Sözcü Kalın: Taraflar tüm terör örgütleriyle mücadeleyi hedeflemeli

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın: Türkiye'nin YPG terör örgütüyle mücadelesinin, dikkatleri DEAŞ'tan uzaklaştırmadığı açıktır. Tam aksine, bizim adımlarımız Suriye'de tüm terör örgütleriyle mücadele etme hedefine hizmet etmektedir. Tüm taraflar, bu hedefi benimsemek durumundadır

Kaynak : Anadolu Ajansı
Haber Giriş : 07 Nisan 2018 12:35, Son Güncelleme : 07 Nisan 2018 13:36
Sözcü Kalın: Taraflar tüm terör örgütleriyle mücadeleyi hedeflemeli

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, Türkiye'nin YPG terör örgütüyle mücadelesinin, dikkatleri DEAŞ'tan uzaklaştırmadığını, tam aksine, atılan adımların Suriye'de tüm terör örgütleriyle mücadele etme hedefine hizmet ettiğini, tüm tarafların, bu hedefi benimsemek durumunda olduğunu bildirdi.

Kalın, Daily Sabah gazetesinde yayımlanan yazısında, Ankara'da gerçekleşen üçlü zirveyi değerlendirdi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, 7 yıldır devam eden Suriye krizini sonlandırmak amacıyla 4 Nisan'da Ankara'da bir üçlü zirvenin ev sahipliği yaptığını hatırlatan Kalın, İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in katıldığı zirvenin, ümit vadettiği kadar Suriye'deki şiddeti sonlandırmanın zorluklarını da ortaya koyduğunu belirtti.

Suriye'nin, Ortadoğu'da devam eden küresel iktidar oyunlarının bir sahnesi haline geldiğini ifade eden Kalın, sahadaki ana oyuncular ABD, Fransa, Suudi Arabistan, İran ve Rusya'nın, savaşın nasıl bitirileceği konusunda farklı bakış açılarının bulunduğuna dikkati çekti.

Kalın, buna karşın, DEAŞ terörünün sona erdirilmesi ve Suriye'nin toprak bütünlüğünün korunmasının tüm tarafların paylaştığı iki nihai hedef olduğunu ancak bu hedeflerin farklı zamanlarda farklı şekillerde yorumlanabildiğini aktardı.

İbrahim Kalın, yazısını şöyle sürdürdü:

"ABD yönetimi DEAŞ'ın ortadan kaldırılmasının Suriye'deki temel hedefi olduğunu söylese de bu ifadeye zaman içerisinde farklı anlamlar yüklendi. DEAŞ ile mücadele hedefi, Suriye sahasında İran ve Rusya'yı dengeleme çabasına dönüştü. Elbette bu durumun farklı şekillerde izah edilmesi gerekiyor. Bu nedenle ABD'li yetkililer DEAŞ ile mücadelenin durumu hakkında birbiriyle çelişen açıklamalar yapıyor. Bazıları 'mücadele sona erdi ve DEAŞ yenilgiye uğratıldı' derken, diğerleri tehdidin sürdüğünü ve bu nedenle Amerikan askeri varlığının uzun vadeli olması gerektiğini savunuyor. Aynı şekilde bu durum, ABD tarafından Türkiye'nin terör örgütü olarak gördüğü PYD ve YPG ile işbirliğinin meşrulaştırılması için kullanılıyor."

Geçen aylarda ABD'nin, Suriye'nin doğusunda kalarak İran'ı dengelemek istediğinin açıkça ortaya çıktığını belirten Kalın, bu politikanın Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri'nden de destek bulduğunu ifade etti. Kalın, ABD Başkanı Donald Trump'ın, ülkesinin Suriye'de kalmasını isteyen Körfez ülkelerinin faturayı ödemesi gerektiğini açıklayarak bu desteği ortaya koyduğuna işaret etti.

Kalın, "Açıkçası Suriye'deki mesele DEAŞ ile mücadele olmaktan çıktı. Artık Suriye'de ve bölgede yeni bir güç dengesi kurma çalışması yapılıyor. İkincil bir hedef haline gelen DEAŞ ile mücadele, ABD ordusunun Suriye'deki varlığını meşrulaştırmakta zorlanmasına neden oluyor. Zira Amerikan kanunlarına göre ordu ancak terörle mücadele kapsamında başka ülkelerde faaliyet gösterebiliyor." değerlendirmesinde bulundu.

Türk, İranlı ve Rus liderlerin 4 Nisan'da yaptıkları ortak açıklamada Suriye'deki savaşın sona erdirilmesi çağrısı yapıldığını ve Astana sürecinin ülkedeki "şiddeti azaltmayı başaran tek etkili uluslararası girişim" olduğunun altının çizildiğini belirten Kalın, açıklamada ayrıca BM Güvenlik Konseyi'nin 2254 sayılı kararı ve Cenevre sürecine bağlı olarak çalışılması gereğinin vurgulandığını aktardı.

Üç ülkenin, Suriye'nin egemenliğine, bağımsızlığına, birliğine, toprak bütünlüğüne ve mezhepçi olmayan yapısına bağlı olduklarını ifade ettiğini vurgulayan Kalın, bu anlamda ülkenin gelecekte kurulacak yönetiminin mezhepçi ve hizipçi olmayacağının, kapsayıcı, demokratik ve çoğulcu olacağının vurgulandığını bildirdi.

- "Rusya ve İran'ın, Türkiye'nin endişelerini paylaştığı teyit edildi"

Bu açıklamada isimleri zikredilmemekle birlikte PYD ve YPG'ye referanslar bulunduğunu ifade eden İbrahim Kalın, yazısında şunları kaydetti:

"Üç ülke, terörle mücadele adı altında sahada yeni gerçeklikler oluşturma çabalarına karşı çıkarak ayrılıkçı projelerle mücadele etme kararlılıklarını tekrarladı. Bu anlamda Rusya ve İran'ın, Türkiye'nin endişelerini paylaştığı teyit edilmiş oldu. Nitekim Türkiye'nin kararlı duruşu, örgütün Cenevre ve Astana süreçlerine dahil edilmemesi sonucunu doğurmuştu.

Ankara'nın sert tutumu, sahada fiili durum oluşturmaya çalışan bir ayrılıkçı terör örgütü ile Kürtler ve diğer gruplar arasında kesin bir ayrım yaptığı için meşrudur. Ayrıca Türkiye'nin YPG terör örgütüyle mücadelesinin, dikkatleri DEAŞ'tan uzaklaştırmadığı açıktır. Tam aksine, bizim adımlarımız Suriye'de tüm terör örgütleriyle mücadele etme hedefine hizmet etmektedir. Tüm taraflar, bu hedefi benimsemek durumundadır.

Elbette sahada yapılacak birçok şey bulunuyor. Rusya ve İran, ateşkesin ihlal edilmemesi ve ülkenin her yerine insani yardımların ulaşabilmesi gibi hususlarda Suriye rejimi üzerindeki nüfuzlarını kullanmalı. Ayrıca rejime baskı yaparak yeni bir Anayasa'nın hazırlanması ve serbest ve adil seçimlerin düzenlenmesi de dahil olmak üzere siyasi sürecin işletilmesini sağlamak durumundalar.

Suriye krizinin mevcut aşamada ne kadar karmaşık ve zorlu bir mesele olduğunu reddetmiyoruz. Ancak Ankara zirvesi, Suriye'nin DEAŞ, El Kaide, PKK, PYD ve YPG dahil tüm terör unsurlarından temizlenmesi ve Suriye halkının uzun yıllar mahrum bırakıldıkları özgürlük, barış ve istikrara kavuşturulması için önemli bir adım olmuştur."

Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreter Yardımcısı ve Sözcüsü İbrahim Kalın, "İnşallah önümüzdeki yıl bu zamanlar Cumhurbaşkanlığı Kütüphanesi tamamlanmış ve hizmete açılmış olacak. Yaklaşık 130 bin metrekare kapalı alana sahip, 5 milyon üstü kitap kapasitesi olacak olan bir Cumhurbaşkanlığı Kütüphanesi inşa ediliyor. Burası 24 saat açık olacak. Her yaş grubundan okuyucuya hitap edecek." dedi.

Basın Yayın Birliği ve Öncü Eğitimciler Derneği'nin düzenlediği "Okuma Kültürü Çalıştayı" kapsamında AK Parti Eskişehir Milletvekili Nabi Avcı moderatörlüğünde bir panel gerçekleştirildi.

Kalın, paneldeki konuşmasında, insanın yeryüzündeki varlığını anlamlandırması için yapabileceği en önemli eylemlerden birinin "okumak" olduğunu dile getirerek, "Okumak, hayat yolculuğunda yanımıza almamız gereken en önemli azıklardan bir tanesi. Hayatımızı anlamlandırmak için atmamız gereken, yapabileceğimiz en önemli eylemlerden birisidir." ifadelerini kullandı.

Her okuma, anlamlandırma eyleminin aynı zamanda bir keşif eylemi olduğunu ifade eden Kalın, şöyle devam etti:

"Okuma eylemi bizi insan yapan temel özelliklerden bir tanesi. Bu manada okumaya bir hobi, bir boş vakit geçirme eylemi olarak bakmamak gerekir. 'Vakit bulursam okurum' ya da 'Boş vakitlerimde kitap okuyorum' gibi değerlendirmeler yerine tam tersine 'Kitap okumak için vakit ayırıyorum ki hayatımın diğer alanları nitelik kazansın, ona bir kalite gelsin, yaptığım diğer işlere bir katkısı olsun' diye değerlendirmemiz gerekiyor. Bazen bana gelen CV'lere baktığım zaman hobileriniz bölümünde 'Kitap okuma' dediği zaman oradan 10 puan kırıyorum o kişiyle ilgili. Kitap okumak bir hobi değildir, asli bir eylemdir. Müziği de bir eğlence olarak değerlendirdiğiniz zaman ona haksızlık edersiniz. Müzik insanın ruhunu, gönül dünyasını, akıl dünyasını besleyen bir eylemdir, bir katkı, bir değerdir. Müziğe hobi diyerek, eğlence diyerek onu küçültmek yakışık almaz."

Kalın, herkesin hayatında mutlaka bir okuma disiplini olması ve okumanın insanı bugüne, yarına hazırlayan, varlığı yarına taşıyabilecek bir eylemler bütünü olarak görülmesi gerektiğini belirtti.

İstenilen noktaya ulaşmak için kullanılan enstrümanların da iyi olması gerektiğini vurgulayan Kalın, şunları anlattı:

"Bizim eğitim sistemimizde de maalesef sadece okuma noktasında değil, yazma ve yazdırma noktasında da almamız gereken ciddi mesafeler var. Yurt dışında öğretim üyeliği yaparken, öğrencilere ödevler, dönem ödevleri veriyorduk. Kabaca bir hesap yapmıştım o zaman, ABD'de ortalama bir üniversite öğrencisi 4 yıl boyunca müfredatın gereği olarak 600-700, bazı durumlarda 800-900 kitap okuyor, okumak zorunda. Bundan daha önemlisi, toplamda yazdığı ödevlerin yekünü 2 bin sayfadan fazla tutuyor. 4 yıllık bir üniversiteyi bitiren bir öğrenci, A4 kağıdıyla 2 bin sayfalık ödevler bütünü yazmak zorunda. 2 bin sayfa yazı yazmak demek 1-2 kitap yazmak gibi bir şeydir. Bu, kendimizi ifade etme noktasında imkan ve kabiliyetlerimizi geliştirmemiz açısından önemli.

Biz hala Türkçe'nin hem okuma hem yazma anlamında imkanlarını yeteri kadar keşfedebilmiş değiliz. Kullandığımız kelimelerin sayısı belirli. Halbuki Türkçe'nin imkanlarını hak ettiği şekilde kullanmayı başarabilsek, hem okuma kültürümüzün hem yazı kültürümüzün çok ciddi şekilde ilerleyeceğini çok rahatlıkla söyleyebiliriz. Dilde yaşadığımız fakirleşme, bizim zihin, ufuk, gönül, akıl dünyasında yaşadığımız fakirleşmeyle atbaşı gidiyor. Zihin ve akıl dünyamızda, tasavvur dünyamızda fakirleştiğimiz oranda da dilimizin imkan ve kabiliyetleri giderek köreliyor, bunları daha fazla kaybetmeye başlıyoruz. Halbuki bunun için özel çabamızın olması lazım. Bu da ancak ciddi okuma yaparak, ciddi okur profilleri oluşturarak, yazmayı ihmal etmeyerek elde edebileceğimiz bir neticedir."

- "Türkiye gibi dinamik bir ülkede belki 10 binlerce kütüphanenin olması gerekiyor"

Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreter Yardımcısı ve Sözcüsü İbrahim Kalın, imkan ve kabiliyetleri çerçevesinde herkesin bir kütüphanesi olması gerektiğini belirterek, "Her evde mutlaka bir kitaplık olmalı, kitapsız ev olmamalı diye düşünüyorum. İçinde kitap olmayan ev, bana her zaman çok boş, manadan, heyecandan, serüvenden, hikayeden yoksun bir mekan gibi gelir. Ev istediği kadar büyük, lüks olsun, semti neresi olursa olsun, kitap barındırmayan bir ev bana hep çok kuru bir mekan olarak gelmiştir." diye konuştu.

Türkiye'de son yıllarda kütüphanelerle ilgili önemli mesafeler alındığına değinen Kalın, binin üzerinde kütüphanenin ülkenin dört bir yanında çalıştığını ancak bunun yeterli olmadığını söyledi.

Kalın, "Türkiye gibi dinamik bir ülkede bin değil, binlerce belki 10 binlerce kütüphanenin olması gerekiyor. Öyle 40 bin, 50 bin, 60 bin kitaplı kütüphanelerin değil, milyonlarla anılan birçok kütüphanenin olması gerekiyor. Genel okuyucuya hitap eden kütüphanelerin yanında ihtisas kütüphanelerinin, araştırma kütüphanelerinin olması gerekiyor." dedi.

- "Hikayelerimizi ve masallarımızı unutmaya başladık"

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın talimatıyla 2 yıl önce Cumhurbaşkanlığı Kütüphanesi kurulması için yola çıkıldığını hatırlatan Kalın, şöyle konuştu:

"İnşallah önümüzdeki yıl bu zamanlar Cumhurbaşkanlığı Kütüphanesi tamamlanmış ve hizmete açılmış olacak. Yaklaşık 130 bin metrekare kapalı alana sahip, 5 milyon üstü kitap kapasitesi olacak bir Cumhurbaşkanlığı Kütüphanesi inşa ediliyor. Burası 24 saat açık olacak. Her yaş grubundan okuyucuya hitap edecek. Hatta öyle bir çalışma yapıldı ki orada 5-10 yaş grubu, 10-15 yaş grubu ve 17-18 grubu için yaşlılar için ayrı kitap bölümleri var. Herkes girip bir yerde dolanmayacak, kendi bölümlerinde de istedikleri zaman kitaplarını okuyabilecek, sohbet edebilecekler. Nadir eserler bölümümüz çok zengin. Şu ana kadar çok önemli koleksiyonları da Cumhurbaşkanlığı Kütüphanesi'ne kazandırdık. Bugün itibarıyla envanterimiz yaklaşık 1,2 milyona ulaştı. İnşallah önümüzdeki yıl kütüphanenin açılışıyla birlikte bu rakamı 1,5 milyona doğru zorlayacağız. Asıl önemlisi, Cumhurbaşkanlığı Kütüphanesi'nin hem Türkiye'de kütüphanecilik standartlarına yeni bir boyut katacağını hem de okuma yazma kültürümüzü inşallah bir üst seviyeye taşıyacak imkanları sunacağını düşünüyorum. Çünkü orası hem bir genel okuyucu kütüphanesi aynı zamanda bir araştırma kütüphanesi olacak."

Kalın, Cumhurbaşkanlığı Kütüphanesi'nin, okuma faaliyetleri, yazar konuşmaları, kitap sohbetleri, sergiler gibi etkinliklerle Türkiye'de okuma ve yazma kültürüne ciddi katkı sağlayacağını dile getirerek, "Bu kütüphanenin hikayesi de bir anlamda bizim yaşadığımız hikayenin bir parçası. 50-100 yıl sonra yazıldığı, anlatıldığı zaman bugünlerde iç politikada, dış politikada, bölgede, dünyada yaşadıklarımızla paralel şekilde bu kütüphanenin hikayesi de yazılacak. Biz hikayesi ve masalları olan bir milletiz. Biz, hikayelerimizi ve masallarımızı unutmaya başladık. Unuttuğumuz için de başkalarının masalları, hikayeleri üzerinden kendi serüvenimizi anlamaya ve insanlığın yeryüzündeki hikayesini anlamlandırmaya çalışıyoruz. Halbuki o kadar zengin birikimimiz, kültürümüz, mirasımız var ki bunu yaşayan, canlı bir gelenek haline getirmek sorumluluğu da bize ait. Biz kendi masallarımızı, hikayelerimizi hatırlayabilirsek, bunları yeniden anlatmayı becerebilirsek, başkalarının hikayelerini elbette bir zenginlik olarak görür ve değerlendiririz, ama kendimizi başkalarının aynasında görme garabetinden de en kısa zamanda kurtuluruz." diye konuştu.

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber