Gençlik sigara, içki ve şiddet batağında

Kaynak : Memurlar.Net
Haber Giriş : 19 Kasım 2006 00:05, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42

Türk Eğitim Sen İstanbul Bölge Başkanı Yrd. Doç. Dr. M. Hanefi Bostan'ın değerlendirmeleri

Okullarımız, Gençliğimiz ve Geleceğimiz

Sigara, İçki, Uyuşturucu ve Şiddet Batağına Batıyor

Ülkesine ve milletine karşı sorumluluğu bir numaralı değişmez ilke edinmiş Türk Eğitim-Sen olarak saygıdeğer kamuoyuna açıkça bildirmek zorundayız ki:

Okullarımız, birkaç yönden gelen, sıradan ve basit idarî ve polisiye vakalar olmaktan çıkarak yayılan, yaygınlaşan ve git-gide yoğunlaşarak toplumsal bir nitelik taşımaya başlayan çok büyük tehditler ve tehlikeler altında bulunmaktadır. Bu tehdit ve tehlikelerin en başında gelenleri ise, disiplinsizlik, sigara, alkol ve madde kullanımı ve şiddettir.

Ülkemizde sigara, alkol ve uyuşturucu kullanımı maalesef günden güne çığ gibi büyümekte ve şiddeti besleyen en büyük kaynak olarak geleceğimizi tehdit etmektedir.

Şimdi bu konuları birkaç başlık altında ele alalım.

Sigara

Ortalama yaşı 16 olan 323 çocuk ergen arasında yapılan bir araştırma, sigara kullanma yaşının 11'e kadar inmiş olduğunu ortaya koymuş bulunmaktadır.

Yeşilay cemiyetinin ?2006 Yeşilay Haftası Raporu?nda bu konuda şu bilgiler verilmektedir[1]:

Türkiye ?yoğun sigara tüketen? ülkeler arasında bulunmaktadır. Nitekim, sigaraya başlama yaşı 11'e kadar inmiştir. Bunun sonucunda, 1930 yılında kişi başına düşen sigara miktarı 10 paket iken, 2004 yılında kişi başına düşen sigara miktarı 3 kilograma kadar yükselmiştir. Türk Eğitim Sen'in 2005 yılında 40 ilde, 9-17 yaş arasındaki 13 bin 430 öğrenci ile yapmış olduğu ankette, büyük kısmı çocukluk çağında olan bu insanların %16'sının sigara kullandığı ortaya çıkmış bulunmaktadır. Her türlü sağlıksızlığa karşı kapı aralayan sigaranın en büyük zararlarından birisi de, alkole ve uyuşturucuya geçişte bir tür atlama taşı görevi görmesidir. Nitekim, yapılan araştırmalar, alkol ve uyuşturucu kullanan gençlerin büyük çoğunluğunun önce sigara ile keyif verici madde alışkanlığına tutulduğunu ve sonra alkol ve uyuşturucuya geçtiklerini göstermektedir.

Alkol

Yeşilay tarafından hazırlanan ?2006 Zararlı Alışkanlıklar Raporu? bu konuda çok dikkate değer bilgiler veriyor ve toplum olarak büyük bir krize doğru yürüdüğümüzü gösteriyor. Bunların ilki şu: Bir vakitler çok az alkol tüketen ülkemiz bugün giderek neredeyse bir sarhoşlar toplumuna dönüşme eğilimi gösteriyor. Nitekim, 1930'lu yıllarda kişi başına 1 litre alkol tüketilirken günümüzde bu rakam 20 misli artarak 20 litreye yükselmiş bulunmaktadır. Durum cidden vehamet arz etmektedir. Çünkü Rapor, içkiye başlama yaşının 11'e kadar düştüğünü ortaya koymaktadır. Ülke sathında yaygınlaşan alkol tüketiminin, büyük olumsuzlukların da baş müsebbiplerinden olduğunu, Yeşilay'ın söz konusu raporunun, içkinin sürekli artan aile facialarındaki rolünü ortaya koymasıyla açıkça görmekteyiz. Buna göre, boşanmaların ve kadın dövme olaylarının yüzde 70'i eşlerden birinin alkolik olmasından kaynaklanıyor; intihara teşebbüs edenlerin yüzde 90'ı, akıl hastalarının yüzde 60'ı, cinayet işleyenlerin yüzde 85'i, hırsızlık yapanların yüzde 71'i ve tecavüz olaylarına karışanların da yüzde 50'si alkol bağımlısı.

Yeşilay Başkanı Mustafa Necati Özfatura, alkolün aile facialarının temel sebeplerinden biri olduğunu belirtiyor. Sürekli kullanılan alkolün bir süre sonra aile hayatını yok ettiğini vurgulayan Özfatura, ?Alkol bağımlıları trafikte kaza yapıyor, evde eşini dövüyor, tüm servetini içkiye harcıyor? diyor.

Başka ciddî araştırmalar da Yeşilay'ın bu raporunu doğruluyor ve ilave bulgular da veriyor. Meselâ, Zeynep Kamil Kadın ve Çocuk Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi Yenidoğan Yoğun Bakım Ünitesi Klinik Şefi Prof. Dr. Fahri Ovalı, annenin içtiği bir gram alkolün bile anne karnındaki bebeğe zarar verdiğinin tıbben tespit edilmiş bir gerçek olduğunu belirtmektedir. Alkolün erken ve düşük kilolu doğum gibi sorunlara da yol açtığını kaydeden Ovalı şunları ifade etmektedir: ?Alkol alan annelerin bebeklerinde ?fetal alkol sendromu' denilen bir rahatsızlığa rastlanıyor. Bu hastalık, bebeğin yüzünde, kulaklarında ve gözlerinde kalıcı görünüm bozukluklarına yol açıyor.?

Yine meselâ, trafik kazalarında alkolün büyük bir payı bulunmaktadır. Yeşilay'ın raporunda Türkiye'deki trafik kazalarının yüzde 65'inin de alkollü sürücülerin hatalarından kaynaklandığı vurgulanıyor.

İsveç Krolinski Enstitüsü'nün yaptığı bir araştırmaya göre ise, 3 bardak bira içen kişilerde görüş kabiliyeti yüzde 32 azalıyor; 1 bardak içki bile görüş açısını 20 derece daraltıyor. Kanında bir gram alkol bulunan kişilerde kaza yapma riski normal kişilere oranla 6 kat artıyor.

Alkol kullanmanın bir medeniyet sembolü olarak lanse edilmesine karşılık gerçekte alkol, görüldüğü gibi, insana insanlığını kaybettirmektedir. Bunun yanında alkol, vücutta neredeyse tahrip etmedik organ da bırakmıyor. Alkolün vücuda verdiği ve çoğunlukla geri döndürülemeyen başlıca zararlar şunlar:

Siroz ve karaciğer kanserine zemin hazırlıyor.

Damar sertliği, kalp krizi ve felç riskini artırıyor.

Beyin fonksiyonlarını yavaşlatıyor, bunalıma yol açıyor.

Kısırlığa varan çeşitli sorunlara davetiye çıkarıyor.

Böbrekleri tahrip ediyor, görme kaybına sebep oluyor.

Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi'nden Doç. Dr. Duran Çakmak, alkol bağımlılığının bir hastalık olduğunu ve mutlaka tedavi edilmesi gerektiğini ifade ediyor. Alkol ve Madde Bağımlılığı Araştırma, Tedavi ve Eğitim Merkezi (AMATEM) Klinik Şefi Doç. Dr. Çakmak, bağımlıların hem kendisine hem de çevresine büyük zarar verdiğini aktarıyor. Pek çok insanın dertlerini unutmak ve rahatlamak gibi gerekçelerle alkole sarıldığını belirten Çakmak, ?Ancak alkol rahatlatmadığı gibi kişiye pek çok fiziksel ve ruhsal problem kazandırıyor? diyor. Öte yandan, alkol kullanan annelerin bebeklerinde de sağlık sorunları görülüyor. Yapılan araştırmalar, alkol kullanan annelerin bebeklerinin yüzde 46'sında hormonal ve cinsel işlev bozukluğu, yüzde 41'inde duyma kaybı, yüzde 33'ünde ortopedik arıza, yüzde 29'unda kalp sorunları ve yüzde 25'inde de görme kusuru olduğunu ortaya koyuyor.

Alkol kullanma alışkanlığının ve sıklığının ciddî biçimde tehdit ettiği toplum kesimlerinin başında ise gençliğimiz gelmektedir. Aşağıdaki satırlarda da daha detaylı olarak ortaya konacağı gibi, alkole başlama yaşı artık çoktan ortaöğretim düzeyine kadar inmiş ve çoğunluğu henüz çocuk denecek kadar genç olan ortaöğretim öğrencileri arasında yayılmaya ve yaygınlaşmaya başlamış bulunmaktadır.

Uyuşturucu

Türkiye'nin toplum olarak hem beden ve hem de ruh sağlığına yönelik en büyük tehditlerden birisi de hiç kuşkusuz git gide yaygınlaşan uyuşturucu kullanımıdır. Uyuşturucu kullanımında en başta gelen hedef kitle ise okul çağında olan gençliğimizdir.

Kullanılan uyuşturucu çeşitleri: Afyon türleri, Kenevir türleri, Uyarıcı, Sentetik, Sakinleştirici, Yapıştırıcı ve Uçucu Maddeler. Bunlardan bilhassa Yapıştırıcı ve Uçucu Maddeler, kolay temin edilebilmesi ve fiyatlarının düşük olması yüzünden çok tercih edilmektedir.

Satış Yerleri: Okul önleri, Bar, Eğlence yerleri, Ev toplantıları, Diskotek, İnternet kafeleri.

Görüldüğü gibi bu satış yerleri de yine genellikle gençlerimizin müdavimi olduğu mahallerdir.

Sağlık Bakanlığı'nın 1995 yılında 7 ildeki liselerde yaptığı bir araştırmanın sonuçları şöyle:

Esrar: % 53'ü denemiş; % 22'si ara sıra kullanıyor; % 8,5'i devamlı kullanıyor;

Eroin: % 10'u denemiş; % 4'ü devamlı kullanıyor;

Kokain: % 8.5'i denemiş; % 4'ü devamlı kullanıyor;

Yapıştırıcı ve uçucu madde: % 35'i denemiş; % 6'sı devamlı kullanıyor;

Morfin: % 4'ü devamlı kullanıyor.

Aradan on bir yıl geçmiş olduğuna göre bugün bu rakamların çok daha ilerlemiş olduğundan şüphe duyulamaz.

O halde toplum olarak nereye gidiyoruz?

Bunun için, yakın tarihli bir araştırmaya bakalım:

Anadolu Ajansı'nın 27 Ekim 2006 tarihinde yayınladığı bir rapora göre, ortalama yaşı 16 olan 323 çocuk ergen arasında yapılan bir araştırma, sigara kullanma yaşının 12'ye, alkole başlama yaşının 6'ya kadar indiğini, madde bağımlılığı yaşının ise ilkokul seviyesine kadar düştüğünü göstermektedir.

Bütün araştırmaların alarm verdiği Türkiye'de, toplumumuzun ve gençliğimizin nereye doğru sürüklenmekte olduğu apaçık değil mi?

Ege Üniversitesi Çocuk Ergen Psikiyatrisi Anabilim Dalı'ndan (EGEBAM) Prof.Dr. Cahide Aydın, Prof.Dr. Hakan Çoşkunol, Uzman Dr. Zeki Yüncü, Ender Altıntoprak ve Pratisyen Dr. Ayşe Türkan Bayram, çocuk ve ergenlere yönelik bağımlılık merkezi olan EGEBAM'a iki yıl süresince başvuran kişilerin sosyodemokrafik göstergelerini inceledi. Yüzde 88.5'i erkek, yüzde 11.5'i kız olmak üzere toplam 323 kişinin kayıtları incelenerek yapılan araştırmada, madde kullanma yaşı 13.7 olarak belirlendi. EGEBAM'a başvuranların yüzde 94.4'ünün sigara kullandığı, yüzde 93.8'inin sigara dışında madde kullandığı tespit edildi. Araştırma sonuçlarına göre, 16.2 yaş ortalamasında olan bu kişilerin bağımlılık oranları şöyle:

% 75.2 esrar,

% 53.8 inhalan,

% 43.6 ekstazi,

% 43.2 alkol,

% 31.4 benzo,

% 2.6 kokain,

% 1.7 hap,

% 0.3 opioid.

Gelişmiş ülkelerde madde kullanım yaygınlığının gelişmekte olan ülkelerle karşılaştırıldığında daha yüksek olduğuna dikkat çekilen araştırmada, sigara dışı madde kullanımında ilk tercih edilen ya da sıklıkla kullanılan maddenin esrar olduğu belirlendi. Bunu sırasıyla, yüzde 33.3 ile uçucu maddeler, yüzde 19.2 ile alkol, yüzde 3.6'yla ekstazi, yüzde 1 ile benzonun izliyor.

Görüldüğü gibi Madde (Uyuşturucu) sigaraya başlama yaşı 12'ye, alkole başlama yaşı 16'ya kadar indiği, madde bağımlılığı yaşı ise ilkokul seviyesine kadar inmiş olduğuna göre ?nereye gidiyoruz? sorusunun cevabı gayet açık ve net: Türkiye toplumsal bir çöküşe doğru gidiyor!

Bu konuda, İstanbul Emniyet Müdürlüğü Narkotik Şubesi'nin verdiği, son üç yılda ele geçirilen bütün zararlı maddelere ilişkin şu tablo çok dikkat çekicidir:

  2001 2002 2003
Olay 599 714 439
Eroin 1 Ton 901 Kilogram 970 Kilogram 1 Ton 358 Kilogram
Baz Morfin 46 Kilogram 110 Kilogram 400 Miligram
Afyon 26 Kilogram 10 Kilogram 306 Gram
Asit 7.350 Litre 3000 Litre  
Esrar 820 Kilo 828 Gram 382 Kilo140 Gram 137 Kilogram
Kokain 1 Kilo 366 Gram 7 Kilo 149 Gram 4 Kilo 940 Gram
Hap 371.005 Adet 6.849.241 Adet 975.573 Adet
Yakalanan Firar 360 Kişi 402 Kişi 238 Kişi

Doğrudan, yaş ortalaması 15 olan, üç ayrı liseye mensup, 427'si erkek ve 552'si kız, toplam 979 öğrenci üzerinde yapılan bir saha araştırmasının sonuçlarına göre ise[2]:

· Öğrencilerin %33.7'sinin sigara içmeyi denedikleri ve bunların %31.2'sinin sigara içmeye devam ettikleri, yine öğrencilerin %19.5'inin alkollü içki içtikleri, %2.3'ünün yatıştırıcı ve sakinleştirici ilaç, %3.2'sinin esrarı denedikleri saptanmıştır.

· Öğrencilere çeşitli maddelerin çağrıştırdığı kavramlar sorulduğunda %55.4'ü ölüm, %31.2'si toplumsal sorun, %29.6'sı merak, %22.2'si kaçış, %21.6'sı başka bir dünya, %21.6'sı gençlik olarak cevaplamışlardır.

· Öğrencilerin %68.7'sine göre toplumdaki madde kullanımında riskli yaş grubu 15-18 yaş olarak belirlenmiştir.

· Öğrencilerin %65'i eğitim / bilgi eksikliğini, %43.4'ü değişen aile yapısını madde kullanımının yaygınlaşmasının nedenleri olarak görmektedir.

· Öğrencilerin %41.8'nin aile, %24.8'nin öğretmen, %34.7'sinin bağımlılar, %43.4' nün radyo-televizyon, %25.3'ünün kitap-broşür, %33.0'unun ilgili dernek / kuruluşlar yolu ile çeşitli maddeler hakkında bilgi edinmek istedikleri belirlenmiştir.

· Öğrencilerin %85.9'unun çeşitli maddelerin zararları ve korunma yollarının eğitim politikaları / programları içinde yer almasını istedikleri saptanmıştır.

Aynı şekilde, 2004 yılında yapılan ve Türkiye'nin farklı coğrafi bölgelerinden seçilen 9 büyük ilde toplam 11.989 ilköğretim, 12.270 ortaöğretim öğrencisine uygulanan başka bir araştırma ise meselenin dehşet boyutlarını şu şekilde özetlemektedir[3]:

İlköğretim öğrencileri arasında esrar kullanımı %1.2, ortaöğretim öğrencilerinde ise %4.0 olarak saptanmıştır. Cinsiyete göre esrar kullanım sıklığına bakıldığında; erkeklerde esrar kullanımının üç kat daha fazla olduğu saptanmıştır. Esrar kullanan öğrencilerin ailelerinin gelir düzeyleri açısından önemli bir fark bulunmamıştır. İlk olarak esrar deneme yaşı ortalaması; ilköğretimde 12.8 ± 1. yıldı. Bu ortalama kızlarda 12.7 ± 1.3, erkeklerde 12.9 ± 1.7.dir. Ortaöğretim öğrencileri arasında ilk olarak esrar deneme yaşı ortalaması ise 13.8 ± 1.9 yıl olup, bu ortalama kızlarda 14.0±1.8, erkeklerde 13.7± 1.9 yıl olarak bulunmuştur. Esrar kullandığını belirten öğrencilerde sigara, alkol ve diğer maddelerin kullanımı yaygındır.

Yine aynı akademik dergide bu yıl sonunda yayınlanan, İstanbul'da çok basamaklı küme örnekleme yöntemi ile seçilen 43 okulda onuncu sınıf öğrencileri arasında yapılan bir araştırmanın sonuçları da şöyle[4]:

Bulgular: Yaşam boyu en az bir kez tütün kullanım yaygınlığı %37, alkol kullanım yaygınlığı %51.2 bulundu. Bu oranlar uçucu madde için %5.9, esrar için %5.8, flunitrazepam için %4.4, benzodiazepinler için %3.7, ekstazi için %3.1 ve eroin için %1.6 bulundu. Yaşam boyu en az bir kez tütün, alkol ve madde kullanımı riski cinsiyete göre karşılaştırıldığında erkeklerin benzodiazepin kullanımı hariç diğer tüm maddeler için kızlardan daha fazla risk taşıdığı görülmüştür. Tütün ve alkol kullanımının düşük geliri olan ailelerin çocuklarında daha yüksek, flunitrazepam kullanımının daha düşük olduğu, özel okula gidenlerde tütün kullanımının daha fazla, diğer okullara gidenler de alkol ve eroin kullanımının daha yüksek olduğu saptanmıştır. Bulunabilirliği en zor olan madde eroindir. Herhangi bir madde kullanan öğrencilerin yarıya yakını ilk kullandıkları maddeyi bir aile büyüğünden aldıklarını belirtmişlerdir.

Ruh Sağlığı Problemleri

Bunların sonucu olarak gençler arasında ruh sağlığı problemleri de giderek yükselen bir trend göstermektedir. Nitekim, git gide yaygınlaşan sigara, içki ve uyuşturucu, kaçınılmaz olarak, depresyonlarla boğuşan hastalıklı bir nesil ortaya çıkarmaktadır. Kadir Has Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Bölümü Başkanı ve Florance Nightingale Hastanesi Psikiyatri Bölümü sorumlusu Doç. Dr. Tarık Yılmaz, depresyonu şöyle tanımlamaktadır[5]:

?Depresyon kişide bıkkınlık hissi, isteksizlik, yoğun bir üzüntü, kendine güvensizlik, uyku bozuklukları, aşırı uyuma veya hiç uyuyamama, aşırı yeme veya hiçbir şey yiyememe gibi durumlarla kendini gösterir. Bu durum bir psikiyatrik bozukluktur ve tıpkı grip gibi bir hastalıktır. Çünkü depresyonun fizyolojik olarak da karşılığı vardır. Depresyona giren insanlarda beyindeki sinirlerin arasında bulunan maddelerin oranlarında değişiklik olur.

Depresyonun gidişatı farklıdır. Çok farklı türleri bulunur. Görülme şekline göre farklılıklar meydana gelir. Bazı kişilerde depresyon çok ağır düzeyde değildir ama düzenli olarak o kişiler bitkin, enerji azlığı yaşayan ve melankolik kişilik yapısı içindedir. Bu kişilerin ergenlikten itibaren depresif bir yapısı vardır. Her zaman üzüntüye meyillidirler. Yine bu kişilerde zaman zaman ataklar halinde gelen depresyon da görülür./.../ Bir de depresyonun ?manik depresif bozukluk' dediğimiz türü vardır. Ancak şu unutulmamalıdır ki her üzgün ve kızgın gözüken kişi depresyonda değildir. Burada bir ayrıma dikkat etmek gerekir. Herkes bir yakının kaybı veya iş kaybı nedeniyle üzüntü, kızgınlık yaşayabilir. Ancak bu durumun belirli bir süre içinde bitmesi gerekir. Ancak bu yas hali uzun süreler devam ediyorsa, adeta süreklilik kazanmışsa işte o zaman bir depresyon şüphesi akla gelebilir.?

İşte şimdi bu psikiyatrik bozukluk gençlerimizde artık sıklıkla görülmeye başlanmaktadır. 30 Ekim 2006 tarihinde yayınlan bir rapora göre, Başbakanlık Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü tarafından İstanbul Zeytinburnu Sağlık Grup Başkanlığı bölgesindeki karma lise eğitimi alan 4 lisede depresyon yaygınlığını belirlemek amacıyla yapılan araştırmada, kız öğrenciler arasında ağır depresyon görülme oranı yüzde 9.6, erkek öğrenciler arasında yüzde 5.4 olarak tespit edilmiştir.

Raporun en dikkat çeken bulgularından birisi de, gençlerin yüzde 72'sinin hafif düzeyde depresyon geçirdiğini belirtiyor olması.

Bu bozukluğun en başta gelen sebepleri arasında içki ve uyuşturucunun en baş köşeyi işgal etiği de şüphesizdir.

Okullarda Şiddet

Bunların sonucu olarak gençler arasında şiddet eğilimi de git gide yaygınlaşmakta ve tehlikeli boyutlara varmaktadır.

25 Ekim 2006 tarihli bir rapora göre, okullarda geçen eğitim-öğretim yılının son 1,5 ayı ile bu yıl 2 bin 474 olay meydana geldi. Olayların 47'si ateşli, kesici, delici aletler ve silahla yaralama olarak gerçekleşirken, 9'u ölümle sonuçlandı. Milli Eğitim Bakanlığı'nın okullardaki ?vaka analiz formu? aracılığıyla istatistiklerin tutulmaya başlandığı 26 Nisan 2006 tarihinden bu yana yaz tatili göz önünde bulundurulmadığında, okullarda toplam 2 bin 474 olay meydana geldi. Bu olaylara, 6 bin 224 öğrencinin karıştığı tespit edildi.

Bu şiddet olaylarının istatistikî dağılımı da şöyle:

Fiziksel zarar veren şiddet: 814 olay, % 32.9;

Zorbalık, tehdit, sataşma: 491 olay, % 19.8;

Dedikodu, lakap takma: 323 olay, % 13.1;

Eşyaya/mala zarar verme: 234 olay, % 9.5;

Okula silah/kesici, delici alet getirme: 196 olay, % 7.9;

Çalma, gasp: 184 olay, % 7.4;

Alkol, uyuşturucu, ilaç kullanımı: 84 olay, % 3.4; ü

Cinsel taciz: 65 olay, % 2.6;

Ateşli, kesici, delici silahla yaralama: 47 olay, % 1.9;

Çete oluşturma / çeteye katılma: 27 olay, % 1.1;

Ateşli, kesici, delici silahla ölümlü olay: 9 olay, % 0.4.

Olayların türü incelendiğinde, en fazla ?yumruk, tekme, tokat ve benzeri? fiziksel zarar veren şiddete başvurulduğu belirlenirken, ?zorbalık, tehdit, sataşma?, ?dedikodu, lakap takma?, ?eşyaya, mala zarar verme?, ?çalma, gasp? ile ?okula silah, kesici, delici alet getirme? olaylarının da yaygın olduğu saptandı. Meydana gelen olaylar arasında alkol, uyuşturucu, ilaç ve diğer madde kullanımı, çete oluşturma ve katılma ile cinsel taciz de bulunuyor.

Memurlar.net sitesine bir makale yazan M. Balmuk okullardaki şiddet olaylarının sebeplerini şöyle tesbit etmektedir:[6]

· Bu yaş grubu öğrencilerde var olan büyüklük hissi, hükmetme duygusu;

· Kız arkadaşlarla olan ilişkiler;

· Devletin sokakları başıboş bırakması sonucunda yerden mantar gibi biten okul çeteleri;

· Çoğunluğu bu çeteler eliyle pazarlanan içki ve uyuşturucular;

· Okullarımızda PDR (Psikolojik Danışma ve Rehberlik) hizmetlerinin yok denecek düzeyde ve etkisiz olması;

· Okul yönetimlerinin disiplin sağlamadaki yetersizliği. Ancak, kabul edilmelidir ki, yöneticilerin de kendilerine göre ciddî sorunları vardır. Meselâ, Sayın Balmuk'un da belirtmiş olduğu gibi, olası olaylara gösterdikleri tepki, disiplin cezası gibi uygulamaların sonucunda ya darba uğramaktalar, ya tehdit edilmekteler, ya araçları çizilmekte, taşlanmakta ya da okulun camlarına veya binalarına zarar verilmektedir. Bu durum okul idarelerini ve öğretmenleri geri çekmeye zorlamaktadır.

· Bir başka mühim faktör de, Öğrenci-Veli-Okul üçgenindeki bağların yetersizliği ve ayrıca, bir kısım velilerin de çocukları üzerinde ya otorite sağlayamaması ya da ilgisizliği.

· Bu noktada vurgulamak gerekir ki, velilerin yardım ve katkıları olmadan yapılacak mücadelelerden alınacak sonuçlar sınırlı kalmaya mahkûmdur. Bunun için de velilerimize birinci dereceden görev düşmektedir. Çünkü öğrencilerimiz her şeyden ve herkesten evvel onların evlatlarıdır; onların başına gelecek bir kötülülük de ilk evvel ve herkesten çok onların ciğerini yakacaktır.

Eğitimimizi Sorgulamalıyız

Bütün bu dağlar gibi birikmeye başlayan sorunlar bizleri eğitim ve öğretim üzerinde daha derin düşünmeye ve acil olarak sağlıklı ve kalıcı tedbirlere başvurmaya zorlamaktadır.

Kısaca ifâde edilecek olursa, Öğretim'in, ?belirli birtakım bilgi ve becerilerin kazandırılması süreci? olmasına mukabil Eğitim, en yalın tanımıyla, ?belirli birtakım değerleri, normları, kuralları ve düşünce, davranış ve yaşayış tarzlarını kabûl ettirme, benimsetme, içselleştirme süreci?dir. Söz gelimi, mühendislik, hekimlik v.b. mesleklerin gerektirdiği bilgi ve becerilerin kazandırılması süreci bir öğretim olduğu hâlde, meselâ, meslek ahlâkının kazandırılması; insanîleşmenin, iyi ile kötüyü ayırdedebilme yeteneğinin pekiştirilmesi ve kötü olandan kaçınmanın ve iyi olana göre davranmanın içselleştirebilmesi eğitimdir. Okullarımızda git-gide artan bu yanlış ve tehlikeli eğilimler eğitimimizde ciddî bir bozukluk olduğunu da göstermektedir.

Nitekim, sigaraya, içkiye ve uyuşturucuya başlama yaşının ilköğretim sınırına kadar inecek hale gelmesi; disiplinsizliğin hızla tırmanması; bir kısmı kalıcı yaralanma ve bir kısmı da ölüm olmak üzere şiddet kullanımının, hattâ okul idarelerini ve öğretmenleri çekindirecek düzeylere yükselmeye başlaması da açıkça göstermektedir ki, eğitimimizde ciddî şekilde kırmızı alarm verilmektedir.

Bu kötü gidişatın mutlaka ve behemehal önlenmesi, en birinci bir millî görevdir.

Neler Yapılmalı?

Öncelikle bilinmesi gerekir ki, okullarımızdaki sorunlar, toplumdaki sorunların bir parçasıdır. Bu sebeple, tedbirler cümlesine çok geniş ve çok kapsamlı, çok sağlıklı açılardan bakılması gerekir. Şiddetin bütün ülke sathında yaygınlaştığı, TV'lerde şiddetin özendirici biçimlerde takdim edildiği, kapkaç olaylarının sıradan birer vakaya indirgendiği, sigara, içki ve uyuşturucunun git-gide yaygınlaştığı bir toplumsal ortamda salt okullarla ve okul gençliği ve salt polisiye tedbirlerle sınırlandırılmış hiçbir arayış bu sorunlara kalıcı çözümler getirmek için yetmeyecektir.

Bu maksatla:

Öncelikle sigaraya karşı yurt çapında çok etkin önlemler alınarak, toplum içinde içilmesinin git-gide zorlaştırılması gerekir. Dikkat etmeliyiz ki sigara, yalnız sigara olarak kalmamakta, içki ve uyuşturucuya atlama taşı görevi görmektedir. Bu cümleden olmak üzere, okullarımızda yöneticilerin ve öğretmenlerin de sigara içmemelerinin sağlanması başlangıç olarak iyi bir sonuç verecektir.

Alkollü içeceklerin satışlarının ve kullanılmasının sınırlandırılması cihetine gidilmesi de toplumda içki tüketimini azaltan bir rol oynayacaktır. Bilhassa mabet yakınları, okul civarları, mahalle araları vb. gibi belirli mekânlarda içki satışlarının ve servislerinin, bar, pavyon, disko, kafebar gibi yerlerin açılmasının yasaklanması ve bu yasağa riayetin de titizlikle sağlanması şarttır.

Bunun yanında, okullarımızda öğrencilerimizin psikolojik ve psikiyatrik sorunlarıyla yakından ilgilenecek ve sağlıklı çözüm yolları geliştirecek şekilde PDR (Psikolojik Danışma ve Rehberlik) hizmetlerinin devreye sokulması da kaçınılmazdır.

Okullarımızın sadece kuru bilgiler veren birer dershane değil, birer eğitim yuvası olduğu unutulmayarak; okul yöneticilerinin ve öğretmenlerin öğrencilerine kendi evlatları gözüyle bakmaları ve öğrenciler ve veliler ile daha sıkı ve daha sağlıklı münasebetler geliştirmeleri; öğrencilerini izleyerek durumlarından haberdar olmaları ve aileleriyle işbirliği cihetine gitmeleri; ayrıca, ailelerini de bilinçlendirmeleri gereklidir.

Ayrıca şuna da dikkat edilmelidir: Eğitim sadece okulda verilen ?doğrudan eğitim?den ibaret ve sadece onunla sınırlı bir süreç değildir; bunun yanında en az onun kadar hatta birçok bakımdan daha da etkili olan bir ?dolaylı eğitim? vardır ki bu da medyanın ve bilhassa TV yayınlarının etkisidir. Burada, dünyada en fazla TV seyreden ülkeler arasında olması bakımından Türkiye için, TV yayınları ve özellikle günün her saatinde her evde en çok seyredilen programlar olan dizilerin kalitesi çok büyük bir önem taşımakta ve toplumu yönlendirmektedir. Ama maalesef bu yayınlar birçok hususta yıkıcı roller üstlenmektedirler.

Şöyle ki:

Günümüzde içinde özendirici içki sahnesi olmayan TV dizisi pek azdır; hele bazıları adeta içki reklâmı yaparcasına yayın yapmaktadırlar.

Okullarla ilgili dizilerde sahnelenen kız-erkek ilişkileri ve öğrenci-öğretmen ilişkileri çok yerde laubalilik ve ciddiyetsizlik sergilemekte ve sanki kasıtlı olarak disiplinsizlik propagandası yapıyor görüntüsü vermektedir.

TV dizilerinin büyük bir kısmında maçoluk, magandalık, kabadayılık, asilik, kural tanımazlık, kendi kanununu kendi koymak gibi davranışlar açıkça veya dolaylı olarak yüceltilmekte ve birer erdem gibi takdim edilmektedir.

Keza aynı dizilerin ve filmlerin birçoğunda bazen aşırı dereceye varan şiddet dolu sahneler sergilenmektedir ki, özellikle görsel etkileme tekniğinin çok geliştiği günümüzde bu sahneler de doğrudan veya dolaylı olarak şiddete ve suça teşvik edici roller üstlenmektedirler.

SONUÇ

Sorumlu sendikacılık ilkesi gereği, Türkiye Eğitim-Sen olarak sonuçta önce Hükümet'e ve sonra ister iktidar ister muhalefet olsun her kademede siyasetçimize, yöneticilerimize, öğretmenlerimize, velilerimize ve yüce Türk milletinin tamamına açıkça sesleniyor ve diyoruz ki:

Geliniz bu kötü gidişata hep birlikte, el ele, gönül gönüle, tam kararlılık ve irade ile dur diyelim.

Henüz ipin ucu elimizde; istersek ve gerekli iradeyi gösterirsek bütün bu sorunları kökten halledebiliriz.

Aksi takdirde, okullarımızın, gençliğimizin, geleceğimizin sigara, içki, uyuşturucu ve şiddet batağında boğularak elimizden gitmesi işten bile olmayacaktır.

Türk Eğitim-Sen

İstanbul Bölge Başkanı

Yrd. Doç. Dr. M. Hanefi Bostan

[1] Bkz.: [http://www.yesilay.org.tr/2006_YESILAY_HAFTASI_RAPORU_BASKANIN_YAZISI.DOC]

[2] Münevver Akın., ?Lise Öğrencilerinin Madde Kullanımının Zararlarına İlişkin Sağlık Eğitim Gereksinimleri?., Bağımlılık., Mart 2000, Cilt: 1, Sayı: 1

[3] ?Türkiye'de İlköğretim ve Ortaöğretim Gençliği Arasında Esrar Kullanım Yaygınlığı?., Bağımlılık., Cilt: 4, Sayı: 1, 2003, s.15-19

[4] Kültegin Ögel, Sevil Taner, Ceyda Y. Eke., ?Onuncu Sınıf Öğrencileri Arasında Tütün, Alkol ve Madde Kullanımı Yaygınlığı: İstanbul Örneklemi?., Bağımlılık., 2006, Cilt: 7, Sayı: 1, s:18-23

[5] ?Depresyon ve panik atak (1)?., Radikal., 3 Nisan 2005

[6] Bkz.: [http://www.memurlar.net/haber/43094/]., 10 Kasım 2006, Cuma

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber