Arınç ve Çiçek, Balanlı'nın tutuklanmasını değerlendirdi

Kaynak : Anadolu Ajansı
Haber Giriş : 31 Mayıs 2011 13:07, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42

- Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Harp Akademileri Komutanı Orgeneral Bilgin Balanlı'nın ''Balyoz Planı'' soruşturması kapsamında tutuklanmasıyla ilgili, ''Bu konumdaki insanların, yani üzerinde rütbe taşıyan, üniforma taşıyan insanların, Türk Silahlı Kuvvetleri içerisinde belli bir noktada görev yapan insanların, kamuoyunda bir itibarı, ismi bulunan insanların tutuklanması cihetine gidilirken çok daha fazla düşünmek, çok daha ince düşünmek ve tutuklamayı bir kenara koyarak daha çok serbest bırakılma yönünde bir karar vermek gerekir diye düşünüyorum'' dedi.

NTV'de katıldığı canlı yayında, Balanlı'nın tutuklanmasıyla ilgili değerledirmesi sorulan Arınç, tutuklamanın hangi delillere dayanılarak gerçekleştiği konusunda bilgi sahibi olmadığını, bu karara karşı itiraz yolları bulunduğunu söyledi.

Hukuk açısından, eldeki bilgi ve belgelerin ağırlığının Balanlı'nın tutuklanmasına yol açmış olabileceğini kaydeden Arınç, şunları söyledi:

''Ancak, vicdani açıdan ve bir kamu yararının da aranması gerekçesiyle, ben şahsen gönlümden şöyle geçiriyorum: Tutuklamalar mutlaka istisnai olmalı. Bu konumdaki insanların, yani üzerinde rütbe taşıyan, üniforma taşıyan insanların Türk Silahlı Kuvvetleri içerisinde belli bir noktada görev yapan insanların, kamuoyunda bir itibarı, ismi bulunan insanların tutuklanması cihetine gidilirken çok daha fazla düşünmek, çok daha ince düşünmek ve tutuklamayı bir kenara koyarak daha çok serbest bırakılma yönünde bir karar vermek gerekir diye düşünüyorum. Ama buna hakim karar verecek. Yani ben sadece tavsiyede bulunabiliyorum. Tutuklamayı bir kenara koyun, hiç akınıza getirmeyin, kim olursa olsun. Ama çok ciddi, kamuoyunu sarsabilecek, hakikaten verilecek ceza nispetiyle çok büyük bir cezanın delilleri elinizdeyse buna hiç kimse bir şey demez.

Türk Silahlı Kuvvetlerinin bugün üst düzey kademe komutasındakilerin hukuka bağlı olduklarını, yargılanması gereken kişiler noktasında hiçbir ayrım yapmadıklarını, kendilerinden istenen belge ve bilgileri zamanında, anında yargıya gönderdiklerini de biliyorum. Dolayısıyla bu takdir edilecek davranışa karşı, gelişi güzel tutuklamalar, ince ayar yapmadan verilecek tutuklama kararları, hatta bir kişi için değil, geçmişte 100 kişi, 103 kişi için de tutuklama kararları verildi. Bir şeyin arifesinde tutuklama kararları verilmesi, sonra salıverilmeleri bir yıpranmaya yol açıyor. Bu hukukun da yıpranmasıdır, Türk Silahlı Kuvvetlerinin de o kişilerin de yıpranmasıdır. Kamuoyunda itibar kaybediyorlar.''

İddia edilen şeylerin hazmedilecek şeyler olmadığını, bunların demokrasilerde yeri olmadığını, Türk Ceza Kanunu'nda öngörülen karşılığının mutlaka uygulanması gerektiğini belirten Arınç, ''Ama görev başındaki veya rütbe taşıyan insanların, kamuoyunda belli görevleri yapan insanların tutuklanmalarına yol açacak kararı verirken daha özenli, daha dikkatli olmamız lazım ve bazı kurumları yıpratılmaktan kurtaracak bir hassasiyeti göstermemiz lazım'' diye konuştu.

ÇİÇEK: TUTUKLAMA DEĞERLENDİRMELERİ ÇOK EKSİK

ANKARA - Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek, ''Genelde Türkiye'de tutuklama kararı çıkınca, 'bu insanların sabit ikametgahı var, 80 yaşındaki kişi nereye gidecek ki' tarzında değerlendirmeler yapıldı. Bu, çok eksik bir değerlendirmedir. Muhtemel delilleri, soruşturmayı daha delilli hale getirecek hususları ortadan kaldırabileceği endişesi tutuklama sebebidir'' dedi.

Bakan Çiçek, Kanal 24'te katıldığı canlı yayında soruları yanıtladı. Çiçek, ''Harp Akademileri Komutanı Orgeneral Bilgin Balanlı'nın tutuklanmasıyla ilgili, 'kaçacak mıydı' gibi yorumlar var, sizce neden tutuklandı?'' sorusu üzerine, Türkiye'deki yargısal faaliyetlerin uzunca bir süre gündemde olmaya devam edeceğini söyledi.

Tutuklama nedenleriyle ilgili hukukçuların ve ilgisi olanların dışında vatandaşların konuyu tam olarak bilmediğini ifade eden Bakan Çiçek, şunları kaydetti:

''Tutuklama sebebi sadece kaçma endişesi değildir. Evet kişinin kaçabileceği ihtimali tutuklama sebeplerinden bir tanesidir. Bir tutuklamanın gerçekleşebilmesi için kuvvetli şüphenin olması lazım. 'Olabilir, ihtimal' üzerinden tutuklama kararları verilemez kanunen. Ceza Muhakemesi Kanunu 100. maddesi... Evvela kuvvetli bir şüphenin mevcudiyeti şart, tutuklanabilmesi bakımından. Bugüne kadarki tutuklamalarda en önemli sebep delillerin ortadan kaldırılması, karartılması endişesidir. Çünkü tutuklamaya sevk eden makam savcılık. Savcılık soruşturmayı bitirememiş anlamı çıkar. Belli ki savcı daha henüz soruşturmayı tümüyle tamamlayamamış, delilleri tümüyle toplayamamış.

Öyle olduğu içindir ki tutuklamaya sevk edilen kişinin delilleri karartacağı, delilleri ortadan kaldıracağı endişesi, tutuklamalardaki en belirleyici faktörlerin başında gelir. Kaçma ihtimali bundan sonraki gelen başka bir sebeptir. Genelde Türkiye'de bir kısım şöhret, makam sahibi insanlarla ilgili tutuklamaya sevk ve tutuklama kararı çıkınca hemen akla, 'bu insanların sabit ikametgahı var, 80 yaşındaki kişi nereye gidecek ki' tarzında değerlendirmeler yapıldı. Bu çok eksik bir değerlendirmedir. O kaçacağı için tutuklamaya sevk edilmiyor, deliller toplanmadığı için, muhtemel delilleri, soruşturmayı daha delilli hale getirecek hususları ortadan kaldırabileceği endişesi tutuklama sebebidir.''

-''TUTUKLAMA BİR MAHKUMİYET DEĞİLDİR''-

Bakan Çiçek, Türkiye'de tutuklamanın ''mahkumiyet'' olarak algılandığını belirterek, ''Tutuklama bir mahkumiyet değildir. Bizim insanımız genellikle kişi serbest bırakıldığında hemen bununla ilgili olumsuz yorumlar yapar, 'tutuklanmadı filan'. Bu dosyalar için söylemiyoruz her konuda maalesef Türkiye'de böyle bir anlayış da var. Tutuklama bir tedbirdir'' dedi.

Tahliye edilmiş olmanın da 'beraat' olarak değerlendirildiğini dile getiren Çiçek, ''(Adam yolunu buldu çıktı) denilir. Ne tahliye beraattır, ne de tutuklama mahkumiyettir. Tabii arzu edilen soruşturmaların bir an evvel bitmesi ve kovuşturma mahkeme kısmına geçilmesidir. O takdirde dosyanın içinde ne var ne yok herkes bunu öğrenir. Kovuşturma süresinin de çok uzamaması lazım'' değerlendirmesinde bulundu.

Türkiye'de davaların çok uzun sürmesinden kaynaklanan serzenişler olduğunu belirten Bakan Çiçek, şöyle devam etti:

''Arzu edilen hem soruşturmanın hem de kovuşturmanın çok kısa sürede bitirilmesi, sonuçta beraat edilecek kişilerin bu manada ister tutukluluk sebebiyle ister başka türlü mağduriyetinin de kısa sürede ortadan kaldırılmasıdır. Davaların uzaması tek başına yargının çabasıyla kısaltılacak bir konu değil. Yargısal faaliyet aslında devletin tüm organlarının kendisiyle ilgili konuları süratle neticelendirmesine bağlı.

Son davalarla ilgili olarak şunu ifade edeyim, bu mahkemelere bakanlar başka davalara bakmıyor. Yani ilgili kurumlar da bu davalar bir an evvel neticelensin diye o mahkemelere başka yeni davalar vermedi. Ancak çok karmaşık davalar olduğu anlaşıldığından ve son zamanlarda da gazetelerden okuduğum kadarıyla Türkiye'nin muhtelif yerlerinde işlenmiş bir kısım suçların o davayla fiili, hukuki irtibatı olduğundan bahisle birleştirme kararları veriyorlar, bu da süreci maalesef uzatıyor. Onun için bütün bunlar ne olursa olsun, toplumun ve hepimizin beklentisi usul hukuku çerçevesinde bu davaların süratle neticelenmesidir. Böyle olursa bir vesile tutuklanmış olup sonunda beraat edecekler varsa daha fazla hak mahrumiyetine maruz kalmadan akıbeti belli olur. Hüküm giyecekler varsa o da belli olur en azından bir takım spekülasyonlar ortadan kalkmış olur.''

-''ALLAH'A ŞÜKÜR BİLMEDİĞİMİZ HİÇBİR KONU YOK''-

Çemil Çiçek, bir soru üzerine, hukuki konuların hukuken yorumlanması, değerlendirilmesi gerektiğini söyledi. Buna karşın hukuki konuların siyaseten değerlendirildiğini dile getiren Çiçek, şöyle konuştu:

''Siyaseten değerlendirince de herkesin bir siyasi görüşü, bulunduğu nokta, olaylara bakışı var. Ona göre, bana göre, şuna göre farklı sonuçlara varılabilir onun için de bu spekülasyonların, şahsi değerlendirmelerin bir an evvel ortadan kalkması yargının olabildiğince süratli hale getirilerek, devletin yazışmaları vesaire varsa o konularda gereken cevapları süratle vererek gerçeğin ortaya çıkması noktasında herkesin yardımcı olması lazım. Değilse biz her konuyu siyaseten tartışma noktasında sabıkalı bir ülkeyiz.''

''Seçime giderken hükümetin işine yarayacak bir operasyon gibi propaganda var, buna ne diyorsunuz?'' sorusuna karşılık Çiçek, şunları kaydetti:

''Hukuki bir konuyu hukuki çerçevesinde değerlendirmek lazım. Siyasetin siyasi konuları tartışıyor olması gerekir. İçeriğini bilmiyorsunuz, içinde ne delil var, kuvvetli şüphe hakikaten var mıdır, yok mudur bunlar bilinmeden bu türlü değerlendirmeler yapmak bence doğru değil.

Türkiye'de yaptığımız temel yanlışlık şu, bundan hep şikayet ediyorum başka şikayet eden de var mı bilemiyorum, biz siyasetçiler olarak her konuda konuşuyoruz. Allah'a şükür bilmediğimiz hiçbir konu yok. Bir siz konuşuyorsunuz, bir biz konuşuyoruz. Ben bu işi bilmem diyemiyoruz, ben bu işin dışındayım diyemiyoruz. Bir yargısal faaliyetin siyaset adamına sorulması ne kadar doğrudur?

Bu siyasetçiye sorulduğunda biz şunu diyemedik, ben demeye çalışıyorum, 'Bu benim işim değil ki, ben bilmiyorum ki.' Hakikaten bilmiyorum, gazete ne yazıyorsa o kadarını... Hatta şu günlerde doğru dürüst okuma imkanımız da olmuyor. Bilmediğimiz bir konuda başlıyoruz fikir yürütmeye. Siyasetçiye en kolay ulaşıldığı için en rahat demeç de oralardan alınıyor. Mikrofonların dayanılmaz bir cazibesi var kabul etmek lazım. Hemen başlıyoruz ne biliyorsak yarım bilgiyle malumat vermeye. Bu da toplumda bu olayları olduğundan çok daha fazla farklı bir zeminde tartışılmasına neden oluyor.''

Çiçek, yanlış tartışmaların tahriklere dönüşebileceğini ve hiç arzu edilmeyen sonuçların yaşanabileceğini söyledi.

Siyasetçilerin ''mümkün olsa da kimse tutuklanmasa, hiç kimsenin özgürlükleri kısıtlanmasa, davalar çok uzun süre gündemde kalmasa da bir an önce bitse'' gibi temennilerde bulunmasının daha doğru bir yaklaşım olacağını dile getiren Çiçek, ''Biz parti olarak bu tür şeylerden medet uman ve bu türlü olaylar üzerinden siyaset yapan bir parti değiliz. Siyaseten gündemi, söyleyecek konuları farklıdır. Çünkü biz gittiğimiz yerde Türkiye için yapmak istediklerimizi, seçim beyannamemizi anlatıyoruz. Bir sataşma, suçlama olmadığı sürece de hiçbir konuda cevap vermek istemiyoruz'' dedi.

-ANAYASAL ENGEL KALKTI

12 Eylül darbesine ilişkin soruşturma ile ilgili olarak dönemin Genelkurmay Başkanı Kenan Evren ve Hava Kuvvetleri Komutanı Tahsin Şahinkaya'nın ''şüpheli'' sıfatıyla ifade vermeye çağrılmalarına yönelik bir soru üzerine, ''Bu konularla ilgili hukuki işlemlerin yapılabilmesi için daha önce bir anayasal engel vardı. O anayasal engel kalktı ve dolayısıyla şimdi bir yargısal faaliyet dönemi başladı'' dedi. Çiçek, gelişmeleri hep birlikte takip edeceklerini ifade ederek, şöyle devam etti:

''Muhalefetin de bir söylemi vardı. Bu konularda erken konuşmak, hukukin işlemesini beklemeden konuşmak, maalesef siyasi bir basiretsizlik. 'Darbeleri önleyeceğiz, yargılayacağız, dediler de şunu bunu yapmadılar' diyen bir sürü siyaset adamları vardı. Şimdi, yargının faaliyetini beklemek lazım. Herşeyi ince ince araştıracak ve soruşturacak. Çünkü, sonuçta bu hak ve özgürlüklerle alakalı bir konudur. Ayaküstü bir takım işlemler yapılırsa, hak mağduriyetleri de beraberinde gelir. Bundan dolayı artık anayasal engel kalktı.

Anladığım kadarıyla yargı, kendi yönünden bir işlem tesis etmeye çalışıyor. Sonuç olarak Türkiye'de hukuk işliyor. Biraz yavaş olsa da biraz şikayet edilen hususları olsa da hukuk işliyor ve işlemelidir. Hukukun işine de kimse karışmamalıdır. Biz de yanlış olan şeylerden bir tanesi, hukuk devreye girdiği anda daha yargıdan evvel hükmü veriyoruz. Ya 'suçludur' diyoruz ya 'suçsuzdur' diyoruz ve yargısal işlemlerin toplumsal dayanaklarını da ortadan kaldırıyoruz. Çünkü, biz hükmü verdikten sonra 'suçlu' ya da 'suçsuz' ilan ettikten sonra yargı faaliyetinin bir anlamı yok. Kişinin istediği gibi karar verilirse 'helal olsun yargıya, adalet tecelli etti', tersi olduğunda ise 'zaten biliyorduk zaten yargının da ne yapacağını' deniliyor. El birliğiyle bunun ortadan kalkmasına yardımcı olmamız gerekir.''

-''KEŞKE VATANDAŞ SEVİYESİNDE BİZ DE POLİTİKA YAPABİLSEK...''-

Çiçek, seçime 12 gün kaldığını belirterek, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın gidemediği bölgelerde kendilerinin vatandaşlarla bir araya geldiklerini söyledi.

Vatandaşların daha olgun, daha soğukkanlı ve herkesi dinleyen bir yapısı olduğunu ifade eden Çiçek, ''Siyasetin berbat ettiği herşeyi millet, kendi feraseti ile çözüyor. Kördüğüm ettiğini çözüme kavuşturuyor. Bizim milletimizin böyle bir özelliği var, buna inanmak lazım'' dedi. Daha önceki seçim sonuçlarının bu düşüncesini doğruladığını dile getiren Çiçek, şunları kaydetti:

''Milletin hepsi yüksek tahsilli değil, ama bir feraseti var. Birçok konuyu bizlerden daha iyi anlıyor ve daha iyi sonuçlandırıyor. Onun için millete güvenmek lazım. Keşke vatandaş seviyesinde biz de politika yapabilsek. Maalesef, bu seçim tatsız tuzsuz götürülüyor. Projeler açıklansa keşke...

Benim anladığım batılı anlamda demokraside, herkes vatandaşa gidecek ve düşüncelerini söyleyecek. Biz, 'bunu yaptık', diğer partiler de 'öyle değil de şu projeler Ankara için faydalı olur' dese. Böylece, siyasete seviye getiren bir üslupla bir yarışma içinde olsa. Bundan vatandaşımız da kazanır, siyaset de kazanır. Bu durumda siyasete de güven gelir. Suçlamalar oluyor, çünkü fikir olmayınca suçlama, proje olmayınca hakaret olur. Bizim, alakamız olan olmayan her konu iktidara yöneltilince siz de cevap vermek durumunda kalıyorsunuz. Başkalarının projesi yok.''

-''İKİ MUHALEFET PARTİSİ, PARTİ İÇİ İKTİDARA OYNUYOR''-

AK Parti'nin önümüzdeki dönemde de iktidar olacağına inandıklarını savunan Çiçek, sözlerini şöyle sürdürdü:

''Oysa iki muhalefet partisi, parti içi iktidara oynuyor. Parti içinde iktidarda kalma, görevde kalma çabası içinde olduğundan ve kendi içinde de ciddi bir kaynama işaretleri görüldüğü için 'acaba parti içi iktidarımı nasıl sağlamlaştırırım, statümü nasıl koruyabilirim' düşüncesiyle akıl almaz vaatler yapılıyor. Bunların hiçbirinin anlamı yok. Örneğin CHP açısından Sayın Baykal, 'Ben partimin oyunu zaten yüzde 28'e getirmiştim' diyor. Seçimden sonra kavga 'başarılı oldum, olmadın' diye çıkacak zaten. Onların meselesi, Türkiye iktidarı değil, parti içi iktidar. Bu noktada önemli bir fark ortaya konulamadığında, 'Zaten benim getirdiğim nokta buydu, bu genel başkan ve ekibi de hiçbir şey yapmadı zaten' denilecek ve liste dışı kalanlar, liste içinde umduğunu bulamayanlar ya da aynı görüşleri paylaşmayanlar, kendi içinde bir çekişmeye girecek. Onun için onların derdi bu kritik eşiği aşmak ve parti içi iktidarını pekiştirmektir.

Diğer parti açısından da üzüntülü durumlar var. Varlık-yokluk derdine düştükleri için bunun da yolu hükümet karşısında kendi partisini kilitlemek ve kendi içinden kaynaklanan bir kısım zaafları ve eksiklikleri de hükümete mal etmek suretiyle suçu üzerinden atmak. İktidarı hedef göstererek, sorumluluğu üzerinden atarak mücadeleyi dışa döndürmek istemektedir. Türkiye siyaseti, böylesine bir şark kurnazlığını taşıyor.

İki partinin de Türkiye iktidarına sahip olmadıkları 'şununla da bununla da koalisyon yaparız' demelerinden bellidir. Daha baştan koalisyona fit olmuşlar.''

-''ONLAR ETNİK SİYASET YAPIYORLAR''-

BDP'li Selahattin Demirtaş'ın bir gazetede yer alan röportajında, dağa çıkmamasını ''tesadüf'' olarak niteleyerek, ''Ben kimseye dağa çıkın demedim, hep siyasete çağırdım'' açıklamasında bulunduğunun anımsatılması üzerine, ''Türkiye için bir şey söyledikleri yok, onlar etnik siyaset yapıyorlar'' diyerek, şöyle devam etti:

''Daha evvel yaptığımız konuşmalarda da hep bunu söyledik. Türkiye farklı bir Türkiye. Özellikle halk oylamasından sonra demokrasi kanalları olabildiğince açıldı. Kim ne söyleyecekse dökmeden, kin kusmadan, can kaybına sebebiyet vermeden, orayı burayı bombalamadan, masum kanı dökmeden söylesin. Demokrasinin avantaja bu zaten. Televizyon kanallarında istediklerini konuşuyorlar, meydanlarda miting yapıyorlar, yapacaklar da bu onların hakkıdır. Ama bu patlayıcılar da neyin nesidir? Demokraside bu olmaz. Seçilir Meclis'e gelirsin, sizi kimse dışlamadı ki. Sayın Cumhurbaşkanımız her davete çağırdı, Meclis içinde her faaliyette varsınız, bir ayrım olmadı. Çünkü beni seçen de vatandaş, onu seçen de vatandaş. Birbirimizin fikrine itibar etmesek bile bir demokratik toleransa ihtiyaç var, demokratik sabra ihtiyaç var.

Meclis kürsüsünden, televizyonlara konuşulmadık ne kaldı? 'Tek başbakan yetmez, iki başbakan' denilmedi mi? Bakın şimdi Allah'ın dinini bile ikiye ayırma çabası ve gayreti var. Bir taraftan resmi cuma, öbür taraftan sivil cuma. Onu da nasıl kıldıklarını geçenlerde bir kanalda gördüm. Bunlar ortada, siz diyorsunuz ki 'Ben bunları istiyorum, olmadığında da bombalarım; şu hakkı istiyorum olmazsa patlayıcıları Türkiye'nin her tarafında patlatırım' Karşı olunması gereken nokta, burasıdır. Bu örgütle bağlantısı olanların da bu konuda bir karar vermesi gerekiyor. O karar verilmediği takdirde, haklarını korumaya çalıştıkları insanlara kötülük ediyorlar. Deniliyor ki 'Ben, Kürt halkının hakkını koruyorum' Bu nasıl korumadır ki, imamını öldürüyorsun. 15 Ağustos 1984'de eylem yapıyorsun, 2 yaşındaki çocuğa ve hamile kadına varıncaya kadar öldürdüklerinin tamamı Kürt. Yola bomba koyuyorsun, oradan geçenlerin çoğu Kürt kökenli insanlar. Allah'tan kork. Allah, adam öldürmeyi mi emrediyor?

O bahsedilen sözleri keşke tamamı söyleyebilse, ama tamamı söylemiyor ki. Konjonktürel açıklamalar bunlar, ama bunu temenni ederiz elbette. Bu türlü makul sözlerin arkasına makul davranışları koymadığınızda bu bir siyasi istismar anlamına gelir. Doğru sözün arkasına doğru davranışları koymanız lazım ve doğru sözleri doğru adamların söylemesi lazım. Bunlar, olmadığı sürece konjonktürel açıklamalardır. ''

Çiçek, bugün Türkiye iktidarına yönelik çabası olan tek partinin Ak Parti olduğunu belirterek, ''Bizim 2023 vizyonumuz var. Diğer partilerin böyle bir çabası yok'' diyerek sözlerini tamamladı.

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber