Bakan Akdağ: Hastanelere baskın için Levent Kırca'nın bana makyaj yapması lazım!

Kaynak : Vatan
Haber Giriş : 22 Şubat 2007 08:24, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42

Detaylı Resim için tıklayınız Söyleşiyi yaptığımızda Adana'daki dayak olayı patlamamıştı. Ama benim içimde ne hikmetse sağlık hizmetlerinin taşeronlara verilmesi konusunda hep bir güvensizlik vardı... O yüzden belki Bakan Akdağ'a, ?Hastanelere tebdili kıyafetle baskın yapmıyor musunuz?? diye sormuştum...

Şakayla karışık, ?Beni herkes tanır... Böyle bir baskın için Levent Kırca'nın gelip bana makyaj yapması lazım? demişti. Gülmüştük, ama anlaşılan o ki, Sağlık Bakanlığı'nın bir de Levent Kırca'yı taşeron kadrosuna alması lazım!

Bir yanda devletin kıt kaynakları, öte yanda IMF'nin sağlık harcamalarını kısma baskısı... Sağlık Bakanı Recep Akdağ işte böyle zorlu bir işletme problemini çözmek zorunda... Kendince, önemli ölçüde çözdüğünü söylüyor. İlk örnek ilaç harcamalarında... Devletin ilaca ödediği paradan tam 1.5 milyar dolar tasarruf sağladıklarını anlatıyor, hem de finanse ettikleri ilaç miktarını 700 milyon kutudan 1 milyar 300 milyon kutuya çıkartarak... Peki nasıl? Aslına bakarsanız serbest piyasa ekonomisinin araçlarını kullanarak... Yani rekabet mekanizmasıyla... Akdağ, ilaç firmalarıyla kıran kırana bir pazarlık yapmış. Hastaya muadil, yani aynı etkiyi gösteren ilaçlar arasında seçim yapma hakkı tanıyarak... Elbette ucuz olan tercih edilmiş. Sonuçta tüm ilaçların fiyatları düşmüş. Ve 1.5 milyar dolarlık bir fon oluşmuş. Şimdi bu fon Yeşil Kartlı hastaların ilaç ihtiyaçlarını karşılamakta kullanılıyor. Yani bir kuruş ek yatırım yapmadan yeni fonlar yaratılıyor.

Recep Akdağ'ın getirdiği bir başka yenilik de devlet hastanelerindeki bazı sağlık hizmetlerini taşeron firmalara devretmek... Akdağ'ın amacı gerek bürokratik sebeplerle, gerekse kaynak yetersizliğinden kaynaklanan hizmet eksikliklerini çözmek. Pek çok noktada çözmüşler ama bu konuda haklı pek çok eleştiri de var... Mesela gerekli gereksiz çekilen MR'lar, mesela hepimizin içini yakan Adana Doktor Ekrem Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi'ndeki temizlikçilerin dayak terörü... Her ne kadar Akdağ, ?Taşeron sözünü sevmiyorum. Eğer taşeron değil de outsourcing deseydik, herkes alkışlayacaktı. Çünkü o zaman çağdaş olacaktık. Oysa bu sistemle hizmetlerin kalitesi arttı? dese de, sadece Adana'daki örnek bile 'outsourcing'in her zaman çağdaş olmadığını ortaya koyuyor. Söyleşiyi yaptığımızda Adana'daki olay patlamamıştı. Ama benim içimde ne hikmetse ister taşeron olsun ister outsource, bu sisteme hep bir güvensizlik vardı... O yüzden belki ?Tebdili kıyafetle baskın yapmıyor musunuz?? diye sormuştum. Şakayla karışık, ?Beni herkes tanır... Böyle bir baskın için Levent Kırca'nın gelip bana makyaj yapması lazım? demişti... Gülmüştük, ama anlaşılan o ki, Sağlık Bakanlığı'nın bir de Levent Kırca'ya outsourcing yapması lazım!

Sağlıktan tasarruf olmaz!

* IMF'nin sağlıkta tasarruf emri üzerine AKP hükümeti harcamalarda 1. 4 milyar dolar kesintiye gidileceğini açıklamıştı. Siz ?Kesintiler vatandaşı etkilemeyecek' dediniz... Devlet Bakanı Ali Babacan ?Sağlıkta tasaruffa gidilecek ama kaliteden taviz verilmeyecek' dedi...

Aslında o zaman kamu tasarrufundan bahsediliyordu...

* Sağlıkta tasarruf olur mu?

Sağlıkta tasarruf tabii ki olur, ama sağlıktan tasarruf olmaz. Sonunda bir 'n' harfi var ama bu çok önemli bir nüans...

* Nasıl olur peki? Şişli Etfal'den bir doktor şöyle yakınmıştı; ?Lösemili çocuklar geliyor, yatak olmadığı için geri döndürüyoruz. Hemşire yok, hastabakıcı yok, onların işini de kendim yapıyorum... Gece yarılarına kadar çalışıyorum, hiç bir şeye yetemiyorum, kahroluyorum.' Böyle mi tasarruf oluyor?

Öyle olmaz.

* Peki nasıl olur? Bir taraftan iç hizmetler ucuza çıksın diye taşeron firmalara veriliyor. Yeterli temizlik yapılmadığı için bebekler hastane mikrobu kapıp ölüyor...

Anlatacağım... Biz bir taraftan tasarruf ederken öbür taraftan o yaptığınız tasarrufla bu söylediğiniz eksikleri gideriyoruz.

* Nerelerden tasarruf ediyorsunuz?

Hemen örneklendireyim... Türkiye'de bizden önce bir ilaç kararnamesi vardı. İthal edeceğiniz bir ilaç için geliyordunuz Sağlık Bakanlığı'na; 'Ben bu ilacı 50 liraya aldım, işte faturası' diyordunuz. Onun üzerine masrafları, kârı konuluyordu, ilaç oluyordu 70 lira. Şimdi 70 liraya satılan o ilaç piyasada 20 liraya satılıyor. Bu tasarruf değil mi?

* Ne kadar tasarruf olacak böyle?

Biz bundan dolayı, bir de geri ödeme kurumlarının, yani sigorta kurumlarının yaptıkları sözleşmelerle yılda aşağı yukarı 1,5 milyar dolarlık bir tasarruf sağladık. Bu 1,5 milyar dolarlık tasarrufu tekrar vatandaşa döndürdük. Nasıl? Sigortalılarımız biliyorsunuz kendi hastanelerinin o daracık koridorlarında ilaç almaya çalışıyorlardı. 'Buyrun, eczanelerden alabilirsiniz ilaçlarınızı' dedik, 30 milyon sigortalı, emekli ve yakınına. Yeşil kartlılar ayakta tedavide hiç ilaç alamıyorlardı. Yani yoksul olacaksınız, hem yeşil kartınız olacak elinizde, hem de size her ilaç yazıldığında kaymakamlığa gidip boynunuzu bükeceksiniz; 'Ne olur bu ilaçların parasını ödeyin' diye... Böyle insan onurunu zedeleyen bir şey olamaz. Şimdi reçetesi yazılıyor yeşil kartlının, gidip devlet memuru gibi eczaneden ilacını alıyor. Bu 1,5 milyar doları biz buraya döndürdük. Geldiğimizde, 2002-2003 yılında kullanılan ilaç sayısı 700 milyon kutu civarındaydı. Bu sene 1 milyar 300 bin kutuyu aşmışız. Kamunun vatandaşlarına verdiği ilaç miktarı bu... Bakın rakamlara dikkat etmek lazım. 700 milyon kutudan, 1 milyar 300 milyon kutuya gelmişiz. Şimdi bunu yaparken siz eğer ilaç kararnamesiyle bir tasarruf yapmamış olsaydınız başaramazdınız, o zaman iki misli ilaç parası verecektiniz. Nereden verecektiniz, devletin böyle parası mı var? Sigorta kurumlarının böyle bir parası mı var? Zaten açıkları var. Bizim tasarruftan kastımız odur. Şimdi burada bakın bu MR meselesi filan da çok önemli...

* Sekiz ay önce söyleşi yaptığım Radyoloji Derneği Başkanı Dr. Muzaffer Başak, 'Eğer bugün 11 milyona MR çekiliyorsa bunun sorgulanması lazım' demişti...

11 filan değil muhtemelen ya 35 liradır ya 40 liradır.

* Burada işin kalitesinden endişe ediliyor. Çoğu doktor, ?Devlette çekilen şipşak fotoğraf, özelde çekilen vesikalık fotoğraf.'

Aman bunlara kanmayın, bunlar tamamen ticari maksatlarla söylenen sözlerdir. Türkiye bu yutturmacaları çok duydu, çok işittik bu sözleri. Bakın, işletme yönetimi bir bilimdir, bir sanattır, bir kabiliyettir. Biz hükümet olarak bunu başarıyoruz. Şimdi siz bir MR cihazıyla günde 10 tane çekim yaparsanız, evet bir MR'ı 100 milyondan aşağıya da mal edemezsiniz ama aynı cihazı efektif çalıştırır da günde 50-60 MR çekerseniz, o zaman cihazı daha çok kullandığınız için maliyet aşağıya çekilir. Tabii süreyi uzatacaksınız. Sabah 9'da başlayacaksınız çalışmaya akşama kadar...

* Peki cihaz daha çok kullanılsın diye, önüne gelene MR çekilirse? Böyle bir tehlike yok mu? Artık hastanelerde önüne gelene MR yazıyorlar. Öksürüyor musun, akciğer filmi, akciğer tomografisi...

Buradaki asıl mesele şu, şimdi biz vaka başı ödeme getirdik. Dedik ki, arkadaş ayakta gelen bir hasta için, bazı çok özel tetkikler ve işlemler dışında verilecek, kamunun ödeyeceği para bellidir, 'Devlet hastaneleri için ortalama 25 lira, özel hastaneler için 30 lira, bizim eğitim hastanelerimiz için 40 lira, üniversite hastaneleri için 60 lira.' Bakın 25 liradan 60 liraya kadar bir marj var. Buna en çok üniversite hastanelerimiz karşı çıktılar. 'Bu 60 lira olmaz' dediler. Peki bir taraftan Sağlık Bakanlığı'nın performans sistemini suçlayacaksınız, fazla tetkik yapılıyor, tahlil yapılıyor diye, biz Sağlık Bakanlığı olarak Maliye ile birlikte böyle bir çalışma yapacağız ve istediği kadar tetkik yapılsın 25 liraya razı olacağız. Peki performanstan dolayı fazla tetkik yapıp da, kasasını doldurmayı düşünen bir kuruluş, bir Sağlık Bakanlığı böyle bir şeye razı olur mu, olmazdı değil mi?

Aile planlaması yapmasaydım 15 çocuğum olurdu herhalde

* Kilolarınızdan şikayetçi olduğunuzu duydum... Kaç kilo fazlanız var?

Aşağı yukarı 7-8 kilo fazlam var.

* Diyet yapıyor musunuz?

Bu işin uzmanı değilim ama en iyi diyet az yemektir. Tabii bir de geç yememek lazım. Ben geç akşam yemekleri yiyorum.

* Ne yiyorsunuz merak ettim...

Klasik Türk yemekleri... Dolmalar, sarmalar, mantılar... Pilavla kurufasulyeyi çok severim...

* Ama ikisinin de kalorisi çok yüksek...

Öyle ama biz evde yemekleri eskiden beri çok yağlı yapmayız. Zaten evde de benden fazla kilosu çok olan yok. En küçüğümüz Remziye dahi kilolu değil.

* Remziye kaç aylık oldu?

15...

* Dini inançlarınız nedeniyle aile planlaması yapmadığınız için mi, yoksa gerçekten sevdiğiniz için mi 6 çocuğunuz var?

Aile planlaması yapmasaydım herhalde 15 tane çocuğum olurdu. Ben de yaptım, biz de yaptık...

* Sizin çok çocuğu teşvik eder yönde konuşmalarınız var ama...

Hayır. Her aile bakabileceği ve arzu ettiği kadar çocuk sahibi olabilir. Biz ailelere çocuk sayısı vererek, bu işi yönlendiremeyiz... Dünyanın geldiği nokta budur. Artık dünya nüfus planlaması, aile planlaması gibi kavramları tek başına kabullenmiyor. Üreme sağlığı üzerinde durmalıyız. İyi eğitimliler ve geçim imkanı iyi olanlar çocuk yapsınlar. Bunda bir zarar yok, çünkü onlar çocuklarını iyi yetiştirebilirler. Bizde ise tam tersi gerçekleşti yıllar boyunca; Doğu ile Batı arasındaki uçurum iyice açıldı. Onlar 8 çocuk yapıyor, siz 1 çocuk yapıyorsunuz. Bunun tabii sonucu nedir? Nesillerin eğitim ve sağlık açısından dengesiz gelişimidir. Öyleyse biz üreme sağlığı, aile planlaması çalışmalarını riskli gruplara yöneltmeliyiz.

* Peki aile planlaması için çalışmalar sürdürüyor musunuz?

Elbette sürdürüyoruz. Ama öyle prezarvatif veya hap götürüp de topluma, 'Bunları kullanın' demekle bunu başaramazsınız. O prezervatifi alır bir köşeye atar, zorla verirseniz... Onun için sosyal erişilebilirlik şart. Aile önce bu işin kendi sağlığı için, anne babanın sağlığı için ve çocuklarının sağlığı için olduğuna inandırılmalı. Aksi takdirde birileri gider, işte ?Sizin etnik açıdan sayınızı azaltmaya çalışıyorlar' diye antipropoganda yapar ve sizin yaptığınız bütün çalışmalar da güme gider. Önce aile şuna inanacak; devlet bu hususta beni eğitiyor, banaücretsiz hizmet veriyor, benim sağlığım için, eşimin sağlığı için, çocuklarımın sağlığı için. Buna inanırsa yapar. Aksi takdirde bunu yaptıramazsınız. 20 milyon euro'luk bir Avrupa Birliği hibe projesini aldık, 88 sivil toplum örgütü bu fonu kullandı. Projelerin büyük bir çoğunluğu da bitmek üzere. Bakın biz bu işi önemsemesek bütün askere giden gençlerimize, Silahlı Kuvvetler'le bir program yapıp da, cinsel eğitim, üreme sağlığı eğitimi, aile planlaması eğitimi verir miydik? Bu bir günlük bir iş değil.

* Peki sizin bir çocuk yapma planınız daha var mı?

Yok. Biz artık o işi sonlandırdık artık. Çünkü artık yaş olarak da artık olmaz.

* Niye? Eşiniz kaç yaşında?

41 yaşında... İleri yaşlarda sağlıklı bebek sahibi olabilmek güç. Zaten artık yeter de...

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber