ifade etti.

Nihat Ergün, ''Bakanlar Kurulu'ndaki sunuşta formülün yeterli esnekliğe sahip olup olmadığı konusunda yatırımcı bakanlıklar özellikle biraz daha farklı değerlendirme yaptılar. Bu nedenle de konunun onlar açısından da tartışılması ve olgunlaştırılması gündeme geldi'' diyerek, Mali Kuralın dolayısıyla ekim ayına kaldığını belirtti.

Bu formülün yeterli esnekliği sağlayıp sağlamadığı konusunda yatırımcı bakanlıkların bazı tereddütleri olduğuna vurgu yapan Ergün, şunları kaydetti:

''Şimdi biz yüzde 5'in üzerinde bir büyüme yakaladığımız zaman bunun, ortaya çıkan milli gelirin üçte biri kadar bir bölümünü tasarruf edeceğiz, geri kalanını harcayacağız. Bunun altında bir büyüme ortaya çıktığı zaman harcamalarımızı artıracağız. Bütçe açığını artıracağız. Öbür taraftan bütçe açığını azaltacak bir tasarruf yapacağız. Tasarrufu ne zaman yapacağız? Büyüme rakamı bizim çıtamızın üstüne çıktığı zaman yapacağız. Bütçe açığını ne zaman yapacağız? Büyüme rakamı bizim çıtamızın altında kaldığı zaman yapacağız. Aslında bu bize bir esneklik sağlıyor.

Misal olsun diye söyleyeyim; bu formül bize İstanbul Boğazı'ndaki ikinci tüp geçitle alakalı yurt dışı borçlanmamıza ne kadar izin verecek? Bununla alakalı borçlanma limitimiz bu formülün içinde nasıl yer bulacak? Bulamayacak mı? Bulamayacaksa biz bu işi yapamayacak mıyız? Bunun gibi yatırımcı bakanlıklar kendileri açısından bu formülün bu esneklikleri içerip içermediğini daha net bir biçimde görmek istiyorlar ve görecekler. Formül bu esneklikleri sağlayan bir formül. Bu formül bize yatırımcı bakanlıkların da ihtiyaçlarını karşılayacak bir esneklik sunuyor. Bunun üzerinde çalışıyoruz.''

Türkiye'nin yüzde 5'in üzerinde büyümesi gerektiğini belirten Ergün, Türkiye'nin orta vadede işsizlik sorununu daha makul bir seviyeye çekebilmesi için yüzde 7'nin üzerinde bir büyümeye ihtiyacı olduğunu dile getirdi.

Ergün, Bakanlar Kurulu'nda hiç kimsenin ''Bir Mali Kurala ihtiyaç yoktur, her işimiz düzgündür, bundan sonrasına dair de yeni prensipler icat etmenin lüzumu olmamıştır'' gibi bir fikri savunmadığını kaydetti.

-''KOSGEB'İ 81 İLDE ÖRGÜTLENEN BİR YAPIYA DÖNÜŞTÜRDÜK''-

Nihat Ergün, Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı'nda (KOSGEB), mevcut görevlere göre bir örgütlenme ve personel yapısına ihtiyaç olduğunu bildirerek, KOSGEB'i 81 ilde örgütlenen bir yapıya dönüştürdüklerini ifade etti.

KOSGEB'in 17 ildeki müdürlerinin atamasını müzakere ettiklerini ve böylece KOSGEB'in örgütlendiği il sayısının 50'yi geçtiğini dile getiren Ergün, 81 ilin tamamında KOSGEB'in örgütleneceğini ve Kalkınma Ajanslarıyla da işbirliği protokolü yaptıklarını, Kalkınma Ajansındaki uzmanların da KOSGEB ile birlikte çalışacaklarını anlattı.

Bakan Ergün, KOSGEB'de çağrı merkezi açılışını bu hafta yapacaklarını ifade ederek, bütün KOBİ'lerin 7 gün 24 saat bu çağrı merkezinden yararlanabileceklerini, çağrı merkezinde çalışanların KOBİ'ler ve KOSGEB konusunda eğitim aldıklarını, hatta çağrı merkezini aramak suretiyle bunlardan bir iki tanesini de kendisinin denediğini anlattı.

KOSGEB bütçesini performansına göre artıracaklarını, daha nitelikli programlar uygulamaya başladıklarını belirten Ergün, ''Sivil toplum örgüt projeleri de destek görecek. Hatta Trabzon'da esnaf odaları ortak tedarik şirketi oluşturmuşlar. Bu tedarik şirketine bakkalları ortak ediyorlar. Rafından, tabelasına, kıyafetine, ürünlerine varana kadar yeni bir şekil kazanıyorlar. O tedarik şirketine ortak olan bakkallarda bir yıl içerisinde cirolarında yüzde 30 artış olduğu da tespit edildi. Bu tür organizasyonlara biz destek veriyoruz'' dedi.

Nihat Ergün, 2009 yılının ortasına kadar KOSGEB veri tabanına kayıtlı 30-40 bin firma olduğunu, ancak 2009 yılının ortasından itibaren KOSGEB veri tabanına kayıtlı işletme sayısının 400 bini geçtiğini bildirdi.

Önümüzdeki hafta Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) ve KOSGEB'in birlikte kendilerine geleceklerini ve KOBİ piyasalarıyla alakalı bir sunum yapacaklarını dile getiren Ergün, kendilerinin de KOBİ'lerin bu piyasadan yararlanmalarını istediklerini ve onlara göre bir sistem kurulmasını istediklerini kaydetti.

-İSO BAŞKANI'NIN BAKAN BABACAN'A MEKTUBU...

Bir gazetecinin, ''İstanbul Sanayi Odası (İSO) Yönetim Kurulu Başkanı Tanıl Küçük'ün, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan'a gönderdiği mektup'' hakkındaki düşüncelerini sorması üzerine Ergün, şunları kaydetti:

''İSO yeni ilk 500 açıklaması yaptı. Nasıldı bu ilk 500'deki açıklama? İlk 500 açıklaması bizi karamsarlığa sevk edecek bir tablo mu koydu önümüze? Sanayici açısından baktığımızda, çalışanlar, işçiler... İşçilerin iş bulamaması, işsiz kalması ayrı bir sorun zaten. O bağlamda ele alınması gerekir mi onun? O başka bir bağlamda ele alınması gereken bir konu. Yani sanayi sektörü açıklanan ilk 500 raporuna göre bu ekonomik kriz sürecini nasıl geçirmiş? Yani batmış bizim sanayimiz, ne üretim var ne ihracat var... Böyle bir tablo yok. Faaliyet dışı kar eskiden elde edilen bir kardı. Bugün faiz geliri olarak ne elde edecek sanayici?

Biz de baştan beri diyoruz ki ihtiyatlı bir iyimserlikle konuya yaklaşalım. Ne 'eyvah mahvolduk' diyelim ne de 'arkadaşlar her şey güzel bir problem yok'... Öyle bakmadık. Arkadaşlar, dünyada ekonomik bir kriz var. Biz küresel ekonomi içerisinde önemli bir aktörüz. Dış etkilere açığız. Kendi evimizin içini ne kadar düzgün tutabilirsek, dış etkilerden o kadar az kötü sonuçlar alırız. Kendi evimizin içinde dağınık olursak, dünya zaten dağınık. Dünyanın bu dağınıklığından daha fazla etkileniriz. Bu yaklaşımla hareket ettik ve kendi evimizin içini de düzgün tutmaya çalıştık ve düzgün tuttuk.''

Ergün, onun için Türkiye'nin bu süreçten başka ülkelerden daha az etkilendiğini vurgulayarak, başka ülkelerden daha geç bu süreçten etkilenmeye başlayan Türkiye'nin başka ülkelerden daha erken bu sürecin içinden çıkmaya başladığını anlattı.

Dünyada ekonomik krizin başladığından beri Türkiye için çok kötümser tablolar çizmek isteyenlerin olduğunu dile getiren Ergün, Türkiye'de muhalefetin ''Ekonomik kriz öyle bir derinleşsin ve içinden çıkılmaz bir hale gelsin de hükümet devrilsin'' şeklinde yapıldığını ifade etti.

Nihat Ergün, Türkiye'nin ekonomik ve siyasi geleceğinin 2009 yılının ilk çeyreğindeki rakamlarla ölçülmediğine işaret ederek, 2009 yılının ilk çeyrek rakamlarının geleceği ölçmek için yeterli olmadığını belirtti.

''2009 yılının ilk çeyreğindeki rakamlar Türkiye'nin girdiği türbülansta ortaya çıkan hasar raporudur. Ama bu hasar kalıcı ve tamir edilemez değil. Bizi yıkıp yerimize yığacak bir hasar değil. Bunu gördük'' diyen Ergün, Türkiye'nin 2009 yılının ikinci çeyreğinden itibaren toparlanma sürecine girdiğini ve hasarın büyük ölçüde onarıldığını söyledi.

-FİNANS SEKTÖRÜ EKONOMİMİZİN ÜZERİNE YIKILSAYDI...'

Ergün, kimsenin küresel mali krizin genişliğini ve derinliğini doğru tahmin edemediğine işaret ederek, bunun nedeninin kimsenin elinde doğru bilgi bulunmaması olduğunu ifade etti.

Bankaları bu dönemde herkesin eleştirdiğini, KOBİ'lere, işletmelere biraz daha ''Makul davranması, biraz daha kesenin ağzını açmaları'' gerektiğini söylediğini anımsatan Ergün, ''Bankalar aslında krizin derinliğini tahmin edemedikleri için böyle davrandılar. Finans sektörü de yıkılmış olsaydı ekonomimizin üzerine, ekonomimiz çok daha büyük zorluklarla karşı karşıya kalırdı. En büyük avantajlarımızdan bir tanesi finans sektörünün ekonomimiz üzerine yıkılmamış olmasıdır'' dedi.

Bakan Ergün, kapasite kullanım oranı ile sanayi üretimi arasında bazen bağların kopuk olduğu anlar bulunduğunu dile getirerek, son zamanlarda bu irtibatın yeniden kurulduğunu anlattı.

Haziran ayı kapasite kullanım oranının, mayıs ayına göre yatay seyrettiğini, sanayi üretiminde de mevsim ve takvim etkisinden arındırıldığında yüzde 2'lik bir azalış olduğunu belirten Ergün, temmuz ayında, haziran ayına göre kapasite kullanım oranlarında yüzde 2'nin üzerinde bir artış olduğunu, bunun temmuz ayı sanayi üretimine de yansıyacağını düşündüğünü söyledi.

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber