Üniversitelerde rağbet görmeyip kapanan ve halen popüler bölümler

Aksaray Üniversitesi Rektörü Profesör Doktor Yusuf Şahin ile Üniversitelerdeki sorunlar ve çözüm önerilerini konuştuk. Şahin, İİBF ve bazı mühendislik bölümlerinin artık rağbet görmeyip kapandığını söyledi. Sağlıkla ilgili 2 veya 4 yıllık bölümlerin halen popüler olduğunu açıkladı.

Kaynak : Memurlar.Net - Özel
Haber Giriş : 11 Mart 2019 15:30, Son Güncelleme : 11 Mart 2019 15:43
Üniversitelerde rağbet görmeyip kapanan ve halen popüler bölümler

Aksaray Üniversitesi Rektörü Profesör Doktor Yusuf Şahin ile Üniversitelerdeki sorunlar ve çözüm önerilerini konuştuk. Şahin, İİBF ve bazı mühendislik bölümlerinin artık rağbet görmeyip kapandığını söyledi. Sağlıkla ilgili 2 veya 4 yıllık bölümleirn haşen popüler olduğunu açıkladı.

Edip Üzen/Memurlar.net

İşte Yusuf Şahin'e sorduğumuz sorular ve cevapları

Bir Rektör olarak eğitimde gördüğünüz temel sorunlar nelerdir?

Yükseköğretimin bizi bekleyen en temel sorunlarından birisi, sadece Aksaray Üniversitesini değil, özellikle yeni kurulan üniversitelerden başlayarak diğer üniversiteleri de etkileyen en temel sorun doluluk oranlarındaki düşüştür. Son iki yılda buna dair bir sinyal verdi tercih dönemindeki sonuçlara baktığımızda. Bütün üniversitelerde bu sorun var. Ama şöyle oluyor, bu dolulukla ilgili sorun önce en dezavantajlı olan iller veya üniversitelerden başlıyor, sonra orta ölçekli illere, sonra büyükşehirlere doğru, o büyükşehirlerde de en kıdemli olanlar en sona kalıyor. Sorunla doğal olarak en son onlar yüzleşiyor. Bu aslında Türkiye'deki yükseköğretim arzı ile yükseköğretim talebi arasındaki makasla da ilgili denilebilir. Bir taraftan yükseköğretim sunan kurumların sayısı artıyor, daha çok üniversite kuruluyor, daha çok fakülte açılıyor, daha çok program açılıyor; diğer taraftan da toptan talebin belki tümden düşmediği ama düşüş seyrine girdiği bir vasattayız şu an. Çünkü ülkemizde aile başına düşen çocuk sayısı durağan bir seyir izliyor. Üniversiteye giden çocukların sayısında bir azalışın da işaretidir bu ileriki tarihlerde.

Peki, bu farkı nasıl kapatıyorsunuz? Taşra da bu sorunlar daha mı yoğun?

Bize göre daha doğuda sayabileceğimiz, doğu ve güneydoğudaki üniversitelerde bir miktar daha fazladır. Bunu aşmanın birden fazla yolu var. Birincisi hayatta karşılığı olan programlara yatırım yapmaktır. Yani öğrencilerin nispeten daha uzun süre tercih edebileceği programları açmak veya bölümleri açmak. Bizim dönemimizin belki en ayırt edici özelliklerinden bir tanesi bu. Biz dört senedir bunu dikkatli bir şekilde takip ediyoruz, buna riayet ediyoruz. Bu bir yol ama tek başına bununla sorunu çözmek mümkün değil. Diğer taraftan yabancı uyruklu öğrenci sayısında artışa gittik. Yaklaşık 400 civarında öğrencimiz vardı biz göreve geldiğimizde. An itibariyle bin 200 civarında öğrencimiz var, 45 farklı ülkeden. Bu sayının artması için de elimizden gelen gayreti sarf ediyoruz.

Daha çok yabancı öğrencilere yönelik mi çalışıyorsunuz?

Uluslararası alanda şu an tam bir rakam vermek mümkün değil, farklı rakamlar zikredilir, 5-6 milyon arasında bir rakam var değişik kaynaklarda söylenen. Bunlar uluslararası alanda eğitim almak isteyen kitle. Biz bu pastanın çok küçük bir yüzdesini bizim ülkemizde karşılıyoruz. Mesela bu yıl itibariyle Türkiye'de yabancı öğrenci statüsünde okuyan yaklaşık 150 bin öğrenci var. Bu rakamın 300 bin, 500 bin, 1 milyon olmasının hiç mahsuru yok. Bu sayı artarsa başta Anadolu'daki yeni üniversitelere yapılan yatırımlar başta olmak üzere, bunlar çok daha anlamlı bir şekilde etkin, verimli, ekonomik bir şekilde kullanılmış da olur. Bu açıdan ileride bir israf kalemi gibi karşımıza çıkabilecek bu durumdan da kurtulmuş oluruz.

Temel Bilimlerde sıkıntı yaşıyor musunuz? Fizik, Kimya, Biyoloji gibi alanlarda...

Bu da, başka bir soruna bağlı. Dikkatli yönetmemiz gereken alanlardan bir tanesi bu. Temel bilimler alanındaki yaşanan sıkıntılar. Orada da çok köklü üniversiteler de dahil, Ankara, İstanbul, İzmir'i çıkarsanız nerdeyse bütün üniversitelerde yaşanan bir sorundur. Fizik, Kimya, Biyoloji gibi ve başka bazı programlarda ciddi sorunlar yaşıyoruz, öğrenci bulamıyoruz. Ama burada şöyle bir handikapta var; bu bölümler Türkiye'de en fazla öğretim üyesinin olduğu bölümler aynı zamanda. Çünkü yakın zamana kadar biliyorsunuz bir üniversite kurulurken mutlaka Fen-Edebiyat Fakültesi de kuruluyordu. İlk kurulan fakülte olunca doğal olarak en çok öğretim üyesinin olduğu bölümler bunlar. Burada 30-35 yaş aralığında Anadolu'nun değişik şehirlerinde Yardımcı Doçent olmuş ve olacak duruma gelmiş olan ama öğrencisi olmayan bölümlerde istihdam edilen çok sayıda öğretim üyesi arkadaşımız var.

Yani fakülteler kurulmuş, içinde öğrenci yok, fakat hocalar ders vermek için bekliyor...

Yani bir dönem öğrencisi varmış, yeni dönemde ya iki yıl öğrencisi olan iki yıl olmayan veya tamamen öğrencisi bitmiş olan Fizik, Kimya, Biyoloji bölümleri var. Matematik nispeten daha iyi durumda gibi görünüyor. Bizde biyoloji bölümünde öğrenci var, matematikte var, fizik ve kimyada şu an öğrencimiz yok.

Sadece bu yıl için mi yok, önceki yıllarda da yok muydu?

Biz de matematikte öğrenci hep var. Biyoloji bir süre ara vermişti, geçen yıl başladı, yeterli bir talep oldu. 10'un altına düştüğünde zaten bir sıkıntı var demektir. Ama bu önümüzdeki yıllarda sıkıntı oluşmayacağı anlamına gelmez. Biz ve bizim doğumuza doğru gittiğinizde biraz daha dezavantajlı, daha küçük şehirlere doğru gittiğinizde bahsettiğimiz tablo aşağı yukarı aynı manzarayla karşılaşabiliyoruz. Buna bir çözüm bulunması gerekir.

Peki çözüm ne?

"Bu alanın uzmanıyım" desem yanlış bir şey söylemiş olurum. Ama Temel Bilimlerdeki bu arkadaşlarımız Türkiye'nin en köklü üniversitelerinden mezun olan arkadaşlarımız. Hakikaten Ankara, İstanbul, İzmir gibi çok merkezi yerlerdeki üniversitelerden mezun olmuşlar. Yüksek lisans ve doktoralarını genellikle buralarda yapmışlar ve bulundukları üniversitelere genellikle en fazla akademik katkıyı veren arkadaşlar. Hem makale sayısı, hem atıf sayısı, hem TÜBİTAK projesi, hem diğer projelere katkı anlamında büyük işler yapan arkadaşlarımız. Belki bu arkadaşlarımızın kendilerini daha fazla ülkenin kalkınmasına katkı sağlayacakları bir takım kurumsal mekanizmaların içerisine dahil etmek gerekebilir. Bir öneri olarak ben şunu dillendirdim, Türkiye'nin belirli merkezlerinde, belki tek bir yerde olması uygun olmayabilir ama en azından 10-15 yerde Araştırma Merkezi tarzı yerler kurulabilir, bu arkadaşlarımız oralarda istihdam edilebilir. Yani mevcut maaşlarına belki ilave katkılar da eklenebilir, derse girmeyecekleri için. Bunlar kendilerini tamamen AR-GE'ye versinler gibi düşünülebilir. Yani tamamen AR-GE çalışması yapan, akademisyen maaşlarından bir miktar maaşları da iyileştirilmiş bir halde kendisini AR-GE'ye vermiş olan akademisyenler olarak istihdam etmemiz mümkün olabilir. Bunların üretime dönüşebilen çalışmalarına ayrıca teşvikler de konulabilir. Sadece çalışma yapmasınlar, üretimi de teşvik edecek şekilde bir sistem kurgulanabilir. O zaman şöyle bir tabloyla karşılaşırız; bugün Anadolu'nun değişik üniversitelerinde, "bir gün öğrenci gelecek mi?" diye bekleyen bir akademisyen yerine, kendisini hakikaten çok yetkin olduğu alanda, çok daha ileri düzey çalışmalara vermiş olan, üstelik de üretime daha fazla katkı verdiğinde daha fazla çalışma motivasyonu da kazanan bir akademisyen çıkmış olur. Bunun belli merkezlerde olması da onlar için ilave bir teşvik olabilir. Örneğin; 100 bin-200 bin nüfuslu bir şehirde akademisyen olmak yerine, belki 1 milyon nüfuslu merkezi bir şehirde çalışmak onun için de teşvik edici bir mekanizma olabilir. Ülke de bu kaynaklarını, elindeki beşeri sermayeyi daha etkin kullanmış olur.

Rağbet görmeyip kapanan bölüm veya programlar var mı?

Şu an Türkiye'de hemen her üniversitede, merkezi şehirleri dışarıda tutarsanız, sinyal veren bölümler var. Bir kısmı tümden öğrencisi biten, dolayısıyla kapanan, bir kısmı da kapanmak üzere olan bölümler var. Örneğin; Maden Mühendislikleri çok az sayıda üniversite dışında öğrencisi yok. Orman Mühendislikleri aynı şekilde. Çevre Mühendislikleri bitti. Gıda Mühendisliği bizde geçen yıl bitti. Şu an öğrencimiz var ama bu yıl öğrenci gelmedi. Makine Mühendisliklerinin bu yıl gece bölümlerinde sorun yaşandı. Harita Mühendisliklerinin ikinci öğretimleri kapandı. Mesela şu anda İİBF'lerde bir kriz işareti var. İşletme Bölümlerinin geçen yıl gece bölümleri kapanmıştı, bu yıl gündüzlerinde sorun var. Yine İktisat Bölümünün geçen yıl gecesi kapanmıştı, bu yıl gündüzler de sinyal vermiş oldu. Arkeoloji Bölümlerinde şu anda sorun var. Bunlar bir çırpıda aklımıza gelenler ama ilk etapta aklımıza gelenler dışında epey bir lisans ve önlisans bölüm ve programından söz etmek mümkün. Burada öğrenci şuna bakıyor; çok rasyonel bir duruma dayanıyor. Yükseköğretim arzının düşük olduğu dönemde bir şekilde okuyayım diyen öğrenci, ikinci öğretime de gidiyordu. Ama şimdi aynı eğitimin birinci öğretimini bulabildiği bir ortamda, "İkinci öğretime gitmeme gerek yok" diyor. Siz mesela, Konya'daki veya Ankara'daki üniversite sayısını arttırdığınızda ve vakıf üniversitelerinin sayısı arttığında, -buralar daha merkezi konumda- öğrenci buralarda aynı bölümü okuyabilecekken tutup da Ağrı'da, Hakkari'de, Şırnak'ta Bitlis'te o programın ikinci öğretimine gitmek istemiyor. Bunlar peyderpey doğudan batıya doğru bir şekilde hemen her üniversiteyi etkiliyor. Bir de tabi başka bir soruna da bu vesileyle işaret etmek lazım; Türkiye'de de, dünyada da uzaktan eğitim diye bir gelişme var. Eğitimin yüz yüze olmasının ortadan kalkması, onun yerine uzaktan eğitim dediğimiz model sunulması... Bu da söylediklerimizi arttıracak. Kaçınılmaz bir durum. Siz eğer biri insanın bulunduğu yerden çok daha uzak mekanlarda eğitime erişimine imkan sağlıyorsanız, oraya gitmesine de gerek kalmadan eğitim verebiliyorsanız, o çok uzak yerlerde daha fazla fakülte açmanıza, bölüm açmanıza, program açmanıza gerek kalmayacak demektir. Veya açtığınız bölümler yarın, diğer gün öğrenci bulamayacak demektir. Yani, "Ben zaten bulunduğum şehirden İstanbul'daki, Ankara'daki, Eskişehir'deki bir uzaktan eğitim programına bağlanabiliyorsam o zaman mesela Bayburt'ta, Ardahan'daki bir programa neden kaydolayım" diye düşünmeye başlayacağız. Bu da aslında Yükseköğretimdeki kontenjan meselesini biraz daha yakıcı bir sorun haline getirebiliyor. Buna yönelik tedbirler almak gerekir.

Önlisans programlarında rağbet görmeyen ve kapanan programlar var mı?

Önlisansta da mesela, tarımla ilgili programlar ilginç bir şekilde -Aksaray tarım ve hayvancılık şehri olmasına rağmen- Seracılık programı açılmıştı, bizim buraya geldiğimiz sene ilk defa öğrenci alacaktı, alamadı. Normalde öğrenci alması beklenen programlar arasındaydı. Sonra o başka bir program haline dönüştü, ismi değişti ve şimdi öğrenci bulabiliyoruz. Ama başlamadan kapandı. Çevre Koruma Kontrol diye bir program var. Çevre Mühendisliği bitti, onun iki yıllığı da bitmiş durumda. Yönetim Organizasyon diye iki yıllık bir program var. Aslında orada da sinyal veriyordu, İşletmelerdeki sorun orada da var. 4 yıllığında da sorun var, 2 yıllığında da sorun yaşıyoruz. Buna mukabil, hala geçerliliğini koruyan, açıldığında öğrencilerin yoğun şekilde talep ettiği programlar da var. Adalet programı gibi.

Lisansta yoğun talep gören bölümler hangileri?

Bu, bölgeden bölgeye değişiyor. Ama galiba lisansta şu an Sosyal Bilimlerde Hukuk gibi, İngilizce Öğretmenliği gibi, Okul Önce Eğitimi gibi, İlkokul Öğretmenliği gibi, Türk Dili ve Edebiyatı gibi, Tarih gibi bölümler rağbet görmeye devam ediyor. Ama şu notu düşelim; bunlar bugün böyle. Yarın ne olacağını bilmiyoruz. Çünkü bunu belirleyen aslında bizim çocuklarımızın tercihleri. "Bizim çocuklarımız üniversiteden ne bekliyor?" sorusu aslında sonucu da etkiliyor. Sosyal Bilimlerde durum böyle. Fen Bilimlerinde de Tıp, Diş Hekimliği, Beslenme Diyetetik gibi bölümler popüler gibi görünüyor. Mühendislikte de Elektrik-Elektronik, Bilgisayar, İnşaat... Bizde ana mühendislikler her zaman ara mühendisliklerden daha fazla rağbet görüyor. İlginç bir durumdur bu. çalışma sahası daha geniş olduğu için. Temel mühendislikler İnşaat, Endüstri Mühendisliği, Harita, Elektrik-Elektronik gibi bölümler, Mekatronik veya Uçak Mühendisliği gibi ara mühendislik bölümlerine kıyasla daha fazla tercih ediliyor. Ara mühendisliklerde ister istemez kendisiniz daha dar bir alana hapsetmiş oluyorsunuz. Anladığım kadarıyla çocuklar meslek garantisi de arıyor. Ana mühendislikler varlığını biraz daha sürdürür, ama bazılarının gece öğretimlerinde sinyal verdiğine göre ileri ki yıllarda ilginç şeyler olabilir. Mesela, Jeoloji Mühendisliği biten bölümlerden, hemen her yerde bitik durumda.

Bunlar arasında kapattığınız bölümler var mı? Örneğin, Çevre ve Gıda Mühendisliği

Bir bölümde bir tane bile öğrenci olduğunda o bölüm kapanmıyor. Bitti dediğimiz programların aslında öğrenci alım süreci bitti. Öğrenci tümden mezun olmadığı zaman o bölüm açık duruyor ve sistemde açık durmaya devam ediyor. Son mezununuzu verdikten sonra kapatmış olursunuz. Ama öğrenci mezun olana kadar bölüm sistemde açık gözüküyor lakin öğrenci almıyorsunuz. Orada çok sayıda öğretim üyesi oluyor, o öğretim üyelerinin bir kısmı tabi ki makaledir, kitaptır uğraşıyor ama bir yerden sonra ciddi anlamda mesleki tatmin anlamında da bir düşüşle karşılaşıyorsunuz.

Önlisansta ilgi çekenler hangileri Hocam?

Önlisansta Adalet programı sosyal programlar içinde popüler. Tahminimi söyleyeyim, çok yakın bir gelecekte Tıp, Diş Hekimliği, Hukuk gibi alanlarda da diğer alanlarda yaşadıklarımızın aynısını yaşarız. Çünkü başta vakıf üniversiteleri olmak üzere bunlara ciddi bir yükleme yapıldı. Herkesin yüklenme yaptığı bu programların bir kaç yıl sonra çok sayıda mezun vereceğini tahmin etmek çok zor değil. Mutlaka oralarda da mezun fazlası oluşmaya başlayacak. Ama şu an için sorun yok gözüküyor. Makine gibi, Elektrik gibi ana mühendisliklerin iki yıllıklarında hala bir sorun yok gözüküyor. Bilgisayar Programcılığı, Elektrik, Makine, İnşaat Teknolojisi gibi ana mühendisliklerin iki yıllıkları sayabileceğimiz veya Tıp'ın, Diş Hekimliğinin iki yıllıkları gibi düşünülebilecek veya alt parametreleri, ara elemanları sayabileceğimiz Ağız Diş Sağlığı gibi, Yaşlı Bakımı gibi, Çocuk Bakımı gibi, Tıbbi Sekreterlik gibi bölümlerde bir sorun yok gözüküyor. Sağlık belki ana bir başlık olarak, hemen her bölümde şu an bir sıkıntı yok. İleride, her üniversite, "Bu alanlarda sorun yok" diye yüklendiği için ve yükleneceği için çok geçmeden, bir 8-10 sene sonra buralarda da kriz baş gösterir gibi. Çünkü maalesef ülkenin genel ihtiyaçlarıyla açılan program ve bölümler arasındaki ilişki her zaman doğru bir şekilde kurgulanamayabiliyor.

Öğrenciler üniversite tercihi yaparken veya şu anki mevcut öğrencilere neler önerirsiniz?

Bir öğrenci neye bakarak tercih yapıyor biz de ona bakıyoruz. Bu soruyu biz de kendimize soruyoruz. Öğrenciler ileride meslek garantisi olan işlere yönelmek istiyor. Ama tek başına bu yeterli mi? kanaatimce yeterli değil. Üniversitenin içinde bulunduğu şehrin imkanları da bence en az üniversite kadar önemli hale geliyor. Bunu üniversiteye gittikten sonra fark ediyorlar. Mesela barınma önemli bir parametredir. Yani nerede kalacağı sorusu bir öğrencinin en önemli sorularından birisi. Şehrin ucuz olması da, öğrenci dostu olması bakımından önemlidir. Yemesi, içmesi bunlar önemli bir tercih sebebidir. Ulaşım önemli bir faktördür. Ömrünüz yollarda geçiyorsa bir sıkıntı var demektir. Ben şuna baksınlar derim; bütün bunlara zaten öğrenciler de bakıyor. Yani şehrin hayat şartlarına, güvenli olup olmamasına -bu da önemli bir parametredir- bakıyorlar. Herkese sorsunlar, annesine, babasına, öğretmenine danışsınlar. Ama kendi vicdanlarına da sorsunlar. İleride kimseyi sorumlu tutmaları için "ben ne olmak istiyorum, benim tabiatım neye uygun sorusunu sorsunlar. İleride mezun olduktan sonra pişman olmak yerine, bütün bir hayatımızı etkileyen bir karar veriyoruz aslında, 40-50 senemizi etkileyen bir karar veriyoruz. Onun için üniversiteye geldikten sonra bölüm değiştirmek veya şehir değiştirmek yerine "ben kimim, benden ne olur" sorusunu duygusallıktan biraz uzak biçimde tartmalarında yarar var.

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber