Üniversitelerimizin Akademik Unvan Uygulamaları Çağdışı

Ülkemizde hala yeni Yükseköğretim Kurumlarının kurulmasına ihtiyaç duyulmakta ve öğretim üyesi açığı gün geçtikçe artmakta iken; Üniversitelerimizde görev yapan 12 binin üzerindeki Yardımcı Doçent unvanlı öğretim üyesi ağır yabancı dil sınavları ve Doçentlik sınav jürilerin sübjektif kararları yüzünden hakkettikleri akademik yükseltmelere ulaşmalarında; gecikmeler ve sorunlar yaşamaktadırlar. Konunun önemine binaen Nevada Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Yunus ÇENGEL ve Fırat Üniversitesi Öğretim üyesi Yard.Doç.Dr. Selami SERHATLIOĞLU'nun görüşlerini yayımlıyoruz.

Kaynak : Memurlar.Net
Haber Giriş : 30 Ekim 2005 00:20, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42

Türkiye'de akademik unvanların veriliş kriterleri de vizyon ve misyonsuzluğu ve birimlerdeki başına buyrukluğu teşvik edici mahiyettedir.

Unvan verilmesinde öğretim üyesinin bölümüne, kurumuna, yöresine ve tüm ülkeye verdiği hizmet göz ardı edilip münferit yayınlar esas alınmakta ve böylelikle öğretim üyelerinin birimlerinden ve çevresinden kopukluğu pekiştirilmektedir. Ve maalesef modern dünya ve bilhassa ABD'de bunun böyle olduğu zannedilmekte ve bu uygulama modernlik ve bilimsellik adına yapılmaktadır. Yani yine özden habersiz kabuk alınmış ve meyve diye takdim edilmiştir. Bu sistemin ağızda bıraktığı buruk tat bile nedense hâlâ ilgilileri uyandırmamıştır. Bu şekilde öğretim üyeleri ülkenin problemlerine eğilip çözüm üretmek yerine kolayca yayın çıkarabilecekleri alanlara yönelmekte ve üniversiteler gerçek hayattan kopmaktadır. Halbuki yayın çıkarmak bir üniversitenin misyonu olamaz; olsa olsa yapılan güzel işleri ve varılan güzel neticeleri başkalarıyla paylaşma aracı olabilir.

Ayrıca, doçentlik imtihanı öğretim üyelerini aşağılayıcı bir mahiyet arz etmektedir ve yardımcı doçentlik unvanını almış kişilere şüphe ile bakıldığı izlenimini vermektedir. Bilgi ölçme imtihanları öğrencilik dönemlerinde verilir. Doktora sınavlarını geçmiş, bir tez yazıp sunmuş ve sunum esnasında sözlü sorulara cevap vermiş, konusunda yayınlar yapmış ve yıllarca üniversitede ders vermiş bir bilim insanını tekrar bir şamar oğlanı gibi imtihana tabi tutmak bir tacizdir, hakarettir ve ilme ve mesleğe hürmetsizliktir. Eğer belki bildiklerini unutmuşlardır diye düşünülüyorsa o zaman tüm öğretim üyelerini belli aralıklarla imtihandan geçirmek gerekir. Bazen merak ediyorum, imtihan jürisindeki hocalar acaba kendileri böyle bir imtihanda ne kadar başarılı olacaklar. Hele bilgisi yeterli olmadığı için başarısız sayılan adayların aynı konuda ders vermek için üniversitelerine geri gönderilmesi hangi ciddiyetle bağdaşır. Bilgi yetersizliği tescillenmiş kişilerin ders verdiği ve araştırma yaptığı üniversitelere kim saygı gösterir ve bu tür öğretim üyelerinin görüşlerine kim itibar eder?

Doçent adaylarını aşağılayıcı mahiyetteki bu imtihan uygulamasından vazgeçilmeli ve doçentlik unvanı, aynen profesörlük gibi, performansa dayalı olarak belli kriterleri sağlayan adaylara izzetlerini rencide etmeden verilmelidir.

Bu, tüm ABD üniversitelerinde böyledir ve aksi düşünülemez.

Prof. Dr. Yunus ÇENGEL ? Üniversitelerimizin Akademik unvan uygulamaları çağdışı...

Prof. Dr. Yunus ÇENGEL / NEVADA ÜNİVERSİTESİ ÖĞRETİM ÜYESİ (ABD)


Yard. Doç. Dr. Doçentlik Sınavları ve Doçentliğe Geçişteki Sorunlar

Ülkemizde hala yeni Yükseköğretim Kurumlarının kurulmasına ihtiyaç duyulmakta ve öğretim üyesi açığı gün geçtikçe artmakta iken; Üniversitelerimizde görev yapan 12 binin üzerindeki Yardımcı Doçent unvanlı öğretim üyesi ağır yabancı dil sınavları ve Doçentlik sınav jürilerin sübjektif kararları yüzünden hakkettikleri akademik yükseltmelere ulaşmalarında; gecikmeler ve sorunlar yaşamaktadırlar.

Doçentlik sınav yönetmeliğinde 13.01.2005 tarihinde yapılan değişiklik Doçent adayının daha önce başarılı olduğu bir önceki sınav aşamasından, hiç yoktan başarısız sayıldığı bariz bir haksızlığa neden olmaktadır.

Doçentlik sınav yönetmeliğinde 13.01.2005 tarihinde (25699 sayılı resmi gazetede yayımlanan) yapılan bir değişiklikle; Eserlerin incelenmesi aşamasında başarılı olup sözlü sınavlarda 3 (üç) kez başarısız olan doçent adayının sınavı, eserlerin incelenmesinden başlayarak sınavının tüm aşamaları (yeniden) tekrarlanır. Diğer bir ifade ile eserlerin incelenmesi aşamasında başarılı olup sözlü sınavlara giren doçent adayı sözlü sınavdan 3. (üçüncü) kez başarısız olunduğunda daha önce başarılı olduğu eserler incelemesinden de başarısız sayılacak ve sınav bu kez eserlerin incelenmesinden başlayarak sınavının tüm aşamaları (yeniden) tekrarlanacaktır. Bu Doçent adayının daha önce başarılı olduğu bir aşamadan, hiç yoktan başarısız sayıldığı bariz bir haksızlıktır.

Uzun yıllar yardımcı doçentlik kadrosunda çalışmalarına rağmen Doçent Olamayan on binlerce akademisyen var!

53 Devlet, 23 Vakıf Üniversitesinde toplam 29.248 öğretim üyesinin; 11.111 (%39'u) Profesör, 5.698 (%19'u) Doçent ve 12.439 (%42'si) adedi Yardımcı Doçent kadrosunda görev yapmaktadırlar. (http://www.yok.gov.tr/istatistikler/istatistikler.htm )

Sayıca ve oran olarak en büyük grubu yardımcı Doçentler, en küçük grubu ise Doçentler oluşturmakta, Doçentlik unvanında gittikçe bir daralma meydana gelmektedir. Aslında artış oranları küçük unvandan büyük olana doğru daralması lazım gelirken, bizdeki uygulamaların sonucunda, ara unvanda daralma meydana gelmiştir.

Bunun sonucunda; Ülkemiz genelinde Profesörler; öğretim üyelerinin toplamı içerisinde % 39, Doçentler % 19 yardımcı doçentler ise % 42 olarak yer almaktadırlar.

Doçentliğe Geçişteki Güçlüklerin Sebepleri

2547 Sayılı Kanununun öğretim üyeliğine atanmayla ilgili maddeleri (Md.23,24,25,26.) incelenirse; yardımcı doçentlik ve profesörlük için atama hükümleri düzenlenirken, Doçentlik için önce sınav (24.madde), sonra atama hükmü (25.madde) düzenlenmiştir. İşte işin sorun oluşturan en önemli tarafı da buradadır.

Meydana gelen bu güçlüğün açık ve net olarak iki ana sebebinden söz edilebilir

1. Bir ara KPDS, şimdi ise ÜDS adıyla yapılan Yabancı Dil Sınavlarının zorluğu ve bu sınavı aşabilen öğretim Üyesi sayısının azlığı,

2. Bilgisayarla tespit edildiği söylenilen Doçent'lik bilim jürilerinin, genel olarak, farklı kriterlere dayanarak sübjektif eğilimleri ağır basan değerlendirme yapmaları, yani; Doçentlik sınavlarının (eserler incelemesi ve sözlü sınav) objektif ve adil olmayışı.

Çözüm önerileri

1. Merkezi Doçentlik Sınavları Kaldırılmalıdır.

Günümüzde uygulanmakta olan ?Merkezi Doçentlik Sınav?larına son verilmelidir. İlk kez 1946 yılında yürürlüğe giren 4936 sayılı Üniversiteler Kanunu ile belirlenen doçentlik sınavına yönelik düzenlemeler günümüze kadar dört beş kez çeşitli değişikliklere uğramasına rağmen hala istenen düzeye ulaşamamıştır. Merkezi Doçentlik Sınavı uygulamada bir sürü adaletsizliklerin yaşandığı kendine özgü, apayrı, farklı, tuhaf ve gelişmiş ülkelerin hiç birinde örneği bulunmayan bir ?Unvan sınavı? dır.

Doçentlik; öğretim üyeliğinin akademisyenliğin tam ortasında bir basamaktır. Doçentlik unvanının bir altı yardımcı doçentlik, bir üstü ise profesörlüktür. Her ikisinde de böyle bir sınav yoktur. Sadece, kadro ilanı şartı ile her üniversitenin kendi yönetmeliğindeki belli kriterlerin göz önüne alındığı atamalardır.

Yardımcı doçent, Doçent ve Profesörlüğe yükseltme ve atanma aynı prosedüre tabi tutulmalı ve Merkezi Doçentlik sınavlarına son verilmelidir. Şimdiki sistemde yardımcı doçent ve profesörlüğe yükselme ve atanma nasıl yapılıyorsa, Doçentliğe yükseltme ve atanma da aynı şekilde olmalıdır.

2. Akademik yükselmelerde yapılacak düzenlemelerde Doktora esas alınmalıdır.

Akademik hayatın en zorlu ve önemli basamağı doktora dönemidir. Doktora döneminde elde edilen bilgi ve tecrübeler, büyük ölçüde akademisyenin gelecekteki başarılarını da belirleyecektir. Halbuki, Üniversitelerimizde akademik hayatın dönüm noktası olarak Doçentlik kabul edilmekte ve tüm gayretler bir an evvel Doçent olma yönünde sarf edilmektedir. Son yıllarda yapılan yeni düzenlemeler doktora eğitiminin değerini daha da düşürmüştür. Doktora eğitimi orijinal bilimsel çalışmaların gerçekleştirildiği zaman dilimi olmanın ötesinde, akademik kişiliğe sahip olmanın gerektirdiği özelliklerin de kazanıldığı hassas bir dönemdir. Yabancı dil öğrenmeden kongrede bildiri sunmaya kadar pek çok faaliyet bu dönemde gerçekleştirilir. Elbette öğrenme devam eden bir süreçtir. Ancak, doktorasını bitiren akademisyen artık kendi alanında bilgisine başvurulacak uzman bir kişidir.

Bütün gelişmiş medeni dünyada olduğu gibi, akademisyenlik unvanını doktora ile sınırlı tutmak ve ara unvanların ortadan kaldırılmasını sağlayacak kanuni düzenlemeler yapılmalıdır.

3.Yabancı dil akademik hayatın her safhasında bir problem olmaktan çıkarılmalıdır.

Akademik yükselmelerde Uygulanan Zorunlu Yabancı dil sınavları kaldırılmalıdır. Yabancı dil öğrenme ile yabancı dil sınavları bir birinden farklıdır. Hiçbir akademisyen yabancı dil öğrenmeye/öğretmeye karşı olamaz (mümkünse birden fazla yabancı dil öğrenilsin). Ancak, İngiliz'in İngiliz'den istemediği ağır gramer özellikli yabancı dil sınavlarını akademisyenlerin önüne engel olarak koymak büyük yanlışlıktır. Öğretim elemanlarına mutlaka bir yabancı dil sınavı uygulanacak ise; bu sınav akademik hayatın başında ve sadece bir kez (yüksek lisans veya doktora öncesi, okuduğunu anlamaya yönelik yani; Türkçe'den yabancı dile/yabancı dilden Türkçe'ye tercüme şeklinde) yapılmalı, sonraki hiç bir kariyer basamağında artık yabancı dil sınavı yapılmamalıdır.

Anayasamızda Türkçe'nin resmi dil olduğu açıkça ifade edilmiştir. Buna rağmen ülkemizde yabancı dil konusundaki zorlamalar Türkçe'mizin önünü kesecek boyutlara ulaşmaktadır.

Türkçe'miz hem iyi bir yazım dili ve hem de iyi bir bilim dilidir. Resmi ve Anadilimiz dururken yabancı dille eğitim yapmanın gelecekteki olumsuz sonuçları çok iyi değerlendirilmelidir.

Yabancı dil, şimdiki baraj sınavı uygulamaları ile ilim adamlarının akademik ilerlemesini engelleyen bir unsur olmaktan kurtarılmalı, öğrenci ve öğretim üyesine eğitimin her kademesinde daha iyi yabancı dil öğrenme imkan ve yöntemleri sunularak dil öğrenmenin gerekliliği öne çıkarılmalıdır.

Yard.Doç.Dr. Selami SERHATLIOĞLU Fırat Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Öğretim Üyesi ELAZIĞ

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber