MHP de CHP de, AKP gibi 2002'de kuruldu

Kaynak : Memurlar.Net
Haber Giriş : 04 Temmuz 2007 17:58, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42

SETA Vakfının, 22 Temmuz öncesi düzenlediği "Yükselen; milliyetçilik mi, ulusalcılık mı?" başlıklı toplantısı Ankara'da yapıldı.

Türkiye'nin 22 Temmuz'a milliyetçiliğin ve ulusalcılığın yükselişi ile girdiğini belirten Araştırmacı yazar Ahmet Özcan "Seçim sonucunda MHP, CHP ve Genç Parti daha güçlü çıkabilir" dedi.

MİLLİYETÇİLİK VE ULUSALCILIK SAHTE GÜNDEMLERDİR

Milliyetçiliğin ve ulusalcılığın millete dayatılan sahte bir gündem olduğunu ifade eden Özcan "Bu konu bir kaç yıldır gündemde... Gazete manşetleri ile ön atışları yapılıyordu. Medyadaki Bu tür ön atışlar sonrasını iyi takip etmek gerekir. Bu milliyetçilik yükseliyor manşetlerinden sonra Yaşanan gelişmeleri hep beraber gördük. Türkiye toplumsal mühendislik tekniklerinin oldukça geliştiği bir ülkedir. Yarı sivil ve yarı resmi faaliyetlerle bazı doğal reflekslerin üzerine politik kurgular bina edilmektedir. Böylece sosyolojik refleksler manipüle edilmektedir." dedi.

ANADOLU İHANET ETMEYENLERİN İÇ KALESİDİR

Türkiye'nin Osmanlı imparatorluğu bakiyesi bir toplum olduğunun altını çizen Özcan, "Anadolu Osmanlı vatanının iç kalesidir. İmparatorluğa ihanet etmeyen tüm unsurlar bu iç kalede toplanmıştır. Cumhuriyet de bu iç kaledeki irade üzerine kurulmuştur. 1876 meşrutiyet anayasasının "osmanlı devletine vatandaşlık bağıyla bağlı herkes osmanlı itlak olunur" maddesi, 1921 anayasasında "Türk ıtlak olunur" diye geçmiştir. Yani Cumhuriyet, Türk kavramını Osmanlı manasında kullanmıştır ve misak-ı Milliye katılan herkes işte bu manada hukuki olarak Türk kabul edilmiştir. Ama sonradan bu manadan sapılmış ve Türk kavramı tarihte hiç olmayan etnik çağrışımlı, müslümanlıktan ve osmanlılıktan arındırılmış bir muhteva ile kullanılmaya başlanmıştır. Sorunların asıl kaynağı bu etnikçi, ötekini dışlayıcı, tektipleştirmeye çalışan kullanımdır. Bu Türk tanımı Mustafa Kemal'in kullandığı manaya da, cumhuriyetin kurucu felsefesine de, otantik Türk milliyetçiliği fikriyatına da aykırıdır ama nasıl olmuşsa neredeyse devletin resmi tanımı haline gelebilmiştir. Bunda 12 eylül darbesinin payı büyüktür." dedi. Cumhuriyet'le birlikte "İçkaleye" yani Anadoluya çekilmenin devamlı bir güvenlik refleksi içinde yaşadığını belirten Ahmet Özcan "Bu iç kale, kendini tehlikede hissettiğinde tepkileri ete kemiğe bürünür. Bu aslında doğaldır. Ama bu güvenlik refleksi dışarıya, dış düşmana karşıdır. En son Soğuk savaş döneminde Sovyet Rusyanın yarattığı iddia edilen tehlike nedeniyle sağ kesim, amerikan emperyalizmine tepki adınada sol kesim şiddete bulaştırılmış, iç savaşın tarafları olarak daha sonra her ikisi de tasfiye edilmiştir. Devlet ve toplumdaki güvenlik refleksi, 12 Eylül darbesinden sonra iç tehdit konsepti ile iç düşman icad etmeye dönüşmüştür. Bu konseptle birlikte devlet adeta sevr kafasıyla toplumu güvenilir, belirsiz ve düşman kategoriyle fişlemeye başlamış, ülke sınırlarının bütünlüğünü koruma adına milleti bölen ve ayrımcılık yapan bir yaklaşımı benimsemiştir." dedi.

TÜRKİYE'DE GÜVENLİK REFLEKSİ HALA CANLIDIR

Bugün de hala iç tehdit algısının devam ettiğini belirten Ahmet Özcan soğuk savaş sonrası balkanlarda yaşanan gelişmelerin, etnik savaşların, Bosna örneğinin bu algıyı diri tuttuğuna vurgu yaptı. Tehdit algısındaki canlılığı iki nedene bağlayan Özcan, nedenleri şu şekilde sıraladı.
"1- Soğuk savaş sonrasında yaşananlar, etnik parçalanmalar
2- 11 Eylül sonrası ABD'nin küresel programı ve bu çerçevede yürütülen işgal ve BOP gibi projeler...."

Bu tehditlere, özellikle de ABD'nin Irak düzleminde giriştiği işgal sonrasında yaşananlara insanlığın bir tepki verdiğine dikkat çeken Özcan "küresel güçler bu tepkileri Usama Bin Ladin ve Saddam Hüseyin figürleri ile karikatürize ederek aşağılamaya ve suç olarak göstermeye çalıştılar. ABD'ye karşı çıkan birey ve gruplara Usame bin Ladin , Devletlere ise Saddam Hüseyin muamelesi yaptılar. Yani küreselleşmeye itirazları peşinen mahkum etmek için bu figürleri kullandılar. halen de liberal söylem her türlü anti emperyalist hassasiyeti bu şekilde küçümseyen bir dili egemen kılmaya çalışıyor.."

ABD ve AB'nin çeşitli formüllerle birleşme yolunda ilerlerken Irak'ın ve Ortadoğunun parçalara ayrılmak istenmesinin manidar olduğuna vurgu yapan Özcan "Bize de ya AB'ye gireceksin ve ABD'nin yanında saf tutacaksın ya da Irak olacaksın" tehditlerinin savrulduğunu belirtti.

MİLLİYETÇİLİK YÜKSELİYOR, AMA HANGİ KONJOKTÜRDE?

İdelojik akımların güçlenmesinin, yayılmasının ve önemli bir irade haline gelmesinin dünya konjoktürü içinde analiz edilmesinin gerekliliğine dikkat çeken Özcan, 1980'den önceki sağ ve sol akımların ABD-Avrupa ve Rusya arasındaki denge oyunlarının ürünü olduğunu, örneğin Rusyanın desteklediği zannedilen ve Türkiye'de büyük bir siyasi akım haline gelen Sol'un arkasındaki önemli güçlerden birisinin de Avrupa olmasının bu çerçevede anlamlandırılabileceğini belirtti. Bugün yükseldiği iddia edilen Ulusalcılığın mimari aklının da bu düzlemde ele alınması gerektiğini belirten A. Özcan, Anglo Sakson cepheye karşı denge oluşturmaya çalışan Almanya-Rusya-İran-Çin ekseninin bu oluşumlara ilgili olduğunu ileri sürdü. Dünya düzeninin yeniden soğuk savaş benzeri bir ortama doğru gittiğini belirten Özcan, "Eğer yine bir Soğuk savaş dengesi kurulamaz ise sıcak bir dünya savaşı yakındır" dedi.

TEHDİT ALGISI SAĞLIKLI TOPLUMUN GÖSTERGESİ

Tehdit algısının toplumun sağlığının bir göstergesi olduğunu belirten Özcan "Romanya, Ukrayna, Bulgaristan gibi eski Sovyet kampı ülkelerinde tehdit algısı veya küresel programa bir tepki yoktur. Çünkü bu toplumlar travma yaşamış hasta toplumlardır. Oysa sağlıklı toplum tehditleri sezer, tepki verir. Bizim ülkemizde bu refleks hala vardır. Burada önemli olan bu reflekslerin ülke çıkarları için yönetilebilir olmasıdır. Eğer yönetilemezse bugünkü ulusalcılıklar gibi haklı anti emperyalist tepkilerden güç devşirmeye kalkan, cuntacı oluşumlar için istismar eden kriminal çeteler ortaya çıkar. Sonuçta milli hassasiyetlerin faşizme, şovenizme su taşıdığı gibi kanaat oluşurki işte bu en kötüsüdür...Tandoğan, Çağlayan mitingleri bu bağlamda sağlıklı tepkilerin dışavurumudur. Ama bu mitinglerin oraya katılmayan topluma karşı bir gövde gösterisi ve 27 nisan bildirisinin halk tabanı olarak kullanılması bir istismardır. Nihayetinde toplumun batılılaşmış, kozmopolit unsurlarının ilk defa 60 yıllık sağ akımların reflekslerini üstlenip ellerine Türk bayrakları alıp vatan-millet söylemiyle, "ne ABD ne AB" gibi anti batı sloganlarla miting yapması ilginç ve olumlu bir gelişme olarakta okunabilir. " dedi.

CHP DE, MHP DE 2002 DE KURULDU

AKP'nin 2002 yılında ortaya çıkan bir proje olduğuna vurgu yapan Ahmet Özcan "Aslında bugünkü CHP de MHP de, AKP gibi 2002'de kurulmuştur. Bu partilerin hepsi aynı proje için yeniden formatlanmıştır. Her iki partinin de kendi geçmişleriyle herhangi bir bağı bulunmamaktadır. Nasıl ki AKP milli Görüş gömleğini çıkarmıştır, bahçeli'nin MHP'si de ülkücü gömleği atmıştır, Baykal CHP'si de sosyal demokrat gömleği atmıştır. Şimdi hepsi aynı partinin hizipleri sayılır.Hiç birinin inandığı sahici bir davası yoktur." dedi. Özcan, "MHP'nin bugünkü milliyetçiliği, içinde "kürt de" olan 70'lerin Osmanlıcı ülkücülüğü değildir. Tamamen anti-Kürt refleksler üzerine oturmuştur. MHP'nin şuan elle tutulur hiçbir ideolojik dili yoktur. MHP, eskiden dillendirdiği Türk Dünyası veya Osmanlı özlemi gibi bir ülküye dahi sarılmamaktadır." dedi.

CHP'nin de aynı durumda olduğunu belirten Özcan "Baykal sosyal demokrat çizgiyi terk ettikten sonra Blair'in üçüncü yol'culuğuna öykündü. Sonra bunu terk edip AKP'nin kurulduğu dönemde Anadolu Solu diye bir şey ortaya attı. Kendine uzun süre bir ideoloji arıyordu ama bulamıyordu. Sayın Baykal AKP iktidarıyla birlikte şimdi kendini yüzde 20'lerde tutacak bir şey bulmuştur. O da etatist-devletçi milliyetçilik yani ulusalcılıktır" dedi.

Ulusalcılığın Akbudun yani beyaz türklerin refleksi, milliyetçiliğin ise karabudunun yani anadolu halkının refleksi oluğnu ve Ulusalcılığın Ulus'u içermeyen, Ulus'un önemli bir kesimine düşmanlık besleyen garip bir bölücülük türü olduğunu ileri süren Özcan, Milletin tümünü kucaklayamayan bir ulusalcılığın olamayacağının altını çizdi. Özcan "Ulusalcılığın A'sı bütün Ulus'u birarada tutmaktır, ulusal birlik çabasıdır. İç konsolidasyonu sağlama davasıdır. ama gündemdeki ulusalcılara bakıyorsunuz, bunu göremiyorsunuz. Aksine yabancı güçlerden çok milletin sevmedikleri bazı unsurlarına karşı normalden fazla bir kin ve düşmanlık içindeler. Bu halet-i ruhiyenin makul bir açıklaması ise yok. " dedi.

ULUSALCILIK MÜSLÜMANLIĞI ISKALIYOR

Türk Milletini bir arada tutan jeokültürel gücün Müslümanlık olduğunu belirten Ahmet Özcan "Ulusalcılık türü hareketler Müslümanlığı özenle gizlemektedir. Hatta garip bir şekilde ulusun çimentosu ve sigortası olan islama karşı hasmane bir tutum almaktalar. Bu bile, bu akımların ne kadar sahte, toplum karşıtı ve manipülatif olduklarını göstermeye yeter. Oysa bu ülkede milli birliğin bu kadar sert tartışıldığı bir zamanda asıl gündemin müslümanlık olması gerekirdi. Çünkü bu toprakları vatan yapanda, üzerinde yaşayanları millet yapanda islamdır. Bizim uygarlaşmamızın kaynağı da müslümanlıktır. İslamı ıskalayarak ulusal bütünlüğü sağlamak imkansızdır. Ama tuhaf bir şekilde devletin bazı unsurları islamı "irtica-laiklik" çatışması gibi olmayan bir sahte gündeme hapsederek tartışılamaz hale getirmiştir. Kürt meselesi de, Türk meselesi de Irak'ta islamsız konuşulamaz." dedi.

KÜRDE DÜŞMAN OLAN TÜRK HAİNDİR

Ülkenin yanlış konularını tartıştığını, bir yığın emeğin ve entellektüel çabanın bu uğurda heba edildiğini belirten Özcan sözlerini şöyle tamamladı: "Örneğin "Türk", aslında bir ırkın değil, bu coğrafyada toparlayıcı, yönetici, tanzim edici iradenin adıdır. Türk milliyetçilerine düşen görev Türk kavramını yeniden tanzim edici misyonuna hazırlamak olmalıdır. Oysa bakıyoruz, milliyetçi diskur Türk kavramını kürt'ün başında sopa ya da tehdit altındaki bir milli varoluşun adı olarak savunuyor. Türk milliyetçileri bana göre daha Türk kavramının tarihsel misyonunu bile idrak edememiştir. Gösterilerde mesela AKP için "kürt-Arap partisi" diye pankart açanlar oldu. Bu iğrenç bir mantığın ürünüdür. Bunu Türklük adına yapanlar, Türk'ün bu coğrafyada kürt'ü, Arabı, çerkezi, Arnavutu, Ermeniyi, Rum'u aynı gayenin etrafında tanzim edip doğunun haysiyetini savunmanın adı olduğundan bile bihaberler. Eğer kürte, araba düşmansanız Türk olamazsınız. teröre bulaşmış, ihanet eden, millete silah çeken her kim olursa olsun tabii ki düşmandır, haindir. Ama bu hainleri bahane ederek yüz yıl önce ingilizlerin, Fransızların aramıza soktuğu fitne ateşini ısıtıp Türkü kürde, araba, diğerine düşman edenler, bir birinden ayırmaya çalışanlarda en az onlar kadar haindir. Bugün tarihe, millete, değerlerimize aidiyet duyan herkesin bizi nereden ayırmaya çalışıyorlarsa orada birleşmesi, ne pahasına olursa olsun her tür bölücü, ayırıcı, parçalayıcı üslup ve eyleme karşı birleştirici, toparlayıcı, terkip edici bir tutum alması gerekmektedir.. Bunun için islamcılar gerekirse İslamcılıklarından, Türk milliyetçileri gerekiyorsa Türkçülükten, kürtçüler gerekirse kürtçü taleplerinden, kemalistler gerekirse kemalist hedeflerden feragat etmeli, askıya alabilmeli, geri çekebilmelidir. Bu hepimizin haysiyet davasının, ortak varoluş davamızın asil tavrıdır. Bu nedenle ideolojik kavgaları dondurup, küresel programa karşı ulusal ve bölgesel bütünleşmelerin ortak davasını tartışmamız gerekir. Eğer bu olgunluğu toplum ve devlet olarak gösteremezsek, bizi Iraka çevirmekle tehdit edenlerin amaçlarına hizmet eder, bugünkü gibi etnik ve dini temellerden bir birimize düşman hale geliriz. Oysa yüz yıl önce osmanlı işte böyle parçalanmıştı ve biz aynı delikten ikinci defa ısırılmak üzereyiz."

haber10.com

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber