Türkler Kara Kıta'yı sessiz sedasız nasıl ele geçirdi?
"Kıbrıs'taki Türk işgalini bitirmek için gerekirse güç kullanırız" çıkışıyla hafızalara kazınan İsrailli yazar Shay Gal, Türkiye'nin Afrika'daki etkisi hakkında çarpıcı bir yazıyla ortaya çıktı. Ankara'nın Kara Kıta'yı sessiz sedasız ele geçirdiğinden bahseden Gal, ilgi çekici tespitlerde bulunuyor.
			İsrail gazetesi Hayom için eylül ayında kaleme aldığı yazıda, "Kuzey Kıbrıs'taki Türk işgali sonsuza kadar sürmeyecek. Barışla bitsin isteriz ama gerekirse güçle bitecek" diyen Siyo-Nazi çetesi üyesi Shay Gal, Türkiye'yi hedef alan yeni bir makaleyle ortaya çıktı.
İsrail Havacılık ve Uzay Sanayii'nin (IAI) eski yöneticisi olan, aynı zamanda Tel Aviv yönetimine danışmanlık hizmeti veren Gal, 'The African Report' adlı siteye yazdığı makalede bu kez Afrika kıtasındaki Türk etkisine karşı Avrupa'yı harekete geçmeye çağırdı.
"Türkiye Afrika'da görünmez bir güç mimarisini nasıl inşa etti?" başlıklı yazıda, Ankara'nın savunma-güvenlik bakımından yakın işbirliği içinde olduğu Kara Kıta ülkelerinden bazıları sıralanıyor. Afrika kaynaklarını sömürmek için terör örgütlerini yoğun olarak kullanan emperyalist Batı'nın Rusya ve Türkiye tarafından geriletildiğinden hüzünle bahseden siyonist Gal, yazısında şu ifadeleri kullandı:
"Fransa, Sahel'deki üç renkli bayrağının indirilmesini genellikle Rusya ve Wagner'e atıf yaparak açıklıyor. Bu anlatı rahatlatıcı: Görünür bir hasmı tarif etmek, belirsiz bir rakibi tarif etmekten daha kolaydır. Ancak en çarpıcı gelişme Rus paralı askerleri değil, Türkiye'nin görünmez güç mimarisinin yavaş yavaş inşasıdır.
Önemli olan, çölde uçan insansız hava araçları değil, Fransız vesayetinin yerini Türk himayesine bırakmasıdır. Örneğin Ankara, Mogadişu Havaalanı çevresinde paralel bir egemenlik kurmuş gibi görünüyor. Binlerce askerin eğitim alabileceği bir askeri üs, uzun imtiyazlarla işletilen bir liman ve havalanı, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın adını taşıyan bir hastane ve ülkede yarım yüzyıldan beri açılmış ilk yabancı banka olan 2023'te hizmete girmiş Türk devlet bankasının şubesi...
Bankacılık, lojistik, sağlık ve güvenlik tek bir yabancı çatı altında toplanıyor. Ankara'nın Mogadişu'da denediği şey şimdi Fransa'nın geri çekildiği Sahel'e yansıtılıyor."
TÜRKLER TRİLYONLARCA DOLAR DEĞERİNDEKİ PİYASADA KALICI BİR VARLIK KAZANIYOR
"Türkiye 2024'ten itibaren bu modeli daha da derinleştirdi: Somali ile yeni deniz güvenliği anlaşmaları ve ortak enerji arama hakları, Hint Okyanusu'na kadar olan etki alanını genişletti; SADAT gibi özel güvenlik şirketleri -genellikle Türk Wagner'i olarak tanımlanıyor- Batı Afrika'da sessizce faaliyet göstererek Fransa'nın çekilmesiyle oluşan boşluğu doldurdu.
Aynı mantık Senegal'de de geçerli; Türk şirketleri egemenlik simgelerinin inşasında Fransızların yerini aldı. Türk Summa şirketi ulusal arenayı ve 50 bin kişilik stadyumu inşa etti, aynı zamanda Blaise Diagne Havalimanı'nı işletiyor. Kıta genelinde limanlar, havaalanları ve hastaneler Türk imzalarını taşıyor. Bu sözleşmeler ticari anlaşmaların ötesinde Ankara'yı ulusal egemenliğin görünür dokusuna yerleştiriyor.
Standartlar sıklıkla gözardı edilen bir boyut. Türkiye 2017 yılında Helal Akreditasyon Kurumu'nu kurmuş ve İslam İşbirliği Teşkilatı aracılığıyla kriterlerini Afrika pazarlarında yaygınlaştırmıştır. Bu standartlar yalnızca teolojik bir konu olmaktan çok öte, gıda ve ilaç sektöründeki tedarik zincirlerini şekillendiriyor.
Ankara'ya trilyonlarca dolar değerindeki piyasalarda sessiz ama kalıcı bir varlık kazandırıyorlar; silah ve kredilerle elde edilecek nüfuzun çok ötesine geçiyorlar."
ROTALARI VE DİLİ KİM KONTROL EDİYORSA...
"Eğitim ve din bir diğer katmanı oluşturuyor. 2016 yılında kurulan Maarif Vakfı şu anda 20'den fazla Afrika ülkesinde Türkçe müfredat ve dil eğitimi veren okullarda faaliyet gösteriyor. Devlet bursları on binlerce Afrikalı öğrencinin Türkiye'deki üniversitelere gelmesini sağladı ve bu sayede Paris'ten ziyade İstanbul'da yetişmiş bir nesil ortaya çıktı.
Diyanet, aralarında Accra'daki Ulusal Cami ve Cibuti'deki 2. Abdülhaid Camii'nin de bulunduğu anıtsal camiler inşa ediyor, kuyular açıyor; ay-yıldızla işaretlenmiş güneş panelleri yerleştiriyor. Bunlar kaybolan Fransız sembollerinin yerini Türk sembollerinin aldığını her gün hatırlatan şeyler.
Afrika'daki Türk anlatısı medya ve ulaşımla pekiştiriliyor. 2023 yılında yayın hayatına başlayan TRT Afrika, Fransızca, İngilizce, Hausa ve Svahili dillerinde yayın yapıyor. Anadolu Ajansı, Afrikalı gazetecilere Türkiye'deki akademilerde eğitim veriyor.
Türk Hava Yolları, İstanbul'u 50'den fazla Afrika noktasına bağlıyor ve bu şehir, Sahel başkentlerine doğrudan giden tek hattın merkezi. Rotaları ve dili kim kontrol ediyorsa olayların algısını da o şekillendirir."
İNSANSIZ HAVA ARAÇLARI HER ŞEYDEN ÖNCE SİYASİ SEMBOLLERDİR
"İster sevilsin ister korkulsun, İHA'lar bile her şeyden önce siyasi sembollerdir. Bayraktar TB2'lerin Burkina Faso, Mali ve Nijer'e teslimatı, yeniden kazanılan egemenliğin törenleri olarak sahnelenmekte, fotoğraflanmakta ve sosyal ağlarda paylaşılmaktadır.
Liderler Türk yöneticileri kutsuyor; insansız hava aracı bir savaş platformu olmaktan çıkıp Paris'ten bağımsızlaşmanın belgesi haline geliyor. Ankara'nın Kuzey Afrika'daki yaklaşımı ise daha incelikli ama daha derin biçimler aldı.
Cezayir, Tunus ve Fas'ta Türk devletiyle bağlantılı şirketler inşaat ve finansı kültürel ve eğitim faaliyetiyle birleştirdiler. Maarif Okulları, Diyanet destekli camiler, dil ve tarih öğreten Yunus Emre Enstitüsü gibi...
Kalkınma yardımı olarak sunulan projeler Türk anlatılarını ulusal kurumlara yerleştiriyor. Fransa'nın varlığı zayıflarken Türkiye'nin varlığı normalleşti: Dili, standartları ve akademik çalışmaları, elitlerin varsayılan yönelimini sessizce yeniden tanımlıyor.
Sözleşmelerin ardında daha cesur bir şey yatıyor: Helal düzenlemelerinden kültürel gurura kadar Türk kimlik belirteçlerinin kademeli olarak içselleştirilmesi... Bu da borç veya askeri üs ilişkisinden daha kalıcı, yumuşak bir bağımlılık yaratıyor."
ERDOĞAN MÜSLÜMANLARA ONUR, ADALET VE KOŞULSUZ KALKINMA SUNUYOR
"Güvenlik alanı artık Trablus'tan Bingazi'ye kadar uzanıyor. Ankara burada rakipleri arasında arabuluculuk yaparken bir yandan da Avrupa'ya bağlı limanlara ve hava üslerine erişimini sağlamlaştırıyor.
Bu mimarinin tutarlılığı onun yeniliğidir. Eğitim sadakat yaratır, din meşruiyet sağlar, altyapı hizmetleri görünür kılar, finans bağımlılığı yerleştirir, üsler rejimleri korur, medya algıyı yeniden şekillendirir.
Bu bir hayırseverlik değil, katmanlı bir yumuşak kontrol biçimi. Afrika artık refleksif olarak Paris'e veya Brüksel'e değil, giderek artan bir şekilde Ankara'ya yöneliyor.
Yöntem başarılı oluyor, çünkü sömürgeciliğin geride bıraktığı şikayetler Ankara'nın işine yarıyor. Paris'ten kontrol edilen CFA Frangı, teknik bir araç olarak değil, bağımlılığın simgesi olarak deneyimleniyor. Erdoğan, Müslümanlara onur, tarihi adalet ve koşulsuz kalkınma sunuyor.
Etkileri Afrika'nın bile ötesine uzanıyor. Lyon ve Marsilya gibi Fransız şehirlerinde Türkiye veya Mağrib'le bağları olan aileler de dahil olmak üzere göçmen kökenli genç nesil Fransız vatandaşlarının bir kısmı Ankara tarafından desteklenen kültürel ve eğitimsel girişimlerle temas kuruyor.
"Uranyum imtiyazları veya ticari sözleşmeler Türkiye için zor değil; zor olan Fransız toplumunun kendi içindeki kimlikleri ve hayalleri etkileme kapasitesidir. Franco-Afrika alevler içinde kalmadı, çöktü. Ankara, Avrupa'nın kendi hikayesine olan güvenini kaybettiği anı yakaladı ve yerine başka bir hikaye koydu.
Bu tür mücadeleler vaazlarle değil, güvenilirlik ve istikrarla çözülür. Fransa hala liderlik etmek istiyorsa, değerleri ile davranışları arasındaki güveni yeniden inşa etmelidir. Aksi takdirde önümüzdeki 10 yılda sadece Bamako'da bayrakların yakılmasına tanıklık etmekle kalmayacağı; 'Fransa' fikri Afrika'nın geleceğinden bütünüyle silinebilir."