Yılın Oyuncusu Aras Bulut İynemli (GQ Men Of The Year 2018)
Aras Bulut İynemli, bu aralar kelime manasıyla ödülden ödüle koşuyor. Gayet mutlu bir yuvanın mensubu, iyi aile terbiyesi almış biriyken, kan bağı meselelerinden psikopata bağlamış evlatları böylesine canlandırabilen bir yeteneğe, yakışır…
-
Aras Bulut İynemli, çekim setinden içeri girer girmez, “Ödülden ödüle koşmak tabirine literal anlam yüklediniz maşallah” şeklinde pespaye bir esprimsi kaçıyor ağzımdan. İnsan insana, hele sabah kahvesinden önce, böyle kötü espri yapmaz; yazık günahtır yani biliyorum ama tutamıyorum kendimi… Şaka kötü mötü ama gerçeklik payı var çünkü. GQ Türkiye MOTY 2018 ödüllerinde Yılın Oyuncusu seçilen İynemli, ödülün çekimi için buluştuğumuz sabahın bir önceki gecesinde düzenlenen Altın Kelebek ödüllerinde, yine En İyi Erkek Oyuncu Ödülü’nü almış durumda. Düşünsenize, akşam ödül alıp yatağa yatıyorsunuz, sabah gözünüzü açıp alacağınız bir başka ödülün çekimine gidiyorsunuz.
-
“O değil de bu sayede sosyalleşebiliyoruz, çok şükür” deyip gülüyor: “Böyle şeyler de olmasa yanmışız valla…” Haftanın altı günü, Çukur dizisinin geceli gündüzlü seti var. Tek repo gününe de hayata dair başka ne varsa, sığdırmaya çalışıyor. Dün akşam, Altın Kelebek gecesinden önce bir de liseden bir kankasının dişçi muayenehanesinin açılışına gitmiş. Dişçi koltuklarına nazır, bugün de hâlâ en sık görüştüğü insanlar olan eski dostlarıyla muhabbet koymuş. Oradan çıkıp ödül töreni, sabah da burası filan derken, şu iki gün, sosyal böcek performansı sergilediği bir zaman zarfı olmuş onun için… Kahve alır mısınız, sorularını; “Siz zahmet etmeyin ben alırım” şeklinde cevaplayıp masadaki kahve makinesine yollanıyor. Rica etseniz, hazır ayaktayken ışık kurulmasına da yardım edermiş gibi bir hâli var. Hatta belki ricacı olmanıza bile gerek kalmadan tutar işin ucundan. Ver bir vazife, sonra dön arkanı git gönül rahatlığıyla; o tiplerden... Yapacak bir şey yok; adam Başak burcu. “Disiplini severim; iticilik derecesinde” diyor. Yok artık, tevazu da bir yere kadar, şeklinde itiraz etmeye yeltenirseniz, “Yok yok, iticiyim resmen” diye ısrar ediyor. “Evde böyle, tek göz odada ÖSS’ye hazırlandığım zamanı da biliyorum.”
-
“Tamam ben disiplinli bir herifimdir, elimden geleni yapıyorum, çalışıyorum filan ama ancak makyajından set ekibine kadar, proje iyi olunca iyi iş çıkıyor. Bir kere çok huzurlu bir setizdir biz. Hikâyeye hizmet ediyoruz hepimiz. Yönetmen de oyuncular da… Benim genelde bulunduğum projeler hep öyleydi, şanslıyım. Öyle Bir Geçer Zaman Ki de öyleydi, Muhteşem Yüzyıl da öyleydi… Maral ekibi de güzeldi, İçerde de güzeldi… Tevazu ile alâkası yok dediğimin; Çukur’da gerçekten bir ensemble durumu var. Yoksa sen tek başına kendini de parçalasan, hikâye ve ekip iyi olmayınca olmuyor.”
-
Çukur’un setini tarif ederken, önce bir ‘geyik muhabbeti makinesi’ gibi dile gelip hemen akabinde yüzüne buzdan bir ciddiyet yerleştiriyor: “Sette hem çok eğleniyoruz hem de herkes işine son derece hakim. Goy goy goy goy goy goy goy goy derken, ‘Üç, iki, bir, kamera!’ dendiğinde herkes yüzünü toplayıp işini yapıyor. Bu çok güzel ya… Ne gerginlik var ne bir şey… Çok önemli, ağır sahnelerde, dışarıyla keserim bağlantıyı. Ekip de artık beni tanıdığı için bulaşmazlar bana. Takar müziğimi, salak salak hareketlerle psikopat gibi dolaşırım böyle… Sahnenin duygusuna göre ne olsa dinlerim. Türkçe rap de olur rock da olur. Yoga müziği bile olur…”
-
Hep röportajında yaptığı üzere, ustalarla çalışmanın verdiği hazdan dem vuruyor. Çetin Tekindor’la, Ercan Kesal’la, Perihan Savaş’la çalışıyor olmanın verdiği manevi tatmini, hiçbir reytingin, hiçbir ödülün karşılayamayacağına inanıyor: “Buradan bakıyorum işlere… Öyle Bir Geçen Zaman Ki’de 19 yaşındaydım, şimdi 28 oldum. Bu mesleği 70 yaşımda da yapmak istiyorum, seviyorum çünkü.”
-
Yıllardır okul kaydı dondurduğu yerde duruyor ama belli ki nihayet kesin kararını vermiş artık: Oyuncu olacak, mühendis değil… Abisi Orçun, aktör; ablası Yeşim, TV sunucusu ve şarkıcı olduğu hâlde onun ilk gençliğinde kendine dair kurduğu hayal, uçak mühendisi olmak halbuki. Beşiktaş Anadolu Lisesi’nde okurken, annesinin ağabeyine, “Evladım giderken kardeşini de al yanına” tadındaki önerisiyle bulaşmış biri oyunculuğa. Hani vardır ya, büyük çocuk sokağa çıkarken, küçük kardeşi de takarlar peşine, ajansa yazılışı neredeyse o hesap: “Abimin bulunduğu ajansa yazılıp reklam görüşmelerine gitmeye başladım. Seviyorum, taklit yapmayı, izlemeyi… Kameranın karşısında kendi kendime hareketler yapıyorum filan... 16-17 yaşındayım bu arada… Lise ikide, tiyatro kulübündeyken oyuncu koçumuz abimdi. Beraber Töre diye bir oyun vardır, onu çıkardık. Sonra ilk seçeneğimdi, İTÜ Uçak Mühendisliğini kazandım. Birkaç reklam görüşmeleri oldu, okuldan fırsat bulduğumda… Bayağı da reklam çektim aslında, altı-yedi tane… Onlardan birinde Zeynep Abla görüyor, ‘Bu çocuk bir audition’a gelsin’ diyor. Audition verdiğim gün de ev taşıyoruz üstelik. Taşındık, ezberimi yaptım, girdim. Zeynep Abla, ‘Tamam bir hafta içinde haber vereceğiz’ dedi. Klasik iş görüşmesidir ya, aramazlar diye düşünüyorsun. Üç-dört gün sonra aradılar; başladım...”
-
Zeynep Abla dediği, yönetmen Zeynep Günay Tan; başladım dediği de Öyle Bir Geçer Zaman Ki dizisi, malum… Evvelinde, lisedeki balo davetiyesinin parasını çıkardığı Arka Sokaklar’daki konuk oyunculuk işini saymazsak, malumunuz, Öyle Bir Geçen Zaman Ki ile oyunculuğa “başlayışı” muhteşem oldu. Bıraksanız babasını -haklı olarak- bir kaşık suda boğacak Mete karakteriyle öyle bir rüzgar yakaladı ki, o günden beri gittikçe büyüyen rolleri sırtladığı kariyerinde tek boşu yok.
-
Oyunculuğun yanında, ufaktan ufaktan bir şeyler yazmaya da başlamış. Başarı hikayeleri anlatıp, yokluktan ümit yontma derdinde: “Umut olmak istiyorum yani, insanlara. Sırf çoluğumuza çocuğumuza, gençlere değil, 50 yaşında insan da o yaşından sonra kafayı bir şeye takıp sıfırdan yeni bir şey yapabilir. İnsanoğlu her şeyi yapabiliyor; istesin, kafaya koysun, yeter… Hayat herkese darbeler vuruyor. Hepimiz problemler yaşıyoruz; en imkanı olan, hayatı uzaktan tatlı görünenlerimiz bile… Tek aşk acısını ben çekmiyorum. Herkes başka şekilde yaşıyor belki ama herkes bir şekilde yaşıyor mutlaka… Bir tık empati, birazcık dinlemek, yeter… Bizim niye bir Rocky’miz yok mesela; ben buna biraz takığım. Boks bizde öyle bir yerde değil belki ama duygusundan bahsediyorum ben. Bold Pilot’ın (Bizim İçin Şampiyon) galasına gittik geçen gün. Gerçekten çok tatlı film olmuş; umut vaat ediyor, çok etkilendim. Tutunmak için umut lazım. Onu nasıl anlatacağını bilmek senaryonun sihri, nasıl çekeceğin yönetmen algısı, biz de oynuyoruz işte… Neresinden olursa olsun, öyle işlerin ucundan tutmak istiyorum.”
-
Bunları anlatırkenki heyecanı bile karşısındakine umut vermeye yeter. An itibarıyla dileğim, Aras Bulut İynemli’nin, Rocky’nin duygusunda kalıp, fizikalitesine bulaşmayan türden bir başarı hikâyesine aklını yatırması. Daha önceleri o malum disiplin kafasıyla, dublör kullanmayıp, çekimlerde elini kırmışlığı filan var. Mickey Rourke’un suratına bağlamasın bu işin sonu, amin…