Memurun Televizyon Programına Katılması Mümkün Mü?
657 sayılı Kanun, Danıştay Kararı ve Mülga Devlet Personel Başkanlığı Görüşü birlikte değerlendirildiğinde, memurun kamu görevleri dışında televizyon programına katılmasının mümkün olduğu görülmektedir.
657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun "basına bilgi veya demeç verme" başlıklı 15'inci maddesi aşağıdaki şekilde hüküm altına alınmıştır.
" Devlet Memurları, kamu görevleri hakkında basına, haber ajanslarına veya radyo ve televizyon kurumlarına bilgi veya demeç veremezler. Bu konuda gerekli bilgi ancak bakanın yetkili kılacağı görevli illerde valiler veya yetkili kılacağı görevli tarafından verilebilir.
Askeri hizmet ile ilgili bilgiler özel kanunların ve Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin yetkili, kıldığı personel dışın da hiç bir kimse tarafından açıklanamaz."
Madde 15 hükmüne aykırılık durumunda 657 sayılı Kanunun "disiplin cezalarının çeşitleri ile ceza uygulanacak fiil ve haller" başlıklı 125'inci maddesinin birinci fıkrasının (B) bendinin ikinci fıkrasının (m) alt bendine göre "yetkili olmadığı halde basına, haber ajanslarına veya radyo ve televizyon kurumlarına bilgi veya demeç vermek" fiili nedeniyle kınama cezası uygulanır.
Danıştay Onikinci Dairesi bir kararında (T: 17.05.2016, E: 2013/4, K: 2016/2974); Devlet memuru olan davacının, özel bir televizyon kanalında yaptığı açıklamaların yürüttüğü kamu göreviyle ilgisi bulunmayıp bireysel görüşlerinin dile getirilmesine yönelik olduğu ve Anayasal ifade özgürlüğünün sınırlarının aşılmadığı, bu nedenle programa katılma konusunda izin alma yükümlülüğü bulunmayan davacıya verilen disiplin cezasında hukuka uyarlık bulunmadığı yönünde hüküm tesis edilmiştir.
Kararda aşağıdaki hususlar belirtilmiştir.
İdare Mahkemesince, davacının Devlet memuru statüsünde öğretmen olarak
görev yapması nedeniyle, bir yönüyle siyasi içerik ve amacı da bulunan TV programına
izinsiz katılmasından dolayı disiplin cezasının verildiği, davacının, geniş
anlamda siyasi bir yönü de olan bir konuda bir televizyon programına katılarak
kurumlarınca belirlenen usul ve esaslara uymakta kusurlu davrandığı açık olduğundan,
dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine
karar verilmiştir.
Anayasa'nın "düşünce ve kanaat hürriyeti" başlıklı 25. maddesi, "Herkes,
düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir.
Her ne sebep ve amaçla olursa olsun kimse, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; düşünce ve kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz." hükmüne amirdir.
Anayasa'nın 26. maddesinde de, herkesin, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı,
resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına
sahip olduğu belirtilmiştir.
657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 15. maddesinde; "Devlet Memurları,
kamu görevleri hakkında basına, haber ajanslarına veya radyo ve televizyon kurumlarına
bilgi veya demeç veremezler. Bu konuda gerekli bilgi ancak bakanın yetkili kılacağı
görevli illerde valiler veya yetkili kılacağı görevli tarafından verilebilir"
hükmüne yer verilmiş olup; 125/B maddesinin (a) bendinde; "Verilen emir
ve görevlerin tam ve zamanında yapılmasında, görev mahallinde kurumlarca belirlenen
usul ve esasların yerine getirilmesinde, görevle ilgili resmi belge, araç ve
gereçlerin korunması, kullanılması ve bakımında kusurlu davranmak", (m)
bendinde de, "Yetkili olmadığı halde basına, haber ajanslarına veya radyo
ve televizyon kurumlarına bilgi veya demeç vermek..." fiili kınama cezasını
gerektiren fiil ve haller arasında sayılmıştır.
657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 15. maddesinin gerekçesinde ise; kamu görevlerinin yürütülmesiyle ilgili olarak basın organlarıyla radyo ve televizyon kurumlarına bilgi ve demeç vermeye kimlerin yetkili olduğunu belirtmek ve idarenin halkla ve kamuoyuyla münasebetlerinde insicamlı bir düzen sağlamak amacıyla bu maddenin konulduğu belirtilmiştir.
Dosyanın incelenmesinden, biyoloji öğretmeni olarak görev yapan davacının aynı zamanda Kürt Kültür ve Araştırma Vakfı'nın üyesi ve başkan yardımcısı olduğu, Kürt Dili ve Edebiyatı alanında çalışmalar yaptığı, halen söz konusu vakfın Kürt Dili ve Edebiyatı konusundaki çalışmalarını yürüttüğü, Toplumsal ve Siyasal Çatışmaların Yaşandığı Toplumlarda Uzlaşma Aracı Olarak Eğitim Rolü Projesi kapsamında davacının da aralarında olduğu bir ekip tarafından ortaöğretim düzeyinde Kürt Dili ve Edebiyatı ders kitabı örneğinin hazırlanmış olduğu, davacının 16.12.2010 tarihinde ... televizyonunda bir canlı yayın programına konuşmacı olarak katılarak adı geçen vakfın çalışmaları ile Kürt Dili ve Edebiyatı kitabıyla ilgili açıklamalarda bulunduğu anlaşılmaktadır.
Disiplin cezaları, kamu görevlilerinin mevzuata, çalışma düzenine, hizmetin gereklerine aykırı eylemlerine karşı düzenlenen idari yaptırımlardır. Kamu hizmetlerinden sürekli uzaklaştırılabilmek gibi ağır sonuçlara kadar uzanan disiplin cezaları, ağırlığı ve önemi sebebiyle Anayasanın 38. maddesindeki suç ve cezalara ilişkin kurallara tabi tutulmuşlardır.
"Kanunsuz suç ve ceza olmaz" ilkesi uyarınca, ceza yaptırımına bağlanan her bir eylemin tanımının yapılması ve yasanın ne tür eylemleri suç sayarak yasakladığının hiçbir kuşkuya yer vermeyecek şekilde belirtilmesi gerekmektedir. Sözü edilen suç tanımlaması yapıldıktan sonra, suçun karşılığı olan cezanın ve suç sayılan eylemi gerçekleştiren kamu görevlisinin hangi disiplin kuralını ihlal ettiğinin açık bir şekilde ortaya konulması da zorunludur.
Söz konusu eylem, mevzuatta öngörülen tanıma uymuyorsa verilen disiplin cezasının hukuka aykırı olacağı açıktır.
Kişilerin düşüncelerini açıklamaları özgürlüğü Anayasa ile güvence altına alınmıştır.
Düşünceyi açıklama özgürlüğü Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin Handyside kararında
belirtildiği gibi, sadece hoşa giden veya zararsız ya da tepki yaratmaz sayılan
haber veya fikirler için değil, devlete veya halkın bir kısmına ters düşen,
şoke eden ya da üzüntüye sevk edenler için de geçerlidir.
Dosyada mevcut bilgi ve belgeler ile soruşturma raporunun değerlendirilmesinden,
davacının özel bir televizyon kanalında yaptığı açıklamaların yürüttüğü kamu
göreviyle ilgisinin bulunmadığı, bireysel görüşlerinin dile getirilmesine yönelik
olduğu ve Anayasal ifade özgürlüğünün sınırlarının aşılmadığı, dolayısıyla söz
konusu programa katılma konusunda kurumunu bilgilendirme ve izin alma yükümlülüğünün
bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
Nitekim, soruşturma raporunda, davacının adı geçen televizyon kanalında yaptığı açıklamaların öğretmenlik mesleği ile ilgili olmadığı, bu nedenle 657 sayılı Kanun'da düzenlenen "izinsiz olarak basına bilgi verme" fiilini kapsamadığı belirtilmekle birlikte, davacının Devlet memuru olması sebebiyle kurumundan izin alması gerektiğinden, kurumlarca belirlenen usul ve esaslara uymayarak kusurlu davrandığı gerekçesiyle disiplin cezası ile cezalandırılması yönünde teklifte bulunulduğu ve soruşturma raporu ile getirilen teklif doğrultusunda dava konusu işlemin tesis edildiği görülmektedir.
Bu itibarla, disiplin suçu teşkil etmeyen fiili nedeniyle davacıya disiplin cezası verilmesine ilişkin dava konusu işlemde hukuka uyarlık, davanın reddi yolunda verilen idare mahkemesi kararında ise hukuki isabet bulunmamaktadır.
Öte yandan, dava dilekçesinde dava konusu işleme dayanak teşkil eden soruşturma raporunun da iptali istenilmiş olmasına karşın davacının bu talebiyle ilgili bir hüküm kurulmamış ise de, İdare Mahkemesince iş bu bozma kararı üzerine yeniden yapacağı değerlendirmede bu hususunda göz önünde bulundurulacağı açıktır.
Açıklanan nedenlerle, davacının temyiz isteminin kabulü ile mahkeme kararının bozulmasına, yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın idare mahkemesine gönderilmesine, bu kararın tebliğ tarihini izleyen 15 (on beş) gün içerisinde kararın düzeltilmesi yolu açık olmak üzere 17.05.2016 tarihinde oyçokluğu ile karar verildi.
Mülga Devlet Personel Başkanlığı görüşünde (10.01.2017-146); personelin bir televizyon kanalında yayınlanacak olan tarih programında moderatörlük yapmasının; söz konusu faaliyetin 5846 sayılı Kanun kapsamında olduğunun değerlendirilmesi kaydıyla, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu ve ilgili diğer mevzuatta memurlar için belirlenmiş olan ödev, sorumluluk ve yasaklara uyulması, faaliyetin mesai saatleri dışında icra edilmesi, herhangi bir akit ile işverene bağlanılmaması ve sosyal güvenlik kuruluşlarından biriyle ilişkilendirilmemesi halinde mümkün olabileceği mütalaa edilmektedir denilmiştir.
Yukarıda yapılan açıklamalar birlikte analiz edildiğinde, memurun kamu
görevi ile ilgili olmayan konularda televizyon programlarına katılım sağlamalarının
mümkün olduğu değerlendirilmiştir.