Erdoğan: Sayın Bahçeli'yle tam bir mutabakat halindeyiz
Cumhurbaşkanı Erdoğan; "Ülkenin ve milletin hayrına olan her meselede Sayın Bahçeli'yle tam bir mutabakat halindeyiz, uyum ve eş güdüm içinde hareket ediyoruz" dedi.
Sizlerin de yakından takip ettiği üzere dünya yeni ve köklü bir değişimin eşiğinde olmanın sancılarını yaşıyor. Aynı şekilde bölgemiz kuzeyiyle ve güneyiyle savaşların, çatışmaların, katliamların, zulümlerin girdabında adeta cayır cayır yanıyor. İşte böyle bir iklimde Cumhur İttifakı olarak tarihi bir sorumlulukla karşı karşıyayız. Türkiye'nin hem siyasi ve ekonomik istikrarını korumanın, hem sosyal barışını tahkim etmenin, hem de hedeflerimize doğru yürüyüşümüzün mücadelesini veriyoruz.
"Toplumu kucaklaştıran siyasetle hizmet ediyoruz"
Esasen karşımızdaki bu tablo sadece AK Parti ile Cumhur İttifakı ile sınırlandırılamayacak
kadar önemlidir. Siyaset yelpazesinin neresinde olursa olsun kendini bu ülkeye,
bu millete karşı mesul hisseden herkesin bu mücadeleye destek vermesi, katkı
sunması en azından yıkıcı muhalefetten kaçınması gerekir. Söz konusu vatan,
millet ve devletse gerisi sadece birer teferruattır. Dünyanın pek çok yerinde
milli meselelerde iktidar muhalefet ayrımı olmadan ortak bir duruş sergilendiği
hepimizin malumudur. Şahsen biz de yarım asıra yaklaşan siyasi hayatımızın tamamında
bunu savunduk. Ayıran değil, birleştiren, kutuplaştıran değil kucaklaştıran,
ortak değerler etrafında toplumun tüm kesimlerini buluşturmaya çalışan tarzı
siyasetle ülkemize hizmet etmenin gayretinde olduk.
Muhataplarımızdan çoğu zaman arzu ettiğimiz yaklaşımı görmesek de kardeşlik siyasetimizden, eser ve hizmet politikamızdan ödün vermedik. 14 Ağustos 2001'den beri Yunus Emre misali ben gelmedim dava için, benim işim sevi için. Dostun evi gönüllerdir. Gönüllere yapmaya geldim diyoruz. Sadece vatan toprakları üzerinde değil, bölgemizden başlayarak tüm dünyada barışın, huzurun, adaletin ve iş birliği ruhunun hakim olması için gece gündüz koşturuyoruz. Türkiye küresel siyasetin kutup başlarından biri olma rolünü günden güne güçlendirmektedir. Bininci gününü geride bırakan Rusya-Ukrayna savaşı ve 14. ayına ulaşan Gazze soykırımını dahil coğrafyamızdaki tüm krizlerin çözümü için yoğun çaba içindeyiz. İsrail ile Lübnan arasında bu sabah itibariyle yürürlüğe giren ateşkes anlaşmasından memnuniyet duyuyoruz. Sahada sükunetin muhafazası noktasında tüm tarafların bilhassa da İsrail'in sorumluluklarını harfiyen yerine getirmesini bekliyoruz. Gazze'de katliamın durması ve kalıcı ateşkesin tesisi için Türkiye olarak her türlü katkıya hazır olduğumuzu ifade ediyorum.
"Gayemiz millet, hedefimiz büyük Türkiye'dir"
Biz bütün bu diplomatik hamleleri siyasi kimliğimizle değil, her şeyden önce
bu ülkenin ve milletin bir ferdi olarak gerçekleştiriyoruz. Mensubu olmaktan
daima şeref duyduğumuz aziz milletimize en iyi şekilde hizmet etmenin derdindeyiz.
Mazlum ve mağdurların umudu olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni her alanda bayındır
kılmanın, güçlü, müreffeh, muteber, muvaffak bir ülke haline getirmenin peşindeyiz.
Gayemiz millet, hedefimiz büyük Türkiye'dir. Türkiye yüzyılını inşa etmenin
haklı gururu ve heyecanı içindeyiz. Söz verdik, ahdettik. Sarsılmaz bir inançla
hedefimize kilitlendik. Allah'ın inayeti, milletimizin desteğiyle Türkiye Yüzyılı
hedefimize mutlaka kavuşacağız.
"Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en başarılı yıllarını yaşattık"
Bunları söylerken elbette şu gerçeği de ıskalayamıyoruz. Ülkemizde maalesef
kendisi tuğla üstüne tuğla koymadığı gibi yapılan her işi engelleyen, engelleyemediğinde
de itibarsızlaştırmaya çalışan marazi bir muhalefet anlayışı mevcut. Geçtiğimiz
22 yıl boyunca yaptığımız her hizmeti, inşa ettiğimiz her eseri ülkemizin hanesine
yazdırdığımız her kazanımı açık söylüyorum, bu zihniyete rağmen başardık. Hani
şair diyor ya, "Öyle yıkma kendini, öyle mahzun, öyle garip nerede olursan
ol. İçeride, dışarıda, derste, sırada, yürü üstüne üstüne, tükür yüzüne celladın,
fırsatçının, fesatçının, hainin dayan kitap ile dayan iş ile, tırnak ile, diş
ile, umut ile, sevda ile, düş ile dayan rüsva etme beni. İşte biz de böyle ağır
bir vebali omuzlamanın bilinci ile, millete mahçup olmamak için umut ile, sevda
ile, düş ile çalıştık, çabaladık, ter döktük. Önümüze çıkan engellerin üstüne
üstüne yürüdük. Fırsatçılara, fesatçılara, içerideki ve dışarıdaki bedhahlara
rağmen Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en başarılı yıllarını yaşattık. Bugün de
bu hastalıklı anlayışın yeni hezeyanlarıyla uğraşıyoruz. Açıkçası bunlar için
sarf ettiğimiz her nefesin, ayırdığımız her vaktin ziyan olduğunu, beyhude olduğunu
biliyoruz. Ama biz bunlara hak ettikleri cevapları vermediğimizde densizliği
çıtasını yükseltiyor, cüretlerini artırıyor, kendilerini layüsel görmeye başlıyorlar.
"Bu zat her seçimini kaybeden bir siyasetçi eskisi"
CHP'nin siyasetten tardedilen eski genel başkanının geçtiğimiz günlerde davalı
olarak bulunduğu mahkeme salonunda freni boşalmış kamyon misali savurduğu zırvalar,
hakaretler, bühtanlar bunun en son örneğidir. Karşımıza çıktığı istisnasız bütün
seçimleri kaybeden bu zat, kendi partisi içinde de her türlü hakarete uğrayan
şaibeli bir kurultayla devrilip sürgüne gönderilen bir siyasetçi eskisidir.
Yenilen pehlivan güreşe doymazmış. Bu zat da partisini tekrar kurultaya götürmek
için karanlık ittifaklar kurma ve delege avı peşinde koşarken gündeme gelmenin
yolunu bize sataşmakta, daha doğrusu bizim üzerimizden prim yapmakta görüyor.
Üstelik bunu da 15 Temmuz ihanetinin faili FETÖ'nün eline tutuşturduğu malzemeler
üzerinden yürütmeye kalkıyor.
17-25 Aralık emniyet yargı girişimi karşısında milli iradeyi savunurken bu zatın nasıl koşa koşa FETÖ'cülere desteğe gittiğini dün gibi hatırlıyoruz. Daha sonra montaj olduğunu bizzat kendi ağzıyla ikrar ettiği FETÖ'nün kasetlerine aylarca partisinin kürsüsünü açtığını da unutmadık. 15 Temmuz darbe gecesi de tankların arasından sıvışarak gittiği bir evde keyif kahvesi yudumlayarak FETÖ'cülerin ülkeyi işgalini tamamlamasını beklemişti. Milletimizle sırt sırta vererek darbecileri bozguna uğrattığımızda zoraki olarak İstanbul'daki mitinge gelmiş, ardından yeniden fabrika ayarlarına dönerek FETÖ'cülerin davulunu çalmaya devam etmişti. 14-28 Mayıs seçimleri arefesinde gittiği Amerika'da saatlerce hamburgercide ne yaptığını o gün bugündür bir türlü açıklayamadı.
"Sandıkta yediği tokat gözünü kör etmiştir"
Hatırlarsanız ekonomi gurusu diyerek tüm Türkiye'ye reklamını yaptığı ABD'li
bir arkadaşı vardı. Genel başkanlık koltuğunu kaybettikten sonra o da buna bay
bay dedi. Ülkeye getirmekten bahsettiği dolarları, avroları ise daha sonra İstanbul'da
bir ofiste deste deste kule yapılırken gördük. Yani nereden tutarsanız tutun
elinizde kalan bir başarısızlık, kifayetsizlik, çapsızlık örneğiyle karşı karşıyayız.
Bu zatın Türkiye'yi yönetmeye talip olduğu masa arkadaşları özellikle dile getirdikleri
yakışıksız ithamlar en hafif tabirle siyasi nezaketsizliktir. Bu aynı zamanda
karakter bozukluğunun da işaretidir. Sandıkta milletten yediği tokatın hıncı
ve hırsı bu zatın gözlerini kör etmiş, akli melekelerini esir almıştır. Siyasi
rekabet başkadır, siyasette kan davası gütmek başkadır. Kaset kumpasıyla koltuğa
getirildiği ilk günden beri bu zat siyaset sanatını, siyaset etiğini, siyasetin
teammüllerini bir türlü kavrayamadı.
"Milletimiz Anadolu irfanıyla bu zat ve 6'lı masaya ülkeyi teslim etmedi"
Bugün yaşananlara baktığımızda ülkemizin 14-28 Mayıs seçimlerinde nasıl büyük
bir varta atlattığını daha net görebiliyoruz. Daha önce de söyledim milletimizin
verilmiş sadakası varmış. Milletimiz Anadolu irfanı denen o engin feraseti ile
başına gelebilecekleri görerek bu zata ve 6'lı masa denen derme çatma yapıya
ülkeyi, devleti, evlatlarının geleceğini emanet etmedi. Bunun için Allah'a ne
kadar şükür etsek, milletimize ne kadar teşekkür etsek azdır. Hatasını bir türlü
kabullenmeyen bu zat şimdi de partisinin kendisini attığı çukurdan kurtulmak
için bize sataşıyor. Kendisine diyoruz ki sana bu kapıdan ekmek yok. Git yaptığın
densizliklerin hesabını yargıya ver. Senin muhatabın biz değiliz yargıdır. Senin
bir türlü dizginlenemeyen siyasi ihtiraslarına da alet olmayız.
"Cehaletle ukalalık bir araya geldiğinde çekilmez hal alıyor"
Bunların yeni genel başkanlarının eskisinden geri kalır tarafı yok. Milli Eğitim
Bakanlığı belediyelere münhasıran kendi ukdesinde olan anaokulu hizmetinin işlettikleri
kreşlerde verilemeyeceğini hatırlatan bir yazı gönderiyor. Bu hatırlatma kanuni
bir zorunluluktan kaynaklanıyor. Bu ikazın yapılma mecburiyetinin gerisinde
ise yine CHP'nin Anayasa Mahkemesi'ne götürerek iptal ettirdiği bir düzenleme
bulunuyor. Tıpkı öğrenci bursları meselesi gibi burada da CHP bizzat kendisinin
müsebbibi olduğu konuda yine istismar siyasetine sarılıyor. Yazının belediyelere
ulaşmasının ardından CHP genel başkanı ve kimi belediye başkanları meydanlara
dökülüp abuk sabuk ifadelerle kendi akıllarınca bize meydan okuyor. Cehalet
tek başına katlanılabilir bir eksikliktir. Ama cehaletle ukalalık bir araya
geldiğinde inanın çekilmez hal alıyor. Son hadisede CHP'nin ve kimi belediye
başkanlarının sergiledikleri tablo tam olarak budur.
"Anaokulu-kreş ayrımını dahi bilmiyorlar"
Bir ana muhalefet lideri ve onun yerine namzet isimler düşünün ki anaokulu-kreş
ayırımını dahi bilmiyorlar. Bakanlıktan gelen yazıyı okumamışlar. Ama üzerine
ahkam kesmede engelleniyoruz naraları atmada maşallah pek hevesli ve mahirler.
Hadi okudular, anladılar diyelim. Bu sefer de fıtratlarının ayrılmaz bir parçası
haline gelen yalan ve iftira alışkanlığından kurtulamıyorlar. Türkiye Cumhuriyeti
bir hukuk ve nizam devletidir. Kreş açmanın, anaokulu açmanın, lise, üniversite
açmanın kuralı bellidir. Her eğitim kurumunun uyması ve sahip olması gereken
standartlar vardır. Kimse "Ben kuralları takmıyorum, kanunlara uymuyorum"
diyemez. Siyasi fırsatçılık adına ailelerin çocukların arkasına saklanacak kadar
korkaklar, kifayetsizler, tam bir çaresizlik içindeler. Aslında bunların ciddiye
alınacak hiçbir yanları yok ama biz ülkemiz ve milletimiz adına üzülüyoruz.
"Millete ve milletin inanç değerlerine hakaret eden kim varsa en büyük
destekçisi CHP'dir"
Benzer bir tavra mezuniyet töreninde sergiledikleri disiplinsizlik sebebiyle
soruşturmaya uğrayan teğmenlerle ilgili şahit oluyoruz. Neymiş? Benim birincilere
diploma vermemi kalkıp onun değerlendirilmesini yapıyorlar. Birinci olmuş, huzurumuza
getirilmiş yapmam gereken nedir? Onların diplomalarını vermektir. Ama bunların
disiplinsizlikle ilgili herhangi bir yanlışı varsa o da yine özellikle harp
okullarının yüksek disiplin kurulunun huzurumuza getirdiği bir neticedir. Biliyorsunuz
bunlar daha birkaç ay önce sosyal medyada bize hakaret ettiği için yargılanıp
cezaevine konulan birisi konusunda da utanç verici bir yaygara kopardılar. Bu
küfürbazı getirip protokole oturtacak kadar şuurlarını kaybettiler. Sonra bu
kişi oklarını kendilerine çevirince apar topar bilmiyorduk, haberimiz yoktu
yollu açıklamalarla tornistan ettiler. Millete ve milletin inanç değerlerine
hakaret eden kim varsa en büyük destekçisi, hamisi, koruyucusu bilin ki CHP'dir.
"Disiplinsizlik yapan teğmenlerin yarın neler yapacağını kim bilir?"
Disiplinsizlik suçlaması ile disiplin kuruluna sevk edilen teğmenler ile ilgili
de önünü arkasını düşünmeden bodoslama bir tavır içine girdiler. Halbuki disiplin
elbette her yerde lazımdır. Ama söz konusu Türk Silahlı Kuvvetleri olduğunda
hayati öneme sahiptir. Daha dün denecek kadar yakın bir zamanda komutanlarından
değil, Pensilvanya'dan emir alan asker elbisesi giymiş militanların ülkeyi nasıl
bir felaketin eşiğine getirdiğini hep birlikte yaşayıp gördük. Komutanların
açık talimatlarına rağmen disiplinsizlik yapan teğmenlerin yarın neler yapacağını
kim bilir? Türkiye 1960 darbesini ve süreçteki pek çok cunta girişimini yaşadı.
1971 muhtırasını tecrübe etti. 1980 darbesinin zulmünü iliklerne kadar hissetti.
1997 postmodern muhtırasının ayıbına maruz kaldı. 15 Temmuz'da milletin sinesine
çarpıp yenilmeselerdi darbecilerin ülkeyi nasıl bir iç savaş iklimine sürükleyeceklerini
bilmeyen var mı? Tüm bu hakikatler gün gibi ortada dururken kılıç şakırtıları
arasında disiplinsizlik yapanları kahramanlaştırmak neyin nesidir? Allah aşkına
bu nasıl bir şuursuzluktur? CHP'nin tarihinin her döneminde olduğu gibi bugün
de orduya siyasi bulaştırma, orduyu kışkırtma geleneğinden kurtulamadığı anlaşılıyor.
Burada şunu çok net ifade etmek isterim. Milletimizin göz bebeği olan ordumuzun
yıpratılmasına da siyasi emeller uğruna provoke edilmesine de eyvallah demeyiz.
"Kimse bu orduyu sağa sola çekmesin"
Bu ordu bir zümrenin, bir partinin değil milletin ordusudur. Türk Silahlı Kuvvetleri
Peygamber ocağıdır. Milletimizin gurur kaynağıdır. Bu ordu yüzyıllardır Allah
Allah nidalarıyla cenk meydanlarını coşturan, "Ölürsem şehit, kalırsam
gazi" şuuruyla şehadete koşan serdengeçtilerin, yiğitlerin, ölümü öldüren
kahramanların ordusudur. Ne diyor merhum Yahya Kemal; "Şu kopan fırtına
Türk ordusudur ya Rabbi, senin uğrunda ölen ordu budur ya Rabbi, ta ki yükselsin
ezanlarla müeyyed namın, galib et çünkü bu son ordusudur İslam'ın" Tıpkı
Yahya Kemal merhumun ifadesiyle bu ordu üç kıta, yedi iklimde İslam'ın bayraktarlığını
yapan şanlı bir ordudur. Kimse bu orduyu sağa sola çekmesin. Ordumuzun konumunu
gayet iyi biliyoruz. Yahya Kemal'in ifadesinde yer aldığı gibi. CHP zihniyeti
onca çabasına rağmen ordumuzun ruh kökünü koparmaya muvaffak olamamıştır. Allah'ın
izniyle bundan sonra da muvaffak olamayacaktır.
"Siz gidin önce kendi kara sicilinizle yüzleşin"
Bir diğer husus ise şudur. Kahraman ordumuz vesayet heveslerinden ve FETÖ'cü
hainlerden temizlendikçe vatan savunması görevini çok daha etkin, çok daha başarılı
bir şekilde yerine getirmeye başlamıştır. Artık ülkenin içi ile uğraşmak yerine
sınırlarımız ötesinde terör örgütlerine nefes aldırmayan bir orduya sahibiz.
Hem üç beş oy için affınıza sığınarak söylüyorum. Mustafa Kemal'in itleri hakaretini
sineye çekeceksiniz, hem Meclis kürsüsünden bölücü örgüt yandaşlarından ayar
üstüne ayar yerken gıkınızı çıkarmayacaksınız, hem de 14-28 Mayıs seçimleri
sürecinde Kandil'den, Pensilvanya'dan gelen destek beyanlarına bir çift laf
etmeyeceksiniz, hem de bugün karşımıza çıkıp utanmadan bize Gazi Mustafa Kemal'den,
Cumhuriyet'ten, vatan, millet ve Mehmetçik sevgisinden bahsedeceksiniz. Siz
gidin önce kendi kara sicilinizle yüzleşin. Siz gidin bu zamana kadar karşısında
dut yemiş bülbüle döndüğünüz hakaretlere niçin ses etmediğinizin hesabını verin.
Siz gidin Türkiye'ye işgalci diyenlere, Türk Silahlı Kuvvetleri'ne kimyasal
silah kullandığı iftirası atanlara niçin destek olduğunuzu açıklayın.
"Siyasetin orduyu nasıl çökerttiğini Balkan Savaşlarında gördük"
DEM'li belediyeler arasında mekik dokurken siz ne hakla bizi Cumhuriyet üzerinden
eleştiriyorsunuz? Bizim de milletimizin de sizin iki yüzlü omurgasız siyasetinize
karnı tok. Ordumuza başta Balkan Harbi olmak üzere yakın tarihimizde çok ağır
bedeller ödeten siyaset virüsünün bulaştırılmasına izin vermeyeceğiz. İttihatçılar
ile İtilafçılar arasındaki çekişme sebebiyle tarihimizin en büyük toprak kayıplarını
yaşadık. Unutmayın. Siyaset virüsünün bir orduyu içten içe nasıl çökerittiğini,
nasıl zayıflattığını Balkan Savaşları'nda hem de çok acı bir şekilde tecrübe
ettik. Rıza Tevfik'in "Rumeli, onazlı vatan bizimdi, biz benimsemedik el
aldı gitti." diyerek ağıt yaktığı 550 yıllık can parçamız Rumeli'yi sadece
bir haftada kaybettik. Cumhuriyet tarihimiz boyunca da neredeyse her 10 yılda
bir tekrarlanan vesayet teşebbüslerinde ordumuzun nasıl bir girdaba sürüklendiğini,
milletimizle nasıl karşı karşıya getirildiğini yakinen gördük. CHP'nin sorumsuz
yöneticilerinin ordumuzu nizamsızlık, inzamsızlık, disiplinsizlik tehditleriyle
karşı karşıya bırakmasına göz yummayacağız. AK Parti ve Cumhur İttifakı olarak
darbecilere ve şakşakçılarına rağmen demokrasiyi, hukuku, adaleti, kalkınmayı,
sivil siyaseti ve milletimizin haklarını savunmayı gerekirse canımız pahasına
sürdüreceğiz.