Devlet Planlama Teşkilatı, artık anlamsız ve gereksizdir

Haber Giriş : 27 Mayıs 2006 16:10, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42

Anayasanın 166. Maddesinde şunlar yazılıdır; "Ekonomik, sosyal ve kültürel kalkınmayı, özellikle sanayiin ve tarımın yurt düzeyinde dengeli ve uyumlu biçimde hızla gelişmesini, ülke kaynaklarının döküm ve değerlendirmesini yaparak verimli şekilde kullanılmasını planlamak, bu amaçla gerekli teşkilatı kurmak Devletin görevidir". 27 Mayıs 1960 müdahalesi sonrası iş başında olan hükümet, Anayasanın bu gereğini yerine getirmiş ve 91 sayılı yasa ile Devlet Planlama Teşkilatını (DPT) kurmuştu. 1963-967 dönemini kapsayan Birinci Beş yıllık Plan CHP-YTP Koalisyon Hükümetince yani, İsmet İnönü Başbakan iken hazırlanmış ve uygulamaya konmuştur. İkinci (1968-1972) Beş Yıllık Planı ise Süleyman Demirel'in Adalet Partisinin başına geçtiği ve 1965 seçimi sonrası, tek başına kurduğu hükümet tarafından hazırlanmıştır.

Daha partinin başına geldiği ilk günde, planlamayı sosyalist bir uygulama olarak niteleyen Demirel, "halk plan değil pilav istiyor" sözleri ile planlamaya karşı olduğunu açıklamıştı. Gerçektende o tarihten sonra Türkiye'de ekonomik ve mali uygulamalarda, yazılı belgelerdeki amaç ve hedeflerin gereği olan yani planlarda ve onlara bağlı yapılan program ve bütçelerdeki hedeflere bağlı kalınarak uygulama yapıldığı kesinlikle söylenemez. Bir anlamda ülke Anayasanın gereği Planlama Teşkilatına sahip olsa da, uygulamada hükümetler gelir ve harcama hedeflerini ve yıllık bütçelerini, maliye ve hazine bakanlıkları aracılığı ile istedikleri gibi uygulamışlardır. Üstelik hem Demirel hem de Turgut Özal planlamada çalışmış olsalar da, ekonomiye gerçek anlamda siyasal düşüncelerinin yani, liberal kapitalist anlayışlarının gereği olan tümüyle serbest piyasa ekonomisinin kurallarını egemen kılmanın sadakatini göstermişlerdir.

Bütün bunları yazdıktan sonra, gazetelerde yer alan AKP Hükümetinin yeni yayınladığı 9. Plan Stratejisi üzerine söylenecek hiçbir şey olmamalıdır. Ne var ki, geçmişi doğru bilmeyen geniş kamuoyunda bu belge ile başlayan çalışmalar bir süre önemsenerek tartışma konusu olacaktır. Oysa, daha 1966'da DPT, kalkınma planlarını ve yıllık programları yapan ve uygulamalarını izleye bir kurum olmaktan çıkarılmış idi. Öylece Planlama Teşkilatı, 933 sayılı Teşvik Uygulama Yasası ve kurulan bir teşvik fonu aracılığı ile özel sektöre kaynak aktarmakla görevli bir kuruluş haline getirilmişti.

İşte o tarihlerden bu yana olduğu gibi bu gün de Tayyip Erdoğan'ın AKP Hükümeti de, planlarda ne yazarsa yazsın dünyaya egemen olan küreselleşmenin gereği liberal kapitalizmin gereklerini uygulamaktadır. Daha açıkçası, bu gün artık beş yıllık planlardan değil, devlet planlama teşkilatının yerini almış olan IMF ve Dünya Bankası ve onların öngördüğü ekonomik politikalardan söz edilebilir. O nedenle, 9. Beş Yıllık Plan Stratejisini ciddiye almak ve onun varsayımları ile yapılacak planı tartışmak gereksiz ve anlamsızdır. Geçen hafta resmi gazetede yayınlanan 9. Kalkınma Planı'nın Stratejisinde şunlar yazılıdır; ''Bu Plan, istikrar içinde büyüyen (bununla asıl belirtilen, IMF'ye verilen sözlerin gereği dış borçların zamanında ve eksiksiz ödeneceğidir), küresel ölçekte rekabet gücüne sahip ve AB'ye üyelik için uyum sürecini tamamlamış bir Türkiye vizyonu ile hazırlanacak. Plan döneminde, kamu borç stokunun milli gelire oranını düşürme sürecini devam ettirecek şekilde mali disipline uyulacak. Fiyat istikrarının sağlanmasına yönelik olarak açık enflasyon hedeflemesi politikasına, dalgalı kur rejimi uygulamasına devam edilecek." Bu yazılanlar, plan stratejisinin değil uluslar arası sermayenin alacaklarını güvence altına alan hedefleri belgelemektedir.

Ulusal kalkınma açısından, gelişmekte olan Türkiye gibi bir ülke için 21. yüzyılda gerekli olan, yoksulluk, işsizlik, eşitsizliklerin kalıcı olarak aşılabilmesi için, üretim ekonomisinin ve sosyal devletin yeniden ayağa kaldırılmasını öngören bir ekonomi politikasıdır. Bunu gereği de, belli süreler için ülke ekonomisinin önce genel dengeleri üzerine, sonra ona bağlı yıllık dengeleri için belirlenen amaç ve hedefleri ve bunların araçlarını ortaya koyan bir ulusal ve güçlü politika karalarını içeren kalkınma planlarıdır. O nedenle AKP'nin 9. Plan Sratejisinin, bir anayasa gereğini salt kağıt üzerinde yerine getirmekten başka bir anlamı yoktur. Gerçekte de yıllardır olduğu gibi, bu plan sratejisi ile halkın ve ekonomik ve sosyal kurumların sözden öte bir beklentisi ve ilgisi de kalmamıştır.

Tayyip Erdoğan'ın, planlamaya inanmayan önceki hükümetler gibi, plan adı altında siyasal görüş ve hedeflerini topluma benimsetmeyi amaçlamaktadır. Denebilir ki, AKP bu konuda da takiyye yapmaktadır. Eğer bu gerçeği yadsıyor ve kendisinin reformist olduğuna inanıyorsa Başbakan, vereceği "ilk talimat", anlamsız ve gereksiz olan Devlet Planlama Teşkilatının kapatılması olmalıdır.

erol çevikçe/vatan

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber