'Ömür boyu askerlikten muaf tutulmaya itiraz ediyoruz'

Kılıçdaroğlu: "Gerçekten de bayrak, vatan sevgisi üzerine inşa edilmiş, kişisel çıkarları değil, 80 milyonun çıkarını düşünen, bir kampanya yürütüyoruz. Bu kampanyayı eşit kılacak olan o dediğim bir televizyon programında bir araya gelip, konuşmaktı"

Kaynak : Anadolu Ajansı
Haber Giriş : 12 Nisan 2017 21:35, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42
'Ömür boyu askerlikten muaf tutulmaya itiraz ediyoruz'

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, referandum için eşit olmayan bir kampanya yürütüldüğünü savunarak, "Gerçekten de bayrak,vatan sevgisi üzerine inşa edilmiş, kişisel çıkarları değil, 80 milyonun çıkarını düşünen, bir kampanya yürütüyoruz. Bu kampanyayı eşit kılacak olan o dediğim bir televizyon programında bir araya gelip, konuşmaktı." dedi.

CNN Türk-Kanal D ortak yayınında Hakan Çelik'in sorularını yanıtlayan Kılıçdaroğlu, referandumun partiyle alakası olmadığını ve yapılacak anayasa değişikliğiyle ilgili maddelerin herkes tarafından bilinmesi gerektiğini söyledi.

Maddelerin yeterince anlatılıp, anlatılmadığının sorulması üzerine Kılıçdaroğlu, referandum sürecinin temel eksikliğinin, 'evet' ve 'hayır'ı savunanların bir araya gelip, televizyon ekranında tartışmaması olduğunu dile getirdi.

Kılıçdaroğlu, başka ülkelerde böyle olduğunu anlatarak, "Toplum kamplara ayrışmış durumda. Kimin ne dediği pek anlaşılmıyor. Vatandaş bir onu dinliyor, 'bu haklı.' Bir öbürünü dinliyor, 'bu haklı.' Peki hangisi doğruyu söylüyor? Hangisi bazı şeyleri vatandaşa yansıtmıyor. Ancak liderler bir araya gelip konuşabilse tüm ayrıntılar ortaya çıkacak, vatandaş da evinde televizyon izlerken 'şu şunu söylüyor ama öbürü de şunu söylüyor.' diyerek daha sağlıklı bir karar sürecinin içinde olacak. Maalesef bunu gerçekleştiremedik. Bu kampanyanın temel eksikliği burada." diye konuştu.

Değişikliğin tüm Türkiye'yi ilgilendirdiğini dile getiren Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:

"Rejimi değiştiriyorsunuz. Değişen rejim ne getirecek, ne götürecek? Normalde oturup konuşmamız lazım. Ben de, Sayın Bahçeli, Başbakan, Cumhurbaşkanı hatta Akşener, Saadet Partisi başkanı da herkes kendi düşüncelerini aktaracak. Böyle bir programın şöyle bir avantajı olacaktı; vatandaşın bilgilenme sürecine yapılan katkının ötesinde demokrasiye de büyük katkı sunacaktık. Vatandaş bunu beğenip, 'ne güzel bir tablo' diyecekti. Bu bizim demokrasi kültürümüze de yapılacak en önemli katkılardan birisiydi ancak maalesef bu fırsat henüz kaçmış değil. Neden olmasın? Sayın Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Bahçeli kabul ederse bir araya gelebiliriz. Sonuçta 18 maddeyi oturup konuşacağız. Dünyadaki örneklerine bakacağız. Belki mevcut sistemin aksayan yönlerini konuşacağız."

Kemal Kılıçdaroğlu, siyaset kurumunun görevinin çözüm üretmek olduğunu anlatarak, daha önce bunun örnekleri olduğunu, 4 siyasi partinin bazı konularda görüş birliğine varabildiğini anımsattı.

Uzlaşma kültürünün aslında parlamentoda olduğunu ifade eden Kılıçdaroğlu, anayasa değişikliğinin bir partinin mutfağında hazırlanması durumunda sorun çıktığını, böyle olmayıp da Uzlaşma Komisyonunda hazırlanması durumunda sorun çıkmadığını savundu.

- "80 milyonun çıkarını düşünen bir kampanya yürütüyoruz"

Kılıçdaroğlu, şu anda eşit koşullarda bir yarış olmadığını savunarak, "Evet kampanyasını devlet yönetiyor. Cumhurbaşkanı, Başbakan, bakanlar, valiler, kaymakamlar, devletin araçları, uçakları, forsu, parası, televizyonlarında 'evet' kampanyası var. Diğer tarafta bu değişikliğin toplum için hangi riskleri oluşturduğunu anlatmaya çalışan, devletin parasını, arabasını, araçlarını, televizyonlarını kullanmayan bir grup daha var. Gerçekten de bayrak,vatan sevgisi üzerine inşa edilmiş, kişisel çıkarları değil, 80 milyonun çıkarını düşünen bir kampanya yürütüyoruz. Bu kampanyayı eşit kılacak olan o dediğim bir televizyon programında bir araya gelip, konuşmaktı." şeklinde konuştu.

"18 madde Türkiye'nin lehineyse neden bu düşünce gelip savunulmuyor?" diye konuşan Kılıçdaroğlu, "Benim önümde gelip savunabilmeliler. Onların önünde kendi düşüncelerimi savunabilmeliyim. Vatandaşımız da oturup karar versin. Maddeleri açıp, oturup uygar insanlar gibi tartışalım. Vatandaş sandığa giderken doğru bilgilendirme yapılıp, tercihini yapmalı. Ama doğru bilgilendirme değil de tek taraflı bilgilendirme yapılıyorsa doğru olmuyor." ifadelerini kullandı.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, 18 yaşında milletvekilliğine tek itirazlarının, bu yaşta milletvekili seçilmeye değil, ömür boyu askerlikten muaf tutulma kısmına olduğunu, askerliğini yapacaksa itirazları olmadığını belirtti.

- "Ömür boyu askerlikten muaf tutulmaya itiraz ediyoruz"

Bu konuyla ilgili temel itirazlarının bu konu mu olduğununu sorulması üzerine de Kılıçdaroğlu, şunları kaydetti:

"Evet. Şimdi bir başkasının çocuğu askere gidecek ama 18 yaşında milletvekili olana ömür boyu askerlikten istisna getireceksiniz. Milletvekilliği elbette değerli bir görev. Milleti temsil ediyorsunuz. 80 milyonu temsil ediyor parlamento üyeleri. Bu çok değerli ama askerlik de en az milletvekilliği kadar değerli ve onurlu bir görevdir. Geleneğimizde askerliğini yapmayana kız vermezler. Askerliği bizim halkımız erkeğin olgunlaşma süreci olarak görür. Daha sağlıklı düşünme süreci olacak görür. Askerlik hepimiz için vatan borcudur. Askerliği kutsal bir görev olarak kabul ederiz. Askere giderken, düğün dernekle, kına yakarak çocuklarımızı askere yollarız. Şimdi milletvekili yapacaksınız ama askere gitmeyecek. Niye gitmesin? Hele bugünkü koşullarda. Benim çocuğum, sizin çocuğunuz, kağıt toplayıcının, simitçinin, manavın çocuğu El Bab'a, askere gidecek, eksi 40 derecede PKK ile mücadele edecek, bazılarının çocukları hem milletvekili olacak hem hiç askere gitmeyecek. Şimdi bu adaletsiz, vicdanı sızlatan bir tablo. Bu tabloya karşı olduğumuzu söyledik. Zaten bunu söyledikten sonra da hiçbir itiraz gelmedi. Çünkü o, 18 yaşında olacak kişinin askere gitmeyeceğini hiç düşünmemiş. Onun da kafasında soru işareti oldu. Oysa biz burada tartışabilseydik, evet de hayır diyenler televizyon başına bunu izleyecekti ve ya bana ya da diğerine hak vereceklerdi. Sonuçta sandığa giderken ona göre oy kullanacaklardı. Bakın bunun hiçbir siyasi partiyle alakası yok. Çünkü hepimiz askere gideceğiz ve her partiden de bir şekilde milletvekili seçiliyor. Tamamen demokrasi, insan hakları, eşit koşullarda görev yapmakla alakalı bir iş."

Kılıçdaroğlu, 'evet'i savunan liderlerle televizyon tartışmasının olması durumda istemediği bir sonucun çıkmasını hesaplayıp, hesaplamadığının sorulması üzerine, kendine güvendiğini, bu değişikliği anlatıp, karşısındakileri ikna edeceğini iddia etti.

"Karşımda söyleyecekleri hiçbir şey kalmaz" diyen Kılıçdaroğlu, askeri yargıtayın kalkması gibi kendilerinin de savunduğu bazı doğru maddeler olduğunu dile getirdi.

Kılıçdaroğlu, bazı şeylerin kendisine anlatılması gerektiğini kaydederek, "Neden 600 milletvekili? 'Meclis güçlü olacak' diyorlar. Yetkisi alınan meclis nasıl güçlü oluyor? Bunu sormak isterdim. Sayıyla bir parlamentonun gücü artıyorsa ve siz sayıyla bunu ölçüyorsanız, o zaman bin yapın dünyanın en güçlü meclisi olsun. Sayıyla değil, parlamentonun yetkisi çok önemlidir. Devletin yapısı ve işleyişiyle ilgili yetki parlamentodan alınıp, tek kişiye veriliyor. Bakanların, Cumhurbaşkanı yardımcılarının sayısını belirleme yetkisi tamamen bir kişiye ait. Bir kişi arzu ettiği bakanlığı kapatacak, açacak. Bakanların görev alanlarını bir kişi belirleyecek. Oysa bugün bakanlıkları TBMM belirliyor, tek kişi değil. Parlamentoya gelir, oturulur komisyonlarda görüşülür. Genel kurulda kabul edilip, yasalaşır. Neden bir kişiye veriyoruz? Birisinin bunu bana izah etmesi lazım. Sayın Cumhurbaşkanı, Başbakan ya da Bahçeli'nin bana anlatması lazım. Belki benim bilmediğim, atladığım bir konu olabilir." dedi.

- "Parlamento nasıl ayak bağı görülür?"

"Türkiye'nin büyüyüp, önündeki engelleri kaldırması için değişikliği savunuyorlar. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?" sorusuna ilişkin Kılıçdaroğlu, şu görüşleri iletti:

"Bu bana söylendiğinden şunu soracaktım; 15 yıldır tek başına iktidardasınız. 15 yıldır arzu edip de çıkaramadığın bir yasa, kararname var mı? Yok. 15 yıldır tüm bakanlıklar size ait. Değiştirmek isteyip de değiştiremediğiniz bir bürokrat, genel müdür var mı? Nedir? 15 yıldır iktidarda olup eğer parlamentonun yetkilerini yürütme organına, tek adama verelim diye bir çabanın içindeyseniz, parlamentoyu ayak bağı olarak görüyorsanız, onun demokrasi anlayışını sorgulamak zorundayım. Milletin seçtiği milletvekillerini, parlamentoyu bir kişi ayak bağı olarak nasıl görebilir? Ayrıca şunu söylerdim; son bir ayda parlamentoda 100'ün üzerinde kanun geçti. Demek ki parlamento görev yapıyor."

Kılıçdaroğlu, zaman zaman parlamentoda tartışmaların, kavgaların olduğunun anımsatılması üzerine, şunları anlattı:

"Dünyanın bütün parlamentolarında tartışma olur. Bizde öyle sürahi falan atılmadı. Zaman zaman su atıldı, su şişesi atıldı. Yumruklaşmalar da oldu. Bunlar da oldu. Eğer siz anayasa görüşmelerinde konuşmak isteyip de engellenirse siz buna tepki göstermek zorundasınız. Konuşmanıza izin verilmiyor. Ne yapacaksınız? Anayasada diyor, meclisi açan başkan da söylüyor. 'Kabinlere girip oy kullanacaksınız, oyları dışarıda kullanmayacaksınız' diyor. İktidar milletvekilleri kabinlere girip oy kullanmıyor. Oyunu açıklıyor. Ne yapacaksınız? Yasa yapacak kişi buna uymuyorsa ona nasıl hatırlatacaksınız? Meclis Başkanı uyarıyor. Kendi partisinden bir başkan uyarıyor. 'Yapmayın, geçersiz sayılır' diyor ancak kişiler buna uymuyor. Ne yapacaksınız? Bunu eğer göz ardı ederseniz parlamentonun saygınlığına gölge düşürürsünüz. Milletvekilinin iradesi başka bir milletvekili tarafından kontrol edilir mi? Bunu gördüğümüzde 'bu doğru değildir' demeyecek miyiz? Tartışmanın kaynağı bu. Bunun dışında tartışma olmadı."

Başbakan Binali Yıldırım, iktidara geldiklerinde 8 Ocak 2003'de muhtıra yediklerini, aynı gün Diyarbakır'da uçak düşmesi nedeniyle bunun dikkatlerden kaçtığını belirterek, "Olmadı cumhurbaşkanlığı seçiminde yaşananlar, erken seçim kararı almak mecburiyetinde kalmamız, olmadı 17-25 olayları, olmadı 15 Temmuz darbe girişimi.... Balyoz, Ay Işığı, Ergenekon darbe girişimleri, bunlar var. Bunların olduğunu biz biliyoruz ama bir başka paralel yapı bunu sulandırdı. Gerçeği yalana çevirdiler." dedi.

AK Parti İzmir İl Başkanlığının bir otelde düzenlediği yemekte iş adamlarıyla bir araya gelen Yıldırım, Türkiye'nin çok partili hayatın başladığı günden bu yana sistem sıkıntıları yaşadığını söyledi.

Yıldırım, özellikle koalisyonların ülkeye büyük zararlar getirdiğine dikkati çekerek, şöyle konuştu:

"1992'den bugüne eğer tek parti iktidar olsaydı Türkiye beş kat büyüyecekti, üç kat değil. Daha iyi anlaşılsın diye söyleyeyim Güney Kore ve Türkiye, 70'li yıllarda aynıydı, kişi başı milli gelir, gayri safi milli hasıla aynıydı. Güney Kore istikrarsız, güçsüz hükümetler yüzünden tercih yaptı, 1987'de başkanlık sistemine geçti. Ve bu sürede altı hükümet, altı başkan değişti. Biz hala milli gelirde 11 bin dolardayız, onlar 30 bin dolara dayandı. 87'den bu tarafa bizde 1,5 yılda bir hükümet değişmiş. 1,5 yılda bir hükümet değişikliğinde hangi işi yapabilirsiniz. Bir haddehane bile kuramazsınız, planlarını kurarsınız ama izin alamazsınız."

Mevcut anayasadaki hükümet etme sisteminin sürdürülebilir olmadığını aktaran Yıldırım, 15 yıl boyunca çok iş yaptıklarını ancak bunları "tabiri caizse şeytan taşlamaktan vakit buldukça yaptıklarını" anlattı.

Yıldırım, Türkiye'nin geçmişte başbakan ve cumhurbaşkanları arasında yaşanan anlaşılmazlıklardan çok çektiğini vurgulayarak, sadece 2001'deki Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ile Başbakan Bülent Ecevit arasındaki anlaşmazlıktan Türkiye'nin yüzde 26 fakirleştiğini, 23 bankanın battığını, bunların sonucunda ülkenin 638 milyar liralık zarar ettiğini anımsattı.

AK Parti iktidarının bu zararı 2011 yılına kadar ödediğini söyleyen Yıldırım, şunları kaydetti:

"Ödemeseydik 638 milyar lira üretime ve yatırıma gidecekti. O parayı ödemeseydik neler yapardık? Kişi başı milli gelir 11 bin değil 14 bin dolar olacaktı. Refahımızdan gitti. AK Parti iktidarında 19 bin 500 kilometre bölünmüş yol yaptık, övünüyoruz. İyi iş yaptık. Bu parayı ödemeseydik 130 bin kilometre bölünmüş yol yapacaktık. Sadece kıyas olsun diye neler kaybettiğimizi göstermeye çalışıyorum. Ne yüzünden? İki kişinin anlaşamaması yüzünden. Bu bir risk, bu sistem arızası. Sistem çift başı, iki irade tanımlıyor. Bu iki irade anlaşamazsa işler yürümüyor, genelde anlaşamıyor. 'Sizde aynı durum vardı, neden böyle oldu' diyorlar. Biz dişimizi sıka sıka bunları yaptık."

AK Parti'nin 15 yıllık iktidarında engellemelere karşı mücadele vererek çalıştığını ifade eden Yıldırım, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Biz iktidara geldik 19 Kasım 2002, iktidarımızın ilk günü 8 Ocak'ta muhtıra yedik. Belki de bilmiyorsunuz. 8 Ocak'ta verilen muhtıra 27 Nisan 2007'dekinden daha keskindi. Ama o gün ne oldu biliyor musunuz ? O gün Diyarbakır'da bir uçak düştü ve o gündemde kaynadı gitti, belki de farketmediniz. Açın bakın o tarihli gazetelere. Daha birşey yapmamışız. Ne laiklik bırakmışız ne cumhuriyetin temel değerleri. Öyle birşey olur mu yahu.

Olmadı cumhurbaşkanlığı seçiminde yaşananlar, erken seçim kararı almak mecburiyetinde kalmamız, olmadı 17-25 olayları, olmadı 15 Temmuz darbe girişimi... Balyoz, Ay Işığı, Ergenekon darbe girişimleri, bunlar var. Bunların olduğunu biz biliyoruz ama bir başka paralel yapı bunu sulandırdı. Gerçeği yalana çevirdiler. Bunları yaşadık. İstiyoruz ki ülkemiz böyle şeyler yaşamasın, istediğimiz bu."

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, CHP Konya Milletvekili Hüsnü Bozkurt'un disipline sevk edilip edilmeyeceğine ilişkin, "Değerlendiriyor arkadaşlarımız. Elbette niçin olmasın. Parti tüzüğüne göre karar bir kişiye ait değildir. Milletvekili olduğu için karar Parti Meclisi'ne aittir. Benim düşüncemi beyan etmem Parti Meclisi'nin iradesine müdahale olur ve doğru olmaz." dedi.

Kılıçdaroğlu, CNN Türk ve Kanal D ortak yayınında Hakan Çelik'in gündeme ilişkin sorularını yanıtladı.

Bir soru üzerine Kılıçdaroğlu, devletin sigortası olan cumhurbaşkanının tarafsız, cumhurbaşkanlığı makamının da herkesin ortak paydası olduğunu kaydetti.

Hakan Çelik'in "Erdoğan cumhurbaşkanı seçildiğinde CHP'nin önemli isimleri 'Benim cumhurbaşkanım değil.' gibi değerlendirmeler vardı. Bu bir Erdoğan karşıtlığı üzerinden giden bir şey mi?" sorusuna Kılıçdaroğlu, Recep Tayyip Erdoğan'ın cumhurbaşkanı seçildiğinde TBMM'ye gelerek yemin ettiğini, tarafsızlığını koruduğunu dile getirdi.

Abdullah Gül cumhurbaşkanı seçilirken CHP'nin "hayır" oyu verdiğini ancak tarafsızlığını koruduğu için saygı gösterdiklerini, randevu verince görüşmeye gittiğini, görüşünü beyan ettiğini anlattı.

Kılıçdaroğlu, "Sayın Erdoğan seçildikten sonra da olumsuz hiçbir şey kullanmadık. Ne zamana kadar? Tarafsızlığını korumasını istedik. Tarafsızlığını koruması lazım. Cumhurbaşkanı tarafsızlığını korumazsa aynı zamanda bir partinin genel başkanı olursa 80 milyonun cumhurbaşkanı olmaz. Ortak payda kaybolmuş olur. Devletin sigortası kalmaz. Devletin sigortasını korumak istiyoruz." diye konuştu.

"Halk oylamasında evet çıkması durumunda bunu siyaseten bir başarısızlık olarak değerlendirir misiniz?" sorusuna Kılıçdaroğlu, "Karar Türkiye'nin kararı. Bir siyasi seçim değil. Bir parti, kişi seçilmiyor. Türkiye kendi kaderini kendisi belirleyecek. Demokrasiden vaz mı geçeceğiz, tek adam rejimi mi istiyoruz, yoksa demokratik parlamenter sistem mi istiyoruz? Kararı halk verecek." karşılığını verdi.

"Evet çıkması Türkiye'nin demokrasiden vazgeçmesi anlamına mı gelir? Böyle mi değerlendiriyorsunuz?" sorusunu Kılıçdaroğlu, "Değerlendirme değil, gerçek öyle. Evet çıkması halinde siz asla karşınıza gelen bir başkana asla sorular soramazsınız. Ancak seçilmiş soruları verirler, siz o soruları sormak zorunda kalırsınız. Medya özgürlüğü denen bir şey kalmaz. Zaten şu anda bile tartışmalı medya özgürlüğü." diye yanıtladı.

Kemal Kılıçdaroğlu, anayasa değişikliğini hukuk fakültelerinin, sendikaların, sivil toplum örgütlerinin konuşamadığını, "evet" veya "hayır"ı dahi dillendirmekten korkan milyonlarca insan bulunduğunu belirtti.

- "Yeni bir devlet mi kuracağız"

Gazetelerde "hayır" ilanları olmadığını, arka ve iç sayfaların "evet" oyu için tamamen bloke edildiğini anlatan Kılıçdaroğlu, "evet" ilanlarında anayasa değişikliğinin yer almadığını savundu.

Kılıçdaroğlu, yeni anayasayla bakanların, başkan yardımcılarının ve başkanın dokunulmazlıkların ömür boyu süreceğini, hiçbir bakana yolsuzluk yaptığı için gensoru verilmeyeceğini ifade ederek, bunların konuşulmadığını söyledi.

Bir kişinin OHAL'e karar vereceğini, devletin milli güvenlik konularını belirleyeceğini ileri süren Kılıçdaroğlu, Türkiye'nin böyle bir anlayışa teslim edilemeyeceğini, devlette bir kişi hata yaptığında faturanın 80 milyona çıkacağını kaydetti.

CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, Cumhurbaşkanı danışmanlarından Mehmet Uçum'un "Halk kendi devletini kurmak için adım atıyor." dediğini ifade ederek, "Bizim bir devletimiz yok biz yeni bir devlet mi kuracağız? Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni siliyoruz, yeni bir devlet mi inşa edeceğiz?" diye sordu.

Devlet kurmanın, rejimin ve sistemin farklı şeyler olduğunu ifade eden Kılıçdaroğlu, bu devletin ve TBMM'nin milletin olduğunu söyledi.

- "Üstünlerin hukuku yeniden inşa ediliyor"

Yeni anayasayla devletin yapısının değişeceğini, devlette liyakat sistemini bir kişinin belirleyeceğini savunan Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:

"Devlet memurları ayakta. Devlet memurlarına seslenmek isterim. Parlamentonun güvencesi altına devlet memurları kanunu adı altında yasanın güvencesinde görev yapıyorsunuz. Vatandaşlar arasında ayrım yapamazsınız. Şimdi bir kişinin iradesiyle bütün bu sistem değişecek. Adı ne? Parti devleti. Cumhurbaşkanı, başkan yardımcıları, bakanlar, genel müdürler, müsteşarlar, herkes partili. Partili olmayanın da söz hakkı olmayacak. Böyle bir rejim getirilmek isteniyor. Üstünlerin hukuku yeniden inşa ediliyor. Hukukun üstünlüğü değil. Parti devleti kurduğunuz zaman o partiden olmayan vatandaş ikinci sınıf vatandaş olur. Eşit vatandaşlık ortadan kalkmış olur. 80 milyonun kaderini bir kişiye bağladıktan sonra hangi demokratik devletten söz edeceksiniz."

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, "Siz de değişiklik önermemiş miydiniz? Siz memnun muydunuz gidişattan?" sorusu üzerine, "Memnun değiliz. Eksik var. Siyasi ahlak kanunu çıkması lazım. Çıkmıyor, neden? Getirdiler de biz ret mi ettik? Hayır. Seçim kanunun değişmesi lazım. Değişmiyor, neden? Getirdiler de biz ret mi ettik. Yüzde 10 seçim barajını darbeciler getirdi. Niye değişmiyor? Kanun teklifi verdik. Gelin yüzde 10 seçim barajını değiştirelim. Yüzde 1 oy alan partinin genel başkanı Meclis'e gelmelidir, Meclis'te konuşmalıdır. Madem milli irade diyoruz, yüzde birin iradesini dahi bu TBMM temsil etmelidir." diye konuştu.

Yüzde 10 seçim barajının Kürtler için getirildiğini dile getiren Kılıçdaroğlu, bunun değişmesi gerektiğini söyledi.

Saadet Partisi'nin, Vatan Partisi'nin, Büyük Birlik Partisi'nin, Demokrat Parti'nin genel başkanlarının da seçilip parlamentoda konuşabileceğini belirten Kılıçdaroğlu, "Milli irade diyoruz, yüzde 10'un altındaki iradeyi sıfır sayıyoruz. Ben buna karşıyım. Demokrasiyi, milli iradeyi savunduğum için. Onlar tam tersine yüzde 10 seçim barajını savunuyorlar. O zaman kusura bakmasınlar, darbeyi, darbecileri savunuyorlar. Onların getirdiği felsefeyi savunuyorlar." değerlendirmesinde bulundu.

- "HDP iyi bir sınav veremedi"

"Parlamentoda temsil edilen bazı siyasi partiler, hareketler terörle aralarına daha net bir mesafe koymuş olsalardı, Türkiye'nin bu kaygı ve endişeleri en azından yasama organında, siyaset ortamında önemli oranda ortadan kalkmaz mıydı?" sorusu üzerine Kılıçdaroğlu, şunları kaydetti:

"Bütün siyasi partilerin teröre karşı çok açık ve net tavır takınmaları lazım. HDP, iyi bir sınav vermedi. Terörle arasına çok açık, çok net mesafe koymak zorundadır. Siz demokrasiyi savunuyorsanız teröre karşı çıkmak zorundasınız. Terör insanlık suçu mu? Evet. Birlikte teröre karşı çıkacağız, birlikte terörle mücadele edeceğiz. Terörle mücadele konusunda gelen yasaların hepsine destek verdik, karşı çıkmadık. Terör bir insanlık suçu önlenmesi lazım."

Kılıçdaroğlu, "hayır" oyu kullananları teröristlerle bir tutmanın bir cumhurbaşkanına yakışmayacağını dile getirdi.

Hakan Çelik'in "Cumhurbaşkanı 'teröristlerle bir tutmuyorum' dedi." sözleri üzerine Kılıçdaroğlu, "Ne anlama geliyor bu? Niçin aynı cümlenin içinde kullanıyor. Bilinç altına bunu yerleştirmek için. 'Hayır oyunu kullanan veya hayıra yakın olan teröristlerle aynı saftadır.' demek istiyor. Bir cumhurbaşkanına yakışır mı bu?" şeklinde konuştu.

"Evet" bir türlü anlatılamadığı, söylenecek söz olmadığı için toplumun gündeminin başka alanlara çekilerek, vatandaşın korkutularak "evet" oyu vermesinin istendiğini ileri süren Kılıçdaroğlu, devletin bütün unsurlarıyla vatandaşın üzerinde baskı kurduğunu, baskıdan toplumun birçok kesiminin konuşamadığını savundu.

CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, Deniz Baykal ve Hüsnü Bozkurt'un açıklamalarını nasıl değerlendirdiğine ilişkin soru üzerine, "Bu süreçte kullanılacak dilin kucaklayıcı bir dil olması lazım. Denize dökmek, vurmak gibi ifadeleri asla doğru bulmadım. Doğru bulmadığı mı da her ortamda ifade ettim. Hepimizin dikkatli bir dil kullanması lazım, hepimizin vatandaşları düşünmeye çağırması lazım." dedi.

Kılıçdaroğlu, partide Hüsnü Bozkurt'un disipline sevk edilip edilmeyeceğine ilişkin karar, tutum veya görüş olup olmadığına ilişkin, "Değerlendiriyor arkadaşlarımız. Elbette niçin olmasın. Parti tüzüğüne göre karar bir kişiye ait değildir. Milletvekili olduğu için karar Parti Meclisi'ne aittir. Benim düşüncemi beyan etmem Parti Meclisi'nin iradesine müdahale olur ve doğru olmaz." ifadelerini kullandı.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'ye seslenerek, "Bu kadar yetkiyi bir kişiye verdiğiniz andan itibaren, Türkiye'nin beka sorunu olur mu? Olmaz mı? Sayın Bahçeli, elini vicdanına koy. Bütün milliyetçi, ülkücü, mütedeyyin, liberal kardeşlerime, çiftçisine, işçisine, iş verenine, emeklisine sesleniyorum; bu kadar yetki Cumhuriyet tarihinde, Osmanlı tarihinde, dünya tarihinde kime verilmiş Allah aşkına? Verilenler belli, o ülkelerin sonu belli. Yazık günahtır bu ülkeye." dedi.

Kılıçdaroğlu, CNN Türk-Kanal D ortak yayınında, kimyasal silah kullanmanın insanlık suçu olduğunu vurgulayarak, "Kim kullandıysa, cezalandırılmalı. Evrensel hukukun bütün kuralları işletilmeli, BM Güvenlik Konseyinin toplanması ve bu konuda ortak tavır sergilemesi lazım. Bu işi kim yaptıysa, yakalanması ve uluslararası mahkemelerde yargılanması lazım. Bütün canlıları yok ediyor. İnsanlık suçudur." diye konuştu.

"Esad'ın artık bu göreve devam etmemesi görüşünde misiniz?" sorusuna Kılıçdaroğlu, "Biz, başka bir ülkenin iç işlerine ilke olarak karışılmasını asla doğru bulmuyoruz. Esad'ın kalıp kalmayacağına Suriye halkı karar verir. Suriye'de barışın olmasını istiyoruz. Türkiye'nin Suriye politikasının, Ortadoğu politikasının yanlış olduğunu ve faturanın ağırlıklı olarak Suriye'de Türkmenlere, Türkiye'de de vatandaşlara çıkarıldığını biliyoruz. 4 milyon kişilik yük aldık, 25 milyar dolar para harcadık. 25 milyar doları o olay olmayıp da çiftçimize, asgari ücretliye verseydik, emeklinin maaşını artırsaydık, sanayiye teşvik olarak verseydik ne olurdu? Daha iyi olurdu." yanıtını verdi.

Kılıçdaroğlu, Fırat Kalkanı Operasyonu'nun Türkiye'nin güvenliği açısından gerektiğini belirterek, "Biz buna zaten destek verdik. Başarıya ulaştı mı ulaşmadı mı? Öngörülen hedeflerle gerçekleştirilen hedefler arasında fark var, yüzde 45'lik bir amaca ulaşıldığı görülüyor. Çıkıp hiç kimse 'Suriye'nin derinliklerine ineceğiz' dememeli. İndiniz mi? İnemediniz. 'Münbiç'e gireceğiz.' Girdiniz mi? Giremediniz. 'Rakka'ya gideceğiz?' Gittiniz mi? Gidemediniz. Gidip gitmemenin ötesinde bir devlet başkanı, bir cumhurbaşkanı, dışişleri bakanlığını bir tarafa bırakıyor, dışişleri bürokrasisini bir tarafa bırakıyor, Türkiye Cumhuriyeti'nin iktidarını, muhalefetini bir tarafa bırakıyor, tek başına diyor ki 'Biz Rakka'ya gireceğiz.' Giriyor mu? Giremiyor. Sözü havada kalıyor. İnandırıcılık, kocaman bir sıfır. 'Münbiç'e gireceğiz.' Giremiyorsun. Sözün havada kalıyor. İtibar sıfır. Kimin itibarı? Türkiye Cumhuriyeti devletinin itibarı. Çünkü sözünü tutamayan, vaadini yerine getiremeyen, hedefine ulaşamayan, ayakları havada, hiçbir söylediği gerçekleşmediği bir yapı." ifadelerini kullandı.

- "Suriye'nin derinliklerine girmeyi asla doğru bulmam"

Kılıçdaroğlu, devleti yönetmenin akıl işi olduğunu, büyük laflar edip hiçbir şey yapmamanın, o ülkenin saygınlığına gölge düşüreceğini söyledi.

"Rakka ve Münbiç'e girilmesi gerektiğini düşünüyor musunuz?" sorusu üzerine Kılıçdaroğlu, "Suriye'nin derinliklerine girmeyi asla doğru bulmam. Ayrı ayrı yerlerde bunlar, ben doğru bulmuyorum. Türkiye kendi güvenliğini sağlamak zorundadır. Bunun için bir güvenlikli bölge oluşturdu mu? Oluşturdu. Dolayısıyla o güvenlikli bölgeyi korumalıdır. Suriye'de barış sağlandıktan sonra da zaten oradan doğal olarak ayrılıp, kendi ülkesine gelecektir. Suriye'nin toprak bütünlüğünü, Türkiye'nin koruması lazım." değerlendirmesinde bulundu.

"Türkiye, bir stratejik tercih yapma noktasına gelirse bütün bu meselelerde, Batı ittifakı var bir taraftan da iyi ilişkiler kurmak istediğimiz Rusya var. Son kertede bir tercih yapmak gerekirse, Türkiye yüzünü nereye dönmeli?" sorusuna karşılık Kılıçdaroğlu, Türkiye'nin Orta Asya'dan bu yana yüzünü hep batıya döndüğünü söyledi.

Türkiye'nin uygar ve medeni dünyanın bir parçası olması, demokrasinin geliştirilmesi gerektiğini dile getiren Kılıçdaroğlu, "Cumhuriyeti ilan ettiğimiz zaman bütün İslam ülkeleri cumhuriyete geçtiler. Cezayir, Fas, Tunus, Libya, İran, Suriye, Irak'ı düşünün. Hepsi cumhuriyeti tercih ettiler. Demokrasimizi geliştirdik, parlamenter demokratik sisteme geçtik. Tek partiden çok partili hayata geçtik. Ağır bedeller ödenmesine rağmen bunu derinleştirerek sürdürmeye çalıştık. Bütün bu ülkeler yine Türkiye'yi örnek aldılar, demokrasiye geçtiler. Şimdi biz makarayı geriye çeviriyoruz, tekrar tek adam rejimine geçiyoruz. Aklın kabul edeceği bir şey değil." dedi.

- "Bu ülkenin birinci sınıf demokrasiye ihtiyacı var"

Avrupa Birliği'nin Türkiye'ye çifte standart uyguladığını, doğru yapmadığını, bunun Avrupa'nın etik değerleriyle bağdaşmadığını da bildiğini anlatan Kılıçdaroğlu, bunu her yerde söylediğini ifade ederek, şunları kaydetti:

"Bu ülkenin birinci sınıf demokrasiye ihtiyacı var. AB diyor ki şu fasılları açtım, bunları yap. Sayın Davutoğlu'na da söyledim, Sayın Yıldırım'a da söyledim. Niye onlar dayattığı zaman yapıyoruz biz. Onların dayatmalarını niye bekleyelim? Diyelim ki 'kardeşim biz kendi ülkemizde Avrupa standartlarında tam demokrasiyi getirdik, kabul et kardeşim.'. Bekliyoruz onlar dayatacak, biz de yapacağız. Yanlış da buradan başlıyor zaten. Bizim insanımız üçüncü sınıf demokrasiye mi layık? Şimdi beşinci sınıf demokrasi... Ligden düşüyoruz. Üçüncü lige düşüyoruz. Her şeye hakim olan tek adam rejimi. Nereden çıkıyor bu? Hangi akıl, hangi mantık. Bunları doğru bulmuyorum."

- "Siyasetin bir kültürü var, vatandaşa yalan söylemek"

İdam cezasına ilişkin soru üzerine Kılıçdaroğlu, "Yine halkı kandırıyorlar. Devlet Bey ne diyordu? İdamı istiyoruz. Sayın Erdoğan ne diyor? İdamı istiyoruz diyordu. Sokaktaki vatandaş mitingde, şurada, burada 'idam, idam, idam' diye bağırıyordu. Niye koymadılar buraya idamı? Milleti kandırıyorlar. İdam AB uyum yasaları çerçevesinde anayasadan kaldırıldı zaten. Bunun gelmeyeceğini, getirilmeyeceğini herkes biliyor. Ama bizim siyasetin bir kültürü var, vatandaşa yalan söylemek. Yoksa bunun içine niye koymuyorlar? 19. madde olarak koyarlardı, çıkar meydanlara derlerdi ki 'idam için oy istiyoruz sizden'. 367'yi bulamazsanız, referandum olacak. Gelsin bakalım önce meclise gelecek mi gelmeyecek mi? Doğmamış çocuğa don biçilir mi? Bunun bir gerekçesini görmek zorundayız." diye konuştu.

İdam getirilirse FETÖ'cülerin idam edileceğinin söylendiğini ifade eden Kılıçdaroğlu, "Edemezsiniz ki. Zaten geri yürümüyor kanun. O zaman millete niye doğruları söylemiyorsunuz? Milletin duygularıyla niye oynuyorsunuz? Çıkın vatandaşın önüne doğruları anlatın." dedi.

"CHP'nin en büyük projesi neydi?" sorusuna karşılık Kılıçdaroğlu, en büyük projelerinin Merkez Türkiye Projesi olduğunu söyledi. Anadolu'nun içinin boşaldığını, bütün işsizlerin Ankara, İstanbul, İzmir'e göç ettiğini anlatan Kılıçdaroğlu, bu projeyle 2035 yılında Türkiye'yi dünyanın ilk 10 ülke arasına sokmayı, kişi başına geliri 35 bin dolara çıkarmayı, demokrasisi gelişmiş bir ülke haline getirmeyi hedeflediklerini anlattı.

Tek adam rejimine geçtikten sonra hiç kimsenin can ve mal güvenliğinin kalmayacağını belirten Kılıçdaroğlu, "Bir kişi çıkacak 'Gaziantep'te OHAL ilan ediyorum, 15 fabrikaya el koyuyorum.' diyecek bir kararnameyle. Diyeceksiniz ki bu olur mu? Niye bu yetkiyi veriyorsunuz. Bir gün gelir birisi yapar. Niye milli güvenliği bir kişiye teslim ediyorsunuz? Niye Bakanlar Kurulu'nu kaldırıyorsunuz? Niye meclisten böyle bir yetki istemiyorsunuz? 550'yi atıyorsunuz bir köşeye, bir kişiye o yetkileri veriyorsunuz." değerlendirmesinde bulundu.

- "Hangi gerekçeyle buna 'evet' dediğini anlamış değilim"

Eskiden "CHP'nin projesi yoktur" dendiğini, şimdi ise kendi projelerinin kopya edildiğini anlatan Kılıçdaroğlu, en son seçimlerde AK Parti, MHP ve HDP'nin projelerini kopya ettiklerini savundu.

"Referandum sürecinde MHP'nin ve Sayın Bahçeli'nin tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?" sorusu üzerine Kılıçdaroğlu, "Sayın Bahçeli'ye şunu hatırlatmak isterim, hangi gerekçeyle buna 'evet' dediğini anlamış değilim. Bu anayasa değişikliği Türkiye'nin geleceğini tehlikeye atacak ve bir beka sorunudur. Nasıl? Bir insanı ikna ederseniz, bir insanı kandırırsanız veya aldatırsanız, bir insanı satın alırsanız, 24 saat içinde Türkiye Cumhuriyeti devletini birisine teslim edebilirsiniz. En geç 24 saat içinde. Nasıl? O bir kişi, devletin bütün müsteşarlarını, bütün kaymakamlarını, bütün valilerini, bütün genel müdürlerini, bütün emniyet müdürlerini bir kararnameyle bir sabah tamamını değiştirebilir. Paralel devlet diyorlar değil mi? Bizi aldattı diyorlar değil mi? Allah bizi affetsin diyorlar değil mi? Öyle devletin müsteşarlarını, bakanlarını kandırmaya gerek yok. Bir kişiyi kandıracaksınız. Önüne listeyi koyacaksınız, diyeceksiniz ki 'şu kararnameyi imzala.' veya çok akıllıdır 'imzalamam': Kafasına silahı dayadınız 'imzala kardeşim bunları'. Gönder Resmi Gazete'ye hepsi yayınlansın. Tamamı değişecek. Bana desinler ki şu anayasanın içinde bununla ilgili madde yok." yanıtını verdi.

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'ye seslenen Kılıçdaroğlu, "Bu kadar yetkiyi bir kişiye verdiğiniz andan itibaren, Türkiye'nin beka sorunu olur mu? Olmaz mı? Sayın Bahçeli, elini vicdanına koy. Bütün milliyetçi, ülkücü, mütedeyyin, liberal kardeşlerime, çiftçisine, işçisine, iş verenine, emeklisine sesleniyorum; bu kadar yetki Cumhuriyet tarihinde, Osmanlı tarihinde, dünya tarihinde kime verilmiş Allah aşkına? Verilenler belli, o ülkelerin sonu belli. Yazık günahtır bu ülkeye." dedi.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, 15 Temmuz gecesi Atatürk Havalimanı'ndan ayrılmadan önce, 12 dakika telefon görüşmesi yaptığı iddialarına ilişkin, "Bir dakika dahi, bir saniye ya da yarım saniye konuştuğumu ispat etsinler. Emin olun bütün siyaseti bırakacağım. Bir saniye... Onlar bunun ispat edemezlerse ne diyeceğiz? Benim adıma dahi... Benim konuştuğumu söylüyorlar. Dakikalardan vazgeçtim. Bir saniye FETÖ'den herhangi birisiyle, bir saniye görüştüğümü söylesinler. Kendime bu kadar güveniyorum. Bunu söyleyenlere benim ne söylemem lazım?" dedi.

Kılıçdaroğlu, CNN Türk-Kanal D ortak yayınında Hakan Çelik'in gündeme ilişkin sorularını yanıtladı.

Çelik'in, "15 Temmuz gecesi siz kaçtınız mı? Böyle bir durum mu söz konusu oldu?" sorusuna şu yanıtı verdi:

"15 Temmuz günü 22.00 civarında uçağa bindim, 23.00 civarında indim. Ertesi gün Dış Politika Strateji Belgemizi hazırlayacaktık. Çok sayıda gazeteci arkadaşımıza, bir otelde görüşmenin saatini bildirmiştik. Pek çok arkadaş da tatilini iptal edip oraya gelecekti. Onlar aynı zamanda bu olayın tanığıdırlar. Hayati Yazıcı ile de yan yanaydık uçakta. Darbe olduğunu Okan Bey söyleyince önce inanamadım. Sonra koruma geldi. Yine inanamadım. Biz darbeye karşıyız dedim. İlk tepkim bu oldu. İndik uçaktan. 23.00 küsürde VIP salonuna geldik. Duyunca hemen Ankara'ya dönmek istedim. Ankara'ya dönmek için sorduk, 'uçak kalkmıyor' dediler. Sabiha Gökçen'den gidebilir miyiz diye sorduk. Hem köprü kapalı hem de Sabiha Gökçen'den uçmuyor dediler. Bir yere gideceğiz, hava alanında kalacak halimiz yok. Bakırköy Belediye Başkanımız da oradaydı. Dediler ki otellere de gidemiyoruz. 'Bize gidelim' dedi. Gittik Bakırköy Belediye Başkanının evine. Nereye kaçacağız? Gittik oraya, televizyonu açtık. Hemen bir metin hazırladık. Sayın Başbakanı aradım, ulaşamadım. Hazırladığımız metni televizyon kanallarına geçtik. Ben hava alanından gelirken Sabah gazetesi ve onların havuz medyasının televizyonları, benim kaçtığımı söylüyor. Nereye kaçtım ki ben?"

- "Hangi gidişata göre pozisyon almışım ben?"

CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, "Gidişata göre pozisyon aldı" yönündeki eleştirilere şu yanıtı verdi:

"Hangi gidişata göre pozisyon almışım ben? Asla. Çok açık ve çok net. Sözlü olarak televizyon ekranlarına bağlanıp, yazılı olmanın dışında bağlanıp bu konudaki tavrımızı gayet net koyduk. Bunu herkes biliyor. Binali Bey de biliyor, Recep Tayyip Erdoğan da biliyor. Sayın Cumhurbaşkanı aradı. Bana teşekkürlerini iletti. Ben, 'Teşekküre gerek yok, çünkü darbeye karşı çıkmak, demokrasinin ve hepimizin ortak görevidir.' diye söyledim. Saraya davet edildim. Hep beraber demokrasiye sahip çıktık. TBMM Başkanı'nı aradım. O gece ben daha havaalanındayken genel başkan yardımcısı arkadaşlarıma telefon ettim. 'Derhal Meclis'e gidin. Genel Kurulu açın.' dedim. Oraya ilk giden CHP'nin milletvekilleridir. Genel Kurul'da sabaha kadar görev yaptılar. Arada bir bana telefon ettiler. Gelişmeleri izledik. Bunların hepsini yaptık."

Atatürk Havalimanı'ndan ayrılmadan önce 12 dakika telefon görüşmesi yaptığına yönelik iddialara ilişkin de değerlendirmelerde bulunan Kılıçdaroğlu, "Bir dakika dahi, bir saniye ya da yarım saniye konuştuğumu ispat etsinler. Emin olun bütün siyaseti bırakacağım. Bir saniye... Onlar bunun ispat edemezlerse ne diyeceğiz? Benim adıma dahi... Benim konuştuğumu söylüyorlar. Dakikalardan vazgeçtim. Bir saniye FETÖ'den herhangi birisiyle, bir saniye görüştüğümü söylesinler. Kendime bu kadar güveniyorum. Bunu söyleyenlere benim ne söylemem lazım? İspat edemezlerse. Müfteri, yalancı desem hafif kaçar. Bu insanlar devleti yönetiyor. Bütün verileri elinizde telefonlarımızı 24 saat zaten dinliyorsunuz. Ben biliyorum zaten, dinleniyorum. Günün 24 saati dinliyorlar. Eskiden de dinliyorlar. Adalet Bakanı 'Kılıçdaroğlu'na mail gelmiş.' dedi. Demek ki benim mail adreslerimi de takip ediyorlar. Edin. Hatta, arzu ediyorsa Cumhurbaşkanına, Başbakana, Adalet Bakanına, İçişleri Bakanına mail şifremi verebilirim. Telefon numaramı de biliyorlar." dedi.

FETÖ ile sonuna kadar mücadele edilmesini isteyen Kılıçdaroğlu, darbe girişiminde bulunanların FETÖ mensupları olduğunu söyledi.

Kılıçdaroğlu, "Kontrollü darbe" ifadesine ilişkin, "Çok açık ve net söylüyorum. Cesaretleri varsa gelirler televizyonun önünde ben 248 şehidin kanı yerde kalmasın diye her türlü tartışmayı onlarla yapmaya hazırım. Neden darbenin üstü örtülmek isteniyor? Neden darbe kapatılmak isteniyor? Neden Bylock listeleri açıklanmıyor? Neden 'Bu işin siyasi ayağı yoktur.' diye açıklama yapılıyor?" değerlendirmelerinde bulundu.

Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:

"248 şehidin hesabını kim soracak? Terör örgütünün içinde baklavacı, çikolatacı, esnafı, sanayicisi, belediye başkanı çıktı. Siyasisi yok. Nasıl olur bu? Sayın Bahçeli de buna inanmamış olacak ki '15 Temmuz'da bu kadar geniş bir alanda bu kadar gözü kara bir darbe teşebbüsünün olduğu yerde siyasiler de açıklanır. Fakat Bylock kullanıcılarından şu an için çok sayıda asker, yargı mensubu var. 100 bini aşkın kullanıcıdan bahsediliyor. Bunların içinde siyasiler kimdir, söylenmiyor, zaman içinde ortaya çıkacak.' diyor. Başbakan neden 'Bu işin içinde siyasiler yok.' diyor. Kim bu siyasiler, kim bu dosyayı kapatmaya çalışıyor? Kim darbelere karşı ben mi onlar mı? Ben sonuna kadar gidin diyorum. Kime uzanırsa uzansın. Beyler dosyayı kapatmaya çalışıyorlar. Ben, o 248 şehidin hakkını soracağım. Bu benim görevimdir."

Sabah gazetesi yazarı Mahmut Övür'ün CHP'yle ilgili değerlendirmeleri anımsatılan Kılıçdaroğlu, şunları söyledi:

"Hepsi partimizin değerli milletvekilleridir. Hepsi de saygın ve birikimli insanlardır. Mahmut Övür'e neden bu dert düşmüş? Havuz medyasından hayır gelmez. Bir gazeteci özgür değilse olmaz. Bir gazeteci kalemini birilerine kiralamışsa o gazeteden hayır gelmez. Bir gazete ancak devlet ilanlarıyla devletin parasıyla beslenip ayakta kalıyorsa o gazeteden ve televizyondan hayır gelmez. Ben onların televizyon kanalına da seslendim. Benim doğruları söylemediğimi Cumhurbaşkanı ve Başbakan söylüyor. 'Sizin gazetenize ve televizyonunuza beni davet edin.' dedim. Onların gazetecileri gelsin. Onlar bana en zor soruları sorsunlar. Ben de cevap vereyim. Bende cesaret var. Cesaret edip kendi televizyonlarına çıkarmadılar. Neden? Çünkü ben doğruları söylerim. İzleyenler 'Bu adam doğruları söylüyor.' diyecek. Cesaret edemiyorlar. Hangi bağımsızlıktan söz ediyorlar? CHP'yi nasıl karıştırırız onun hesabı içerisindeler?"

Medya bağımsızlığına ve özgürlüğüne dikkati çeken Kılıçdaroğlu, kalemini namusu bilen bütün gazetecilerin "hayır" demesi gerektiğini anlattı.

Kılıçdaroğlu, devletten beslenenlerin "hayır" oyu kullanmasını istemediğini dile getirerek, kalemini satanların "hayır" oyu kullanmasını istemediğini aktardı.

15 Temmuz darbe girişimden sonra Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'ne gittiğini anımsatan Kılıçdaroğlu, burada Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a medya özgürlüğünden ve TRT'den bahsettiğini kaydetti.

Kılıçdaroğlu, hükümetin milletin parasıyla büyük projeler yaptığını belirterek, "Yapmalılar mı? Evet yapmalılar. Biz karşı mı çıktık? Kim karşı çıktı? Yapacak, yapmak zorunda. Yapmazsa hesap soracağız zaten." dedi.

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber