Üniversiteler ne zaman 'üniversite' olurlar?
Bundan tam on yıl önce, Ekim 1995'te Yeni Yüzyıl gazetesinde çıkan bir yazımda
akademisyenleri, kendi meslekdaşlarımı, okuryazarlık derecelerine göre dört
gruba ayırdığımı hatırlıyorum. Şöyle: okur-yazar olanlar, okur-yazmaz olanlar,
okumaz-yazar olanlar ve okumaz-yazmaz olanlar... "Okur-yazar" olmayan
akademisyen olur mu diyecekler için hemen ekleyeyim: Burada gündelik anlamdaki
okuryazarlık değil, akademik okuryazarlık kastediliyor. Bu anlamda bakıldığında,
üniversitelerimzde ne yazık ki bolca okuryazar olmayan kişi var.
Şimdi ben bunu söyleyince, siz de hemen "herhalde bunlar üniversitelerde
kıyıdaköşede kalmış, rağbet görmeyen kişiler olmalı" diye düşünmüşsünüzdür.
Hayır, yanılıyorsunuz. On yıl önce o kadar değildi belki, ama son birkaç yıldır
en fazla rağbet gören kişiler bunlar. Bu, esas olarak "28 Şubat Süreci"
nin eseridir. O dönemin Türkiye'ye suikastlerinden biridir bu. Bilgi ve uzmanlık
yerine, cehaletle birlikte de olsa sadakate değer verilmesi yani. 28 Şubat'tan
sonra üniversitelerde makbul olmanın ölçüsü Devlet katına ve özellikle de onun
hakrenkli tabakasına yakın olmak olmuştur.
Böyle bir sistemde yeteneksizlik ve donanımsızlığın, "evet efendim"
ciliğin, tabasbusun rağbet görmesinden daha tabine olabilir?...
Evet, 1997 sonrasında daha kabasaba bir hal almıştır, ama bu durum aslında Türkiye'deki
sistemin özünden kaynaklanmaktadır ve daimBütün Cumhuriyet dönemi boyunca bu
çarpıklık hemen hemen hiç eksik olmamıştır. Çünkü, Türkiye'de baştan beri üniversiteler
bağımsız araştırma kurumları olarak değil, fakat ortaöğretimin bir devamı olarak
tasarlanmıştır. Bu çerçevede akademisyenlerden beklenen de mahza hakikat arayışına
adanmaları olmayıp, kurulu düzeni ideolojik olarak meşrulaştıracak malzeme üretmeleri,
daha doğrusu devletin zaten üretmiş olduğu malzemeye "bilimsellik"
kılıfı giydirmeleridir. Üniversitelerin esas amacı, gençleri "Atatürk ilke
ve inkılâpları doğrultusunda" terbiye etmek ve onları dünyaya kabileci
bir nazarla bakmalarını sağlayacak şekilde zihinsel olarak donatmaktır. Bizim
üniversitelerimizde Atatürkçülüğü ve "Devletin çıkarlarını" nı desteklemeyen
bilgi bilgiden sayılmaz.
Kısaca, Türkiye'de üniversite devletten bağımsız değildir ve olmayı da istememektedir.
Üniversite camiasında bağımsızlık ve özerklik denince sadece seçilmiş makamlardan
bağımsız olmak anlaşılır. Dikkat ederseniz, üniversitelerin rektörlerinin ve
YÖK'ün hükümete ve parlamentoya karşı kahramanca çıkışlar yapmaları adettendir,
ama ideolojikbürokratik devlet söz konusu olduğunda aynı zevatın "boyunları
kıldan ince" dir. Esasen seçilmiş organlara meydan okumaları Devlet harekâtının
bir parçasıdır.
Bizde üniversiteler kurulu düzenin bekçileridir. "Bekçi" dediysem
ille de mecazbir şeyi kastetiğimi sanmayınız. Çünkü üniversiteler kelimenin
gerçek anlamında da kurulu düzene bekçilik yapmaktadırlar. Bu bekçilik bazan
zalimce biçimler alır: "Devletin doğrusu" ndan sapan "şaşkınlar"
ı üniversiteden atmak gibi. Kendi öğretim üyesini "bu adam asker büyüklerimizin
buyruklarını sorguluyor, susturun ve hapse atın şunu!" diye savcılığa ihbar
etmek gibi. Başı örtülü öğrencileri sınıftan zorla dışarı çıkarmak veya zorbalık
yoluyla onları kampüslerden kovmak gibi. YÖK'ün inzibatçı düzenini barışçı olarak
protesto eden gençlerin üzerine polis veya jandarmayı salmak gibi...
Bu üniversitelerin aklına, herhangi bir medenülkedeki gibi, militarizme karşı
direnen elemanlarına sahip çıkmanın ve onları çeşitli şekillerde onurlandırmanın
değil de, idaryoldan disipline etmenin ve hapse attırmaya çalışmanın gelmesindeki
zalim ironiyi bilmem görebiliyor musunuz?... Bunu yapanlar ve onların sessiz
ortakları bu utancın izlerini yüzlerinden silemeyeceklerdir.
Üniversiteler ne zaman "üniversite" olur mu?... Sadece hükümetlerden
değil (çünkü bu çok kolay), devletten de bağımsızlaştıkları zaman. Üniversitelerde
makbul olmanın ölçüsü devlet katına yakınlık olmaktan çıktığı zaman. Zulme direnen
öğretim üyelerini ihbar etmekten vazgeçip onları ödüllendirdikleri veya en azından
onlardan özür diledikleri zaman. Akademisyenler düzenin mutemetleri ve muteberleri
oldukları için değil de alanlarındaki uzmanlaşma dereceleri nedeniyle rağbet
gördükleri zaman.
Yani, uzak ve belki de hiç gelmeyecek bir gelecekte.
d.b.tercüman/Mustafa ERDOĞAN