Yargıtay'a zor soru: Cihaner yerine Hizbullahı görüşseydinya/ Video

Kaynak : Memurlar.Net
Haber Giriş : 07 Ocak 2011 08:25, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42

Adnan Faruk /haber10.com

Son günlerin tartışma konusu olan ?uzun süren tutukluluk' nedeniyle yaşanan tartışmaları izleyince, Türk bürokrasisinin klasik reflekslerinin süreklilik arz ettiğini ve değişmediğini yeniden gördük. Bunun değişeceği de yok gibi?

Nasıl mı?

Türkiye'de herkes, uzun süren tutukluluklardan şikayetçi ve AİHM tarafından ülke aleyhine verilen ihlal kararlarının %14'den fazlası, uzun süren tutukluluk sürelerinden kaynaklanıyor.

Uzun süren tutukluluk sorununu gidermek için ne yapılması lazım?

(1) Hakim-Savcı sayısının artırılması, (2) Bölge Mahkemelerinin kurulması, (3) Yüksek yargıda yeni dairelerin devreye geçirilmesi, (4) Yargının bina ve teknik alt yapı sorunlarının çözülmesi, (5) Hakim-Savcıların devleti koruma tutumu yerine, insan hakları, özgürlük ve demokrasi perspektifiyle donatılmasını sağlamak gibi çalışmaların yapılması gerekiyor.

Peki, yüksek yargı, bu tür ihtiyaçların yaşama geçirilmesi konusunda nasıl bir tepki veriyor?

Bakanlık, hakim-savcı açığını kapatmak için sınav açmak istiyor. Yüksek yargının bürokratik eliti, Bakanlığı kadrolaşmakla suçluyor. Bununla da yetinmeyip, idari yargıda dava açıp bunu engellemeye çalışıyor. Daha da ileri gidip, ?sınavı videoya almanız lazım? türünden, hiçbir kurum için talep edilmeyen bir talep öne sürülüyor. Bölge Mahkemelerinin kurulması, ?devlet bölünüyor ve eyalet sistemine geçiliyor? gibi gerekçelerle engelleniyor. Hakim-savcıların demokrasi, insan hakları ve özgürlükçü bir perspektifle eğitilmeleri de, ?buna ihtiyaç yok? gerekçesiyle engelleniyor. Yüksek yargıda yeni dairelerin kurulması talebine ise ?şimdi de yüksek yargıyı ele geçirecekler? suçlamasıyla engellenmeye çalışılıyor. TBMM, tutukluluk süresindeki karışıklığı engellemek için bir yasal düzenleme yapıyor, bir yandan ?tutukluluk süreleri çok uzun bunu kısaltmak gerekir? deniliyor, öte yandan ise ?vicdanlar kanıyor, katiller sokaklarda? gerekçesiyle bu girişim mahkum ediliyor.

Peki, her girişime bir söz söyleyen yüksek yargı kendi işini yapabiliyor mu?

Hayır?

2009 yılı istatistiklerine göre, Ağır Ceza Mahkemesinde bir dosyasının sonuçlanması için geçen süre toplam 1622 gün. Bunun dağılımı ise savcılık ve mahkemelerde geçen süre 580 ve Yargıtay'da geçen süre ise 1042 gündür. Yargıtay'da geçen 1042 günün dağılımı ise Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nda bekleme süresi 473, Ceza Dairelerinde bekleme süresi 399 ve Ceza Genel Kurulu'nda bekleme süresi 170 gündür. Bu iş görme hızının doğal sonucu ise davaların zaman aşımına uğramasıdır.

2009 yılı verilerine göre; Fransa Yargıtay'ındaki dosya sayısı 28.239 ve Yargıtay üye sayısı ise 88, Almanya Yargıtay'ındaki dosya sayısı 6.206 ve Yargıtay üye sayısı ise 127'dır. Türkiye'de ise 2009 yılındaki dosya sayısı 1.007.023 ve üye sayısı ise 250'dir.

Yargıtay'ın bu iş yoğunluğu, üye sayısındaki sorun ve iş görme hızının doğal sonucu, zaman aşımıdır. 2006 yılında 7.118 dosya ve 2009 yılında ise 14.809 dosya zaman aşımına uğramış. Bu hız dikkate alındığında 2015 yılında 100.000 dosyanın zaman aşımına uğrayacağı öngörülüyor.

Kısacası bu görüntüden ve olumsuzluktan kurtulmak için yapılacak şeyleri, (1) Yeni hakim-savcı alımı yapmak, (2) Yargıtay'ın iş yükünü azaltacak Bölge Mahkemelerini açmak ve (3) 30-40 milyon nüfuslu bir Türkiye'ye göre oluşturulan Yargıtay ve Danıştay yapılarını gözden geçirerek yenilenmek ve yeni daireler kurmaktır.

Tekrar, ?toplumsal vicdanı' zedelediği söylenen tahliyelere dönecek olursak; Tutukluluğa ilişkin düzenlemeleri içeren kanun, TBMM tarafından 04.12.2004 tarihinde kabul edilmiş ve 17.12.2004 tarihinde resmi gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiş. Bu yasanın uygulanması için ise 31.12.2010 tarihi belirlenmiş. Yani, neyin olabileceği yıllar öncesinden biliniyor. Şuan ki verilere göre bu düzenlemeden yararlanarak tahliye gerektiren dosya sayısı 930 dolaylarında. Yılda 200.000 dosyaya baktığı bilinen Yargıtay'ın ilgili dairelerince, bu dosyalar öne alınarak karara bağlanabilirdi. Ama bu yapılmadı!

Toplumsal vicdanı zedelediği ifade edilen tahliyelere ilişkin dosyaların, öne alınmasına ilişkin önerilere yüksek yargı, ?davalar arasında önem sıralaması yapmak doğru olmaz? ifadesiyle karşı çıkmaktadır!

Ama biz çok iyi biliyoruz ki, Yargıtay istediği zaman bir ayda dahi karar verebiliyor?

Mesela, İlhan Cihaner dosyası. Yargıtay, bu dosyayı, dosyanın aslı olmadan, fotokopi üzerinden incelemiş ve yıllardır bekleyen dosyaları kıskandıracak bir sürede karara bağlamıştı. Yargıtay'ın, bu duruma ilişkin bir cevabı var mı acaba?

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber