Bakan Unakıtan 'Kabinenin cüzdanı', Başbakan Yardımcısı Şener 'Kabinenin vicdanı'
Cüzdan ile vicdan
Teşbihte hata var mı?
Varsa, bağışlayın.
Pozisyonlara ağır çekimde bakarsak... Konum ve icraat bakımından Maliye Bakanı
Unakıtan'a "Kabinenin cüzdanı"...
Aldığı tavrın iddiasından ötürü, Başbakan Yardımcısı Şener'e de "Kabinenin
vicdanı"... demek mümkün.
Maliye Bakanı, daha bir "muhafazakâr" kültürden geliyor.
Maliye kökenli olmasına rağmen, "kâr-muhafaza özel sektör"de pişmiş
engin tecrübesi, pratik zekası, harika esprisi var.
Şener ise, maliye dalında akademisyen olmuş, özel çı-kziyade, "devlet adamlığı"
kültürüyle yoğrulmuş. Tabii, biraderi devlet kuruluşu yönetimine yerleştirmek
de var serde.
Şimdi Sabah'ta bulunan Elif Korap'ın daha önce Milliyet'te yaptığı söyleşiden
aklımızda kalmış; "Dindar bir genç"ken Marksizmle tanışmış. "5,
6 yıllık sorgulama dönemi" geçirmiş.
O akıl, ruh, vicdan, iman fırtınaları içinde Marksizm'e meyletmeyip muhafazakâr
inanç dünyasında kalmışsa bile, sorgulamaların etkisiyle "Taklidi iman"dan
"Tahkiki iman" dönemine geçmiş.
Maliye Bakanı'nın zihin, vicdan dünyasının ise bilinen böyle bir tarihi yok.
"Talih" değil, tarih.
O yüzden, bugün imansızlığa veya maddi dünyanın dünyevi parasal zaaflarına dair
de "tahkiki vicdan"la dikkat çekiyor. Hayır, Maliye Bakanı değil;
Şener.
AKP, Erdoğan'ın liderliği ama Gül'ün başbakanlığıyla, "Özelleştirme namusu"nu
önce Şener'e emanet etmişti.
Şener fazla "muhafazakâr" bulundu muhtemelen; belki biraz fazla "tahkiki
vicdan".
O yüzden, oferleştirme-özselleştirme-güzelleştirme-iliştirme-buluşturma-yakıştırma-takıştırma-portlaştırma
işleri, yani "Özelleştirme namusu"nun ilk kelimesi Unanakıtan'ın namusuna
emanet edildi.
"Maliye" Bakanı idi; devletin, hükümetin "cüzdan"ı sayılırdı.
Nereye ne verilecek, nereye ne ayrılacak, para nasıl tahsil edilecek, hisseler
kimin olacak, kimle görüşülecek, kim için yasa çıkarılacak, nereden kaz gelecek,
tavuk nereden esirgenmeyecek, ana muhalefetin bankada ne parası var, filan...
İşte bu nevi zor işlerin hesabını o daha iyi bilebilirdi. Başbakan'ın tercihi
böyle tecelli etti. Neden öyle olduğunu, "muhafazakâr demokrat" AKP'liler
herhalde "tahkik" etmiştir.
Elbette işlerin daha hızlı, daha verimli, daha sevimli yürümesi içindi.
Bir markette koy sepete kasaya gelince vicdanınızı mı isterler, cüzdanınızı
mı? Yani eliniz hangisine gider?
Ya da siz yazar kasada dursanız, nihayetinde, birikmiş "helal" parayı
vicdanınıza mı koyarsınız, cüzdanınıza mı?
Rahat çalışsın diye eski akçalı problemleri affa sokulan, çoluk çocuğunun açıkta
kalmaması için SİT dalında yuvalar yapmalarına izin verilen, evladının entegre
kümesleri ucuz ithal mısırla beslenen bir bakan, bu ahval ve şeraitte "memleketin
en âli ve mal cüzdanı" şimdi "Galataport" iptali ile huzursuz
edilmeyi hak ediyor mu?
"Cüzdansız vicdan" desek n'olacağımız Şener, "Ofer-Galata'da
lüfer-Kutman-Unakutman-Unakıtan" ihalesini imzalamadı. Dört ay tahkik etti,
tasdik etmedi, hasdik etti. Yıl sonunda, partililere hitaben "AK Parti,
rant dağıtan bir parti değildir" demiş de ne bilelim ne ima etmişti?
Herhangi bir "Vicdansız cüzdan" dahi bu durumda üzülür, büzülür, bozulur.
Arka cepteyse, ter basar; nemlenir, yapış yapış olur, derisi kokar, astarı yırtılır,
fırlatılıp atılası gelir.
Bakalım Başbakan, "Muhafazakâr vicdan" ile "muhafazakâr cüzdan"
arasında şimdi nasıl bir tercih yapacak? Siz ne yapardınız?
Derler ki, "Vicdan, imanın anavatanı; cüzdan ise şeytanı". Derler
mi, bilmem! Diyebilirler mi?
umur talu/sabah