Sezer'e başbakan'ı ve milletvekillerini şikayet eden mektup...

Haber Giriş : 27 Haziran 2005 17:00, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42

Yazdığı kitaplar yüzünden Başbakan Recep Tayip Erdoğan'ın avukatları tarafından geçen ay hakkında 40 milyar liralık bir tazminat davası açılan Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi Yalçın Küçük ile Başbakan Erdoğan arasındaki kavga sürüyor.

Küçük, geçen hafta Başbakan Erdoğan, AKP İstanbul Milletvekili Egemen Bağış ve AKP İstanbul Milletvekili Cüneyt Zapsu hakkında 23 Haziran 2005 tarihinde suç duyurusunda bulunmuştu. Yalçın Küçük Başbakan Erdoğan'ı ilgilendiren suç duyurusunda , ?Başbakan'ın Yürütme organında bir görevi bulunmadığı halde, yasama organı mensupları veya parti mensuplarını devlet sırrı da ihtiva eden ve sadece yürütme organı mensuplarının yürütebileceği görüşmelerde bulundurmak, ve milletvekillerine bir memuriyet görevi olan tercümanlık ve danışmanlık görevini yaptırmak? ile suçu işlediğini belirtmiş ve Başbakan'ın TCK'nın 309. maddesi kapsamında cezalandırılmasını istemişti.

Egemen Bağış ve Cüneyt Zapsu suç işliyor

Küçük, aynı gün yukarıda belirtilen suçları işlediğine inandığı AKP İstanbul Milletvekili Egemen Bağış ile AKP İstanbul Milletvekili Cüneyt Zapsu hakkında da Ankara Savcılığı'na suç duyurusunda bulunmuştu. Egemen Bağış'ı, ?Yasama organında bulunmasına rağmen, hiçbir hak ve yetkisi bulunmamasına rağmen Başbakan'a resmi tercümanlık ve danışmanlık yapması suçtur? ihbarı ile savcılığa şikayet eden Küçük, Bağış'ın TCK'nın 262 ve 316. maddelerinden yargılanmasını istemişti.

AKP İstanbul Milletvekili Cüneyt Zapsu'yu ise ticaretle meşgul olmasına ve devlet hizmetine girdiğine dair bir belge olmamasına rağmen devlet başkanları ile yapılan heyetler arası görüşmelerde, resmi Türk heyeti içinde bulunma suçu işlediğinini iddia eden Yalçın Küçük, Zapsu'nun yine TCK'nın 262 ve 316. maddelerinden yargılanmasını istemişti.

İŞTE O MEKTUP

Muhterem Ahmet Necdet Sezer/ Cumhurbaşkanı Çankaya

Bu başvuruları yapmakta gecikmemin bir tek ve çok önemli nedeni bulunmaktadır; kuruluş hukukunun bu kadar açık ve vahim bir şekilde ihlal edilmesine hiçbir tepkinin gelmemiş olması, her defasında, her adımımım başında, beni bir daha düşünmeye ve dolayısıyla tereddüde, zorluyordu. Tereddüt ve yeniden düşünmenin, bana, acı verdiği kesindir. Ama yine de, bu tereddüt ve yol açtığı gecikme, bir verim sağlamış haldedir; her defasında kamu idaresinde uzun deneyimler kazanmış, başbakanlık ve bakanlık müsteşarlık makamlarında çalışmış zevata ve idare hukukunda kariyer sahibi olanlara danışma imkanı buluyordum. Artık, bu danışmalarım ile, cumhuriyetin esas teşkilat hukukuna karşı vahim ihlaller konusunda hiç bir kuşkum kalmamış durumdadır.Öyleyse, bu kuşkusuzluk ve derin üzüntü içinde Zat-ı Alileri'ne, yazabiliyorum.

Halimiz şudur; şimdi makam-ı hükümette bulunanlar, esas teşkilat hukukunu vahim ve aşikar bir şekilde ihlal etmektedirler. Eski Türk Ceza Kanunu'ndaki 146 ıncı madde ifadesi ile, anayasanın ?tebdil ve tağyir? edildiğini görüyor ve teşhis ediyoruz. Bilgisizlikten mi kaynaklanıyor; her hukuk tanımaz halde bilgisizlik vardır, bunu hep biliyoruz. Amma, bununla birlikte, daha büyük bir cüret var.

İlk planda R. Tayyip Erdoğan, E.Bağış ve C.Zapsu ile ilgili olarak, baş savcılığa baş vurmak üzere hazırlıklarımı tamamlamış durumdayım. Zat-ı Alileri'ne de, hulasaten ve evvela, arz etmiş oluyorum.

ERDOĞAN & BAĞIŞ & ZAPSU HUKUKİ DURUMLARI

Yürürlükteki Anayasa'nın altıncı maddesi şudur ve çok açıktır: ?Egemenlik, kayıtsız şartsız Millet'indir. Türk Millet'i, egemenliğini, anayasanın koyduğu esaslara göre, yetkili organları eliyle kullanır. Egemenliğin kullanılması, hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamaz. Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasa'dan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz.? Burada bizi, öncelikle, ilgilendiren bölüm, ?hiçbir kimse kaynağını Anayasa'dan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz? ibaresi'dir.

Türkiye Cumhuriyeti anayasasında ve diğer ilgili yasalarında, bir yasama organı üyesinin, bir milletvekilinin, doğrudan doğraya bir hükümet işi olan hükümetler arası görüşmelere girmesine, çevirmenlik yapmasına imkan veren bir hüküm bulunmamaktadır. Tam tersine, anayasada, milletvekilinin hükümet işleri yapmasını yasaklayan hükümler çok net ve açıktır; gerçekten de seksen ikinci madde, bir yandan, ?Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri, devlet ve diğer kamu tüzelkişilerinde ... görev alamazlar? hükmünü getirmektedir. Aynı maddede bir de, öte yandan, ?Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri, yürütme organının teklif, inha, atama veya onamasına bağlı resmi veya özel her hangi bir işle görevlendiremezler. Bir üyenin belli konuda ve altı ayı aşmamak üzere Bakanlar Kurulunca verilecek geçici bir görevi kabul etmesi, Meclis'in kararına bağlıdır? hükmü de yer almaktadır. Burada da bizi en çok ilgilendiren taraf, milletvekilinin, ?yürütme organının teklif, inha, atama veya onamasına bağlı resmi veya özel herhangi bir işle görevlendirilemezler? ibaresidir. Bunlar, ?teklif?, inha, ?atama?, bir kamu görevlisi, ?memur? diyoruz, alınmasının işlemleridir. Anayasa, milletvekilinin memur olmasını ve memur olarak çalışmasını yasaklamıştır.

Hükümete ?danışmanlık? da bir memuriyet işidir.

Hükümetler arası toplantılara katılmak, görüşme yapmak ve görüşmelerde çeviri yapmak memuriyet işleridir ve bir milletvekilinin bunları yapması kanunsuzdur. Hal bu olduğu için Egemen Bağış adlı milletvekili , Anayasa'nın ?hiçbir kimse veya organ kaynağını anayasadan almayan bir devlet yetkisi kullanamaz? hükmü gereğince, hiçbir hak ve yetkisi olmadığı halde memur olarak davranmakta ve memuriyet yapmaktadır.

Memur olmayanların memurluk yapması suçtur.

Egemen Bağış, bu işleri, her hangi bir memuriyet sınavına girerek, usülüne göre teklif edilerek ve atanarak yapmamaktadır. Bunları, sadece, R.Tayyip Erdoğan'dan aldığı emir ile icra etmektedir. Bu durumda, R.T. Erdoğan, kanunen hiçbir yetkisi olmayan kimselere devlet işleri yaptırmakla suç işlemektedir. Her ikisinin de cezai sorumlulukları bulunmaktadır. Bu durumda Egemen Bağış'ın ısrarlı fiilleri, ?sahte? avukat, ?sahte? doktor, ?sahte? savcı veya ?sahte? memur hal ve tarifindedir.

MEMUR YEMİNİ VE BAGIŞ'IN SADAKAT YEMİNİ

Efendim,

Yürürlükteki anayasa'nın yüz yirmi sekizinci maddesi şöyle yazılmıştır: ?Devletin, kamu iktisadi teşebbüsleri ve diğer kamu tüzelkişilerinin genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü oldukları kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevler, memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle yürütülür?. Bu maddeden anlıyoruz, başbakan ve bakanlar hariç, yürütmenin, memurlar ile yürütülmesi bir anayasa emridir. Ayrıca, ilerde değinmek durumundayım, başbakan seçilen veya bakan atanan milletvekilleri, bu andan itibaren, yasama organında oy vermelerinin dışında, her eylemleri nedeniyle, yürütme organı uzvudurlar. Bu da, yürütmenin, memur ve diğer kamu görevliler tarafından yürütülmekte olduğu prensibini teyid etmektedir.

Çevirmenlik ise kamu hizmetlerinde, anayasa'da işaret edilen, ?asli ve sürekli görevler? arasındadır. Bunu pek çok bakanlığın ve bu arada dış işleri bakanlığının çevirmen ya da tercüman kadroları bulunmasından ve bu kadrolara her zaman memur-çevirmen tayini yapılmış olmasından da anlıyoruz. Hal bu olunca, bir devlet memuru olmayan Egemen Bağış namdar zatın dış görüşmelerde R.Tayyip Erdoğan'a tercümanlık yapması bir fiili durum, bir yetki gasb'ı ve hukuksuzluk'dır. Cezai mesuliyet doğurmaktadır.

Yürürlükteki anayasa, ?hiçbir kimse veya organ kaynağını anayasadan almayan bir devlet yetkisi kullanamaz? demektedir, tekrarlıyorum. Bakan veya başbakanların dış görüşmelerinde tercümanlık-çevirmenlik, sadece ve sadece devlet memurlarının görev ve yetkisi dahilindedir. Egemen Bagış adlı zat sürekli suç işlemektedir.

Memur hizmetinde bulunması için

Cumhurbaşkanı Hazretleri, Devlet Memurları Kanunu, 657 sayılıdır, ?sadakat? başlığı ile şu hükmü vermektedir: ?Devlet memurları, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'na ve kanunlarına sadakatla bağlı kalmak ve milletin hizmetinde Türkiye Cumhuriyeti kanunlarını sadakatla uygulamak zorundadırlar. Devlet memurları bu hususu, ?asli devlet memurluğuna' atandıktan sonra en geç bir ay içinde kurumlarınca düzenlenecek merasimle yetkili amirlerin huzurunda yapacakları yeminle belirtirler ve özlük dosyalarına konulacak aşağıdaki Yemin Belgesi'ni imzalayarak göreve başlarlar: Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'na, Atatürk İnkılap ve İlkelerine, Anayasa'da ifadesi bulunan Türk Milliyetçiliğine sadakatla bağlı kalacağıma; Türkiye Cumhuriyeti kanunlarını milletin hizmetinde olarak tarafsız ve eşitlik ilkelerine bağlı kalarak uygulayacağıma; Türk Milletinin milli, ahlaki, insani, manevi ve kültürel değerlerini benimseyip, koruyup bunları geliştirmek için çalışacağıma; insan hakları ve Anayasa'nan temel ilkelerine dayanan milli, demokratik, laik, bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti'ne karşı görev ve sorumluluklarımı bilerek, bunları davranış halinde göstereceğime namusum ve şerefim üzerine yemin ederim.? Buradan da anlıyoruz, memuriyet bir sadakat yemini ile başlamaktadır.

Bağış'ın çevirmenlik yapması tam bir skandaldır

Demek, ?sadakat? yemini, memuriyetin başıdır, asli memuriyete atanma, buna ?asaletin yapılması? da diyoruz, sadakat yemininden sonradır ve ?sadakat yemini? içmemiş bir zatın, en yüksek resmi görüşmelerde çevirmenlik yapması tam bir skandal'dır. Ayrıca ve üstelik burada başkaca bir devlet memurunun bulunmaması ise, Türkiye Cumhuriyeti'ni, bir ?aşiret devleti? durumuna düşürmektedir. Cezai sonuçları var, ancak daha önemlisi ıstırap verici olmasıdır.

Suçtur ve bunu ?bir emri? ile tevlid eden R.T.Erdoğan anayasayı çiğnemiş ve ayrıca Türkiye Cumhuriyeti'nin esas hukukunu değiştirmiş olmaktadır. Bu son noktayı tekrar ele almak durumundayım.

Egemen Bağış ABD başkanına yemin etti mi?

Efendim, Daha büyük kaygı veren bir başka hal ile karşı karşıyayız.Yetki gaspı ile devletin en mahrem görüşmelerine giren Egemen Bagış namlı zat, uzun süre New York'ta ikamet ettikten sonra ansızın milletvekili adayı tayin edilmişti; New York'ta ne ile iştigal ettikleri bizi ilgilendirmemektedir. Ancak Bagış'ın, Türkiye'ye intikal etmeden önce, Washington'da ve Beyaz Saray'da, Amerikan Cumhurbaşkanlarına resmi tercüman olduğunu biliyoruz. Bu, çok has bir memuriyettir.

Beyaz Saray'da, Amerikan Cumhurbaşkanı'na, sürekli olarak tercümanlık yapacak bir zatta en az üç şart görmek zorundayız Bunlar şunlardır;

1- Beyaz Saray'da Amerikan Başkanı'nın sürekli ve resmi tercümanı Bagış'ın, Amerikan yurttaşı olmasına, kesin gözüyle bakamazsak da, çünkü henüz elimizde kayıt yoktur, buna, ?büyük ihtimalle? diyebiliyoruz.

2- Amerikan Devleti'ne sadakat yemini etmiş olmasını kabul etmek zorundayız.

3- Mr. Bagish'ın, Amerika Birleşik Devletleri'ne sadakatı konusunda bir fbi araştırmasından geçmiş olduğunu ve başarılı bulunduğunu, ?mutlak? kabul ediyoruz.

Bu durumda, Türkiye Cumhuriyeti, en önemli sırlarını, Türkiye Cumhuriyeti'ne sadakat yemini içmemiş ve buna karşın Amerika Birleşik Devletleri'ne sadakatından hiç kuşku duyulmayan, Washington'da, yüksek sadakat yüklü işler icra etmiş birisine tevdi etmiş olmaktadır. Tevdi edenin, ağır sorumluluğu ve cezai mesuliyeti kesindir.

ABD başkanına bilgi verdi mi?

Öyleyse, Egemen Bagish'in, yalnızca R.Erdoğan ile kendisinin bildiği, hatta Türkçe veya İngilizce'ye çevirirken biçimlendirdiği ?devlet? sırlarını, sadakat yemini ile bağlı olduğu, makama bildirebileceği ihtimalini hesaba katmak zorundayız. İhtimal ise, mantıklı olduğu taktirde, hukukta netlik'tir.

Efendim, Bu haberimi, R.T.Erdoğan'ın Washington'a yaptığı resmi ziyareti tamamladığı, 11 Haziran 2005, tarihte yazıyorum. Oradaki davranışları ve konuşmaları, Erdoğan'ın, Amerikan Başkanı Bush ile uyum içinde olabilmek için, Türkiye Cumhuriyeti Başkanı'na gösterdiğinden namütenahi fazla bir hassasiyet ve ihtimam içinde olduğunu ortaya koymuştur. Bunlar bir yana, dönerken, Bush'u nerede ise, ?dünya başkanı? ilan ile temenni etmiştir. Sanki bir yeniden biat merasimi var. O halde ve bu nedenle, uzun yıllar Başkan Clinton ve sonra da Başkan Bush'a tercümanlık yapmış Mr. Bagish'i, kendi tercümanı yapmaktan özel bir haz aldığını ve bu haz ile cüretkar, hukuk tanımaz bir yönelişi tercih ettiğini, anlıyabiliyoruz. Ancak anlamak başka, kabul etmek başkadır; ceza kanununu ilgilendiren bir durum görüyoruz ve kabul edemiyoruz.

CÜNEYT ZAPSU'NUN HUKUKİ HALİ

Tercümanlığın ?memuriyet? olduğu durumlarda, ?danışmanlık? da memuriyet'tir. Cüneyt Zapsu adında zat, ticaretle iştigal etmektedir.

Devlet hizmetine girdiğini ve memuriyet yemini ettiğini gösteren hiçbir bilgiye sahip değiliz; olsaydı, ticari işlerinden çekilmesi gerekirdi ki çekilmediğini tespit ediyoruz. Ancak aynı C.Zapsu'yu, Mayıs 2005 tarihinde Ankara'yı ziyaret eden Almanya Başbakanı Gerhard Schröder ile yapılan heyetler arası görüşmelerde, R.T.Erdoğan'ın yanında ve resmi Türk heyeti içinde, teşhis etmiş bulunuyoruz. Bu bir suçtur; çünkü, bizim esas teşkilatımıza göre, hükümetler arası resmi görüşmelerde, bakanlar dışında, yalnız ve yalnız devlet memurlarının bulunması zorunludur. Cumhuriyet, bu anlamdadır.

Cumhurbaşkanı Hazretleri,

İki devlet arasındaki görüşmeleri, ilgili olmadıkları takdirde, bir bakanlar kurulu üyesine vermek dahi teşkilat hukukuna aykırı ve suçtur. Bunları, memuriyet vasfı olmayan, hiçbir şekilde bir sadakat yemini etmemiş bir tacire bildirmek, bu taciri, devlet umuruna müdahil etmek ise, büyük bir suçtur. Cüneyt Zapsu nam zatın başka resmi görüşmelere de müdahil olması ihtimal dahilindedir. Bu, suçun tekerrürü halidir.

ZAPSU & BAĞIŞ & ERDOĞAN İÇİN TCK MADDELERİ

Muhterem Efendim,

Türk Ceza Kanunu, Zapsu, Bağış ve Erdoğan'ın durumlarına uygun maddeler sevk etmiştir. Bunlardan bazılarını aktarma gereği duyuyorum.

Türk Ceza Kanunu'nun iki yüz altmış ikinci maddesi, Zapsu ve Bağış isimli şahıslar için yazılmış görünmektedir ve ?kamu görevinin usulsüz olarak üstlenilmesi? başlıklı bu madde şöyledir; ?kamu görevini, kanun ve nizamlara aykırı olarak yerine getirmeye teşebbüs eden veya terk emri kendisine bildirilmiş olduğu halde görevi sürdüren kimseye üç aydan iki yıla kadar hapis cezası verilir.? Her ihlalde bu madde bir kez işlemektedir. Ancak Zapsu'dan ayrı olarak, Bagış'ın milletvekiliğine yakışmayan ameli vardır ki bunu ayrıca ele almak durumundayım.

Erdoğan'a uygun olan ise, ?anayasayı ihlal? başlıklı üç yüz dokuzuncu maddedir ve yeni yasada şu şekilde yazılmaktadır: ?Cebir ve şiddet kullanarak, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya veya bu düzen yerine başka bir düzen getirmeye veya bu düzenin fiilen uygulanmasını önlemeye teşebbüs edenler ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılır.? Türkiye Cumhuriyeti, bir aşiret devleti'ne dönüştürüldüğü anda, ki dönüştürülmektedir, bu madde işlemeye başlamaktadır. Hiçbir memur sıfatı olmayanlara memur işleri vermek ve bunları çoğaltmak, devam ettirmek ancak aşiret devletlerinde olabilmektedir. Yürürlükteki anayasa, Türkiye Cumhuriyeti'ni aşiret devleti'ne çevirmeye imkan ve izin veren mekanizmalar derpiş etmemiştir ve ?aşiret devleti? ayrı bir devlettir, demek ki ?Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya? yönelik, ısrarlı ve tertipli fiiller ortadadır.

Aşiret devleti

Diğer taraftan, yürütme erki şimdi, Recep Tayyip Erdoğan'da toplandığını için, ?cebir ve şiddet? her zaman görünür olmak zorunda değildir. Yürütme erkinin kaynağında ve işlemesinde, hep zor ya da cebir vardır ve bu durumda ?şiddet? sadece gerekli olduğunda uygulanmaktadır. Madde, yürütme erkini ellerinde olmayanların yürütme erkini elde etmeleri halini de kapsayacak şekilde formüle edildiği için, ?cebir ve şiddet kullanarak? ifadesini başa almak gerekli olmaktadır.

Bu iki maddeyi tamamlayan bir üçüncü madde var ki, bu ?suç için anlaşma? başlıklı olup, üç yüz on altıncı maddeden söz ediyorum, şöyle yazılmıştır: ?Bu kısmın dördüncü ve beşinci bölümlerinde yer alan suçlardan herhangi birinin elverişli vasıtalarla işlemek üzere iki veya daha fazla kişi, maddi olgularla belirlenen bir biçimde anlaşırlarsa, suçların ağırlık derecesine göre üç yıldan oniki yıla kadar hapis cezası verilir.? Fiillerine göre Zapsu ve Bagış'a bu maddenin tatbiki tezekkür edilebilir; bunu şimdiden görüyoruz. ?Aşiret devleti? tespiti bu tezekkürü kolaylaştırmaktadır.

YÜCE MECLİS'İN DÜŞÜRÜLMESİ

Hatırlardadır, 17 Aralık 2004, bir bayram olarak kutlanmak istenmişti; o gün, Avrupa Birliği ile Türkiye Cumhuriyeti arasında ?birlik? müzakerelerin tarihi ve şekli üzerine bir imza töreni vardı, Brüksel'deki toplantı salonu sık sık televizyonlarda, tekraren, gösterilmektedir. Bu filmlerde, salonda, bakan ve dış işleri bakanların arasında, boynunda ismi yazılı bir kolye ile dolaşan bir kişiyi daha görüyoruz; bu dolaşan zat, işte aynı Egemen Bağış'tır. Belki de bütün dünyadan gelip de, boynunda adı yazılı kolye ile bu salonda dolaşan, bakan veya başbakan olmayarak yasama organı üyesi bulunan tek kişidir; bakan veya başbakan ya da cumhurbaşkanları arasından kıvrılarak bir gölge misali R.Tayyip Erdoğan'ı izlemektedir. Hali, hiçbir halde bir yüce meclis üyeliğine yakışmamaktadır.

Yürürlükteki anayasada her hangi bir milletvekilinin bu halde görünmesine imkan veren hiçbir madde bulunmamaktadır. Ayrıca Büyük Millet Meclisi'nin buna izin verdiğine ve karar aldığına dair bir bilgimiz yoktur. İzinsiz ve fiili bir durum'dur ve Egemen Bağış'ın orada bulunma ve kalabalıklar arasında Erdoğan'ı izleme emrini ise, yine, Erdoğan'dan almış olması da ihtimalin ötesindedir.

Başbakan, Egemen Bağış'ı yumrukladı

Efendim, Mayıs Ayı'ndadır, savcılık başvurumda net tarih bildirmek durumundayım, televizyon yayınlarında, bu E.Bağış'ın, ansızın sırtına bir yumruk ya da büyük bir tokat yediğini hayretler içinde izlemiştik, Bağış ve televizyon muhabirleri de çok şaşırmıştı; tokat ya da yumruk ise T.Erdoğan'dan geliyordu. Daha sonra haberlerde Erdoğan'ın bu tokat ya da yumruğu, Yüce Meclis üyesi de olan Bagış'ı, uçağa geç kalmaması için uyarmak üzere attığı ileri sürüldü ise de çok inandırıcı olmamıştır. Çünkü uçağa gidiyorlardı, önemi haiz olmamakla birlikte gecikme asla söz konusu edilememektedir ve biz Erdoğan'ın, daha sonra açıklanamayan bu tür fevri hareketlerine sıklıkla tanıklık ediyoruz. Yadırgatıcıdır; Osmanlı düzeninde bu hallere düçar olanlara ?şamar oğlanı? tabir ediliyordu ve yadırganmıyordu, şimdi izahı gerektirmemektedir.

Bir de son Amerika gezisinde, yine aynı Bağış'ın, Erdoğan ile fotoğrafları çekilmek üzere, Amerikan sokaklarında, Amerikan çocukları topladığını da izledik. Bağış, milletvekili yapılmadan evvel, on altı yıl Amerika'da yaşadığı için çocuk-İngilizcesine vakıftır; burada yerini bulduğunu kabul ediyoruz.Fakat yine de Meclis'in yüceliği çiğnenmektedir.

Uçakta viski açıklaması

Bu arada, Amerika'dan dönüş uçağında, 12 Haziran 2005 tarihli gazetelerde var, ?Abd gezisine katılan Başbakan'ın danışmanı ve Akp İstanbul milletvekili Egemen Bağış? tarafından, Hürriyet Gazetesi'ne verilen bir mülakat var ki, aktarmamız yerindedir. Şöyle denmektedir:?Uçağımızda daha önce de olduğu gibi her türlü ikram vardı.İçki servisi isteyene yapılacaktı.Ama ben kimin ne içtiğine dikkat etmedim?. Burada, Bagış'ın kendi sorumluluğu ile ?valet de chambre? pozisyonunu bir birine karıştırdığını görüyoruz. Yüce Meclis üyeliği ile kesinlikle bağdaşmamaktadır.

Yasama erkinin yürütme erki ile ilişkisini Mirabeau'nun sembolize ettiğini hep biliyoruz, ilk okullardaki yurttaşlık derslerinde okutuluyordu. Çok onurludur, ?nous sommes ici par la volonté du peuple et nous n'en sortirons que par la force des baionettes?; bir yanda ?halk iradesi? ve diğer tarafta ?cebr'in süngüsüsü? var. İçki servisine nezaret ise hiç olmamıştı; anayasal düzene bir kıyam hali teşhis ediyoruz.

TBMM'yi zor duruma düşürdüler

Diğer taraftan yürürlükteki anayasa ?başbakan, bakanlar kurulunun başkanı olarak, bakanlıklar arasında işbirliğini sağlar ve hükümetin genel siyasetinin yürütülmesini gözetir? demektedir. Demek ki, milletvekili Bağış'ın bir gölge misali izlediği bazan da omuzuna tokatını yediği Erdoğan, yürütme erkini elinde bulundurmaktır ve başıdır. Güzel, ancak, aynı yürürlükteki anayasa'nın seksen yedinci maddesinde, Meclis'e ve millet vekillerine ?bakanlar kurulunu ve bakanları denetlemek? görev ve yetkisi verilmiştir.

Bütün bunları yan yana getirdiğimizde, hem denetleme işinin imkansızlığını ve hem de modern cumhuriyetlerin sine qua non koşulu olan ?kuvvetler ayrılığı? prensibinin düşürüldüğünü görüyoruz . Bu bir ve ikincisi, burada önemli olan nicel değil nitel durumdur; sayıya bakamıyoruz, milletvekili Bağış'ın, bütün Büyük Millet Meclisi'ni zor duruma düşürdüğünü tespit edebiliyoruz. Yasama organına girip yürütmenin bir parçası olmak her halde hususi bir takiye hali'dir. ?Çadır Devleti? tespiti bu hallerden neşet etmektedir.

Murat Mercan ve Ömer Çelik'in durumu

Cumhurbaşkanı Hazretleri, Varşova'da, bunun tarihini savcılıklara bildirmem ve gazete coupure'lerini eklemem doğaldır, R.T.Edoğan, yürütme erkinin başı olarak konuşurken yanında, yine bu Egemen Bağış, ki artık tanıyorum, ve iki Akp milletvekili vardı ve hiçbir devlet memuru yoktu; muhtemelen adları Murat Mercan ve Ömer Çelik'tir. Ne yazık, Esas Teşkilat hukukumuzda, iki erkin bu denli iç içe girmesi, tarif ve sınırlarının silinmesi, hangi bilgi ile donatıldıkları meçhul bazı milletvekili veya tacirin, müphem ve kanunsuz ?danışman? etiketleri ile yürütmeyi işgal ile yürütme erkini ıskat etmeleri için hüküm yoktur. Bu yeni bir anayasa durumudur ve TCK madde 309 kapsamındadır.

Efendim, yüksek zamanlarını almak durumunda değilim, ancak, ?kuvvetler ayrımı? ilkesinin doğal, tarihsel, hep kendisini sürdüren ve işleten bir mekanizma olmadığını, bir teşkilat kabulü, bir hukuki müessese olduğunu, her daim titizlik ve kıskançlıkla gözetilmesi gerektiğini, güvencesinin ise, eninde-sonunda, uyanık yurttaşların bilinç, gözetim ve denetiminde bulunduğunu, eklemek zorunluluğunu duyuyorum. Ne yazık ki, varsa vardır ve yoksa yoktur.

Yürütme erki ıskat edilmiştir ve edilmektedir.

Yasama erki düşürülmektedir.

Adalet Bakanı'nın ?hükümet sözcüsü? yapılması, diğerleriyle birlikte, yargı erkinin bağımsız işleyişine ve tarafsızlığına, her günlük darbe'dir.

Yüksek bilgilerine sunuyorum. Şükranlarımın kabullerini diliyorum.

Yalçın Küçük Öğretim Üyesi/yazar


Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber