Bakan Dinçer'in Kanal 24'te katıldığı programın deşifresi

Milli Eğitim Bakanı Sayın Ömer Dinçer'in 07.01.2013 Tarihinde KANAL 24 Televizyonunda Katıldığı Programın Deşifresi

Kaynak : Memurlar.Net
Haber Giriş : 09 Ocak 2013 14:02, Son Güncelleme : 15 Ağustos 2021 18:59

ELİF ÇAKIR- Söz bitmeden programından iyi akşamlar. Bu akşam Milli Eğitim Bakanı Sayın Ömer Dinçer'le birlikte olacağız. Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer olunca elbette ki son dönemlerde eğitimle ilgili olan tartışmalar, bu sefer kitaplar üzerinden bir yoğunluk kazanmaya başladı. Eğitimi konuşacağız. 2012 yılı eğitim ve öğretim yılı açısından en tartışmalı, en hareketli yıllardan birisi oldu. O kadar çok değişiklikler oldu ki, bu okul sisteminde, yani eğitim-öğretim sisteminde Cumhuriyet tarihi itibariyle belki de ufak tefek her bakanlık mutlaka değişiklikler yapıyordu, belli düzeltmeler ve iyileştirmeler yapıyordu. Ama bunlar bir anlamda bir değişiklikten ziyade sistem değişikliği gibi oldu ve pek çok böyle tartışmanın da ortasında kaldınız. En çok tartışılan, en çok tartışma konusu olan bakanlıklardan birisi oldu. Ben sizin Milli Eğitim Bakanı olarak kaçıncı bakan olduğunuzu bilmiyorum. Ama şöyle bir şey var: Bu İkinci Meşrutiyet dönemi nazırlarından, hani Milli Eğitim Bakanlarından Emrullah Efendi olması lazım. Onun bir sözü var, çok bilinen bir söz. Şu mektepler olmasa Maarifi çok iyi idare ederdim diye. Gerçekten zor bir bakanlık mı, siz de böyle düşünüyor musunuz?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Espri olsun diye söylemiş ama, yine bu tema içinde de söylememiş doğrusu. Yine bugün bizim algıladığımız tema içinde de söylememiş onu. O çok büyük ihtimalle okul yetersizliğinden hareketle, okul ihtiyacının olmaması üzerine kurguladığı bir söz söylemiş. O zaman içinde evrimleşerek işte belki de birazcık aşağılama malzemesi olarak kullanılıyor. Emrullah Efendi'nin bunu söylemediğine dair bizim bilgimiz var. Yani, sözü o konseptte söylemediğine dair bilgimiz var. Ama Milli Eğitim Bakanlığını yönetmek gerçekten zor, çünkü şöyle düşünün: İşte 2012 itibariyle bakıldığında, 2012-2013 eğitim-öğretim yılı itibariyle bakıldığında yaklaşık 17,5 milyon öğrencimiz var. Yine yaklaşık 850 bin, 856 bin civarında öğretmenimiz var. İdarecilerimizle beraber bu sayı neredeyse 850 bine çıkıyor. Okul müdürleri ve ilçe çalışanları göz önüne alındığında 850 bine yakın çalışanı var. Yaklaşık 17,5 milyon öğrencinin ailelerini düşünecek olursanız, o kadar geniş bir alanda faaliyette bulunuyoruz, o kadar çok geniş bir aileyiz ki biz, bu ailenin içerisinde sorunlar hakikaten bitmek tükenmek bilmiyor. Ayrıca, yine yaklaşık olarak 50-55 bin civarında binayı yönetiyoruz. Yine bunun içerisinde 60 binden fazla resmi kişiliği olan okul, hukuki varlık olarak okulumuz var. Hakikaten öylesine büyük bir aile ki bu aile, sorunu bitmez…

ELİF ÇAKIR- Çok sorunlu, çok kavgalı.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Aslında sorunun varlığı çok fazla da belki hadiseyi büyütmüyor. Belki de bizim olaylara yaklaşım tarzımızdan kaynaklanan başka bir sorun var ki o ağırlığı artırıyor demek lazım. Şimdi düşünün, sizin işte az önce bahsettiğim 17,5 milyon öğrenciniz var, bu

öğrencilerden bir tanesi bir yerde kötü bir muameleye maruz kalıyor veya kendisi kötü bir muamelede bulunuyor. Bu, sanki tüm öğrencilerin üzerinde varmışçasına genelleştirilebiliyor. Veya diyelim ki bir okulda bir sorununuz var, üç gün kaloriferi yanmıyor. Bütün eğitimde okulların kaloriferlerinin yanmadığı gibi bir tartışma içerisine giriyoruz. Veya diyelim ki binlerce, onbinlerce kitap var, belki yıllarca bunlar yayınlana geldi, aynı usul üzerine yürütüldü, onların içinden bir tanesinin bir sorunu varsa şayet, onu tüm eğitim sisteminin sorunuymuş gibi genelleştirerek tartışıyoruz, bence esas problem o. Değilse tabii ki bu kadar geniş aile içerisinde öğrencilerimizin sıkıntıları olacak, okullarımızda bazen aksamalar olabilecek veya öğretmenlerimizin çok meşru birtakım talepleri olacak ve biz onları bazen karşılayacağız, bazen karşılayamayacağız; bu yönetimin doğasında var olan bir şey. Ama öbürü ise, hem beraberinde bir haksızlık getiriyor, kendi kendimize bir haksızlık yapıyoruz, hem de Türkiye'de sorunların yumağı içinde boğuştuğumuzu varsayıyoruz. Hiç öyle değil, gördüğünüz gibi biz bu kadar büyük aile içerisinde aksamadan bir eğitim yürütüyoruz.

ELİF ÇAKIR- Ömer Bey, Milli Eğitim Bakanısınız, bütün okulların, işte öğrencilerden sorumlusunuz. Siz nasıl bir öğrenciydiniz?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Benim öğrenciliğim böyle çok standart bir öğrencilik değildi.

ELİF ÇAKIR- Biraz anlatır mısınız, yani medyada bu yönünüzle de çok fazlasıyla olmadığınız için merak ediyorum.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Tabii ilkokuldayken insan her şeyi çok ayrıntılı hatırlayamayabiliyor. Ben biraz daha yine küçük yaşta okula gidenlerdenim.

ELİF ÇAKIR- Kaç yaşında?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Sanıyorum 5-5,5 yaşında gitmiştim o zaman okula. İlkokul boyunca programlarımda, eğitimimde herhangi bir aksama olmadı. Sadece güzel yazı yazma konusunda zorlandığımı hatırlıyorum. Çünkü, öğretmenimiz güzel yazı yazma konusunda çok hassastı, verdiği ödevlerin içeriği kadar yazının düzgün olup olmadığını da çok sıkı kontrol ederdi ve hep başım o yüzden dertteydi. Ama sonra yazım gerçekten de çok güzel oldu, onu itiraf etmek lazım. Ortaokuldayken çok başarılı bir öğrenci değildim.

ELİF ÇAKIR- Neden, öğretmenlerle mi aranız?..

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Yok hayır, muhtemelen henüz çocuktum ve olup bitenin farkında değildim çok fazla, o açıdan ortaokulda hayat benim için daha oyundan ibaretti.

ELİF ÇAKIR- Aslında çok sözünüzü kesiyorum ama, ortaokul birazcık da çocukların hala, her çocuk açısından biraz böyle muallakta kalan, boşlukta kalan ve çok sendelediği bir dönem, biraz ergenlik dönemiyle ilintili.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Belki yorumlanabilir. Ama lisede tam tersi bir durum oldu. Ortaokulda sınıfımda kalmadım ama

zayıflarım vardı mesela, çoğu kez bütünlemeyle falan geçtiğim oluyordu. Ama lisedeyken çok iddialı bir öğrenciydim.

ELİF ÇAKIR- İlkokul öğretmeninizle görüşüyor musunuz?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Allah rahmet eylesin, o çok uzun zaman önce vefat etti. Hep onu hatırlıyorum, takip de ettim ama, çok uzun zaman önce vefat etti.

ELİF ÇAKIR- En böyle unutamadığınız öğrencilik hatıranız, ilkokul olabilir, ortaokul olabilir, sizin zihninizde yer eden bir hatıranız var mı?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Var, olmaz mı, birçok hatıram var. Daha çok güven üzerine inşa edilmiş hatıralardır ve bu hakikaten de benim için çok yol gösteren şeyler olmuştur. Mesela bir hocam bir gün beni sözlüye kaldırdığında sorduğu sorulara cevap verememiştim, ama ben o derste çok başarılı bir öğrenciydim. Hazırlık yapmamıştık. Dersin sonuna doğru sözlü yapmak istemişti. Birçok arkadaşımız zayıf alabileceği endişesiyle sözlüye kalkmıyordu. Hoca o zaman notu zayıf olan öğrencilerden birisini kaldırmak üzere teşebbüs etti. O yüzden gönüllü kalkan yoksa şayet kendisi zorla kaldıracaktı sözlüye öğrencileri. Bütün arkadaşlar ittifak halinde benim notlarım iyi olduğu için sen gönüllü sözlüye kalk bizi kurtar dediler. Ben de çok hazırlıksızdım, tahtaya kalktım, hoca iki-üç soru sordu. Sanıyorum onlardan önemli bir kısmına cevap veremedim, bir tanesine cevap verdim, diğerlerine veremedim, bana zayıf verdi sözlü notuma. Fakat daha sonra bana dışarıda dedi ki, ben sana güveniyorum, sen çalışkan bir öğrencisin. Ama sorduğum sorulara cevap veremediğin için sana zayıf veriyorum. Bu sana güvenimin sarsıldığı ve senin hakkındaki kanaatlerimi değiştirdiğim anlamına gelmiyor dedi mesela. O benim için o kadar önemli bir şeydi ki bir daha asla başkalarının talebiyle buna benzer bir şey yapmadım.

ELİF ÇAKIR- Kendi öğrenciliğinizdeki öğretmenlerinizle olan ya da okul müdürleriyle olan ilişkileriniz ya da sizi etkileyen olaylar, şu anda mesela Bakanlığınız döneminde geçmiş sizin için bir tecrübe olarak faydalanıyor musunuz, geçmişinize dönüyor musunuz?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Yok, çok fazla dönmüyorum. Çünkü, hakikaten bugün bize yol gösterecek, rehberlik edecek türden büyük bir tecrübem yok yahut da geçmişte yaşadığım sorunlardan hareketle işte onları da burada düzelteyim diye bir bakış açım yok. Ben biraz daha doğrusu olaya daha küresel bakıyorum, küresel dünyada Türkiye'yi ve çocuklarımızı bir yerde konumlandırmaya çalışıyorum, oradan hareket ediyorum. Dolayısıyla, geçmiş tecrübeler veya ferdi olarak yaşadığımız sorunlar bende kararlarımda çok etkili olmuyorlar.

ELİF ÇAKIR- Kitap okur muydunuz?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Okurdum, evet.

ELİF ÇAKIR- Kaç yaşında başladınız, ilk okuduğunuz kitap mesela?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Ben sanıyorum lise çağlarında daha aktif bir kitap okuyucusu oldum. Ayrıca daha sonra sadece

okuyucu değil aynı zamanda yazan birisi olarak da öne çıkmaya başladım. Nitekim şiire merakım çok fazlaydı.

ELİF ÇAKIR- Bir dönem şiir yazdınız mı?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Yok, şiir yazmadım. Ama Allah rahmet eylesin, Akif İnan Hoca benim edebiyat hocam oldu bir dönem. Mesela o yaptığı imtihanlarda şiir açıklamalarıyla ilgili benim yazdığım metinlerden çok fark etmişti beni. Beni bir köşeye çekip; sende bir şey var, hadi bakalım sen şu konularda bir hazırlık yap, bir şeyler yaz getir de okuyayım diyordu ve beni o dönemin edebiyat dergileriyle falan yakından tanıştırmıştı. Bu açıdan üniversitede işletme eğitimine adayana kadar yahut da yönetim ve organizasyon konusunda uzmanlaşmaya varana kadar bu alanla ilişkim çok yoğun olmuştu. Ama şimdi tabii onlar kalmadı.

ELİF ÇAKIR- İlk okuduğunuz kitabı hatırlıyor musunuz demiştim ama, hatırlıyor musunuz? Mesela, ben…

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Hatırlamıyorum.

ELİF ÇAKIR- Çok yoğun kitap okur muydunuz peki?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Lisede okuyordum, üniversitede de okuyordum, öğretim üyesi olduktan sonra da okuyordum. Şimdi o kadar yoğun okuyamıyorum. Yine birkaç ayda bir kitap bitiriyorum. Roman olursa daha çabuk okuyorum.

ELİF ÇAKIR- Okuduğunuz bir kitap var mı şu anda?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Şu anda okuduğum bir kitap evet, Osmanlıcasını okumuştum, şimdi Türkçe yayından tekrar kontrol de ediyorum. Gazi Bahadır Han'ın “Türklerin Seceresi” diye bir kitap var, biraz tarihe de merak saldım son zamanlarda, onu okuyorum, bugünlerde onu okuyorum.

ELİF ÇAKIR- Sinemayla aranız nasıl?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Sinemayla aram çok iyidir.

ELİF ÇAKIR- Hangi filmleri seversiniz?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Çeşitli. Zaman zaman sinemaya gittiğim oluyor kızımla, eşimle, yılda bir kere falan gidiyorum ama, hafta sonlarında eğer pazar günü evdeysek kızımla ikimiz o filmleri seçiyor, internetten film izliyoruz.

ELİF ÇAKIR- Film türünüz var mı, mesela özel ilgi alanınıza giren?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Ben daha çok böyle tarihi filmleri, içinde gizlilik, sır olan gizemli filmleri tercih ediyorum. Biraz da komedi filmlerini tercih ediyorum.

ELİF ÇAKIR- Eğitim sistemine ilişkin mesela buna benzer filmler izliyor musunuz?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- İzliyorum evet. Hatta ilginç bir şey söyleyeyim size; ben Milli Eğitim Bakanlığı'nda bakan olduktan sonra belki de tarihinde ilk kez bütün yöneticileri topladım ve onlara bir film

izlettirdim. Biz şimdi Bakanlıkta her hafta Cuma günleri saat 4'ten sonra özel bir konuşmacı getiriyor ve bir vizyon oluşturmak üzere Bakanlığımızda konuşmalar yaptırıyoruz. Bu toplantılardan bir tanesinde de bir film ve film üzerine tartışmalar yapılan bir oturum tertip etmiştik. Bir Hint filmiydi, “Üç Aptal” diye tercüme edebileceğimiz…

ELİF ÇAKIR- Ben şimdi, pardon, onu söyleyecektim; son dönemlerde benim sonradan keşfettiğim, izlediğim ve tamamıyla böyle bizim bu testçi ve ezberci eğitim sistemini eleştiren “Üç Aptal” isimli bir film, bunu izlediniz mi diye size soracaktım?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Bunu sadece izlemekle kalmadım, aynı zamanda dediğim gibi tüm yöneticilere yönelik olarak izledik ve tartıştık. Şimdi aynı şekilde benzer bir programda, bu kez “Her Çocuk Özeldir” diye bir filmimiz var, onu izleyip tartışacağız. Yine eğitimle ilgili biliyorsunuz “Bir Bavul, İki Dil” var. Yine benzer türden zannediyorum Ölü Ozanlar Derneği miydi acaba?

ELİF ÇAKIR- Evet, Ölü Ozanlar Derneği. Yine bu bağlamda belki anne-baba-çocuk arasında bizi ayıran nehir diye bir film var.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Onu seyretmedim.

ELİF ÇAKIR- Şeyi seyretmiş miydiniz peki, Pack Adams diye yine…

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Seyrettim.

ELİF ÇAKIR- Beğendiniz mi peki?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Türkçesi neydi, Teneke Adamlar mıydı onun, neydi?

ELİF ÇAKIR- Bay Adams diye.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Evet, hatırladım, seyrettim. Teneke Adamlar'ı da ayrıca seyrettim, onu da seyrettim evet.

ELİF ÇAKIR- Bir şey soracağım, bütün bunları böyle söyledikten sonra bu kitabı okudunuz mu?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Onu okumadım hayır.

ELİF ÇAKIR- Son dönemlerin en çok tartışılan kitabı ve Milli Eğitim Bakanlığı üzerine, Şeker Portakalı…

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Okumadım hayır.

ELİF ÇAKIR- Okumadınız.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Fareler ve İnsanlar'ı okudum, hem bir lise çağlarındayken okumuştum, hem de sanıyorum yine böyle bir ara dönemde, bundan 1-2 sene kadar önce yeniden elime geçmişti, bir gün otururken yeniden baştan sona bir daha okumuştum.

ELİF ÇAKIR- Nedir bu sakıncalı kitaplarla ilgili tartışmalar?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Bence orada yapılan tartışmalar, bütünüyle bir kaşık suda fırtına koparmaktan ibaret.

ELİF ÇAKIR- Bu bir çocuk kitabı değil aslında.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Şöyle veya böyle, ama bir kitap, okunabilecek, okunacak bir kitap. Şimdi burada sansürle alakalı

yapılmış herhangi bir işlem yok, yani bizim tuhafımıza giden de o. Şimdi normal şartlarda bir veli veya herhangi bir vatandaş size bir mektup yazabilir, orada birtakım şahitlerde bulunabilir. Şimdi siz velinin size birtakım şikayetlerde bulunmasını kontrol altına alabilir misiniz, size mektup geliyor.

ELİF ÇAKIR- Ayrıca böyle bir hakkı da var.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Ayrıca böyle bir hakkı tabii ki var. Dilekçe verebilir Dilekçe Kanununa göre, Bilgi Edinme Kanuna göre bilgi isteyebilir. Şikayet edebilir.

Bir; siz bunu kontrol altına alamazsınız.

İki; Bu size geldiği zaman sizin dosyalarınız içerisine girer. Kime ulaşmışsa o ilgisine gönderir bu mektubu. İlgilisi bakar bu incelenecek bir konu, değil mi diye bakar önce, incelenecek bir konuysa ön incelemeye tabi tutar. Ön incelemeden sonra bir sorun görürse de onu soruşturmaya bırakır. Şimdi diyelim ki bu kitap ve Fareler ve İnsanlar'la ilgili dile getirilen hususlar doğrudan doğruya buna benzer bir ifade. Birinde İzmir İl Müdürlüğü kendisi Ankara'ya bu mektubu havale etmiş. Birinde de okul yöneticisi öğretmenle bu meseleyi, bu işin aslı nedir diye bilgi alışverişi düzeyinde konuşmuşlar. Bakanlığımız nezdinde konuyla ilgili yapılmış herhangi bir işlem yok.

ELİF ÇAKIR- Buna rağmen nasıl medyada sanki yasaklandı gibi haberler ya da…

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- İşte tuhafımıza giden de o aslında. Normal şartlarda işin en daha tuhafını söyleyeyim; benim gibi bir insanın asla yapmayacağı bir eylem bu. Ben Talim Terbiye Kurulunda bırakın çocuklar okusun diye bunun üzerinden serbestleştirmeyi sağlamaya çalışan bir Bakanım. Daha da önemlisi, Bakanlığa tarihinde ilk kez okuma kültürü ve kütüphanecilik diye tüm Türkiye'de çocuklarımızın okumasını yaygınlaştırmak üzere stratejiler geliştirecek bir faaliyette bulunsun diye bir birim kurduk. Şimdi bütün bunları yapan bir bakanın şu kitabı okuyun, bu kitabı okumayın diye tasnif yapabileceğini düşünebilir misiniz siz? Daha da önemlisini söyleyeyim size; bu kitaplar vaktiyle belki bir yayınevinin belki de sınırlı sayıda bastığı kitaplardı, bir şekilde kontrol altına alabiliyordu Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak bahsediyorum. Ama bu kitaplar onlarca yayınevi tarafından yayınlanıyor, çok sayıda insan farklı şekillerde tercüme ediyor ve bunların her birisi yayınlanıyor. Bugün sizin artık Talim Terbiye Kurulu tarafından bunu okuyun veya okumayın diye bir tasnife tabi tutmanızın ne kadar önemi ve anlamı kalabilir ki. Çocuklar bunları biz tavsiye etmesek bile, dağıtmasak bile bir yerden bulup okuma şansına sahipse, işte kitabın kendisi üzerinden sansür vardı-yoktu diye tartışmanın bir mantığı olabilir mi? Bunu kamu kurumu olarak biz görüyoruz, vatandaş olarak herkes görüyor olmalı. O açıdan ben hemen şunu söylemek istiyorum: Biz çocuklarımızın hangi türden olursa olsun hangi kitabı okuyacağını belirleme konusunda misyon üstlenmiş bir teşkilat değiliz, böyle de olmayacağız. Çocuklarımıza hangi kitapları okuyacaklarını yahut okumayacaklarını söylemek yerine, onların hangi değere sahip olacaklarını,

olmayacaklarını belki öğreteceğiz, o kitabı kendisi seçerek okusun, o bizim kararımız olmamalı. Şimdi Talim Terbiye Kurulu vaktiyle buna benzer kararlar verdi, eğer siz bir büyüteçle verilen kararlara bakacak olursanız, fazla uğraşmasın bu medya mensuplarına ben buradan çok açık ve net bir şey söylemek istiyorum, bunu dile getiren gazetelere özellikle; fazla uğraşmasınlar gelsin ben kendim ellerimle vereyim onlara, uğraşıp durmasınlar. Çünkü, onların eleştirdiği pek çok uygulama, yine onların müdafaa ettiği statüyü anlatıyor aslında. Türkiye'de bu kitaplara gelmeden önce hatırlıyor musunuz, Yunus Emre şiiriyle alakalı tartışmalar yapıldı bu ülkede. Pir Sultan Abdal'la ilgili, Orhan Kemal'le ilgili sansürler yapıldığına dair iddialar dile getirildi. Şimdi şöyle düşünün: Bu kitapların hiçbirisini biz yeni yayınlamadık, bunların her birisi en az 4 yıllık, 5 yıllık kitaplar. Ve 4 yıl, 5 yıl önce belki 10 yıl, 15 yıl önce de aynı kitaplar tavsiye edilmişti veya aynı kitaplar okutulmuş, her beş yılda bir Talim Terbiye Kurulundan yeniden onay almışlardı. Onlar da bu şiirler zaten o şekliyle yayınlanmıştı.

ELİF ÇAKIR- Birazcık Milli Eğitim Bakanlığı'nın eğitime objektif bakmasından ziyade ideolojik yaklaşımları bugüne kadar bu kadar sorunlu hale getirdi…

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Evet, aynen öyle, Talim Terbiye ideolojik bakıyordu, kendine göre de birtakım kurallar koymuş seçiyordu. Ben çok fahiş bir şey söyleyeyim size; Talim Terbiye Kurulunun sakal kamusal alanda yasaklandığı için kitabı da kamusal alan olarak görmeleri sebebiyle mesela Galile'nin sakalını tıraş edip fotoğrafını basabilirdi Talim Terbiye Kurulu. Şimdi böyle bir yaklaşım tarzı olan bir Talim Terbiye Kurulunun incelediği kitaplar için eğer bir eleştiri yapacaklarsa, o eleştiriyi bugün değil vaktiyle geçen süre içerisinde yapmalıydılar. Bugün tam da biz Talim Terbiye Kurulunun zihniyetini değiştirmeye çalışıyoruz. Kitap inceleme ve denetleme yöntemini değiştiriyoruz. Bu yöntemi değiştirirken bu statükodan yararlananların el altından empoze ettikleri birtakım bilgilerle Milli Eğitim Bakanlığını bugün eleştirmeleri çok haklı sayılamaz. Çok net bir şeyi söylemek lazım: Biz zihniyetimizi değiştiriyoruz, bu zihniyet bu ülkede çocukların kitaplarını okumaları, küresel düzeyde ihtiyaç duydukları her türlü bilgi ve beceriyi kazanmaları üzerine kurgulanıyor. İdeolojik bir tasarım üzerine değil. Şimdi…

ELİF ÇAKIR- Milli Eğitim Bakanlığı bugüne kadar belki de ideolojik bir vesayet altındaydı, bundan…

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Kurtulmaya çalışıyoruz. Kurtulma sürecinde belki de tam takdir görecekken vaktiyle yapılan işlemlerin birçoğu sebebiyle o günden bugüne bir yansıtma yaparak Milli Eğitim Bakanlığı'nı eleştirmemeleri gerektiğini söylüyorum. Şimdi Milli Eğitim Bakanlığı birtakım öğretmenleri Talim Terbiye Kurulu bünyesinde bulunduruyor ve onları da 30 yıldır belki, 20 yıldır, 40 yıldır aynı zihniyetle kitap incelemelerini sağlıyordu. Biz bu sistemi değiştirdik, o öğretmenlere

teşekkür ettik ve okullara geri gönderdik. Ve onun yerine çok daha modern, gelişmiş dünyanın uyguladığı bir yöntemle kitap incelemeye çalışıyoruz. Tam bu süreçte bütün bu tartışmaların yapılması sizce tesadüf olabilir mi? Ve üstelik de bu tartışmaların tamamının hep aynı kaynaklardan sunulan bilgiler üzerine yapılmış olması. Yunus Emre şiirini ben size söyleyeyim.

ELİF ÇAKIR- Evet, onu soracaktım, o şiirleri?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Talim Terbiye Kurulu teorik olarak bir şiiri yayınlama veyahut yayınlamama üzerine karar vermez, veremez, böyle bir yetkisi de yok. Talim Terbiye Kurulunun yaptığı inceleme normalde öğrencinin hangi sınıf seviyesinde hangi tür kazanımları elde edeceğini belirlemektir. Ve bu kazanımlara göre öngörülen kitapta bu kazanım sağlanabiliyor mu, sağlanamıyor mu diye bakar. O şiir ne kadar mahsurlu, ne kadar değil diye bakıp bir sansür zihniyetiyle ele almaz, almamalıdır da zaten. Bu açıdan normalde herhangi bir kazanımla ilgili A yayınevi bir kitap yayınlar, orada A şiirini koyar, A şiirinin belirli bir miktarını koyar. B yayınevi başka bir şiir koyar veya aynı şiirin bazı kıtalarını eksilterek koyar, şiirin bir bölümünü koyar.

ELİF ÇAKIR- Bu peki şaire yapılan haksızlık ya da saygısızlık değil midir?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Biz bir şiir kitabı yayınlamıyoruz, Milli Eğitim Bakanlığı ders kitapları olarak ortaya koyduğunda bir şiir kitabı yayınlamıyor. Siz uzunca dörtlüklerden, 8-10 dörtlükten oluşan bir şiiriniz olsa, şiirin tamamını yayınlama imkanına sahip olur musunuz bir üniteyle ilgili konuyu tartışacağınızda. Nitekim Milli Eğitim Bakanlığı Yunus Emre'nin aynı şiiriyle alakalı olarak özel sektör tarafından basılan kitaptaki eksik üç kıtanın ikisini basmış, bir tanesini o da basmamış. Öbürü üç kıtayı kesmiş, Milli Eğitim Bakanlığı'nın yayınladığı resmi kitap iki kıtasını kesmiş. Burada normal şartlarda şiiri kesme diye bir kaygı yok, kaygı kazanımlarla alakalı belki biraz. Ama hemen şunu söyleyeyim: Doğru mu, bana kalırsa doğru değil, hemen onu da söyleyeyim size, bana kalırsa bu doğru değil. Eğer bir şiir gerçekten çok uzunsa koymayabilirsiniz. Ama…

ELİF ÇAKIR- Bir kıtayı…

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Ama kısa almanın da bir manası yok. O şiirin tamamını koyabilirsiniz eğer şairi tanıtmak istiyorsanız. Ve dahasını söyleyelim; dediğim gibi bunlar zaten 4-5 yıl önce basılmış kitaplar ve o dönemde onların korumaya çalıştığı statüde elden geçirilmiş kitaplar. Peki, kimi suçluyorlar şimdi?

ELİF ÇAKIR- Milli Eğitimin bu tavsiye ettiği kitaplar vardı, 100 kitap falan, bunlara ilişkin olarak siz neler düşünüyorsunuz, bunlar devam edecek mi?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Bence bu konuyu uzatmayalım, hemen o sorunun cevabını çok kısa vereceğim çünkü.

ELİF ÇAKIR- Peki.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Milli Eğitim Bakanlığı'nın çocuklarımıza şu kitabı okuyun yahut da bu kitabı okumayın diye bir tavsiyede bulunmasını ben çok anlamlı görmüyorum. Vaktiyle bunları seçerek dağıtabiliyorlardı, dağıtmak gerektiği için de çocuklara kendileri seçiyorlar ve bir set oluşturuyor olabilirler. Ama şimdi bunları dağıtmaya gerek yok, bunların hepsi piyasada bolca basılıyor. Çocuklarımız hangi kitabı uygun görüyorsa alsınlar ve okusunlar.

ELİF ÇAKIR- Üzerinden kalktı mı Milli Eğitimin tavsiye ettiği…

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Daha önceden yapılmış kararlar, biz onları değiştirmedik. Ben şahsi olarak genel yaklaşım tarzımı söylüyorum. Çocuklarımızı bırakalım, biz onlara kitap okumanın usul ve adabını öğretelim, neyi istiyorlarsa okusunlar. Bu kadar açık ve net daha ne söylenebilir?

ELİF ÇAKIR- Milli Eğitim Bakanlığının bugüne kadar çok sorunlu ve sizin de tabi köklü değişimler falan yapıyorsunuz ama geçenlerde sanırım sizin bir açıklamanız oldu. Dediniz ki, Milli Eğitim Bakanlığında bugüne kadar hiç bir şey yapılmamış

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Yok öyle demedim.

ELİF ÇAKIR- Nasıl peki doğrusu? Medyaya böyle yansıdı.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Yok hayır. Asla öyle bir laf benim tarzım değil zaten öyle bir şey demiş olamam. Yalnız değişiklik yapmak konusunda Türkiye'de bir şey var algı. Yani değişimi birazcık rahatsız edici görüyor genel kamuoyu. Normal şartlarda çok sık değişiklik yapıldığı, Milli Eğitim sisteminin yap-boz tahtasına dönüştürüldüğü, dolayısıyla da bunun başarıyı olumsuz etkilediği gibi bir algı var bunun üzerine ben bir konuşma yaptım aslında. Orada hemen şunu söylemek lazım: Normalde değişim yapılıyor doğru.

ELİF ÇAKIR- İlan ediliyor ya da.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Fakat size bir şey söylemeliyim bu değişimin içeriği çok önemlidir. Eğer siz toplum düzeyindeki bir sistemden bahsediyorsanız bu sistemin değişiminin 3 seviyesi vardır. Birincisi, temel değerler seti esas vizyon ve ana stratejiler üzerine bir alandır birinci alan bu. Yani bir vizyonunuz temel değerler setiniz paradigmanız ve temel stratejileriniz. İkincisi uygulama alanınız yani operasyonel alanlar ve nihayet o uygulama alanlarına yönelik, faaliyet planlarına yönelik programlar. Programlar daha çok 3 aylık, 6 aylık yaptığınız faaliyetlerdir. Uygulama faaliyetleri daha çok 6 aylık, 1 yıllık çalışmaları kapsar. Stratejik alansa, 1 ile 5 yıllık, 10 yıllık alanları ifade ederken, esas vizyon ve paradigmanızsa aslında daha çok değişmeyen ve sizi geleceğe taşıyan alandır. Türkiye'de bugüne kadar, temel vizyonu değiştiren ve paradigma üzerine değişim yapan herhangi bir

çalışma yürütülmedi. Milli Eğitim sisteminde cumhuriyet tarihinde kurduğumuz ana vizyon ve temel paradigma neyse onun üzerine inşa edildi. Biz yine ana vizyon da tamamen bir değişiklik yapmadık ama paradigmalarımızı değiştiriyoruz bu önemli. Şimdiye kadar ki yapılan değişiklikler operasyonel düzeyde değişikliklerdi. Yani normalde, diyelim ki siz işte SBS imtihanını her yıl 3 kez, 4 kez yaptıktan sonra bunun ortalama başarısını alıp bir üst eğitim kademesine geçiş mi sağlayacaksınız yoksa bunu bir kere yapıp da mı bir üst eğitim kademesine geçiş sağlayacaksınız diye karar verdiğimiz de stratejik bir değişiklik yapmış olmazsınız. Veya imtihanlarınız da süreyi azaltıp çoğaltmanız, soruların sayısını azaltmanız çoğaltmanız veya ne bileyim din dersinden soru sormuyordunuz da yeniden soru koymanız bunlar çok program düzeyli değişikliklerdir ve bunları değişiklik olarak algılamak bile doğru değildir. Bunlar tabi olarak olacak. Uygulama yaparken karşı karşıya kaldığınız sorunlar çıkar. Her seferinde sürekli karşılaştığınız sorunları çözerek iyileştirirsiniz durumu. Benim söylemeye çalıştığım şey, Milli Eğitimde esas paradigma değişikliği uzun yıllardan sonra belki 40 yıllardan sonra ilk defa yapılıyor ondan önce yapılmamıştı.

ELİF ÇAKIR- Peki bütün bu tartışmalar yani 1 yıl içerisinde 2012 yılına baktığımızda sanki böyle kılık kıyafet, dershaneleri tartıştık yani o kadar yoğun bir şekilde yani değişiklik 4+4+4 eğitim sistemine geçildi. Belki hani merkezi eğitim sisteminden daha çok öğrencin merkezli bir eğitim sistemine de geçmiş olduk. Bunları biz parça parça hep tartıştık, kamuoyu da tartıştı. Bir anda bir şeyler değişti. Bir kez sizin ağzınızdan bunu dinlemiş olsak. Bunlar belli ki bir sistem içerisinde yapıldı, bir sisteme bağlı olarak. Neler oldu bir özetler misiniz, değerlendirir misiniz? Ve nereye gideceğiz o konu başlıkları belki bir çıkarsa onun üzerinden tartışmak daha kolay olacak.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Kamuoyunun aslında bunları parça parça görmesi ve tartışması zaten çok tabi bir süreç. Biz herhangi bir yeni bir faaliyeti gündeme getirdiğimizde kamuoyu sadece onu görüyor ve onu kendisi bir bütünmüş gibi tartışabiliyor bu çok tabi bir hareket. Bu şuna benziyor biraz, bir satranç oyunun da siz bir hamle yapıyorsunuz, yaptığınız hamle tek başına bir önceki hamleden rakibiniz hamlesinden ve bir sonraki yapacağınız hamleden bağımsız gibi görülüyor. Kamuoyunun bunu böyle görmesi biraz kabullenilebilir.

ELİF ÇAKIR- Bir sistem bütünlüğü var değil mi?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Evet, bir oyun var o oyunda biz hangi taşı nereye oynatıyorsak bunun bir anlamı var. Ve hepsi bir

bütünün parçaları olarak söz konusular. Şimdi az önce size paradigma değişiminden bahsetmiştim. Şimdi isterseniz yaptığımız faaliyetlerin bu anlamdaki boyutuna bakayım, nereye oturduğunu size söyleyeyim. Bir, üç tane hareketim oldu, birçok hareketimiz oldu da üç hareketten. Bir 4+4+4 sistemi, bu kendi içinde biliyorsunuz bir eğitim 12 yıla çıkarttı zorunlu eğitimi. İki, kademeli hale getirdi. Üç, seçimlik ders uygulamasını başlattı programlı, sistematik bir şekilde bu birincisi. İkincisi, Milli Eğitim Bakanlığı okullar hayat olsun diye bir proje başlattı. Üçüncüsü, kılık kıyafet yönetmeliğini değiştirdi ve kılık kıyafeti serbestleştirdi. Şimdi bunun üçü de konuşmamın ilk başında ifade ettiğim mesela paradigma değişiminin birbiriyle uyumlu, birbirine paralel üç ayrı adımıdır. Şimdi burada yaptığımız şey şu aslında çok kısa özetlemek istiyorum.

ELİF ÇAKIR- 4+4+4'den başlayalım ne oldu mesela bu ilan edildi?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Türkiye Cumhuriyeti aslında kurulduğu andan itibaren özellikle AK Parti iktidarı gelene kadar ki süre içerisinde tüm kamu yönetimi olarak baktığımızda çok otoriter ve merkeziyetçi bir yapıya sahiptir. Ve cumhuriyette işte halka rağmen halk için halk adına yapılan bir rejimdir, uygulamadır. Şimdi normal şartlarda cumhuriyetimizin kuruluşundan bu zamana kadar geçen süre içerisinde dünya çok değişti. Artık demokrasiler kendi içinde de evrimleştiler bugün katılımcı bir demokrasiden bahsediyoruz. Öyleyse, bizimde kendi cumhuriyetimiz ve demokrasimizi kendi içinde yeniden tanımlamak gibi yahut da geliştirmek gibi bir role sahibiz, bir fonksiyona, bir işleve muhtacız. Zaten kamu yönetimi reformuna baktığımızda bu çabayı görürsünüz Türkiye'de. AK Partinin Türkiye'yi siyaseten demokrasiyi geliştirme konusunda yaptığı çalışmalara baktığı zaman bunu görürsünüz. Otoriter bir yapı normal şartlarda şunu söyler: Devletten vatandaşa doğru tek yönlü bir iletişim vardır. Vatandaş için en doğrusu neyse onu devlet bilir ona göre hizmetlerini sunar vatandaşta buna ihtiyaç duyuyorsa alır. Vatandaş dediğimizde karşımızda hep aynı kesim, herkes aynıdır birbirinden farklı değildirler. Çocuk dediğinizde mesela eğitim sisteminde çocukların hepsi aynı çocukturlar siz tek tip bir eğitim sunarsınız herkes o eğitimi alır ve o eğitim üretimi de neredeyse tabirimi maruz görün tek bir insan yaratmak üzeri kurgulanmıştır. Halbuki şimdi biz eğitim sistemini demokratikleştirmeye çalışıyoruz.

ELİF ÇAKIR- Peki en büyük eleştiri bu değişimi yaparken örneğin mesela 4+4+4'de bu Avrupa standartlarında bir değişiklik aslında. Fakat en

büyük eleştiri şöyle oldu: Bir sabah kalktık 4+4+4 açıklandı okullar hazır değildi, öğretmenler hazır değildi, halk buna hazır değildi.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Öyle değil, ama izin verirseniz bunu açıklamadan önce öbürünü tamamlamam lazım. Çünkü yeni gelen anlayışın ortaya ne getirdiğini söylemek lazım. Şimdi yaptığımız şeyse bizim biz bütün çocuklarımızı birbirinden ayrı bir dünya olarak görüyoruz ve her birini özel olarak değerlendiriyoruz. varsayıyoruz ki, her birisinin farklı bir ilgisi var. Ve bunların her birisi büyük bir potansiyele sahipler. Eğer biz o potansiyeli açığa çıkartabilir, toplumun geleceği için kullanabilirsek müthiş bir sinerji yaratacağız. İkincisi, toplum ayna değil toplumda farklı alt birimler, farklı kültürler var, farklı kesimler var, farklı katmanlar var. Dolayısıyla bunların istekleri de aynı değil, ihtiyaçları da aynı değil. Her birisinin istekleri, ihtiyaçları birbirinden farklı. Bu sebeple biz, toplumda hem çocukların ilgisini çekebilecek, hem toplumun farklı kesimlerinin ve katmanlarının istek ve ihtiyaçlarını karşılayabilecek bir eğitim vermeye çalışıyoruz. Bu çok ciddi anlamda bir paradigma değişimi, bir zihniyet değişimidir. Ve Milli Eğitim sisteminde hem 4+4+4 bunu ihtiva ederken hem mesela okullar hayat olsun projesi fiziki mekanların kullanımını demokratikleştiren bir adım olarak ortaya konulmuştur. Kılık kıyafetse, otoriteyi sembolize eden bir yaklaşımın yerine daha demokratik bir eğilimi sembolize eden bir tavır olarak serbestleştirilmiştir. O açıdan bakıldığında bunların her birisi bir bütünün parçaları olarak vardırlar.

ELİF ÇAKIR- Ve birbirini tamamlıyor, destekliyor.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Tamamlıyorlar destekliyor. Peki bunlar gerçekten bir gün sabahleyin kalktığımız da mı oldu? Hayır. Hemen şunu söyleyeyim: Türkiye'de Milli Eğitim Bakanlığının gerçekleştirdiği şuralar niçin yapılır? Neredeyse 1980 yılından bu zamana kadar defalarca Milli Eğitim şurası yapılmıştır bunu zaten normal vatandaşa sormazsınız. Keşke Türkiye'nin demokrasisi o kadar gelişse, katılımcı olsa ve her bir vatandaşa bunu vatandaşında bilinç düzeyini geliştirebilsek ve sorsak. Yani temsi olmaktan çok doğrudan bir katılımı sağlayan bir yaklaşım sunabilsek. Ama Milli Eğitim şurasına bu ülkenin 74 milyonunu tümünü temsil edebilecek uzmanları geliyorlar ve orada eğitim sistemini tartışıyorlar. 1980'li yıllardan beri, eğitimin 12 yıla çıkarılmasıyla ilgili, eğitim yaşının öne çekilmesiyle ilgili şura kararları var. Bu kararları nereye koyuyor acaba bunu tartışanlar? Ayrıca Milli Eğitim Bakanlığının kendi içinde yaptığı defalarca gerçekleştirdiği çalıştaylar var. Şimdi yeniden aynı çalıştayları, aynı şuraları yapmanın bir manası var mı sizce? Başka bir şey daha söyleyeyim size o bir

tarafa tüm dünyanın nereye gittiği o kadar bariz ki. Dünyanın gittiği yönü artık konuyla yakından ilgilenen birisi açıkça görebilecek noktaya gelmiş. Ben size istiyorsanız çok kısaca bir çevre analizi yapayım dünyaya nereye gidildiğine dair ve Türkiye'nin nerede kaldığına dair? Bu konular bunlar bu kadar açık ve bariz hale gelmişken bunu uzun uzadıya tartışmanın gereği yok. Kaldı ki, öğretmenlerin bundan haberi olması gerekir veya gerekmez diyorsak 800 bine yakın öğretmene tek tek sorma şansım yok benim temsilcileriyle konuşulur bunlar.

ELİF ÇAKIR- Peki öğretmenler hakikaten mesela 4+4+4 eğitim sistemi için bizim okullarımız, sınıflarımız, öğretmenlerimiz bu eğitim sistemine hazır mıydı yani?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Hiç bir şey önceden bu anlam da karar vermeden ve bir süreç olarak tanımlanmadan bitmez. Bunlar bu tip değişimler tek bir karar değildirler. Bu değişimler bir noktadan itibaren başlayan ve devam eden süreçlerdir. Biz bu kararı verdiğimiz andan itibaren bütün kurumlarıyla ve bu kurumları oluşturan bütün öğeleriyle ve aktörleriyle paralel bir çalışma yürüttü. Mesela biz hemen Haziran ayından sonra aşağı yukarı 258 bin öğretmenimizi 3 hafta boyunca eğittik. Yine Eylül ayı başlamadan önce 15 gün süreyle yaklaşık 400 bin civarında öğretmenimizi eğittik. Bunlar eğitimli olur zaten başka nasıl olacak? Yine bu yaz döneminde. Biz bütün bu öğretmenlerimiz için çok kapsamlı bir eğitim programı yeniden hazırlıyoruz. Öğretmeninizi eğiteceksiniz, alt yapınızı buna göre tasnif edeceksiniz, insan kaynaklarınızı yeniden tahsis edeceksiniz ve bizde bunu yapıyoruz. Şunu bilmesi lazım insanlar: Ben yıllar boyu stratejik değişikleri bu Türkiye'de okuttum, stratejik yönetim konusunda yayınlanmış ilk kez yayınlanmış kitaplardan birisi bana ait, iki kitaptan birisi bana aittir. Yıllar yılı tüm Türkiye'de değişik örgütlerde stratejik değişiklikleri yapmış, hem kurumun bütünlüğü içerisinde hem bir her bir alt öğesinin ona uyum sağlayacak şekilde tanzimini yapmış bir insan olarak varım. Şimdi öğretmenin eğitimini nasıl ihmal ederim? Ama bunun hepsinin bir zamanı var. Bugün birisi hemen az önce dile getirdiğimiz benzetmede olduğu gibi satrançta siz atınızı yerinden oynattığınızda aslında bu attığınız adım başlı başına bütün ve diğer hareketlerden bağımsız bir şey değil.

ELİF ÇAKIR- Bütün bunlardan sürekli bir parantez açacağım. İyi satranç oyuncusunuz sanırım? Bu satrançta misaller verdiğiniz için.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- O kadar iyi değilim galiba ama az çok biliyorum. Şimdi dolayısıyla, kamuoyunun bu hamleyi tek

başına görmesini ben anlayışla karşılayabiliyorum. Ama eğitim uzmanı diye kendini tanımlayanların birçok akademisyenin herkesi söylemiyorum istisna tutuyorum. Normal şartlarda her hamleyi kendi başına ve bağımsız gibi algılamalarını anlamakta zorlandığımı da ifade etmem lazım. Bir konuda tek bir doğru olmayabilir. Eğer bir konuda tek bir doğru yoksa, o zaman siyasetin tercih hakkı vardır. İktidarda olan parti tercihte bulunur. Yani bizim tercihte bulunduğumuz alanlar yok mu var. Diyelim ki, 4+4+4'de öyle değil de 5+3+4 yapabilirdik bu bir tercihti. Ama eğitimin kademeli hale getirilmesi bir tercih değildi. Eğitimin kademeli hale getirilmesi 12 yıla çıkmış eğitim zorunluluğunda gerçekten yapılması gereken bir durumdu ve o eğitimin ihtiyacı olarak vardı.

ELİF ÇAKIR- İçinize sindi mi bu 4+4+4 sistemi? Bir eksiklik ya da eksik bıraktığınız 1 yıl, 2 yıl sonra tekrar şunu yanlış yapmışız toparlayabileceğimiz dediğimiz düzeltmeler var mı?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Bakınız bugün operasyonel düzeyde az önce 3 seviyeden bahsettim size ana stratejiler, vizyon ve temel değerler seti dediğim temel felsefesi. İkincisi operasyonel seviye dedim, üçüncü de program seviyesi. Operasyonel seviyede ve program seviyesinde eksikliklerimiz olabilir. Bunun bir süreç olduğunu hesap ederseniz, zaman içinde telafi etmeniz gereken henüz hatalarda olabilir. Bu şuna benzer ama: Bir gemi düşünün siz aslında gideceği limanı yanlış elindeki rota itibariyle, rotası da iyi çizilmemiş ama makineleri iyi çalışıyor. Hizmet eden insanlar çok güzel kıyafetler giymişler ve çok iyi eğitilmişler. Geminin her tarafı da çok güzel pırıl pırıl boyalı. Böyle bir gemi düşünün siz böyle bir şey mümkün değil ama teorik olarak bile. Böyle bir şey düşünün bu geminin makinelerini iyi çalışması sizi bir yere götürür mü? Ama başka bir şey düşünün, gideceği limanı belli birileriyle yarışıyorsunuz siz. Rotası da düzgün çizilmiş ama makinesi zaman zaman aksıyor yani bir bakım yapmanız gerekiyor. Hangisini tercih ederseniz yapı olarak?

ELİF ÇAKIR- Elbette ki...

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Türkiye'nin ana vizyonu dünyanın genel gidişatına uygun değildi çok açık ve net bunu söylemek lazım. Eğer bunu delillendirmemi istiyorsanız ben size bunu sabaha kadar anlatabilirim.

ELİF ÇAKIR- Anladım.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Şimdi bu ana rotayı düzeltiyoruz, gideceğimiz liman belli bunun tarifini de yapabilirim. Ama şu anda bu süreç olması sebebiyle makinelerin zaman zaman yahut da ne bileyim

programların zaman zaman gözden geçirilmesi gerekebilir onları da yeri geldikçe yapacağız.

ELİF ÇAKIR- Endişeye gerek yok diyorsunuz. Peki, bu 4+4+4 eğitim sistemi içerisinde Türkiye'nin yine eğitime ilişkin olarak sorunlarından bir tanesi de zeki çocuklar, dahi çocuklarla ilgili bir çalışmada kapsıyor mu var mı programınız da yüksek yetenekli ve zeki çocuklara ilişkin olarak? Bunda da çok büyük problemler vardı okul yetersizliği, öğretmen yetersizliği gibi.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Ama zaten bu özellikle üstün yetenekli çocuklara yönelik dünyadaki birçok ülkede bazı ülkeler istisna olabilir ama sistematik olarak bu çocuklara eğilme 1990'lardan sonra başlıyor. Türkiye'de de aslında 1995'li yıllardan itibaren bu konuya önem verilmeye başlanmış gördüğüm kadarıyla. Fakat şu anda çok yeterli olduğumuz söylenemez. Biz evet.

ELİF ÇAKIR- Biç çalışmanız var mı peki?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Üstün yetenekli çocuklar için bir strateji geliştirme çalışması yapıyoruz. Aşağı yukarı 4-5 yıldır Bakanlık bununla ilgili bir çaba ortaya koymuş. Avrupa Birliği projeleri olarak yürütülmüş, Türkiye'de bir çok çalıştay yapılmış vesaire. Doğrusu ben Bakan olduktan sonra üstün yetenekli çocuklarla ilgili bir strateji taslağı bana sunulmuştu ama ben onu biraz zayıf görmüştüm ondan sonra çalışmaya devam ettik. Tam bu arada birde Meclis'te hatırlasınız belki üstün zekalı çocuklarla ilgili bir araştırma komisyonu kurulmuştu onlarda çalışmalarını bitirdiler. Biz yeni bir strateji belirledik.

ELİF ÇAKIR- Biraz bahseder misiniz peki?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Üstün zekalı çocuklarımız ve üstün yetenekli çocuklarımız için yeni bir strateji belirledik. Bu çocuklarımızın eğitimiyle ilgili bundan sonra daha özel, daha sistematik bir çaba yürüteceğiz ve o programları geçmişte yaptığımız hataları da göz önüne alarak yeniden değerlendiriyoruz.

ELİF ÇAKIR- Ne zaman bununla ilgili bir sonucu kamuoyuyla paylaşırsınız?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Çok kısa zamanda.

ELİF ÇAKIR- Biraz bahseder misiniz burada peki mahsuru var mı?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Yani aslında mahsuru yok ama henüz bu kararlaştırılmadığı için eğer üzerinde değişiklik olursa çünkü bunun nihai kararını biz vermeyeceğiz, bakanlar kurulu verecek. Bizimki taslak olduğu için biraz çekiniyorum doğrusu. Eğer bakanlar kurulu kendisi aynı

sorunun çözümünde A yöntemini değil de B yöntemini tercih ederse o zaman bugün ayrıntılı vereceğim bir bilgi beni zor durumda bırakabilir öyle bir tedirginliğim var. Ama hemen şunu söylemeliyim: Sanıyorum Ocak ayı içerisinde çok kısa zaman sonra Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu toplanacak. Ve Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulunda biz üstün cezalı çocuklarımız için bu stratejiyi biz sunacağız. Ondan sonra da bakanlar kurulundan karar çıkacak. Bu süreçte üstün zekalı çocuklarımız için biz şimdiye kadar Milli Eğitim Bakanlığı olarak onları yetiştirmeye çalışıyorduk, işte burası belki sizin talebinizi de kısmen yerine getirir. Ama bizim üstün cezalı çocukları yetiştirecek öğretmenimiz yeteri kadar yok. Üstün yetenekli çocuklarımızı, yani sporda, sanatta yetiştirecek yeteri kadar öğretmenimiz yok. Ve şimdiye kadar da Milli Eğitim Bakanlığı bunları kendi içinde yetiştirmeye çalışmış. Halbuki biz büyük bir toplumuz bu toplumun farklı kesimleri değişik aktörleri bu konuda bize destek sağlayabilir. Biz şimdi bunun Milli Eğitim Bakanlığının tek başına üstleneceği bir görev olmaktan çıkartıyoruz. Mesela bizim üstün zekalı çocuklar için ve üstün yetenekli çocuklar için açtığımız BİLSEM'ler var bilim ve sanat merkezlerimiz. BİLSEM'leri rehabilite ediyoruz. Ve çocukların eğitimiyle alakalı TÜBİTAK'la ve üniversitelerle ortaklaşa yürütülecek bir alt yapı hazırlık çalışması yapıldı. Ve böylece çocuklarımızı oralarda daha farklı ve biraz da proje bazlı çalışabilecekleri bir eğitim programına doğru alacağız.

ELİF ÇAKIR- Peki bu yıl eğitim yılı içerisinde bu hayata geçer mi Bakanlar Kurulu'ndan?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Yani orada şöyle düşünmek lazım o da bir süreç çünkü. Onların bazıları hemen yapabileceğimiz çabalar. Bazılarıysa bir takım alt yapılardan sonra uygulamaya koyacağımız eylemler. O açıdan bakıldığında, muhtemelen bu strateji 2013-2017 arası için düşünülmüştü. Biz büyük ihtimalle 2015 sonrasına kadar çok büyük oranda uygulamaya koymuş oluruz.

ELİF ÇAKIR- Peki, Türkiye'de okullar arası eşitsizlik kapanacak düzeye ne zaman gelir ya da gelmeye başladı mı nedir?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Şimdi okullar arasındaki eşitsizlik dediğimizde aslında bu tek boyutlu bir hadise değil. Yani çoğu kere okullar arasındaki eşitsizlik denildiğinde okullardaki eğitim seviyesinin farklılığı aslında anlaşılıyor. Şimdi eşitsizliğin iki boyutu var. Birincisi, fiziki ve teknolojik alt yapıyla bağlantılı olarak tartışılabilir. Eğer böyle bakarsanız, Anadolu'daki iller İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa, Adana, Mersin, Urfa, Gaziantep, Diyarbakır gibi illerimizle kıyaslandığında çok

avantajlı durumdalar. Bugün Anadolu'nun pek çok ilinde derslik başına ortalama öğrenci sayımız 30'un altında. Öğretmen başına öğrenci sayımız 20'nin altında. Birçok yerde fiziki alt yapı olarak bu az önce saydığım illerden daha iyi konumdayız.

ELİF ÇAKIR- Şu kalabalık sınıf sorunu çözüldü mü?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Bakın 70'e yakın ilde böyle bir sorunumuz yok bizim. Belki ikili eğitimden kaynaklanan sorunlarımız var. Ama zannediyorum 2-3 yıl gibi kısa bir süre içerisinde bu ikili eğitim sorunu özellikle bu 70 ilde çözülmüş olacak. Ve tekli eğitim onların hepsine geçeceğiz ve derslik başına da 30 öğrencinin altın da olacağız. Öyle bakıldığında o büyükşehirlerimiz ve göç alan şehirlerimiz daha dezavantajlı görünüyor. Ancak, bir başka türlü baktığımızda kendi elimizle biz aslında ülke olarak ve devlet olarak okullara kendi elimizle kalite farklılığına itmişiz zaten. Yani bir genel lisemiz var, bir Anadolu lisemiz var, bir fen lisemiz var. Biz farkında olarak veya olmayarak aslında başka amaçlarla mesela fen lisesinde önce üstün zekalı çocukların gideceği ve bilim adamı yetiştirmek üzere sınırlı sayıda açılmak üzere kurmuşuz ama giderek yaygınlaştırmışız o fonksiyonlarından uzaklaşmış ama bu sefer 3 kademeli bir eğitim alanında daha kaliteli okullar seviyesine bürünmüş. Normalde bu okulun kaliteli olduğuna dair tartışma yapılabilir. Çünkü başarılı evet çok başarılı liseler bunlar. Ancak, bunun başarısı eğitimiyle alakalı mı? Bu tartışmalı. Çünkü öğrenciyi seçiyorsunuz daha akıllı, daha zeki, daha sorumluluk sahibi çocukları seçiyorsunuz. Daha tecrübeli, daha kendini geliştirmeye adamış öğretmenleri seçiyorsunuz, fiziki alt yapılarını daha iyileştirmeye çalışıyorsunuz ve böylece bir okul oluşturuyorsunuz. Peki müfredatına baktığınızda ne var diye normal şartlarda belki 5 saat daha fazla Anadolu lisesiyle mukayese edildiğinde veya genel liseyle mukayese edildiğinde fen dersi alıyor çocuklar. Peki o dersleri biz genel liselere versek ne olur? Böyle bir şey yapılabilir mi? Bu bir soru mesela. O açıdan bakıldığında, okullarımızdaki kalite farklılığı tanımlamasını bizim tekrar gözden geçirmeye ve kesinlikle ortadan kaldırmaya ihtiyacımız var. Aynı şeyi bir il düzeyinde yapmışız. İl içerisinde merkezdeki bir okul daha nitelikli gözüküyor çevredeki okul daha düşük nitelikli gözüküyor. Bunu neye göre yapmışız? Aslında burada da yine kısmen öğretmenleri seçecek yapmışız. Ve halbuki, bu yapının, bu uygulamanın kendi içinde çok ciddi sorunları da var. O açıdan biz nitelik farklılıklarını ortadan kaldıracak bir çalışmayı yapıyoruz.

ELİF ÇAKIR- Peki buna gelmişken şu dershaneler sorusunu sormadan edemeyeceğim, bir gün gerçekten Türkiye'deki eğitim sisteminde bir anne, baba

ya da bir çocuğumuz, öğrencimiz dershaneye gitme ihtiyacı hissetmeden en iyi eğitimi okulda alarak üniversiteye hazırlanma şansını elde edebilecek mi bu seviyeye gelecek mi?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Kendimiz öyle bir hedef koyabiliriz onun için çaba sarf ederiz. Ama bu tek tarafıyla Milli Eğitim Bakanlığının kontrol edeceği bir hadise değil. Öbür tarafta da bir aile var bir veli var ve çocuğuna daha fazla eğitimi aldırmayı istediği müddetçe, düşündüğü müddetçe onu farklı yollarla gidermeye çalışacak. Ancak, dershane meselesiyle ilgili konuyu ben toplumsal düzel de tartışırken çok hafife aldığımızı düşünüyorum.

ELİF ÇAKIR- Nasıl yani?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Bakın şimdi az önce siz okullar arası kalite farkından bahsettiniz. Belki siz bahsetmediniz ama ben söyleyeyim, biz Hükümet olarak SBS imtihanlarının kaldırmak istiyoruz.

ELİF ÇAKIR- Yok ona geleceğim.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Evet şimdi bakın dershaneler meselesi bütün bunlar aslında ortaöğretim uygulamalarımızla, orta öğretim sistemimizle çok yakından alakalı meselelerdir. Bunların hiç birisi kendi başına bağımsız bir hadise değildir. Mesela durup dururken biz SBS'yi kaldıracağız dersek ve sistemin bütünü içerisinde yani ortaöğretim sistemi içerisinde birbiriyle uyumlu bir değişiklik yapmayacak olursak o zaman SBS'yi kaldırmanın ortaya çıkartacağı sonuçlar daha kötü olabilir. Biz yine SBS ortaöğretim sistemi ilköğretimden, ortaöğretime geçişle ilgili uygulamalarımız, okullar arasındaki kalite farklılığı ve benzerlerini göz önüne almaksızın müfredatı ve öğretmen dağıtım sistemini, çocukları seçme yöntemlerini hesap etmeksizin eğer bunlardan birisine karar verecek olursak yine beklediğimiz sonuçları alamayabiliriz. Nitekim Güney Kore buna benzer bir uygulamayı yaptı dershaneleri kanunla kapattı. Daha sonraki yıllarda o merdiven altına kaydı, tekrar açmak durumunda kaldılar. Şimdi o kadar büyüdü ki o sektör beraberinde neredeyse eğitim sistemine ikame olacak kadar büyüdü. Türkiye'de 1980'li yıllarda yine dershaneler kanun yoluyla kapatıldı.

ELİF ÇAKIR- Ama sonra tekrar bir sektör halinde şu an.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Tekrar açıldı. Bizde sanıldığı kadar büyük bir sektör değil. Bizdeki sorun, aslında dershanelerin bizatihi kendisi değil. Bizdeki sorun, SBS imtihanıyla birbirinden farklı kalitedeki okullara çocuk seçme durumunda olmamızdır. Bu imtihan çocuklarımızın bütün ilköğretim sistemini etkiliyor. Ve ortaöğretimde eğitim

alacağı yeri belirliyor, çok belirleyici. YGS ve LYS ise bizim lise eğitim sistemimizi etkiliyor ve belirliyor. Çocuğunda bütün hayatını etkileyecek bir kritik noktada duruyor. Şimdi biz eğer bunları makul bir biçimde düzenleyebilirsek dershane meselesi kendiliğinden belki düzelecek. O açıdan bir ortaöğretim sistemini biz yeniden gözden geçiriyoruz. Bunu belki daha önceden çok kısa bahsettim ama yine sizin programınızda ilk kez biraz daha açmış olayım. Bizim lise türlerimiz çok fazla. Bakın dünyanın pek çok ülkesinde ki, eğitimimde iyi olduğunu düşündüğümüz ülkeleri kast ediyorum burada. Liseler ya genel lise akademik bilgi veren liseler seviyesinde yahut meslek lisesi durumundalar. İtalya'da çokça lise türü var 5 tane.

ELİF ÇAKIR- Biz de kaç tane?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Biz de biz 9 değişik lise diploması veriyoruz. Aşağı yukarı 14-15 değişikte meslek lisesi diploması veriyoruz.

ELİF ÇAKIR- Kaça inecek bu?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Şimdi onu söyleyemem çünkü henüz kararı verilmemiş bir şey. Ama biz lise türlerini azaltmak istiyoruz. İki, liseler arasındaki kalite farkını azaltmak istiyoruz. Bu kalite farkı kamuoyunun algıladığı kadar büyük bir kalite farkı değil aslında. Yani şimdi bakın liseler.

ELİF ÇAKIR- Şu SBS'yle ilgili bir şey sorabilir miyim?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Hepsine geliyorum. Normal liseyle, Anadolu lisesi arasındaki fark 5 saat İngilizce farkı neredeyse. Anadolu lisesiyle, fen lisesi arasındaki fark 3-5 saat fen bilgisi dersinin daha fazla olması.

ELİF ÇAKIR- Bu kadar çocuklarımızı dershanelerde yorduğumuz şey bu mu yani?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Bu evet. Bu kadar yormanın ne kadar doğru olduğunu ben şimdi size soruyorum tekrar. Şimdi bakın, peki biz bütün liselerimizde 5 saat fazla yabancı dil dersi versek ne olur?

ELİF ÇAKIR- Gayet güzel olur.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Evet. Ve biz bütün liselerimizde aslında bir fen lisesine gidebilecek kapasitede çocuk varda fen lisesine gidememişse genel lise de fen lisesi programını seçebilecek bir fırsat versek çocuğumuza ne olur? Çünkü ben öğretmen potansiyeli olarak bunu yapabilecek durumdayım Bakanlık olarak. Bu açıdan bakıldığında okul türlerinin azaltılması. Çocukların istedikleri programı alabilecekleri türden bir

sistemim kurgulanması, SBS imtihanını kaldırılması, dershanelerin bu doğrultuda gözden geçirilmesi tamamı bir bütündür. Ve biz bütün bunların her birisini ve her bir alt öğesini birbiriyle uyumlu olacak şekilde çalışıyoruz.

ELİF ÇAKIR- Peki SBS'ler bu yıl son kez yapılacak değil mi? Bu yıl çocuklarımız son kez seviye belirleme sınavına girecek ama seviye belirleme sınavı aslında Avrupa ülkelerinde ve dünyanın pek çok ülkesinde.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Olgunlaşma sınavı gibi yapılıyor.

ELİF ÇAKIR- Olgunlaşma ve belki de Milli Eğitim Bakanlığının kendi ülkesindeki eğitim seviyesini, kalitesini ölçmek için yapılıyor. Biz de ise dershaneleri muhtaç eden o birbirini besleyen şey, daha iyi zannettiği Anadolu liselerine gidebilmek için yapılıyor. Bu bağlamda SBS'yi tamamıyla kaldıracak mısınız yoksa olgunlaşmayı ölçmek açısından devam edecek.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Şimdi bugün eğer ortaöğretim sistemini yenilemezsek ve değiştirmezsek yapılandırmazsak ve üniversite sisteminde de kabulü sağlayacak bir düzenek kurmazsak, yine merkezden yerleştireceğimiz bir sistem öngörürsek asla olgunlaşma sınavı, olgunlaşma sınavı olmaz. Yine çocukların gideceği dershanelere ihtiyaç duyulur, yine o olgunlaşma sınavında çocukların sıralanacağı ve dereceleneceği bir seçileceği bir sonuç ortaya çıkar o yüzden öyle bir şey yapmayacağız.

ELİF ÇAKIR- Sayın Bakanım, çok böyle vaktimiz azalıyor o yüzden hızlı hızlı ben soracağım. Peki bundan benim anladığım şunu ilan ... bunu yıl SBS'ler kalktığını söylediğimize göre liseler, lise türleri azalacak. Bu dershaneler kaderini de bir nevi belirlemiş mi olacak?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Sadece bu değil başka tedbirlerimiz de var dershanelerle ilgili, lise türleriyle ilgili az önce ifade ettim ya bunlar 5-6 alt sistemden oluşan, 5-6 öğeden oluşan bir bütün. Onların her birisini birbiriyle uyumlu bir şekilde yeniden yapılandırıyoruz.

ELİF ÇAKIR- Peki bu yıl bununla bağlantılı olarak mı? İlk kez herhalde bir sınav yapacaksınız öğretmenlere yönelik olarak alan sınavı. Biraz bundan bahseder misiniz; bütün öğretmenlerin kaderini ya da onları ilgilendiren bir…

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Öğretmen adaylarının diyelim, öğretmenlerin değil.

ELİF ÇAKIR- Mevcut öğretmenleri ilgilendirmeyecek değil mi yeniden? Anladım.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Ama mevcut öğretmenlerimiz içinde başka türlü eğitim programları ve sınavları olacak.

ELİF ÇAKIR- Nedir bu alan sınavı?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Alan sınavı diyelim ki, bir fizik öğretmeni öğretmen olmak istiyorsa fizikten de imtihan edeceğiz. Buna niçin ihtiyaç duyuyoruz. Şimdiye kadar diyelim ki, sadece KPSS imtihanı yapılıyordu. Burada da genel kültür, genel yetenek ve eğitim bilimleri imtihanı yapılıyordu. Şimdi biz alan sınavı yapma ihtiyacı hissettik çünkü Türkiye'de çok sayı da eğitim fakültesi açıldı ve çok fazla mezun vermeye başladı. Artı fen edebiyat fakültelerinden çok sayıda öğrencimiz formasyon eğitimleri aldılar ve öğretmen olmak istediler. Bu eğitimi veren fakülteler arasında eğitim niteliğinde farklılıklar var. Ve biz artık Milli Eğitim Bakanlığı olarak bu işi en iyi bilenleri seçmek istiyoruz. Yani fiziği en iyi bilen, fiziği en iyi anlatabilecek olanı öğretmen olarak almak istiyoruz. Bu açıdan alan sınavlarını belirledik fiziği örnek olarak verdim fizik sınavı yapacağız anlamında söylemedim. 15 alanda yapıyoruz.

ELİF ÇAKIR- Ne zaman peki?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- 13 Temmuz diye hatırlıyorum.

ELİF ÇAKIR- 13 Temmuz'da yapılacak kayıtlar herhalde başladı mı?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Onu ÖSYM yapıyor o duyuracak. Biz alan sınavı yapacağız, yine genel yetenek ve genel kültür bilgisi olacak. Ve eğitim bilimleri yine ayrıca olacak. Ama alan sınavı öğretmen olabilmek için yüzde 50 oranında paya sahip olacak.

ELİF ÇAKIR- Öğretmen açığımız ne kadar Türkiye'de.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Bizim şu anda mevcut hem ilkokulda hem ortaokulda hem de lisede yüzde 100 okullaşmayı başarmamız halinde ihtiyaç duyacağımız öğretmen sayımız aşağı yukarı 120 bin civarında. Seçimlik derslerle bu biraz artabilir, biraz azabilir. Çünkü lise de bir takım programlar uygulayacağız ama 120 bin civarında öğretmene ihtiyacımız var.

ELİF ÇAKIR- Peki atanamayan öğretmenler var yani sınavı kazandığı halde öğretmen açığımız da var. Ne olacak öğretmenlerin durumu? Kısaca bir şey başka da önemli bir sorum daha var onu soracağım.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Bakınız bu mesele, dışarıda öğretmen olmak isteyenlerin havuzuna bakarak karar vereceğiniz bir

alan değil artık. Milli Eğitim Bakanlığının 120 bin öğretmene ihtiyacı var. Bugün Hükümetimiz çok cömert davrandı.

ELİF ÇAKIR- Atanamayan öğretmen sayısı kaç tane biliyor musunuz?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Ona geliyorum zaten. Hükümetimiz çok cömert davransa ve bugün Milli Eğitim Bakanlığına biz 120 bin öğretmene dair bir kadro veriyoruz dese biz 120 bin öğretmeni alsak ondan sonra ne olacak? Bu soruya birisi cevap vermeli ben Milli Eğitim Bakanı olarak cevap verdim herkes beni çok eleştirdi. Şu anda yaklaşık 300 bin civarında yine 260 binden fazla eğitim fakültelerinden veya öğretmen yetiştiren bölümlerden mezun olmuş çocuğumuz var, gencimiz var öğretmen olmak istiyorlar. Ayrıca 658 bin çocuğumuzda öğretmen fakültelerinde veya bölümlerinde okuyor. Milli Eğitim Bakanlığının onların eğer onların hepsinin bütün umudu Milli Eğitim Bakanlığında öğretmen olmaksa ben oradan işte buradan açıkça söylüyorum, 120 bin öğretmene bizim önümüzdeki 3 yıl içinde ihtiyacımız var.

ELİF ÇAKIR- Yakın bir tarihte atama olacak mı yani?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Olacak.

ELİF ÇAKIR- Hangi ayda?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER-Ondan sonra her yıl bizim 5 ile 10 bin arasında emekli olan öğretmen sayısına göre öğretmen ihtiyacımız olacak. Şimdi o zaman soruyorum ben, bütün umudunu buraya bağlayan ister medya gurubu olarak, isterse muhalefet olarak bütün siyasetini bunun üzerine kurgulayanlara soruyorum sonra ne olacak? Yani biz hep günlük mü meselelerimize bakıp karar vereceğiz. Yani bizim 3 yıl sonra ne olacağına bakarak karar vermemiz hata mı olmalı yani. Milli Eğitim Bakanlığı şimdi stratejik düşünüyor ona göre hazırlık yapıyor. Biz Ağustos ayında inşallah yine öğretmen alacağız. Umuyorum ki, Maliye Bakanlığıyla görüşmelerimiz yoğun bir şekilde devam ediyor umuyorum ki bize iyi bir kadro verirler. Biz de yine bu gençlerimiz içerisinde alabildiğimiz kadar çok öğrenciyi alırız öğretmen olarak, eğitiriz ve eğitim ailesine dahil olurlar.

ELİF ÇAKIR- Şubatta bir atama yok mu?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Olmayacak hayır, hem teknik olarak da zor hem de kanunen artık zor.

ELİF ÇAKIR- Anladım. Bir şey çok kısa programımız bitti. Bu eğitim sisteminin kalitesini artırmaya yönelik aslında sorunlarından bir tanesi de öğretmenlerin aslında aldıkları maaşların çok düşük olması yani bu benim gözlemim. Öğretmenlerin daha iyi maaş alması ve ekstra mesela yedek işler yapmak zorunda olmaması kafası rahatladığı zaman aslında iyi bir gelire sahip

olduğu zaman hem öğretmen olarak kendisini geliştirebilecek imkanlara sahip olur. Yani bir sinemaya gidebilmeli, tiyatroya gidebilmeli, okuyabileceği kitapları alabilmeli kendi geliriyle. Öyle olduğu zaman belki daha iyi öğrenci yetiştirebilir çünkü tek mesleği o olur. Öğretmenlerin maaşlarıyla alakalı bir düzenleme bir iyileştirme.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Ne kadar maaş versek bu dediğiniz hayaller gerçekleşecek?

ELİF ÇAKIR- Bu benim ama özellikle böyle bir şey var mı?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Öğretmenimizin kalitesiyle maaşı yani ücretinin yüksek olması birebir birbirleriyle sebep sonuç ilişkisi doğurmazlar. Düşükte alsa ücretini öğretmen eğer kendini yetiştirmişse o öğretmenimiz hakikaten kalitedir.

ELİF ÇAKIR- İyi imkanları da çok, öğretmen bir toplumun…

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Ücretin yüksek olması iki şeyi sağlar. Bir, toplum içerisinde mesleğiniz daha muteber hale getirir. Çünkü o geliri iyi olan meslekler arasına dahil olduğunda insanlar algılama itibariyle onu yüksek görürler. İkincisi ise, öğretmenin motivasyonun artırabilir.

ELİF ÇAKIR- Evet bu da önemli aslında.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Hiçbir motivasyon teorisinde fazla ücretin, fazla motivasyon sağladığı yazılmaz. Ücretin belirli bir miktarı aslında motivasyonu sağlayan faktördür, ücretin daha fazlası ise motivasyonu sağlamaz. Motivasyon belirli bir ücretten sonra öğretmenin başka ihtiyaçlarının karşılanmasıyla ortaya çıkar. Mesela bizim öğretmenimizin içinde bulunduğu sosyo-psikolojik iklimin iyileştirilmesi, çok otoriter bir tarzla neyi, nerede, ne zaman, ne kadar yapacağını belirlemek yerine inisiyatif sahibi ve kendi enerjisini kendi potansiyelini ortaya koyabilecek bir fıtratın verilmesi. Okulların yönetiminde il ve ilçelerin yönetiminde öğretmene katılımın sağlanması da bence motivasyonu sağlayacak faktörlerdendir. Biz bir bütün olarak hepsini birlikte düşünüyoruz ve öğretmenin kariyer sisteminde hak ve sorumluluklarını basamak basamak ayrı ayrı çalışıyoruz. Yakında kendileriyle bunu paylaşacağız o zaman daha mutlu bir öğretmenlik mesleği tanımlamamız mümkün olacak.

ELİF ÇAKIR- Peki ben başarılar diliyorum iyi çalışmalar Allah yardımcınız olsun.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Çok teşekkür ediyorum sağ olun.

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber