Cumhurbaşkanı eşi devlet memuru değil!

Kaynak : Milliyet
Haber Giriş : 05 Mart 2007 08:12, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42

Cumhurbaşkanı eşinin Çankaya'ya eş sıfatıyla girdiğini söyleyen Çubukçu, "Cumhurbaşkanı'nın eşinin örtülü olup olmaması gibi bir şeyin tartışılmasını hukuki, insani ve demokratik bulmuyorum. Bir insanın eşinden ve eşinin bireysel tercihlerinden dolayı adaylığı tartışılmamalı" diye konuşuyor. Çankaya tartışmasının bir kadın üzerinden yürütülmesini yakışıksız bulduğunu belirten Bakan Çubukçu, "İnsanların eşlerine uygulanan, kamusal alan deyip de böylesine sosyolojik kavramı, hukuki bir kavramla iç içe geçirerek değerlendirmeyi haksız buluyorum. Yolda da yürümesinler o zaman" diyor

DERYA SAZAK: 8 Mart Dünya Kadınlar Günü nedeniyle hafta boyunca kadın sorunlarını tartışacağız. 'Kadın sorunu'nun neresindeyiz?

NİMET ÇUBUKÇU: Kadın haklarının bir gün dahi da olsa varlığının hatırlatılması, toplumsal farkındalığın arttırılması son derece önemli. Ancak asıl sorun yasalarda verilmiş hakların kadınlara ve onların hayatına taşınması. 8 Mart etkinliklerinin Ankara ve İstanbul'daki salonların dışına çıkarılmasını bu açıdan önemsiyoruz. Sokaktaki, kırsaldaki kadına gitmek önemli.

Çünkü yaşadıkları yer itibariyle de eşitsizlik söz konusu. O yüzden biz Atatürk'ün doğumunun 125. yılı nedeniyle Kadın Statüsü Genel Müdürlüğü tarafından düzenlediğimiz etkinliği Amasya'da yaptık. Anadolu'daki kadınların hayatındaki bir şeyleri değiştirmek üzere bir anlam ifade etsin diye 8 Mart'ı Nevşehir'de kutlayacağız.

Savcı hassas davranabilirdi

Van Kadın Derneği'nin bir araştırması var geçen yılın ilk üç ayında 45 kadın töre cinayetlerine kurban gitmiş. Başkale'de çocuğu doğduktan sonra genç bir anneyi öldürdüler. Sığınma evleri çare değil. Ne yapacaksınız?

İnsan haklarıyla ilgili en vahim ihlal bana göre kadına yönelik ayrımcılıktır. Şiddet, kadının yaşam hakkına yönelen töre cinayetleri hepsi bunun içine girer. Bir kadının hayatına yönelmesi olası herhangi bir eylem bildirildiği takdirde çok süratli bir şekilde müdahale ediyoruz. Kadını korumaya çalışıyoruz.

Van Başkale'deki olayda 16 yaşını bitirmiş bir kız çocuğu söz konusu. Ailesi, beraber olduğu kişiyle evlendireceğini söylüyor. Savcıyı bir sorun olmadığına ikna ediyorlar. Savcıyı da suçlamak istemiyorum ama daha hassas davranabilirdi. Sonuçta 16 yaşını bitirmiş genç kız, 'çocuğu oldu' diye öldürüldü. Çok trajik.

Kadın dernekleriyle irtibatım var. Hepsiyle doğrudan telefon diyaloğu kuruyoruz.

Batman'daki genç kız intiharlarının ardında da 'töre' var deniliyordu. Namus cinayetleri 'intihar' olarak kayda geçiyordu anlaşılan. Ne oldu, eskiye göre azaldı mı?

Bir ilin ismini kullanarak intiharlar konusunu konuşmaktan yana değilim. İntihar haberlerinin toplumda olumsuz etki yarattığını da biliyoruz. Bu haberler kesildikten sonra oradaki intiharların kalmadığını da söyleyebilirim. Kadın Statüsü Genel Müdürlüğü'nden uzmanlar Batman'a gittiler. Devamında da BM Kadın ve Şiddet Komisyonu raportörleri bölgeye gitti. Böyle bir bulguya rastlanmadı. Bu araştırma asıl yargının, adli tıbbın işi.

Güneydoğu'daki kadın intiharlarında 'otopsi' yapılmadığı iddiası var, doğru mu? Töre cinayeti olduğu ortaya çıkmasın diye. Bakanlığın bu yönde tespiti oldu mu?

Otopsiye karar verecek olan savcıdır. Bu konuda bir şüphe duymuşsa mutlaka yapar.

Kadına karşı şiddetin önlenmesi veya 'namus' cinayetlerine yol açan olaylarda karakollara ve savcılıklara düşen görev ve sorumluluklar var. Genelgeler yayımlanıyor ama uygulamada değişen bir şey yok.

Evet, genelgeler yayınlanıyor ama bir taraftan da bilinç düzeyinin yükseltilmesi için ciddi bir bilgilendirmeye ihtiyaç var. Sadece polisleri değil şiddete uğrayan kadınları koruyacak tüm görevlileri duyarlı hale getirmek gerekiyor. Karakola giden kadını 'Kocandır idare et' diye evine gönderirseniz tekrar dayak yemesine, hatta hayatından olmasına ortam hazırlamış olursunuz. Kadına yönelik şiddeti önlemek üzere Emniyet Genel Müdürlüğü ile protokol yaptık, 40 bin polisi eğiteceğiz. Ayrıca yeni bir proje başlattık:

'Kadına Yönelik Aile İçi Şiddeti Önleme Projesi. AB'den 3 milyon euro'luk bir destek sağladık ve BM'nin gözetiminde yürüyecek. Sivil toplum örgütleri, yerel yönetimler de bu projede etkin görev alacaklar.

Mesele kota değil

Yerel yönetimler diyorsunuz ama kadınların siyasal temsilinin en zayıf olduğu alanların başında belediyeler geliyor. Belediyelerde kadının adı yok.

Maalesef, keşke olsalardı.

Bu dengesizlik nasıl ortadan kalkacak. Kotaya da karşısınız...

Mesele kotayı savunup savunmamak, karşı olmak değil. Siyasi Partiler Yasası'nda böyle bir düzenlemeye gerek olmadığını düşünüyorum. Ama partiler isterlerse tüzüklerinde kotaya yer verebilirler. Avrupa'da örnekleri çok. Sosyal demokrat partiler, liberaller, yeşiller aday tercihlerinde kadınlar çok ağırlıkta. Birtakım yöntemler buldular, fermuar sistemi, sayısal kota vs.

Fermuar, nedir?

Bir kadın, bir erkek. Böylece kadın adayların fazlalığını topluma bir tercih olarak sundular. Haklara vurgu yaptılar. Dediler ki, 'Ben kadın haklarından yana bir partiyim. ' Ve bu nedenle oy aldılar. O oylar hem kadınları parlamentoya taşıdı hem de bütün siyasi partilerin kadın hakları konusundaki duyarlılığını geliştirdi.

Aday bulamadık

Kabinedeki tek kadın üyesiniz. 2007 seçimlerinde AKP'de daha fazla kadın milletvekili çıkaracak mısınız?

Hedefimiz her ilden bir kadın milletvekili. İstanbul'dan daha yüksek sayıda olur. Bu da Meclis'in en az yüzde 25'i demektir. 2004'te yerel seçimler geçirdik ve ben kadın olarak hayal kırıklığı yaşadım. Aday bulamadık. Diğer partilerin durumu da bizden farksızdı. Muhalefet 'kota getirin' diyor. Sizin elinizi tutan yok, kadın aday çıkarın ve seçtirin. 'AKP muhafazakâr parti, Çubukçu da kotaya karşı' diye düşünüyorsunuz ama mesele bu değil.

Cumhurbaşkanlığı seçimi yaklaşıyor. Erdoğan'ın ya da eşinin başı bağlı bir başka AKP'linin adaylığı bir sorun oluşturur mu?

Türkiye tartışmayı bence asla bu boyutta ve bu seviyede götürmemeli. Yani bir insanın eşinden ve eşinin bireysel tercihlerinden dolayı adaylığı tartışılmamalı. Bir insanın bireysel inançları ve tercihlerini sorgulayarak Cumhurbaşkanlığı makamını yıpratamayız. Cumhurbaşkanlığı seçiminin nasıl yapılacağı, hangi şartlara haiz olanların aday olacağı Anayasa'da yazılı. Sorun bir hoşgörü beklentisiyle de ilgili değil. Çankaya seçimini konuşurken cumhurbaşkanının eşinin örtülü olup olmaması gibi bir şeyin tartışılmasını hukuki, insani ve demokratik bulmuyorum.

Çankaya kamusal alan mı? Sezer döneminde TBMM Başkanı Arınç'ın eşinin protokoldeki yeri tartışıldı, başörtülü bakan eşleri Köşk'e çıkamadılar. AKP'li cumhurbaşkanı döneminde bu değişecek mi?

Cumhurbaşkanının eşi oraya devlet memuru olarak girmiyor. Eş sıfatıyla giriyor. Eğer girerse o sıfatla girer. İnsanların eşlerine uygulanan, kamusal alan deyip de böylesine sosyolojik kavramı, hukuki bir kavramla iç içe geçirerek değerlendirmeyi haksız buluyorum. Yolda da yürümesinler o zaman.

Çankaya tartışmasının bir kadın üzerinden yürütülmesini gerçekten çok yakışıksız buluyorum. Zaten dünyanın hiçbir yerinde bir siyasetçi, eşi ve eşinin tutumuyla ilgili veya görüntüsüyle ilgili değerlendirilmez. Bu çok bize özgü bir şey. Konuşmamız gereken, kadınların toplumsal hayata tam ve eşit katılımının önündeki engeller nedir?

Onları da konuşuyoruz.

Türkiye CEDAW sözleşmesini ilk imzalayan ülkelerden biridir. Ve bu sözleşmenin de bir taahhüdü vardır: Kız çocuklarının okullaşmasını yüzde 100'e çıkarmak. 2010'da bu sorunu çözmüş olacağız. Bu amaçla kız çocuklarının eğitimi için ailelere nakit yardım yapıyoruz. Anneye veriyoruz parayı. Böylece yoksul ailelerin kızlarını okula göndermelerine destek oluyoruz.

Meclis'te göründüğü kadar maço yok

Aile içi şiddet konusuna dönersek, Silahlı Kuvvetler ile bir eğitim programı başlattınız...

30 Ağustos Zafer Bayramı'nda başladık . Hedefimiz şuydu: Asıl sorun şiddet uygulayanların bundan caydırılması. Dayak yiyeni değil de 'dayak atanı' vazgeçirmek durumundayız. Sığınma evleri yapabiliriz ama eğer erkeğin zihniyetini değiştiremezsek sorun çözülmez. Hedef kitlemizi erkekler olarak belirledik. Şiddet uygulayan erkeklere evden uzaklaştırmanın yanında 'psikolojik tedavi' uygulanmasına yönelik tedbirler getirdik yasayla. Genelkurmay Başkanlığı ile yaptığımız protokolde, silah altındaki er ve erbaşlara kız çocuklarının okullaşmasının önemi, töre cinayetleri, şiddet, imam nikahı, üreme sağlığı gibi konularda eğitim veriyoruz. Asker ocağında gençlere çok önemli bilgiler aktarıldığını düşünüyoruz. 600 garnizonda afişlerimiz asılı. Cami cemaati de hedefimiz. 81 il müftüsüyle kadın hakları konusunda eğitim çalışması yapıyoruz. Ümitliyim.

TBMM'nin 'maço' görünümünü de 2007 seçimlerinde daha çok kadın milletvekiliyle değiştirme konusunda da ümitli misiniz? Meclisin yüzde 4.5'i kadın. Bu dünyadaki en düşük oranlardan biri.

O kadar maço değil Meclis'tekiler. Erkek ama çoğunluğu maço değiller, haksızlık etmeyelim onlara.

Türban konusu ancak konsensüsle çözülür

AKP'nin kadın adaylar konusundaki çekincesinde geçmişteki Merve Kavakçı olayının izleri de var mı? ' Nasıl olsa türbanlı kadın aday gösteremeyeceğiz ' görüşü listelerdeki kadın sayısını azaltıyor olamaz mı?

Kadınların sadece şekli görüntüleri nedeniyle 'temsil edilmiyor olmaları' olumsuz bir bakış açısı oluşturuyordur mutlaka. Ben seçilmiş organlar, eğitim gibi alanlarda kadınlara yönelik her türlü cinsiyet ayrımcılığının karşısındayım. Aynı düşünceye sahip bir erkek bu konumlarda görev alabiliyorken sadece düşüncesini bir şekilde görsel olarak yansıttığı için ayrımcılığa uğramak haksızlık olur.

Örtünüyor diye bir kadının milletvekili seçilmesinin önlenmesini haksız buluyorsunuz.

Haksızlık, savunulamaz buluyorum. Tabii ki böyle olması başka bir şeydir, bunu savunması başka bir şeydir.

AKP 4.5 yıldır Meclis'te tek başına iktidar. Türban sorununu isteseniz çözecek güçteydiniz. Yapmadınız.

Türkiye'de birçok konuda özgürlüklerin dönüşmesi o kadar kolay olmuyor. Demokrasi ve özgürlük anlayışının belli bir çıtaya yükselmesi çok önemli, o yüzden AKP belki de, Başbakan çok ifade etti 'Yasaklarla mücadele ediyoruz' diye. Yasaklar ve yasak zihniyetinin ortadan kalkması gerekiyor öncelikle. Türban konusu da ancak konsensüsle çözülür.

Tecavüzün ne gibi haber değeri var?

Kız yurtlarında çok fazla 'skandal' patlıyor. Fuhuş iddiaları ortaya atılıyor. Kadın ve aileden sorumlu bakan olarak en zorlandığınız alanlardan biri de bu çocukları korumak olmalı.

Kız yurtlarıyla ilgili algılamaya isyan ediyorum. Hep ayrımcı, sorunlu bir bakış açısı var. Medyada bir fuhuş haberi çıktığı zaman o yurtlarda yaşayan okullarına devam eden, üniversiteye hazırlanan kız çocuklarının hayatı altüst oluyor.

Takdir edersiniz ki bir çocuğun koruma kararını alabilmek için şiddet, taciz, tecavüz, istismar gibi birtakım hadiseler olması gerekiyor.

Şimdi on yaşlarında bir kız çocuğunun tecavüze uğradığının yazılmasının ne gibi bir haber değeri var Allah aşkına!

Benimle herkes her türlü siyasi çatışmaya girebilir, eleştirebilirler bunlarla mücadele edebilecek durumdayım.

Ama çocuklar kırılmaya ve incinmeye açıklar onların psikolojileri benimki kadar sağlam değil. Kız yurtlarındaki fuhuş iddialarının bir fantezi şeklinde sunuluyor olmasının çok ciddi bir insan hakları ihlali, sorumsuzluk olduğunu düşünüyorum.

Bu işlerin üzerine gitme iddiasındaki politikacılar, gazeteci babalar anneler de bir empati yapsınlar, acaba kendi çocuklarıyla ilgili böyle bir haber çıktığı zaman ne hissederler.

Ben sorunları kamuoyu ile şeffaf biçimde paylaşan bir bakanım. Ama lütfen yıkıcı olmayalım. Koruyacağız derken o çocukların hayatlarını karartmayalım.

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber